Batı Amerika'nın Kraliçesi : Cincinnati

Cincinnati’ye gittikten sonra bir arkadaşıma orayı da yazacağımı söyleyince; ‘Herhalde Cincinnati’ye gittiği için heyecan duyan bir sen varsındır’ demişti bana. Ama gittiğim yerlerin popülaritesi beni çok etkilemiyor, oradaki yaşamı koklamak benim için her zaman daha önemli..

Ohio eyaleti, turistler açısından çok cazip olmayabilir ama esas Amerikalıların yaşadığı yer orası bence. Her ne kadar bize dizi ve filmler ile bir Amerikan kültürü bombardımanı yapılsa da aslında Amerikalılar bizden çok daha mazbut ve basit hayatlar yaşayan insanlar.

Cincinnati, Amerika’nın endüstriyel olarak en gelişmiş şehirlerinden biri. Batı’nın Kraliçesi olarak anılan kentte,  ilk yerleşim 1788 yılına kadar gidiyor. Cincinnati’nin ilk adı ise George Washington onuruna verildiği için Ft.Washington olarak anılıyor ancak kısa bir süre sonra adı Losantiville olarak değiştiriliyor. 1800’lü yıllara kadar bölgede yaşayan yerli Kızılderili kabileleri tarafından sürekli saldırıya uğrasa da, şehir giderek kuvvetleniyor ve 1802 yılında, ismi bugünkü ismi olan Cincinnati olarak değiştiriliyor. 1835 yılında, sokaklarda sürü halinde dolaşan domuzlardan ve domuz üretimiyle uğraşan şehre bir de; Porkopolis lakabının kullanıldığı da bilinen isimler arasında.

Cincinnati History Museum

Cincinnati; Procter&Gamble, General Electric, Chiquita, Kroger gibi dünyaca önemli firmalara ev sahipliği yapıyor. Procter&Gamble’ın hikayesi o kadar ilginç ki, History Museum’da sadece şirkete ayrılmış özel maket bölümü bile var. 1800’lü yıllarda iki ortak tarafından kurulan P&G, domuz yağından Star Candles markası ile mum üretiyor. 1862 iç savaş döneminde Kuzey ordularının mum ve sabun ihtiyacını karşılaması için şirkete birkaç ihale veriliyor. İşte bundan sonra şirketin adı ve bir yuvarlağın içinde yıldız şeklinde yer alan amblemi, Amerika’nın her yerine yayılıyor.

Cincinnati Museum Center
Cincinnati Museum Center

Cincinnati Museum Center görülmesi gereken yerlerden biri . Eğer yanınızda çocuklar da varsa onların da inanılmaz keyif alacakları Duke Energy Children’s Museum yine bu kompleksin içinde. Birçok şehirde genelde müzeler dağılmış olarak yer alırken burada çok büyük bir binanın içinde 4 ayrı müzeye ve bir de sinema salonuna ulaşabilmek inanılmaz bir lüks. Ben bu müzeler arasında ençok Cincinnati History Museum’dan (Cincinnati Tarih Müzesi) etkilendim. Şehrin her yerinin minik maketleri yapılmış ve herbirinin önünde tarihçeleri anlatan kısa filmlerin olduğu dokunmatik ekranlar var. Museum of Natural History and Science (Doğal Tarih ve Bilim Müzesi) ise gezilmesi oldukça keyifli bir yer.

Vaktiniz olur ise Omnimax Theater’da yaklaşık 40-45 dakika süren kelebekler ile ilgili ilginç bir belgesel var. Ama bu sinemanın diğer sinemalardan farkı, koltukların 45 derece eğimle yukarı doğru dizilmiş, ekranın ise 180 derece açı ile sizi kaplıyor olması. Etrafınızda uçan milyonlarca kelebeği düşünebiliyor musunuz?

Cincinnati’nin sembollerinden biri Ohio nehri üzerinde çalışan Steamboatlar (buharlı gemiler). Charles Dickens’ın 1842 senesinde ‘I hardly know…how to describe them’, ‘Onları nasıl tarif edeceğimi bilemiyorum’ diye başlayan bir yazısı var. Buharlı gemiler sayesinde Ohio nehri üzerinde inanılmaz bir ticaret başlamış.  1820’lerde 10 adet olan buharlı gemiler, 1849 tarihinde 139 adete ulaşmış. Sanayinin bu kadar hızla gelişiyor olması Cincinnati’ye göçü de hızlandırmış. Sadece Amerika içinden değil buraya yerleşmiş olanların Avrupa’da yaşayan yakınları da büyük bir hızla şehre göç etmeye başlamış. Bu da şehrin nüfusunu çok hızlı bir şekilde yukarılara çekmiş.

Steamboat
Steamboat


Müze İçi Tramvay


Tramvaydaki uyarı panosu

Cincinnati Amerika’da ilk profesyonel beyzbol takımına sahip olan şehir. İlk olarak Red Stockings olarak bilinen takım sonradan Reds olarak anılıyor. Cincinnati Reds, Amerikan Beyzbol tarihinde New York Yankees ve Los Angeles Dodgers gibi iki kere 1975 ve 76’da dünya şampiyonluğunu kazanmış olarak tarihe geçmiştir.

Cincinnati sadece Amerikan beyzbol liginde değil birçok ilklere imza atan bir şehir. Amerika’daki ilk Yahudi Hastanesi 1850 senesinde Cincinnati’de kuruldu. İlk itfaiye departmanı 1853 yılında hizmete başladı. 1880’de ana tren yollarını yapan, 1902 de ise dünyanın ilk gökdeleni inşa eden şehir yine Cincinati’dir.

Cincinnati’nin yedi tepe ve nehir üzerine inşa edilmiş olması şehrin Roma ile kıyaslanmasını sağlamış. Roma’nın Tiber Nehri, Cincinnati’nin ise Ohio Nehri var. Ama nehrin çamur gibi bir renkle akıyor olması sebebiyle herhalde, ben hiç Roma ile kıyaslayamadım.

Bu gezi sırasında, bildiğimiz Amerikan Restaurant zincirlerinin dışında biraz daha Batı ve Orta Amerika’ya özgü zincirleri keşfetmek mümkün oldu. Bunlardan biri de Cracker Barrel.

Cracker Barrel
Cracker Barrel

Cracker Barrel
Cracker Barrel

Cracker BarrelCracker Barrel

Loisville’den Cincinnati’ye gelirken yol üzerinde girdiğimiz Cracker Barrel’a bayıldım. Yemekler ve ortam hakikaten çok güzel. Restoran girişinde hediyelik eşyaların satıldığı dükkan kısmı özellikle çok hoşuma gitti. Bazı Amerikan tarzı aksesuarları ve dükkanın dışında satılan sallanan sandalyeleri o kadar beğendim ki anlatamam. Ama sallanan sandalyeyi  uçak kapısında hayal edemiyorum. :)

BANU DEMİR

Yazar Hakkında

BANU DEMİR

İstanbul Üniversitesi Radyo-TV bölümü ve Marmara Üniversitesi Contemporary Business Management’tan (gece bölümü) mezun olduktan sonra İngiltere Nescot College’da okudum.