Viyana her mevsimde başka güzel, yılın her ayında gezilebilecek bir şehir. Turistik ziyaretlerin yoğunlaştığı yaz mevsiminden ayrı, baharı, sonbaharı ve kışı da ziyaretçilerine farklı güzellikler sunabiliyor.
Metro (U-bahn), tramvay ve otobüsten oluşan mükemmel bir ulaşım ağı Viyana’da neredeyse her yere toplu ulaşım ile gitmeyi mümkün hale getiriyor. Hatta, şehrin dışında yer alan ve şehri yukarıdan gören bir tepe olan ve Viyana’daki (2.) Türk kuşatmasının yenilgiyle sonuçlandığı yer olarak tarihimiz için de önem taşıyan Kahlenberg tepesine bile, sık aralıklarla hareket eden otobüslerle gidebilir, tepeden aşağıya inişte yoğun gölgeli ormanlarda orman yürüyüşü bile yapabilirsiniz.
Kalınacak gün sayısına göre tercihler değişecek olmakla birlikte en ekonomik tercih haftalık ulaşım kartları. Geçerlik süresi pazartesiden başlayıp o haftanın pazar gecesine kadar devam ediyor ve 15 euro. Tek biletin 2 euro olduğu düşünülürse oldukça ekonomik olduğu görülüyor. Bunun dışında 24 saatlik , 48 saatlik bilet seçenekleri de var. Geçerlik süresi içinde istendiği kadar, istendiği yönde kullanılabiliyor. Metro, tramvay, otobüs olmak üzere tüm toplu ulaşım araçlarında geçerli. Metro istasyonlarına girip çıkarken, turnike veya benzeri bir sistem yok. Sistem, dürüstlük çerçevesinde insanların inanarak katılımıyla yürüyor. Seyrek de olsa kontroller yapılıyor ve bilet gösterilemez ise cezaları oldukça ağır. Alınan bileti ilk kullanımda girişlerde yer alan makinelere sokup okutmak ve kullanım süresinin sonuna kadar saklamak gerekiyor.
Havaalanından şehre en uygun ulaşım tren ile sağlanıyor. Bilet fiyatı 10 euro olan hızlı tren CAT, 16 dakikada ulaşırken, bilet fiyatı 4 E olan normal tren de şehre yaklaşık 25 dakikada varıyor. Bunun dışında otobüs seçeneği de mevcut. Viyana şehir içinde geçerli ulaşım biletiniz varsa 2 euroluk bilet alınması yeterli oluyor. Havaalanından şehre doğru giderken üçüncü istasyon olan Schwechat’tan itibaren Viyana şehir içi biletleri geçerli.
Geçmişte Viyana şehrini çevreleyen surların yıkılmasıyla oluşan boşluk üzerine yapılan ve Viyana’yı neredeyse bir daire şeklinde çepeçevre dolaşan en önemli caddesi olan Ring , aynı zamanda Viyana’nın en tarihi, en turistik mekanlarını da çevreliyor. Ring içinde 1A, 2A, 3A otobüslerine binerseniz şehrin en önemli , en görülmesi gereken noktalarını içeren bir tur yapmış oluyorsunuz. Dolaştığı yerlerdeki her duraktan binilebilir ise de, Graben caddesinde Peterskirch’in bulunduğu köşe uygun bir başlangıç noktası olarak önerilebilir.
Şehri çevreleyen bağlık, ormanlık alanlar ile şehir arasında, daha ziyade sayfiye yeri görünümündeki Grinzing’te, çok sayıda restoran, şarap-bira bahçesi bulunuyor. Viyanalıların da çok rağbet ettiği bu bölgeye Shottentor (Universitat) metrosundan 38 no’lu tramvay ile ulaşılabileceği gibi, U4 ün son durağı Heiligenstadt ‘ta inilip metro istasyonunun hemen önündeki duraklardan hareket eden 38 A numaralı otobüs ile de ulaşılabiliyor. Burada, şarapevi diyebileceğimiz “heuriger” olarak isimlendirilen işletmelerde, çoğunlukla kendi bağlarının üretimi olan şarapları tadabilir, yerel müzisyenlerin canlı müzikleri eşliğinde yemek yiyebilirsiniz. Bunlardan ana cadde üzerinde kilisenin karşısında bulunan “Heuriger Reinprecht” özellikle tavsiye edilebilir. (Cobenzlgasse no 22) Birbirinden ilginç birden çok salon ve odası ile yerel lezzet ve havayı yaşayabileceğiniz bir yer. Burayı bir çok tur firması da ekstra “Grinzing meyhaneleri” turları için kullanıyor. Aynı yol üzerindeki Rudolfshof da kayda değer bir “heuriger” .Grinzing’de bunlardan başka da benzer yerler var ve ortak özellikleri kendi bağlarında ürettikleri şarapları sunmaları. Yaz mevsiminde bahçeler, kış mevsiminde salonlar özellikle hafta sonları akşamlarında kalabalık oluyor.
