Tuğçe Kayıtmaz: “Gezmek = Fizyolojik + Psikolojik Detoks”

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Çekirdek ailemin tek çocuğu olarak 90 kuşağının başını çeksem de 5 yaşında okul sıralarına atılmam sebebiyle okul hayatım 80 kuşağının sonuyla geçti diyebilirim. Meslek seçimimin (Mütercim Tercüman) başlıca müsebbibi ise The Simpsons'tır. TV'de görüp dediklerinden bir şey anlamayınca anneme, “Ben niye yabancı anne babadan doğmadım ki!” diye serzenişim hâlâ yüzüme vurulur. İkincisi de lise döneminde vampirlerle ilgili ilk kısa hikâye çevirim. Sonrası peşi sıra geldi zaten. Bilkent Üniversitesi'ndeki eğitimim sırasında stajın akabinde başladığım işimde, 4 yıl Ortadoğu & Uluslararası İlişkiler minvalinde muhtelif çeviriler yaptıktan sonra şu sıralar kitap çevirileriyle haşır neşirim… Çeviri dışında blog yazmaktan, fotoğraf çekmekten, karakalem çizim yapmaktan, pişirip taşırmaktan ve spor yapmaktan büyük keyif alırım.      
 
Gezmek size ne ifade ediyor? Seyahatlerin hayatınızdaki yeri nedir?
Çocukluğumda uzun yola çıkmak en büyük kâbusumken (yol tutuyordu, ne yapayım!), lisede diğer üç arkadaşla birlikte seçildiğimiz Socrates programı kapsamında ilk yurtdışı seyahatim olan Napoli - Ercolano - Pompei okul gezisinin ardından gezmenin tadına vardım. Bu benim için bir milat oldu diyebilirim. Hemen ertesi yıl, bu sefer daha uzun bir süreliğine yine okulla Nürnberg'e gittik. Anlayacağınız bağımlılık süreci başladı ; )
 
Üniversitede Erasmus programıyla gittiğim ve 5 ay kaldığım Brüksel ise bağımlılığı tutkuya dönüştürdü. Yanlış anlaşılmasın, senede birkaç kez yurtdışına çıkan biri değilim maalesef ama iki senedir ailemle beraber çıktığımız kruvaziyer turları oldukça tatmin edici.
 
Sözün özü: Gezmek = Fizyolojik + Psikolojik Detoks ; )

Tuğçe Kayıtmaz: “Gezmek = Fizyolojik + Psikolojik Detoks”

Şimdiye kadar kaç ülke gezdiniz?
Daha yolun çook başındayım. Şöyle söyleyeyim; Avrupa kıtasından öteye geçmedim henüz. Gittiklerimi de şu şekilde listeleyebilirim: Almanya (Köln, Nürnberg, Münih), İtalya (Napoli, Ercolano, Venedik, Bari), Yunanistan (Atina, Pire, Santorini, Mykonos, Patmos, Katakolon, Girit, Rodos), Çek Cumhuriyeti (Prag), Hırvatistan (Dubrovnik), Belçika (Brüksel, Leuven, Mechelen, Antwerpen, Liège, Brugge, Mons), Hollanda (Amsterdam).
 
Bugüne kadar gittiğiniz yerler arasında sizi en çok neresi etkiledi?
Kaldığım süreyi göz önünde bulundurursak biriktirdiğim anılar açısından Brüksel demeliyim aslında ama ya aileden uzak ilk yurtdışı seyahatim olması bakımından ya da ilginç tarihi ve doğal özellikleri açısından dimağımda en çok iz bırakan 14 yaşımdayken gittiğim Napoli olsa gerek. Daha özele indirgersek: Vezüv Yanardağı (evet, aktif maktif demedik 1300 metre tepesine kadar çıktık!) ve Pompei.  

