Bu sene Kurban Bayramı'nda Berlin'e gitme düşüncemiz varken Oktoberfest'in 19 Eylül'de başlayacağını öğrenmemiz ve tatilin ilk gününün festival açılışına denk gelmesi rotamızı biraz değiştiriyor.
Dünyanın en büyük bira festivali sayılan, her sene Münih'te başlayıp diğer şehirlere dalga dalga yayılan Oktoberfest Prens 1. Ludwing (sonradan kral olmuş) ve Prenses Theresa'nın evlilik törenleri ile başlamış ve günümüze kadar devam etmiş.
Savaşlar ve hastalıklar sebebiyle sadece 24 sefer yapılamayan festivalde, festival için özel üretilen - yüksek alkollü - biralar satılmakta ve 1 lt'lik "Mass" denilen bardaklarda servis edilmektedir.
Oktoberfest alanında 14 büyük bira çadırı haricinde küçük çadırlar ve muhteşem bir lunapark kurulu. Ve yöre halkı hem bu muhteşem alanı hemde muhteşem festivali "Wies'n" olarak adlandırmakta.
Büyük çadırlardaki masalar önceden rezerve ediliyor ve bu masalara kati süretle garsonlar tarafından oturtulmuyor. Olayın kötü tarafı ise masa rezervasyonlarının minimum 10 kişilik alınıyor olması.
İlk akşam Spaten çadırında bulduğumuz boşlukta bir masanın yanında durduk. Zaten milletin tek derdi eğlenmek olduğu için "yok ben tanımıyorum bu kim geldi yanıma" falan gibi tripler yok,bir de çok sarhoş oldukları için anlamıyorlar bile. Ama her zaman böyle boşluklar bulunamayabilir bu da yüksek olasılık.
İkinci akşam ise Paulaner çadırına gittik ama bendeki sırt çantası dolayısı ile içeri almadılar. Bu durum açıksası benim daha çok işime gelmiş oldur. Kalabalık çadır yerinde açık havada oturmak daha keyifliydi. Paulaner bahçesindeki masalarda oturduk hem dışarının hemde içerinin tadını çıkardık.
Bavyeralılar geleneklerine inanılmaz derecede bağlılar ve sadece festival zamanı değil diğer zamanlarda da kadınlar "Drindl" erkekler"Lederhosen" denen elbiseleri giymek için can atıyor her fırsatta giyiyorlar. O kadar ki Münih'in neredeyse % 85'i bu yerel kıyafertleri giyinmişti. Festivale gideceklere tavsiyem özellikle kadınlar için bir "Drindl" edinmeleri... Festival ruhunu daha fazla hissetmenizi sağlayacaktır.
Münih bizim için sadece Oktoberfest değil, aynı zamanda yeni bir keşif noktası. Bu yüzden yazının geri kalanında biraz (zira lunapark'tan çıkamadığımız için şehride gezemiyoruz) Münih'ten bahsedeceğim.
İlk olarak saat tam 12'de Marienplatz Rathaus'dayız. Gotik mimariye sahip bu binanın orta kulesinde hergün saat 12'de Avursturya Bavyera savaşını temsil eden kukla şovu yapılıyor. Çok bir esprisi yok ama pek çok yerde okuduğum için gidiyoruz. Zaten şehrin merkezide bu bölgede olduğu için Rathaus bizim için bir nevi kılavuz görevi görüyor.
Marienplatz'dan Haupbahnhof tarafına ilerler iseniz alışveriş yapabileceğiniz pek çok dükkan ile karşılaşacaksınız. (Forever21, Urban Outfitters, Zara, Mango, Jack Wolfskin vb). İçine girmesekte Hirmer binasına ise aşık oldum.
Ben Ortaçağ avrupasında kafasını sıkı sıkı kapatan prenseslere benzetsemde Frauenkirche'yi benim bu benzetmem yol arkadaşlarım anlam veremiyor. Maalefef dış cehphesindeki tadilat nedeniyle biz yakından göremiyor ve zaten zaman kısıtımız olduğu için kulesine çıkamıyoruz.
Hirmer Binası ve arkasında Frauenkirche
Diğer tarafa ise açık pazar "Viktualienmarkt"a var. Maalesef biz buraya da Pazar günü gittiğimiz için çok tadını çıkaramadık ama haftanın diğer günlerinde cıvıl cıvıl bir açık pazar olacağını düşündüğüm için Münih ziyaretçilerine tavsiye ederim.