Turistik rehberlerin tamamında yer alan ve bu sebeple turistlerin de yoğun olarak ilgi gösterdiği şehrin çok tanınan şnitzelcisi Figlmueller, Stephansdom’un çok yakınında Gutenberg meydanına bakan bir pasaj içinde bulunuyor. Özellikle dikkat etmezseniz girişini görmeden geçebileceğiniz daracık bir pasaj içindeki bu küçük yeri, kapısında bekleşen turist kalabalığından da tanımak mümkün. Aynı işletmenin, pasaj girişinin yer aldığı sokak olan Baeckerstrasse üzerinde az ileride, nispeten daha rahat yer bulunabilen bir restoranı da bulunuyor. Ama kışın da yazın da rezervasyonsuz gitmemek en iyisi. İnternetten rezervasyon yapabiliyorsunuz. (http://www.figlmueller.at) Burada yer bulunamaz ise pasajın ve sokağın girişinde rahatça görülebilen Gutenberg restoran da önerilebilir. Bu bölgeyi dolaşırken bir sonraki sokak olan Fleischmarkt’ta bulunan Yunan Ortodoks Kilisesi de görülmesi gereken bir eser. Yalnızca ayinlerde ve özel törenlerde açıldığı için genel olarak kapalı oluyor.
Viyana’da tatlı denince mutlaka önerilen diğer bir yer de Saacher olmakla birlikte Saacher Torte’ nin Türkiye’den giden çoğu gezgin tarafından “ününe layık” bulunmadığını da belirtmek gerekiyor. Ama Opera’nın hemen arkasındaki Saacher otelin yanında bulunan Cafe Saacher, sarayı andıran dekorasyonu ve kadın erkek garsonlarının kıyafetleriyle dahi, ziyaret edilmeyi hak ediyor. Bir başka ünlü pastanesi de Hofburg girişinin karşısındaki sokakta (Kohlmarkt) yer alan geçmişi 1786 ya uzanan Demel. Sigara içilebilen alt katında, masaların bulunduğu yerden camla ayrılmış mutfak bölümündeki çalışmalar izlenebiliyor. Üst kat ise daha şık bir tarzda döşenmiş. İsim hakkı daha önce davranan Saacher tarafından alınan Saacher Torte burada da bulunuyor.
Viyana, birinci dünya savaşı sonunda uzun ömürlerini tamamlayan 4 imparatorluktan (Osmanlı, Rus, Avusturya- Macaristan, Alman) birisinin, görkemli geçmişini cömertçe sergileyen başkenti olduğu kadar, aynı zamanda müziğin de başkenti sayılabilir. Müzikle yaşayan bir kent olarak tanımlamak pek de abartılı olmaz. Operaları, tiyatro, konser salonları sürekli olarak dolu. Salonlar özellikle görülmeye değer. Opera binası (Staatsoper) konumuyla son derece merkezi bir yerde olduğu gibi, şehrin sanat yaşamının önemli merkezlerinden. Biletler aylar öncesinden tükenmiş oluyor. Yalnızca gezmek isterseniz, bilet alıp, oluşturulan gruplardan birisine katılıp gezebilirsiniz. Salonunu görmek için bile gezmeye değer olduğu söylenebilir. Ama bu şekilde gezmenin ötesinde bu salonlardan birisinde bir opera, bir oyun, bir konser izlemek mutlaka gerekiyor. Çok önceden bilet alınmamış ise Staatsoper’de yer bulmak mümkün olmayabiliyor ama örneğin Volksoper’de daha rahat yer bulunabiliyor.Çok sayıdaki konser salonlarında, kiliselerde hemen her gece düzenlenen konserleri izleyebilirsiniz. Sokaklarda çoğunluğu üniversite öğrencisi olan gençler bu konserler için bilet satıyorlarsa da internet üzerinden bilet almayı tercih edebilirsiniz. (önerilebilecek bir adres : http://www.viennaclassic.com ) Opera, aynı zamanda , şehirde hafta sonlarında, geceleri sabaha kadar devam eden gece ulaşım ağının önemli duraklarından birisi. Bu arada Opera’nın sol yanında Kartner’in Ring’e çıktığı noktadaki metro istasyonu girişinde (aşağıda) yer alan müzikal tuvaleti de görmeden geçmemek gerek.
Heeresgeschichtliches Museum olarak adlandırılan , genel tanımlamayla Askeri Müze olarak adlandırabileceğimiz müze, Viyana’nın bakımlı parklarından Schweizer Garten’ın arkasında Arsenal adı verilen binalar kompleksinde kurulmuş. Avusturya’nın askeri geçmişine ait zengin bir koleksiyonu barındırıyor. Günümüzde bir orta avrupa devleti olan ve denizle bağlantısı bulunmayan Avusturya’nın geçmişteki “Deniz Kuvvetleri”ne ayrılan salon müzenin en ilginç bölümlerinden birisi. Burada Avusturya’lı amiraller, denizciler, gemiler ve denizcilik geçmişine ait eserler sergileniyor. Bu kısmın en önemli parçası da 1918 temmuzunda Adriyatik’te Trieste Körfezi’nde bir İtalyan denizaltısı tarafından torpillenerek batırılan ve 1962 yılında çıkartılan U-20 sınıfı Avusturya denizaltısının kalıntılarının sergilendiği bölüm. Diğer bir önemli bir bölüm, birinci dünya savaşının başlamasının görünür sebebini oluşturan ünlü suikasta ayrılan salon. Burada , Saraybosna’daki gezisi sırasında, bir Sırp milliyetçisinin kurşunlarına hedef olarak yaşamını yitiren Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Arşidük Ferdinand ve eşinin vurulduğu üstü açık otomobil ile ölümleri sırasında üzerlerindeki elbiseler ve suikasta ilişkin diğer parçalar sergileniyor. Türk kuşatmasının sona erdirildiği Viyana zaferini konu alan büyük boydaki yağlıboya tablo ve kuşatmayla ilgili parçaların sergilendiği salon da bizim açımızdan bir başka ilginç bölüm.
