Viyana’dan kiraladığımız aracımızla üç saatlik yolculuk sonrası Avusturya’nın 4. büyük şehri Salzburg’a ulaştık. Salzburg Salzsach nehri kenarında yer alan, mimari dokusunu korumuş, eski çağlardan kalan zengin tuz yataklarının bulunduğu bir bölgeye sahip ve aynı zamanda Mozart’ın doğduğu şehir (ki şehrin her yerinde Mozart’ın ekmeğini fazlasıyla yemeye çalışmışlar). Akşam saatlerinde vardığımız pansiyona eşyalarımızı ve aracımızı bırakıp hava kararmadan bir akşam turu yapıyoruz.
Birçok Avrupa şehrinde olduğu gibi burada da nehrin bir yakası şehrin eski yerleşiminin olduğu bir yer. Kilise, dar sokaklar, tarihi binalar, meydanlar ve tabiİ ki şehrin kalesi. Şehrin kalbinin attığı yer Residentzplatz meydanı. Bu meydanda 1938 yılında Nazi karşıtı kitaplar yakılmış. Yaz aylarındaki festival de bu meydanda yapılıyor. En popüler caddesi, içinde 1756 yılında Amadeus Mozart’ın doğduğu ev de bulunan Getreidegasse Caddesi. Bu caddede bulunan dükkan tabelalarının hepsi ferforjeden yapılmış ve sokağa estetik bir hava katmış. Mozart’ın doğduğu evi gezmek isterseniz ücreti 11 euro. Türk Marşı eşliğinde okul gezisi yapan kalabalık gürültülü bir çocuk ve Koreli turist kafilesi üst üste gelince girmekten vazgeçip kaleyi gezmeyi tercih ettik. Cadde üzerinde birçok hediyelik eşya dükkanı mevcut. Mozartlı çikolatadan oyuncak bebeğine kadar ne kadar ürün varsa sergilemişler. İçki dükkanından yanımızda yolluk olsun diyerek likör alıyoruz. Dükkan sahibi kadınla sohbete başlıyoruz. Türkiye’den geldiğimizi söylediğimizde ilk cümlesi Ferzan Özpetek oluyor! Paramparça filmini izlediğini, çok beğendiğini anlatarak Ferzan Özpetek’in yönetmenliğini epey bir övüyor. Biz de ülkemize ait bir değerin nadiren övüldüğünü görünce başlıyoruz biz de adamı övmeye. Sinemamızdan dolayı koltuklarımızı kabartmış bir şekilde ayrılıyoruz dükkandan.
Şehre yukarıdan bakmak ve tarihi kalesini gezmek üzere Hohensalzburg kalesine gidiyoruz. 1077 yılında başlayan kale inşaatı 1500’lü yıllara kadar sürmüş. Geçen yüzyıllara rağmen tarihi dokusunu ve ihtişamını korumayı başarmış. Kalenin içinde ayrı bir kasaba var sanki. İşkence odalarından kulelerine ve dar koridorlarına kadar ilk günkü sağlamlığını ve tarihini hissediyorsunuz. Şehirden 500 metre yukarda ve kale müthiş bir manzaraya sahip. Kaleye finüküler ile çıkabileceğiniz gibi havanın durumuna göre yürüyerek de çıkabiliyorsunuz. Finüküler + kale gezisi 12 euro.
Mozartplatz ve Dom Meydanı gibi iki önemli meydanı yan yana bulunuyor. Mozartplatz’da adı gibi bir mozart heykeli var. Hemen yakınındaki Dom Meydanı'nda bulunan Salzburg Katedrali diğerlerine göre çok daha göz alıcı ve nakış gibi işlenmiş renkleriyle farklılık yaratıyor. Hemen önündeki faytonlar ile 10 dakikası 20 euroya fayton turu yapabilirsiniz.
Nehir kenarında yürümenin çok keyifli olduğu bir şehir burası. Rengarenk çiçekler, ağaçlar ve her yerden gelen kuş sesleri eşliğinde bisiklet kiralayarak bu keyfi sürdürebilirsiniz. Bir başka görülmesi gereken yer ise nehire çok yakın konumda şehir içinde bulunan Mirabel Sarayı. Bahçesi kendinden güzel sarayın bahçe kapısından girer girmez içinizi bir huzur kaplıyor ancak kalabalık turist kafilelerinin arasında bu huzur pek uzun sürmüyor. Sarayın içerisinde belli saatlerde klasik müzik konserleri yapılıyor. 30-40 euro gibi ücretlerle bu konserlerle katılmanız mümkün. Sarayın çıkış kapısının biraz ilerisinde Salzburg Şehir Tiyatrosu bulunuyor. Kapısındaki aylık programa bakarak gişesinden bilet alabilirsiniz. Biz Tiyatronun kapalı olduğu bir güne denk geldiğimiz için giremedik.
Ulaşım konusunda şehrin her yerinde troleybüsler ve otobüsler çalışıyor. Gideceğiniz mesafeyi söylediğinizde şoför ona göre bilet kesiyor. Biletsiz binmeyi aklınızdan geçirmeyin derim. Yeme içme hususunda ise Mozart’ın evinin hemen yanında bulunan Nordsee bol çeşitli balık seçenekleri ve uygun fiyatları ile tercih edilebilir. Ayrıca seyyar arabalarda hot dog gibi fast food seçenekleri mevcut. Mayıs ayında gitmemize rağmen hava karardıktan sonra açık yer bulmakta biraz zorlanmış ve sokakları arşınlamıştık ama sonunda damak tadınıza uygun bir yer bulmanız mümkün.
Salzburg ülkenin 4. büyük şehri olmasına rağmen çok küçük ama bir o kadar da hoş bir şehir. Şehrin birçok yerinde kendinizi Orta Çağ Avrupası'nda hissetmeniz mümkün. Bir gün umarım tekrar yolumuz düşer umuduyla Hallstatt’a doğru Mozart’ın Türk Marşı eşliğinde sabah erkenden aracımızla ayrılıyoruz Salzburg’dan.