Münih'te tek gezebildiğimiz "National Museum" teknoloji müzesi. BMW Welt'i görmek keyifli olacak olsa da burada orjinal savaş uçakları, Faraday kafesi ve yapılan deneyi, rüzgar türbinleri (tabi ki yol arkadaşlarım rüzgar mühendisi olduğu için buraya gitmek zorundaydık), lokomotifler ve pek çok makina daha çok ilgimizi çekti.
Sağ alttaki Nazi Almanya'sında kalma bir savaş uçağı
Faraday Kafesinde yapılan bir deney
Model Rüzgar Türbinleri
Oktoberfest konvoyunun geçiş noktalarından olan Nationalheater önündeki Max - Joseph Platz meydanında soluklanıp güneşin ve Münih'in tadını Spaten bira evinde çıkarmanın keyfi ise bir başka güzel.
Yeşil ve açık hava düşkünlüğüm yüzünden English Garden'a ise gitmesek artık olmazdı. 1793'te açılan park İngiliz bahçelerinden ilham alınarak tasarlandığı için bu isim verilmiş. Bahçe tasarımcıları o dönem Bavyeralıların çok sevdiği Fransız tarzı geometrik desenli yollar, özenle yontulmuş ağaçlar ve çalılıklar geleneğine karşı çıkmış tepecikleri, koruları ve çağıldayan ırmakları tercih etmiş.
English Garden Avrupa'nın ikinci en büyük parkı ve muhteşem bir kaçış alanı. Çimlere yayılıp çocuklar gibi debelenebilir hatta mayonuzu giyip güneşlenebilirsiz.
Bahçenin içinde bulunan Chinesischer Turm çevresinde sayısız masa bulunmakta ve burası bira bahçesi olarak düzenlenmiş.
Isar nehri üzerinde Surf yapanlar
Güneş yavaş yavaş çekilirken hava yine soğumaya başlıyor ve ben kalbimi English Garden'de bırakarak ayrılıyorum.
Rotamızı Hofbrauhaus'a çevirip son akşamı orda geçirmek üzere yollara düşüyoruz.
Hitler'in ilk 10.000 kişilik bir gruba yaptığı konuşmanın merkezi Hofbrauhaus toplamda 4500 kişi kapasiteli ve üç kattan oluşuyor.
İlk katta müzik grubu canlı müzik yapıyor.
İkinci kat müze, üçüncü kat ise dans pistininin ve özel rezerve masaların olduğu kat. Her ne kadar 4500 kişi kapasitesi var desemde 1000 kişiden oluşan özel müşterileri için üçüncü katta ayrılmış masalar var ve ne kadar kalabalık olursa olsun bu masalar sadece özel müşterilere ayrılmış durumda.
Nerede Kalınır?
Biz Trudering bölgesinde bulunan Letomotel'de kaldık. Şehir merkezine ve festival alanına biraz uzaktı ama Avrupa'nın pek çok yerinde toplu taşıma planlı çözüldüğü için uzaklık sorun yaratmıyor. Temiz konforlu ve şehir merkezindeki otellere göre son derece hesaplı.
Ne giymeli?
Festival zamanı gidiyorsanız geleneksel kıyafet "Drindl" ve "Lederhosen". Akşamları havanın soğuk olduğunu ve bizim memlekete göre bir, birbuçuk ay öncesinden gittiklerini düşünerek giyinilmeli. Yani biz Eylül ayındayken onlar Kasım'da. Tabi bu sadece soğuk hava için geçerli sıcak havalarda bu durum geçerli değil.
Ne yemeli?
Spaten bira çadırında adını öğrenemediğim kavurmalı hamburger. Hayatımda daha leziz bir şey yediğimi hatırlamıyorum.
Ne içilir?
Tabiki mass'da oktoberfest birası ama benim favorim her zaman wiesbier.
Ne alınır?
Bavyera bölgesi zaten Almanya'nın zengin eyaleti. Birde üstüne festival olunca herşey ateş pahası. Berlinde 2 Euro olan magnetler bile 6 Euro'ya satılıyor.
Benim üç günlük Oktoberfest maceram bu kadar şimdiden gitmeyi düşünenlere iyi eğlenceler...