Gezdiğiniz ülkeler arasında tekrar gitmek istediğiniz bir ülke var mı?
Arkadaşları görüp nostalji yaşamak için yine Brüksel olur ama gezip görmek için diğer saydığım ülkelerin hepsine yeniden gidilir. Lâkin bu sefer farklı şehirlerine ; )

Tuğçe Kayıtmaz: “Gezmek = Fizyolojik + Psikolojik Detoks”

Bize biraz seyahat etme mantığınızı anlatır mısınız? Genelde tek mi yoksa grupla mı seyahat edersiniz?
Aslında iki yıldır asıl seyahat mantığımla çelişiyorum. Zira gezmenin tadına varmak için önceden hostel/pansiyon/otelde ve dahi couchsurfing gibi, gideceğin şehrin yerlisinin evinde kalabileceğin şekilde konaklama planını yaptıktan sonra sırt çantanı aldığın gibi yola koyulmak gerek diye düşünüyorum.
 
Tur organizasyonuyla seyahate çıkmaktan çok haz etmesem de ilahi bir şaka mıdır nedir anlamadım, iki yıldır rehberin peşine takılıp geziyoruz (rehberler, lafım size değil :P). Oysa tanımadığın bir şehrin/kasabanın sokaklarına dalıp kaybolmak var ki o en güzeli : ) 
 
Anne ve babayla çıkınca sırt çantası planı suya düşüyor malûm. Ama ille de tur olacaksa deniz seyahati derim.
 
Bugüne dek hep arkadaşlarla veya aileyle birlikte seyahat ettim. Tek başına seyahat mi? Neden olmasın? Yine de şimdilik pek cazip gelmedi, ne yalan söyleyeyim.      
 
Rotanızı nasıl belirliyorsunuz?
Erasmus dönemindeyken Avrupa'nın merkezinde de olunca (oturma izni geç geldiğinden doyasıya tadını çıkaramasam da) karnavalların izini sürüyorduk bir ara arkadaşlarla. Örneğin; Brüksel yakınlarındaki Carnaval de Binche, Mons'ta düzenlenen La Fête du Chocolat (Çikolata Festivali), Amsterdam'daki meşhur Queen's Day. Bunun dışında ucuz bilet araştırıp ona göre karar vermek de seçenekler arasında. Kuzenimle buna hep teşebbüs etsek de bir türlü icraata geçiremedik. Bir de paket programlar var tabii tur düşünüyorsak.

Tuğçe Kayıtmaz: “Gezmek = Fizyolojik + Psikolojik Detoks”

Seyahat öncesi nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz?
Altıncı sorunun yanıtında aslında ucundan değinsem de en önemlisini unutmuşum: Araştırma. Evet, araştırma & soruşturma safhası olmazsa olmazlardan… Turla gidecek bile olsam, “Ameaan, rehber var zaten. O anlatır işte her şeyi” kafasında olmamak gerekir diye düşünüyorum. “Nereye gidilir? Nerede ne yenir, içilir; neler alınır?” gibi sorular yanıtlarına kavuşmalı her şeyden önce. (Konaklama & ulaşım & vize vb. elzem şartları yerine getirdiğimizi varsayıyorum elbette) Sonrasında, mümkün mertebe ütü istemeyen giysiler doluşturulur çantaya. Benim için en mühim şeylerden biri: fotoğraf makinesi. Hafıza kartı & yedekleme & bakım işlemlerinden sonra bu da tamam ise son olarak not defteri. Evet. Tatil boyunca gezdiğim, gördüğüm yaşadığım her şeyi kayda düşmek en büyük zevklerimden biri. Sadece yazmak değil, çizmek de... Tatil dönüşünde bu notlar, seyahatte elde edilen bilumum ıvır zıvırla birleştirilip dosya hâline getirilir ki arada sırada bu dosya açılsın ve özlemle iç geçirerek okunsun : )

Tuğçe Kayıtmaz: “Gezmek = Fizyolojik + Psikolojik Detoks”

En son nereye gittiniz?
Ege & Adriyatik turu kapsamında Dubrovnik - Konavle, Venedik, Bari - Alberobello, Katakolon.