Viyana’yı kuşatan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Jan Sobieski komutasındaki birliklerin hücumu karşısında tutunamadığı ve yenilginin başlangıç noktası olarak da anılabilecek Kahlenberg tepesi, Viyana’nın yukarıdan izlenebildiği yegane yer. Burada Cobenzl isimli başka bir mevkide de yine şehre yukarıdan bakan restoranlar var. Yaz mevsimi ziyaretçileri için de Kahlenberg’in az aşağısında yer alan ve 4 havuzlu günübirlik girilebilen bir havuz tesisi, hem güzel bir gün geçirmek hem de Viyana’yı içinde bulunduğunuz havuzdan seyredebilmek için önerilebilir. Bu bölgeye Grinzing’e gidiş için kullanılan otobüs ile gidilebilir. Yalnız tüm 38 A numaralı otobüsler Kahlenberg’e kadar gitmiyor. Son durağının neresi olduğuna özellikle bakmakta yarar var.
Maria-Theresien Platz’ın iki yanında karşılıklı olarak konuşlanmış Doğa tarihi Müzesi (Naturhistorisches Museum) ve Viyana Sanat Tarihi Müzesi (Kunsthistorisches Museum) görülmeyi hak eden müzeler. Özellikle soğuk kış günlerinin programında yer alması önerilir. Doğa Tarihi Müzesi kendi kulvarında, yüzyılların birikimini içeren koleksiyonlarıyla dünyanın iddialı müzelerinden. Willendorf Venüsü de müzenin en meşhur parçalarından. Viyana Sanat tarihi Müzesi de çekirdeğini Habsburg’ların sanat koleksiyonlarının oluşturduğu gününüzün önemli bölümünü geçirebileceğiniz bir müze. Aynı zamanda önemli bir Mısır kolleksiyonuna da sahip.
Maria Theresa heykelinin sırtının baktığı tarafta Museums Quartier olarak adlandırılan bir müzeler kompleksi var. İç avlusu güzel havalarda özellikle çok hareketli , çok eğlenceli oluyor. Museums Quartier’in hemen yanı başından başlayan Mariahilfer Strasse , Viyana’nın önemli bir alışveriş caddesi. Cadde üzerinde batı yönünde ilerlerken Zieglergasse metro durağından hemen sonra sol taraftaki bir binanın altında yer alan bir pasaj (Schulhofpassage) , binaların avlularını birleştirerek aşağıya doğru inerken , küçük cafe-restoranlarıyla özellikle güzel havalarda Viyana’nın değişik bir yönünü keşfetmek isteyenler için çekici olabilir. Aslında kış akşamlarında da güzel olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Batıya ilerlendiğinde caddenin canlı kısmı, Westbahnhof’a ulaşarak son buluyor. Bundan sonra da devam eden caddenin sonunda Teknik Müze yer alıyor. (aradaki mesafenin yürünmeyecek kadar uzun olduğunu özellikle belirtmek gerek, tramvaydan yararlanılabilir) Viyana’da en ilgi çekici müzelerden birisi olan Technisches Museum için , aslında bir müzeden çok, yaşlı, genç, çocuk, herkes için uygulamalı bir bilim merkezi de denilebilir. Bir kelime almanca bilmeyenler bile sıkılmadan gezebilir. Almanca açıklamaları izleyebilenler için ise çok daha öğretici.
Müzenin önündeki Auer-Welsbach parkın hemen ardında Schönbrunn sarayı uzanıyor.
17. yüzyılda inşa edilen Schönbrunn sarayının uçsuz bucaksız izlenimi veren bahçelerinde 1752 de kurulan ve dünyanın en eski hayvanat bahçesi olarak bilinen Hayvanat Bahçesi (Tiergarten) çocuklu aileler için özellikle ilgi çekici olacaktır. Özellikle güzel havalarda sarayın bahçesinde yer alan ve ücretli olarak girilebilen labirent ve oyun alanı (ırrgarten) , yetişkinler için de eğlenceli olabilir. Sarayın bahçesi içinde karşıdaki tepede yer alan 1775 yapım tarihli Glorietta , Viyana’nın değişik bir cephesine oldukça yukarıdan bakıyor. Palmenhaus , yine saray bahçesinde yer alan , o dönemlerden kalma yapım tekniği ile dikkat çeken, tropik bir çok bitkiyi barındıran dev bir sera. Viyana’nın çok sayıda yüzme havuzlarından birisi de sarayın bahçesi içinde bulunuyor.
