Salzburg, dağlar arasında saklı kalmış olan ve görülmeye değer Salzach Nehri üzerinde bulunmaktadır. Salzach Nehri, Salzburg şehrini ikiye ayıran, 225 km uzunluğunda olan Avusturya Alpleri'nin en önemli nehri.
Salzbug'u gezi planımıza ekleyince açıkçası "olmasa da olur" düşüncesi oluşmuştu zihnimde. Sıradan ve özelliksiz bir Avusturya şehri belirmişti hayal dünyamda. Ama bunun büyük bir yanılgı olduğunu görmem ve de anlamam 2100 kilometrelik yolu gidip Salzburg'a ulaşınca oldu.
Şehirleşme ve kent modelleri konusunda eğitimi olan ve bu konuda bilimsel makaleleri olan birisi olarak şehirlerin de tıpkı insanlar gibi bir canı olduğuna, ruhu olduğuna, sempatikliği veya iticiliği olduğuna, tebessüm sahibi olduklarına inanırım.
İşte o yüzden seni hafif gördüğüm için senden özür diliyorum ey Salzburg ve hemen hakkını teslim etmek istiyorum: Sen sıcacık ve muhabbeti olan bir şehirsin. Tüm gülümsemenle karşılıyorsun misafirlerini. Onlara hemen serin ve buz gibi Salsach Nehri'nin sularını sunuyorsun. Bulanık olması bile bizlerin nazarına gelmiyor. Adeta bu misafirperverlik karşısında orta şekerli Türk kahvesi gibi yavaşça ve sindirerek yudumluyoruz koca nehrinin sularını. Ve hemen bağrından çıkan, yıllara ve ustadlara ilham vermiş koca Mozart'ın ve Türk marşı eşliğinde Mozart Meydanı'na ativeriyoruz kendimizi.
Mozart'ın Şehri Dünyada Mozart’ın doğduğu yer ve tuz madenleri ile tanınan mükemmel bir şehir burası.
Mozart Meydanı'nda Mozartın Heykeli:
Mozart'ı ekonomiye dönüştürmüşler hemen. Mozart çikolatası üretmişler. Pahalı biraz. Ama para kazanıyorlar. Şehirlerinin dünya çapındaki efsanelerini turizm için şaha kaldırmışlar. Mozart öleli yıllar geçmesine rağmen şehrinin insanalarına para kazandırıyor. Salzburg ölü bir şehirken bu turizm cingözlüğü sayesinde şimdi turp gibi ayakta. Önemli bir döviz ve turist girdisi sağlıyor.
Dom:
Bu Dom, Köln'deki Dom değil tabii ki. Kilisesi ve meydanı...
Sokakları bizim eski şehirlerimiz gibi dar ve sıcak. Salzburg'un öne çıkan bir özelliği de binalardaki ferforceler. Çok güzel ve estetik işçiliğe sahip ferforceler görmek mümkün. 1,5 milyonluk bir şehir ama devamlı turistin var olduğu bir şehir. Mozart'ı ön planı çıkarıp tarihi binaları restore etmişler ve şu anda turizmden parayı kırıyorlar. Mozart bereketi...
Yük atları:
Kütahya'daki komşu köyümüz Köpenez'de bile böyle at yok. Yük atları ve farklı bir cins. Atların duruşu çok asil. İngiliz atları veya Arap atları bile yanlarında cılız kalır bence.
Finiküler:
Avrupa sarp yerlere ulaşım için (Karadeniz yöremiz misasli) 1800'lü yılların sonlarına doğru bu finikülerleri kullanmaya başlamışlar olduğunu müşahede ettim. İtalya Como'da da bundan vardı. Salzburg yürüyerek bir günde gezilebilecek bir şehir. Ama finiküler hem nostalji veya şehri panaromik açıdan seyretmek isteyenler için ideal. Yine yürüme yoluyla da kaleye çıkılabilir. Trekking meraklıları için cezbedici olabilir.
Salzburg Kalesi:
Bu kalede de hepsi var. Kale, tarih, müze, seyir terası, zaman tüneli. Kalenin en yüksek yerinde ise, tarihin zirve noktasında sizi şehri izlemek için seyir terası bekliyor.
Makartsteg Köprüsü:
Salzach Nehri üzerindeki Makartsteg Köprüsü'nün üzeri pek çok Avrupa şehrinde olduğu gibi aşk kilitleriyle dolu. Köprünün korkulukları adeta çeyiz edasıyla kilitlerle doldurulmuş. Kilitlerin üzerindeki yazılardan iki Türk kardeşimizi tanımış olduk: İlker ve Nurgül. Tabii ki kim olduklarını bilmiyoruz. Floransa'da da ben kocaman bir kilide Hüseyin yazıp asmıştım. Şimdilik bir ses yok :)
Hellburn Park:
Muhteşem bahçeleri insana bir huzur demeti sunuyor. Almanya Köln'deki Brühl Parkı'nın aslında aynısı. Ama Brühl'den baya büyük. Rengarenk çiçekleri, uçsuz bucaksız çöl misali yemyeşil halıları, yorulan turistleri dinlendiren sofaları (bank), bisiklet meraklılarına "hadi gel" diyen yolları ve gerçekten "hadi gel bir kahve iç" diyen garsonları (parayla tabii) var. Ve Oyun alanında yerde gördüğünüz ağaç kabukları... Çocukların yaralanmalarına tedbir olarak konulmuş. Aynısını yıllar önce Köln'de de görmüştüm. Hellburn Sarayı'nın önünde kahve molası insana kahveyi bile sevdirtiyor.
Red Bull Müzesi:
Avusturyalı açıkgöz girişimci olan Red Bull'un sahibinin özel müzesi. RedBull aktivasyonlarında kullanılmış her türlü araç sergileniyor burada. Uçaklar, helikopterler, yarış arabaları-motorsikletleri vs... Ve dikkat çeken, farklı bir şey var burada: Tamamen demirden ve arabaların parçalarından yapılmış devasa bir robot insan.