Tuğçe Kayıtmaz: “Gezmek = Fizyolojik + Psikolojik Detoks”

Sırada neresi var?
“Beyaz Geceler”e denk getirip Baltık ülkelerine gidilir hani... Ama sırt çantamı alıp gitmek istediğim ilk yer; Verona, İtalya sonra İrlanda.

Gezi deneyimlerinizi paylaştığınız blog ya da web siteniz var mı?
tadimlikanilar.blogspot.com.tr

Tuğçe Kayıtmaz: “Gezmek = Fizyolojik + Psikolojik Detoks”

Seyahatleriniz sırasında sizin gibi gezginlerle tanışıyor musunuz? Hiç enteresan anınız var mı?
Evet. Seyahatlerim sayesinde birçok kalıcı arkadaşlık edinmiş oldum. İlginç anılardan biri ise Brüksel yakınlarında düzenlenen, yukarıda da sözünü ettiğim Carnaval de Binche (Binche Karnavalı) sırasında yaşandı.
 
Söz konusu karnavalda Gilles diye tabir edilen kasabanın 7’den 70’e erkekleri tören sırasında yürürken kollarındaki sepette taşıdıkları kan portakallarını seyircilere fırlatıyorlar. Yakalarsan şanslı bir yıl geçireceğine inanılıyor. Gün boyunca, hatta ertesi gün sabaha kadar eğlence devam ediyor. Neyse birkaç yabancı arkadaşla trene binip gittik bir güzel. Gün boyu eğlendik, yedik, içtik. Gelgelelim hava soğuk ve artık yorulmuşuz da… Akşama doğru eve dönmek üzere yeniden tren garının yolunu tuttuk. Ama garın kapısı kilitli ve üzerinde de bir yazı: “Grevden dolayı tren seferleri iptal edilmiştir.” Hayda! Karnavaldan dolayı Brüksel'e giden otobüs hattı da çalışmıyor muymuş!? Trende gelirken bizim grupta gördüğüm ama tanımadığım başka bir Erasmus öğrencisinin yanına gittim. O da nasıl döneceğim diye kara kara düşünüyormuş meğer. Onu da aldık yanımıza taksi bulmaya çalıştık bir süre. O süreç de biraz sancılı geçmesine rağmen sonunda yol kenarında bulduk bir taksi. Pazarlığımızı da yaptık ve bindik. Bu sefer de taksici ters bir tip çıktı. Ne desek ya cevap vermiyor ya da tersliyor. Neyse sonunda gecenin bir körü eve geldim ama o gece, içinde karnaval ve tren geçen bir sürü lanet cümlesi kurmuştum diye hatırlıyorum : )
 
Not: Hâlbuki o kadar da kan portakalı yakalamıştım. Ne şanslıymışım ama! 
 
Ülkelerin yeme-içme alışkanlıkları çok farklı olabiliyor. Siz gezilerinizde bu durumu nasıl belirliyorsunuz, yemek yemek için nasıl yerler tercih ediyorsunuz?
Genelde Uzakdoğu ülkelerine giden bazı kişilerden yemek konusunda serzenişler duyuyorum veya okuyorum. Henüz kendi damak zevkimden çok uzak tatları deneyebileceğim yerlere gitmediğim için şu ana dek yeme-içme konusunda bir sıkıntı yaşamadım.
 