Prater bir lunapark olarak ilgi çekici. Benzerlerinden farkı, oldukça geniş bir alana yayılmış olması. Çocuklar için baştan çıkartıcı olduğunu söylemeye gerek yok ama, oyuncakların kapalı olduğu saatlerde bile , yaz olsun kış olsun mutlaka ziyaret edilmesi tavsiye edilebilecek bira bahçeleri belki de Prater’in en çekici noktaları. Önerilebilecek ilk yer ise mutlak surette Schweisserhaus olacaktır. Aynı zamanda bir kasap olan Karl Kolarik tarafından 1920 yılında kurulan ve aile tarafından işletilmeye devam edilen bu devasa bira cumhuriyetinde, kışın en soğuk günlerinde bile , açık havadaki ısıtma sistemi sayesinde tadına doyulmaz sosisler eşliğinde biranızı yudumlayabilirsiniz. Riesenrad isimli dönme dolap, Prater’in en ünlü parçalarından. Vagon şeklindeki büyük kabinleriyle , ağır ağır dönerek geniş bir Viyana manzarasını seyretme imkanı veriyor.
Viyana mimari eserleriyle de dikkat çeken bir şehir. Friedensreich Hundertwasser’in yaşayan-içinde yaşanan eserleri gezginlerin ilgisini çekiyor. Bunlardan en bilineni ve turların standart duraklarından birisi olanı Hundertwasserhaus olarak bilinen, belediye tarafından yaptırılan ve halen içinde ikamet edilen bir bina. Binanın hemen karşısında yine Hundertwasser’in eseri bir pasajda hediyelikler satan bir çok mağaza var. Bodrum kattaki tuvalet, sırf görmek için bile girmeye değebilir. Yine buna yakın bir yerde Kuntshaus var ki bünyesinde bir restoranın yanı sıra Hundertwasser müzesini de barındırıyor. Ayrıca dönemsel sergilere de evsahipliği yapıyor. Hundertwasser’in Viyana’daki diğer bir eseri ise Spittelau semtinde yer alan katı atık enerji santrali. İlgi çekici bacası, şehrin bir çok yerinden görülebiliyor. Spittelau metro istasyonunun hemen yanında. Yine buna çok yakın mesafede , dünyanın yaşayan mimarı starlarından Zaha Hadid’in tasarladığı bir konut sitesi bulunuyor. Dışarıdan her tarafı yamuk gibi görünse de içinin oldukça ferah ve kullanışlı olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Stephansdom, Viyana’nın merkezi kabul ediliyor. İçi de dış görünümü kadar heybetli ve etkileyici. Arka tarafında yer alan küçük mağaza ve pasajlar da mutlaka gezilmeli. Bölgede, bir çok vitrinde yer alan minyatür eşyalar, kurşun askerler gerçekten etkileyici.
Favoritenstrasse’nin , Reumannplatz ile Keplerplatz arasında uzanan bölümü, oldukça canlı, hareketli bir bölge. Türkler şehrin her yerinde yerleşmiş olmakla birlikte bu bölgede yoğun olarak bulunuyorlar. Favoritenstrasse paralelinde Leibnizgasse’de kurulan bir açık hava pazarı, satıcılarının çoğunun bizden olmasıyla da Türkiye’den bir parça gibi. Quellenstrasse’de çok sayıda Türk işletmesi yan yana sıralanıyor. Reumannplatz yakınlarındaki Antonskirche de rahatlıkla Viyananın etkileyici katedralleri arasında sayılabilir. Türkiye’den gidenlerin, önündeki Antonplatz’da kendilerini yabancı hissetmeyeceklerini özellikle belirtmek gerekiyor.
Karlsplatz Viyana’nın diğer bir önemli merkezi. Viyana Şehir Müzesi ve 1815 yılında kurulan Viyana Teknik Üniversitesi’nin ana binası burada bulunuyor. Az ilerideki üniversite kitaplığı, köşesini aşağıdan yukarıya kaplayan heykeliyle Resselpark’a bakıyor. Rathaus önündeki kadar büyük olmasa da burada kurulan weihnachtsmarkt da kendisine özgü bir hava taşıyor. Buradaki punçlar buraya özgü bardaklarda satılıyor. Kilisenin önündeki havuz boşaltılıp, çocuklara yönelik midilli pisti haline getiriliyor. Kilisenin ve meydanın, geceleri, karlar altındaki ışıklandırılmış görünümü harika.
Graben’de yürürken Jungferngasse köşebaşında, birden bire sokaktan adeta taşarcasına karşınıza çıkan Peterskirsche, bütün fotoğraflarında sokaktaki diğer binalarla görüntülenmeye yazgılı bir kilise. İki tarafı arasında sıkıştığı sokakta en ilginç görüntüsünü, herhalde Goldschmiedgasse tarafından veriyor.
Graben kışın ayrı, yazın ayrı güzel. Kohlmarkt ve Kartnerstrasse ile birlikte en lüks markaların bulunduğu önemli caddelerden birisi. Bahar yaz aylarında , kafe-restoranların caddeye yayılmış masalarıyla çok daha canlı görünüyor. Vebadan kurtuluşa adanan veba anıtlarının en görkemlilerinden birisi burada bulunuyor.
