Saraylar Şehri Viyana

İmparatorluk ihtişamının her köşe başında kendisini hissettirdiği, sanatın her türünün yaşamın her alanına işlediği, her yerinden kuş sesleri gelen Avusturya’nın başkenti Viyana'dayız.

Sabiha Gökçen’den havalanan uçağımız iki saatlik bir sürede Viyana Havalimanı'na iniyor. Her Avrupa şehrinde olduğu gibi burada da havalimanı yönlendirmeleri son derece anlaşılır ve kolay. Şehre ulaşım için S-bahn ve Cat trenleri kullanılabilir. S-bahn  8, Cat ise 11 Euro. Tek farkı Cat trenlerinin daha hızlı yol alması. Kişi sayısı 2'den fazla ise üstelik valizlerle Uber kullanılması en mantıklı ulaşım çözümü olacaktır. Uber'den çağırdığınız araç 1 dakika içinde gelen yolcu bölümünün önüne geliyor. Bunun için üst kata çıkmanız şart yoksa aracı bulacağım diye bizim gibi döner durursunuz :) Uber ile 25 dakikalık sürede şehre yaklaşık 32 Euroya ulaşmak mümkün.

Şehir içine girdiğimizde dikkatimizi çeken ilk unsur sağda solda sahipsiz şekilde duran elektrikli scooterlar oluyor. Şehiriçi ulaşım hayatını pratik hale getirmek için faydalı bir çözüm bulmuşlar. Lime isimli uygulamayı telefonunuza indirip kaydoluyorsunuz. Gps üzerinden bulunduğunuz yere en yakın scooterı bulup qr kod okutarak kredi kartıyla ödeme yaptığınızda cihaz aktif hale geliyor gitmek istediğiniz yere vardığınızda öylece bir köşeye bırakabiliyorsunuz. Ücretlendirme dakika üzerinden yapılıyor. Yürümekten yorulduğunuzda son derece pratik bir ulaşım aracı. Hintli bir genç kadından 3 günlüğüne kiraladığımız eve yerleşip biraz dinlendikten sonra kısa bir şehir yürüyüşü sonrası Huas der musik müzesine geçiyoruz. Saat 20:30'dan sonra bilet fiyatı 6 Euroya düşüyor. Girişinde piyano tuşlarından oluşan ve her basamağın bir notayı simgelediği merdivenlerin karşıladığı, ses ve müziğin insan hayatındaki önemini ve güzelliğini çok keyifli bir şekilde anlatan eğlenceli bir müze burası. Sanal gerçeklik ekranı karşısında gerçek bir orkestra şefi olmanın keyfini yaşamadan buradan ayrılmayın.

Ertesi günkü programımızın ilk durağı Schönbrunn Sarayı. İmparatorluğun yazlık sarayı olarak kullanılmış, 1918 yılında monarşinin bitip cumhuriyet döneminin başlaması ile de ziyaretlere açılmıştır. Dönemin imparator ve imparatoriçelerin saray yaşamını detaylarına kadar öğrenmek mümkün. Özellikle sarayın her yerinde bulunan dev seramik sobalar oldukça etkileyici. Sesli rehberde Türkçe seçeneği de mevcut. Sarayın bahçesi de kendisi kadar görkemli bir başka yeri. Bahçenin içinden yürüyerek tepeye çıktığınızda manzarayı karşınıza almanızı öneririm. Saraya giriş ücreti 17.50 Euro. Yeşil renkli U4 metro hattıyla Schönbrunn durağında inip saraya yürüyorsunuz.Sadece müştemilattan ana kapıya yürümesi bile 20 dakika süren, günün en az 3 saatinin ayrılması gereken son derece önemli bir saray Schönbrunn Sarayı.

Schonbrunn sarayi

Hava yağmurlu ve soğuk olduğu için saray sonrası doğa tarihi müzesine geçiyoruz. Müzeler alanı olarak tasarlanmış bir bölgede oldukça büyük binada 3 kattan oluşan, baştan sona gezmenin 3 saatinizi alacağı, bahçesinde sizi ilginç kostümler giyen müzisyenlerin karşıladığı, mineral taşlardan böceklere, dinazorlara, dünya, insan ve doğanın gelişimini son derece etkileyici bir şekilde sergilendiği, yaklaşık 30 milyon objenin bulunduğu muhteşem bir müze. Museum quartier binasını arkanıza aldığınızda solda kalan bina. Giriş ücreti 12 Euro. Beni en çok etkileyen insan evrimini anlatan bölüm oldu. VarolUşu sorgulayacağınız insan bünyesinde iz bırakan bir kısım. En üst katta da yüzlerce hayvanın doldurularak sergilendiği zooloji bölümü bulunuyor. Çocuklar için de oyunlarla öğrenmelerini sağlayan eğitici materyaller mevcut.

Doğa tarihi muzesi

Aynı gün içinde uzun zaman geçirilen bir müze bir saray sonrası ayaklarımıza inen karasuları ilk gördüğümüz sokak pubında atıyoruz. Sokakta ve tramvay duraklarındaki büfelerin hemen hemen hepsini türkler işletiyor.Sokak büfesine yemek için yanaştığımda kesin türktür diyerek direkt türkçe “Abi bi dürüm yapar mısın?” diyerek şansımı denedim ve ketçap olsun mu abi cevabını almamla başka hiçbir büfede İngilizce kasmadan Türkçe sipariş verdim. Aralarından sadece bir tanesi almanca cevap vermişti. Biraz dinlendikten sonra şehrin kalbine doğru yolcuğumuz devam ediyor. Şehrin en gösterişli binası Stephanplatz meydanında bulunan St.Stephan Katedrali. Araç trafiğine kapalı Kartner caddesinde bulunuyor. Osmanlı'nın Viyana kuşatmasında halkın sığınak yeri olarak kullanılmış, şehrin özgürlük simgesi haline gelmiş bir yapısıdır. Katedral ile ilgili enteresan bir bilgi de, 1534’de Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görüp Viyanalılara haber vermekle yükümlü memuriyetin ancak 1956’da Viyana Belediye Meclisi’nce artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından ve bu görevin lüzumlu olmadığı için kaldırılmış olmasıdır.