Ama genel anlamda konuşacak olursak yine bir örnek vermek isterim. İspanyol ev arkadaşım ve kuzenimle gittiğimiz Prag seyahatimizde şöyle bir plan yaptık: hostelimize yerleştikten sonra civardaki bir süpermarketten 4 gün yetecek kadar kahvaltılık ve atıştırmalık bir şeyler aldık. Sabah kahvaltımızı bu şekilde hallettikten sonra gün içinde de yerel lezzetlerden tadabilmek için şık bir restorana girdik. Öğrenciyken böyle şeylere daha çok dikkat ediyor insan. Bir yerden kısarken hakkıyla yemeyi de bilmek lazım. Tabii risk almak da gerekiyor. Ya beğenmezsem, diye çekinip dünyaca ünlü fast-food markalarına koşturursan ne anladım ben o işten?

Tuğçe Kayıtmaz: “Gezmek = Fizyolojik + Psikolojik Detoks”

Kalacak yer olarak tercihiniz genelde nedir? Otel, hostel, kamp vs.
En büyük hayalimdir çadırda konaklayabileceğim bir kamp seçeneği ama daha nasip olmadı. Bana göre konaklama için asıl kıstas merkeze yakınlığı ve fiyatı. Bunun yanı sıra bir de güvenli bir yerse tadından yenmez.

Tuğçe Kayıtmaz: “Gezmek = Fizyolojik + Psikolojik Detoks”

Bugüne kadar gittikleriniz arasında sizi hayal kırıklığına uğratan bir yer oldu mu?
Dubrovnik ile ilgili beklentimi çok yüksek tuttuğumdan biraz hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim. Ama bu beğenmediğim anlamına gelmiyor.

Farklı bir ülkeye yerleşmeyi düşündünüz mü? Düşündüyseniz neresi ve neden?
Doğduğum şehre, yani Antalya'ya aşık biri olarak böyle bir planım olduğunu söyleyemem. Ama çok zorlarsak, henüz gitmemiş olmama rağmen filmlerden gördüğüm kadarıyla İrlanda derdim. 

Eğer imkânınız olsa 1 sene izin ve limitsiz para verseler, haydi gez deseler, neler yapar nerelere giderdiniz?
Önce bir karavan, yanıma da bir(kaç) yol arkadaşı alır; evvela Türkiye'yi karış karış gezerdim. (Şimdi diyeceksiniz ki onca paran varken git uzaklara, ne işin var memlekette? Öyle değil işte! Gözden kaçırdığımız öyle çok güzellik var ki burnumuzun dibinde) Sonra karavanı babama bırakıp ver elini zamanın yettiği kadar Uzakdoğu, Afrika, Amerika, Avustralya. Hepsinden tadımlık gezerdim gezebildiğim kadar işte.

Tuğçe Kayıtmaz: “Gezmek = Fizyolojik + Psikolojik Detoks”

Türkiye’deki insanlar gezmek, seyahat etmek konusunda biraz eksik kalmış durumda, ne yazık ki ekonomik şartların da etkili olduğu bu durumun gelişmesi için önerileriniz var mı?
Avrupa'da ve son yıllarda ülkemizde de yaygınlaşmaya başlayan ama her kesime ulaşamayan kamp organizasyonları düzenlenebilir. Gönüllülük çerçevesinde gerçekleştirilecek bu kampların yurtiçi ve yurtdışında olmak üzere kontenjanları arttırılıp teşviki sağlanabilir. Konaklama, yeme-içme ve cep harçlığı da hayırseverler veya çeşitli kurum/kuruluşlar tarafından karşılanacağı için maddiyat sıkıntısı da olmamış olur.   
 
Gezmeye yeni başlayanlara tavsiyeleriniz nelerdir? Nereden başlamalı, nelere dikkat etmeliler?
Belki 17. sorunun cevabına öykünmüş gibi olacak ama ufak adımlarla başlamak adına evvela ülkemizin her karışını gezmeliler bence. Gezmek deyince aklıma gelen ilk şey yemek… Bütçe de kısıtlıysa lüksten kaçıp fonu yemeye aktarmalılar derim. Mutlaka ama mutlaka, ister yurtiçi ister yurtdışı olsun seyahate çıkmadan önce bolca araştırma yapmalılar.