Gasometer, henüz tur programlarında yer almamakla birlikte aslında gerçekten görülmeye değer bir yer. 1896 yılında şehrin havagazı ihtiyacının karşılanması için yapılmış. 2001 yılında tamamlanan yenilenme çalışmalarının sonunda bir yaşam kompleksi olarak düzenlenmiş. İçinde konut alanları, iş yerleri, eğlence, alışveriş merkezleri bulunuyor. Bir bölümü de öğrenci yurdu olarak düzenlenmiş. Son noktası Simmering olan U 3 hattı üzerinde. İstasyon çıkışı, ana girişe o kadar yakın ki , metro neredeyse içine çıkıyor da denilebilir.
Şehrin dışında da bir yerlere gidilecek zaman varsa, turların standart programlarında yer alan ancak özel araçla gidilebilecek olan Mayerling av köşkü ve yeraltında iki katlı olarak oluşmuş Seegrotte Gölü dışında, Opera önünden kalkan tramvay ile gidilebilen Baden kasabası önerilebilir. Ancak , bizdekinin aksine hafta sonları şehirdekiler şehirdışına akmayıp, Baden’liler şehre gittiklerinden cumartesileri tenha olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Küçük , sevimli bir kasaba. Küçüklüğüne karşın, barındırdığı görkemli binalar ile , geçmişte imparatorluğun kaplıca sayfiyesi olarak kullanıldığı anlaşılıyor.
Mezarlıklar, şehirlerin ayrılmaz parçası. İnsanların, yakınlarına, anılarına, geçmişlerine verdiği önemi gösteriyor. Viyananın merkez mezarlığı “Zentralfriedhof” Avrupa kıtasının en büyüklerinden. Havaalanına gidiş gelişte trenyolunun bir tarafında çok geniş bir alanda uzanıp gittiğini görebilirsiniz. Simmering’de yeralan bu mezarlıkta Ludwig van Beethoven’in yanı sıra,Johannes Brahms, Franz Schubert gibi önemli besteciler yatıyor. Yine, yılbaşı konserlerinin vazgeçilmez kapanış parçası Radetzky Marşının bestecisi (Baba) Johann Strauss ile Mavi Tuna valsinin bestecisi Johann Strauss ve aynı aileden Josef Strauss’un mezarları da burada yer alıyor.
Rathaus önündeki meydan şehrin nabzının attığı başlıca noktalardan birisi. Hemen her mevsim ayrı bir aktiviteyle önemli bir buluşma merkezi oluyor. Her yıl yaz mevsiminde temmuz ağustos aylarına yayılacak şekilde düzenlenen “Rathaus Film Festival” bu aylarda Viyana’ya farklı bir hareketlilik getiriyor. Rathaus’un ön cephesinde kurulan dev boyuttaki perdede çeşitli konserler , operalar ve başkaca gösteriler izlenebiliyor. Rathaus’un önünde sıralanan sandalyeler ve arkasında kurulan tribünlerde gösterimleri izleyebileceğiniz gibi, bu alanın hemen arkasında oluşturulan ve çeşitli yiyecek içecek standlarının yer aldığı alanda oturup hareketli ortamın tadını da çıkartabilirsiniz.
Aynı alan noel öncesinde bambaşka bir görünüme bürünüyor. Yine alanda kurulan ahşap kulübelerden oluşan büyük bir açıkhava çarşısı, panayır havası içinde gün ve gece boyunca büyük bir kalabalığı ağırlıyor. Çok çeşitli yılbaşı hediyelikleri, şekerciler, krepçiler, sosisçiler, biracılar, takıcılar, şapkacılar ve en önemlisi de punç (punsch) büfeleri bu dönemde Rathaus’u kentin sakinleri için vazgeçilmez kılıyor. Burada punç içmek istediğinizde bardaklar için ayrıca depozit ödüyorsunuz. İçtikten sonra bardağı iade ederken depoziti geri alıyorsunuz. Ama buradaki bardaklar yalnızca Rathaus’a özel ve başka yerde bulamayacağınız bir hatıra objesi niteliğinde. Örneğin Karlsplatz ‘da kurulan weihnachtsmarkt’ da oraya özgü başka punç bardakları kullanılıyor. Rathaus önündeki alanda , akşamları, çatıları karla kaplanmış ahşap kulübeler arasında, kalabalığın içinde dolaşırken, oldukça yakından gelen müziğin , canlı olarak çatıda ağaçların dalları arasına kurulmuş bir platformdaki orkestradan geldiğini fark etmek şaşırtıcı oluyor.
Noelden sonra 24 ocak – 9 mart tarihleri arasında, Rathaus bu kez büyük bir buz pistine (Wiener Eistraum) ev sahipliği yapıyor. Aslında buna buz pisti değil de buz pistleri kompleksi demek daha doğru olur, Birbirine bağlı iki büyük pistin yanı sıra bir küçük pist ve aralarında oluşturulmuş buzdan yollar, Viyanalıları yine bu alanda buluşturuyor.