St.Stephan katedrali

Şehirde bir başka görülmesi gereken yapı ise mimari açıdan şehrin en ilginç ve en renkli yapısı olan Hundertwasser evi. Bina adını, binayı yapan Avusturyalı sanatçı Friedensreich Hundertwasser‘in soyadından almış. Sanatçı binayı öyle bir hale getirmiş ki, yamuk pencereler, sıradışı dekoratif unsurlar, rengarenk bir dış cephe ile gerçekten sıradışı bir görünüm kazandırmayı başarmış. 1 numaralı tramvaya bindiğinizde Hetzgasse durağında inerek gidebilirsiniz. Binanın içinde yaşayan insanlar var ve onların açısından baktığımızda penceremin altında hergün gürültülü bir şekilde fotoğraf çeken turistleri görmek pek hoş olmasa gerek. Çevresinde bulunan hediyelik eşya dükkanlarından alışveriş yapabilirsiniz.

Hundertwasser evi

Ve tabii ki Viyana Devlet Opera Binası. Sanatın kalbinin attığı Avrupa’nın ve dünyanın en meşhur binalarından. Bilet bulup herhangi bir gösteri izlemek gerçekten zor çünkü biletler aylar öncesinden tükeniyor. Ayrıca bilet bulsak bile Euroyu bizler gibi 7 ile çarpan ülke vatandaşları için binayı gezmekle yetiniliyor. Opera Binası'nın çevresinde Mozart kostümü giymiş  seyyar satıcılar “Do you like opera?” diyerek mutlaka yanaşacaklardır. Sakın o tuzağa düşmeyin. Paranızı alıp ufacık bir odada 2 keman bir flütle sözde klasik müzik konseri yapıp gönderiyorlarmış. Şehrin bu bölümünde bu kostümlü seyyar Mozartlara rastlamanız mümkün. Biz ne yapsak da bu binaya girip bir gösteri izlesek diyerek soluğu gişede alıyoruz.Beklediğimiz gibi tüm biletler satılmış ancak dikkatimizi standing ticket bölümü çekiyor. Görevliden ayrıntılı bilgiyi aldığımızda gösteriden 1,5 saat önce yan kapıdaki gişede ayakta bilet uygulaması olduğunu ve ücretinin 4 Euro olduğunu öğreniyoruz. O akşam korsanlar balesi var. Belirtilen saatte kapıya gittiğimizde yaşlısı genci oyunu ayakta izlemek için herkesin sıraya girdiğini görüyoruz. Erken gittiğimiz için ön sıralardayız. 4 Euroluk biletimizi alıp operadaki bir yetkili tarafından okulda öğretmenleri tarafından hizaya sokulan ilkokul çocukları gibi sıraya giriyoruz. 4 Euroluk biletlerimiz olduğu için sanırım bu şekilde muamele görüyoruz ki kimsenin de umrunda değil bu.Sahneyi tam karşıdan gören bir bölüm tribün şeklinde dizayn edilmiş. Yer gösterici herkesi bir öğretmen edasıyla yerlerine yerleştirip herkesten bir eşyasını yerini belirtmesi açısından bulunduğu yere bırakmasını söylüyor. Dört katlı, localardan oluşan göz alıcı ancak umduğumdan daha küçük bir sahnesi var. Muhteşem bir açılış ve rejiyle korsanlar operası başlıyor. Büyülenmiş bir şekilde ayakta o kadar zamanın nasıl geçtiğini anlamadan ayrılıyoruz salondan.

Haus der music müze

Ulaşım konusunda şehrin her yerine tramvay ve metro var.Denetim genel olarak olmasa da bilet almakda fayda var.Stephanplatz ile bağlantısı bulunan Prater caddesindeki Julius Meinl çikolata mağazasında kendinizi kaybetme olasılığınız bir hayli fazla. Çeşit çeşit çikolatalardan hangisini tadacağınızı şaşırabilirsiniz.Buradan mutlaka çikolata almanızı öneririm.Yemek konusunda ise eski bira fabrikasından restorana çevirilmiş, farklı çeşitlerde biraları ve şnitzeli meşhur  Salm Brau tercih edilebilir.17 nolu tramvay tam önünden geçiyor. Gitmeden önce internet üzerinden rezervasyon yaptırırsanız gittiğinizde kapıdaki kuyruğu beklemeden girebilirsiniz. Fiyatlar makul seviyede.Hediyelik eşya alışverişi için St.Stephan Katedrali’nin ana kapısının tam karşısındaki sokakta iki Türk arkadaşın çalıştığı dükkandan daha ucuza alışveriş yapılabilir. Genel olarak Viyana için tam bir saraylar ve müzeler şehri diyebiliriz. Geniş caddeler, göz alıcı mimarileriyle görkemli binalar ve her yerden gelen kuş sesleri. Her yıl açıklanan yaşanılabilir şehirler listesinde de Viyana kendini tüm güzelliği ile hissettiriyor. Bir sonraki rotamız Salzburg’a gitmek üzere aracımızı kiralayıp ayrılıyoruz Viyana’dan.

Yemek yediğimiz restoran