Acapulco’dan Aeromexico havayolları ile Yucatan eyaletinin başkenti, kolonyal şehir Merida’ya doğru yola çıkıyoruz.
"Beyaz Şehir" olarak bilinen Merida kentinde ilk dikkatimizi çeken etkileyici neoklasik konaklar ve evler oluyor. Rehberimize bu zenginliğin kaynağını sorduğumuzda, petrol diyor.
Meksika, Körfezden petrol çıkarıyor ancak işleyecek rafinerileri olmadığından ham olarak ihraç ediyorlar, en büyük alıcı ise elbette Amerika ve İngiltere. 2010 yılında BP’ye ait bir petrol platformunun batması ve petrol sızıntısı nedeniyle, Amerika’nın güney kıyıları dahil körfez oldukça kirlenmiş ve istiridye cenneti yok olmuş. BP şirketinin oldukça bu büyük tazminatlar ödemek zorunda kalması, dilerim bu olayların tekrarını ve doğanın yok edilmesini önler.
Tarihi kentin girişindeki tak, daracık taş sokaklarının iki yanına dizilmiş tek ya da iki katlı evler, Plaza Mayor Meydanı, bu meydana bakan görkemli bir kilise, etrafında sömürge dönemine ait yapılar, muhteşem bir hükümet binası, eski bir piramidin taşları kullanarak inşa edilen ilk katedral San Idelfonso, Casa de Montejo’nun cephesinin müthiş taş işçiliği, her türlü eşya, obje satan tezgahları ile şirin, sevimli bir şehir Merida.
Meydanı gezerken City Hall önüne dizilmiş iskemleleri ve binanın altına bekleyen, oldukça kalabalık bir orkestrayı görünce, unutulmaz bir kültürel akşam yaşayacağımızı bilmeden, biz de hemen seyircilerin arasına karışıyoruz.
Geleneksel Maya düğününün canlandırıldığı törenin ardından son derece otantik ve rengarenk nakışlı Yucatan kıyafetleri ile müthiş bir geleneksel halk dansları şöleni "jarana"ya tanık oluyoruz.
Ne terleten nede üşüten ılık bir Merida akşamı, çok otantik, hoş bir restoranın (Panchos) bahçesinde, oldukça lezzetli Meksika yemekleri yerken garsonların başımıza birer Meksika şapkası takmasıyla fotoğraf makinelerimizin flaşları patlamaya başlıyor.