Donaupark çok geniş bir alanda oluşturulmuş bizim “park” ölçülerimizin ve anlayışımızın oldukça ötesinde bir yeşil alan. İçindeki “Donauturm” olarak adlandırılan kule, çok geniş bir Viyana manzarası sunuyor. Kulede yer alan ve 360 derece dönen restoran kafede en az birkaç turluk bir sürede oturulması da tavsiye olunur.
Donauzentrum , Tuna kıyısındaki bölgede kurulmuş ve Viyanalıların rağbet ettiği şehir içindeki yegane büyük alışveriş merkezi. Viyana’da büyük alışveriş merkezleri, bizdeki gibi merkezde değil genellikle şehir dışında kuruluyor. Bunlardan (2012 de) yeni açılan ve 140 mağazanın yer aldığı G 3 alışveriş merkezi şu sıralarda yeni olmasının da etkisiyle olsa gerek, Viyana’lıların akınına uğruyor. Floridsdorf’tan ücretsiz G3 otobüsü ile de gitmek mümkün ama aşırı kalabalık sebebiyle sıkıntılı olabiliyor.Donauzentrum kolaylıkla ulaşılabilecek bir yerde, U 1 hattının Leopoldau yönünde, Kagran durağının tam karşısında.
U 1 hattına binilecek olursa, kuzeye doğru, metronun açıktan geçtiği bölgede yer alan Alte Donau istasyonunda hiç olmazsa bir sonraki metroya kadar kısa bir indi bindi ile en azından istasyondan çıkmadan kanala doğru şöyle bir bakılmasında fayda var. Yazın ayrı bir güzelliği olan bölge, kışın kanalın buz tutmasıyla tamamen farklı bir güzelliğe bürünüyor. İnsanı şaşırtan, bu güzelliğin şehrin içinde olması.
U 1 hattının Reumanplatz yönünde bir sonraki durağı olan Kaisermühlen’ de Birleşmiş Milletler merkezi yer alıyor. Burası Birleşmiş Milletlerin New York’taki genel merkezinin ardından Avrupa’daki iki önemli mekezinden birisi. (Diğeri Cenevre’de) Bu duraktan da kısa bir yürüyüş ile Alte Donau veya Kaiserwasser kısıyısındaki plaj tesislerine gidilebiliyor.
Viyana bir orta Avrupa şehri olmasına rağmen Viyana’lıların örneğin deniz kenarında bulunan İzmir veya İstanbul’daki insanlardan çok daha fazla yüzüp güneşlenebildikleri rahatlıkla söylenebilir. Kanal kıyısındaki plajlara ilave olarak , şehrin içine dağılmış 50 civarında havuz tesisi var. Bunlara küçük ücretler verilerek girip bütün bir günü havuz başında geçirebilirsiniz. Bunlar herkese açık tesisler olmasına karşın çoğunun bizdeki çok yıldızlı tesisleri aratmayacak kalitede olduğunu görmek gerçekten şaşırtıcı. Yaz mevsiminde, otobüslerde, metrolarda, havuza gittikleri kıyafetlerinden beli olan çok sayıda insanla karşılaşmak mümkün.
Naschtmarkt , şehirde başka bir ilgi çekici köşe. Şarküteriler, manavlar, oturup bir şeyler yiyebileceğiniz kafe restoranlar, küçük şarap evleri, hediyelikçiler özellikle güneşli havalarda zaman geçirmek için ideal.
Yakındaki Secession değişik mimarisiyle dikkati çeken, dönemsel sergilerin yanı sıra sürekli sergilerin izlenebildiği bir modern sanat galerisi. Aralarında Gustav Klimt’in de yeraldığı, klasik anlayışa başkaldıran yenilikçi sanatçıların ondokuzuncu yüzyılın sonunda başlattıkları harekete merkez olmuş bir bina.
Hofburg , Avusturya-Macaristan imparatorluğunun geçmişteki ihtişamını yaşatan kışlık saray. Zaman içinde eklenen binalarıyla, bir saraydan ziyade saraylar kompleksi de denilebilir aslında. Ana binasının önünde Prens Eugene’ in at üstünde heykeli bulunuyor. Binanın bir kanadında yer alan Efes Müzesi’ni gezmek insanda değişik duygular uyandırıyor. Selçuk’taki Efes müzesi ile karşılaştırılamaz ise de görsel etkileyiciliği olan eserler barındırıyor. Otto Bendorf’un kazı başkanlığındaki ilk dönemde bulunarak Padişah iradesi ile Avusturya’ya hediye edilen bronz atlet heykeli, müzenin en önemli parçalarından. Yine Celsus Kitaplığı’ndan çıkarılan bazı heykeller de burada. Efes kazıları, başladığı 1895 yılından bu yana yüzyılı aşkın bir süredir Avusturyalılar (Avusturya Arkeoloji Enstitüsü) tarafından yürütülüyor. Hofburg’un arka tarafı Burggarten. Eskiden adı üstünde sarayın bahçesi iken şimdi büyük bir park olarak kullanılıyor. Mozart’ın heykeli burada. Parkın bir kanadında Palmenhaus Cafe var ki, sarayın tropik bitkiler serası iken bu hale dönüştürülmüş.
Ring üzerinde ters istikamete devam edilecek olursa, sarayın baktığı yönde , uzakta Rathaus’un kuleleri görünüyor. Rathaus’un hemen yan tarafında Parlamento, onun da karşısında Volksgarten bulunuyor. Volksgarten’in yanındaki Burgtheater tam karşısındaki Rathaus’a bakıyor. Bunları biraz geçtiğinizde Cafe Landtman’ın yanından devam edip Üniversiteye geliniyor. Üniversite merkez binası , Cafe Central’in bulunduğu Palais Ferstel’i yapan Viyana’lı mimar Heinrich von Ferstel’in imzasını taşıyor. Etkileyici bir bina. İçeriye girmeye kalktığınızda ilk dikkatinizi çeken sağınızdan solunuzdan Türkçe konuşarak gelip geçen öğrencilerin sayıca fazlalığı oluyor. Bahar aylarında Üniversitenin yanındaki Sigmund Freud Park’in çimleri, serilip yayılmış, sohbet eden, okuyan, çalışan öğrencilerle açık hava kütüphanesi haline geliyor. Parkın ardındaki Votiv Kirche, Franz Joseph’in bir Macar ayrılıkçısının suikastından kurtulmasının adağı olarak yapıldığı için bu isimle (adak kilisesi) anılıyor. Şu sıralarda mültecilerin hak arama girişimlerinde kullanılan bir merkez konumunda.
Schottentor’dan kanal kıyısına dümdüz uzanan Schottenring boyunca gidildiğinde, yolun sonunda solda görkemli kışla (Rossauer Kaserne) bulunuyor. Halen Savunma Bakanlığı’na ait olarak kullanılıyor. Mimari olarak Arsenal ile benzerliği dikkat çekiyor ki, zaten aynı dönemlerde, şehrin iç güvenliğinin sağlanması için askeri amaçla inşa edildiklerinden normal olsa gerek.
Viyana merkezinde yeralan diğer bir park da içinden geçen kanalın ikiye ayırdığı Stadt park. Bir köşesinde konser salonu Kursalon ve onun da arkasında Viyana’nın en bilinen fotoğraf mekanlarından Johann Strauss anıtı bulunuyor. Öyle meşhur ki, şehirdeki birkaç webcam noktasından birisi. (http://www.wien.gv.at/english/webcam/stadtpark/)
Yine Ring üzerinde yer alan bir diğer önemli bina Parlamento. 1884 de inşası tamamlanan bina, ikinci dünya savaşında önemli ölçüde hasara uğramış, onarılmış. Yunan tapınaklarına benzer cephesiyle oldukça farklı ve etkileyici.
Stadt Park’ın kuzey yönündeki Stubentor Brücke’ün yanındaki Museum für Angewandte Kunst yani MAK şehrin belli başlı güzel sanatlar merkezlerinden birisi. Her zaman zengin bir programı var. Gerçekten çok ilgi çekici tasarım çalışmalarının sergilendiği MAK’ın kafeteryası da çok hoş bir mekan.
Schwedenplatz kanal kenarında hareketli bir bölge. Bahar yaz mevsiminde gidilirse “Eissalon am Schwedenplatz” da biraz zor da olsa yer bulunabilirse gelen geçeni izleyerek dondurma yemek oldukça keyifli. Yazın , bölgedeki buluşma noktalarından birisi olan bu dondurmacı kışları kapalı oluyor. Yine Schwedenplatz’da kanal kenarında tekne biçiminde inşa edilmiş bir cafe-restoranın altındaki iskele, Bratislava ve Budapeşte’ye giden teknelerin hareket noktası. Doğu yönündeki köprüden geçerek çıkılan Taborstrasse , mimarisiyle de dikkat çeken Theatre Odeon’un önünden geçerek ilerleyen oldukça uzun bir cadde ve Augarten’a da ulaşıyor. Odeon tiyatrosunun tam karşısında yer alan parti kostümleri, korku-şaka nesneleri satan büyük bir mağaza, Türkiye’de rastlanamayacak türden. Doğu yönündeki ilk köprüden karşıya geçmez de Franz-Josef Kai üzerinde doğu yönüne ilerlerseniz, az ileride , kanaldaki bir tekne üzerine kurulu yüzme havuzunu ve bunun da az ilerisinde mimarisiyle ilgi çekici olan Urania kültür merkezini görebilirsiniz.
Kentte ikinci dünya savaşından fazla bir iz yok. Sanki kimse hatırlamak istemiyor gibi. Oysa Staatoper de dahil olmak üzere, şehrin bir çok belli başlı binası hava bombardmanlarında yıkılıp hasar görmüş. Eski görünümlerinde aynen yeniden yapılıp onarıldıkları için savaşın izleri fark edilmiyor. Az sayıdaki savaş kalıntısından ikisini, Augarten’de görmek mümkün. Bunlar Almanlar tarafından hava savunmasına yönelik betondan inşa edilmiş çok büyük uçaksavar kuleleri. Bu kulelerin bir üçüncüsü de Museum Quartier’in hemen arkasındaki binanın avlusunda yer alıyor. Landstrasse’de Arenbergpark’ta da iki tane var. Augarten porselen meraklıları için de çekici olabilecek bir yer. Önemli bir porselen üretim merkezi ve porselen müzesinin yanı sıra oldukça kaliteli özel üretim porselenlerin satıldığı bir mağazası da bulunuyor.
Ünlü müdavimleri arasında Thedor Herzl, Alfred Adler, Leon Troçki’nin de yer aldığı Cafe Central, Viyana’nın en eski cafe’lerinden birisi. Çok etkileyici bir mekan. Bir piyanistin canlı müziği eşliğinde bir şeyler içip Viyana’nın keyfini çıkartabileceğiniz, tarihi yerlerden birisi . Hofburg’un girişinin yer aldığı Michaelerplatz’dan girilen Herrengasse üzerinde tam karşınıza çıkıyor. Palais Ferstel’in bir bölümünü kullanıyor. Ferstel sarayı etkileyici büyük bir yapı, gezilebiliyor. Viyana’nın en şık pasajlarından birisi olan ve Freyung Pasajı olarak da bilinen Ferstel pasajı binanın altında bulunuyor. Birbirinden güzel mağazaların bulunduğu bu pasajın ana girişi, etkileyici bir yapı olan Schottenkirsche (İskoç Kilisesi) nin de yer aldığı Freyung tarafında.
Cafe’lerden sözetmişken Rathaus’un karşı cephesinde, Burgtheater’ın hemen yanı başında yer alan diğer bir önemli cafe olan Landtmann Cafe’ yi de anmak gerekiyor. Bunun da en ünlü müdavimlerinin Sigmund Freud, Gustav Mahler olduğu söyleniyor. Şimdilerde Viyana’nın yerlileriyle turistlerin birlikte kullandıkları bir yer görünümünde.
Savaşı hatırlatan az sayıdaki anıttan birisi de Schwarzenbergplatz’ daki Sovyet Askeri Anıtı. Hemen arkasında değilse de hafif çaprazında, şehrin barok saraylarından birisi olan Belvedere sarayı uzanıyor. Uzanıyor derken, gerçekten de kelimenin tam anlamıyla öyle. İnce uzun bir arazi üzerine inşa edilmiş. Askeri kariyerine, doğduğu Fransa’da başlayıp, Avusturya’da yükselen, Osmanlı ordusuna kök söktüren , Avrupa askeri tarihinin ünlü mareşallerinden Prens Eugene tarafından 1716 da önce, ince uzun bahçenin alt tarafına tek katlı bir saray olarak yaptırılmış, bahçenin üst kısmında yer alan çok katlı bina ise 1722 de tamamlanmış. Prens Eugene aslında bizim tarihimizin de önemli bir figürü. Bir çok yerde karşımıza çıkıyor. Osmanlı ordusunun bozgun mahiyetindeki ilk yenilgilerinden, başta sadrazam olmak üzere, Anadolu beylerbeyi, Rumeli beylerbeyi , Yeniçeri Ağası ve çok sayıda üst düzey komutanın da ölümü ile sonuçlanan 1697 Zenta faciasında Avusturya kuvvetlerine o komuta ediyordu. Nitekim bu süreç 1999 da Karlofça anlaşması ile sonuçlanmıştı. Belvedere, Avusturya ulusal kimliği açısından da önemli bir mekan. İkinci dünya savaşının ardından 15 mayıs 1955 te müttefiklerle imzalanan anlaşma ile (Staatsvertrag) işgal statüsünün sona ermesi ve Avusturya’nın tekrar bağımsızlığının ilanı bu binada gerçekleşmiş.
Bir de Viyana’nın , insanın karşısına nerede çıkacağı belli olmayan sürprizleri var. Davetli olduğumuz bir yemekte, odanın penceresinden bakarken karşıdaki koskoca tiyatro binasını gördüğümüzde çok şaşırmıştık. Binanın Raimund Tiyatrosu olduğunu ve 1893 ten beri faaliyette olduğunu bu şekilde öğrendik.
Viyana’ya ilişkin söylenmesi gereken bir şey daha var ki, yazın hangi ayında gelirseniz gelin yağmurda kalırsanız şaşırmayın. Bir anda havanın kararmasıyla bastıran yağmur, ne kadar şiddetli olursa olsun, kısa süre sonra durduğunda ortalık yeniden aydınlanıyor. Mükemmel altyapı sebebiyle nerdeyse yerlerde birikinti bile kalmıyor. Şehir yeşilliğini bu yağmurlara borçlu.
En güzeli de, Viyana’nın her köşesinde, herhangi bir güvenlik endişesi duymadan rahatça dolaşılabiliyor olması. Bu, şehri emsallerinden ayıran en önemli özelliklerden birisi.
Sonuç olarak her gezgin Viyana’da , kendi tercihlerine uygun bir rota belirleyebilir. Tarih ağırlıklı bir programdan, doğal güzelliklerin peşinden koşmaya, çocuklara yönelik eğlencelerden, alışveriş temalı bir geziye kadar her şeyi mümkün kılan bir şehir.