Sanırım başlıkla ilgili olarak hepimizin çocukluktan itibaren duyduğu çeşitli efsaneler vardır. Konu ile ilgili yaptığım bir araştırma sırasında Avusturya’da Viyana’nın yaklaşık 20 kilometre batısında, yer altında Seegrotte diye bir yer olduğunu öğrenince kısa sürede bir planlama yaparak Viyana’dan sonra burayı da görmek üzere yola çıktık. Viyana’dan tur şirketlerince kişi başı 80-100 € arasında değişen fiyatlar ile tüm Wienerwald bölgesini içerecek şekilde turlar düzenleniyor. Tercih tabii ki size bağlı. Kişisel olarak gelmek isterseniz daha detaylı ulaşım imkânlarını yazımın sonunda görebilirsiniz.
Buraya gelirken mutlaka arkamızda görmüş olduğunuz Liechtenstein Şatosu’na gelmeyi de planlayın. Seegrotte’ye yürüyerek mesafesi sadece 1,5 kilometre. Burası Avrupa’nın ayakta kalan en eski şatolarından biri. Hugo von Petronell tarafından 1130 yılında yaptırılmış. Şato bitince de sanırım artık benim bir şatom var deyip kendini ilk Liechtenstein Prensi ilan etmiş. O zamandan itibaren tüm Liechtenstein Prensleri burada yaşamış. Şato, 1683 yılında Viyana Kuşatması sırasında büyük zarar görmüş. Kuşatma sonrasında bugün kullandığımız kalemi icat eden mimar Prens Hartmut tarafından tekrar tasarlanmış ancak şatonun yeniden inşası 1883 yılında bitmiş. O yıldan itibaren bugüne kadar hem müze hem de Liechtenstein Prensleri için manevi ikametgâh olarak kullanılmaya devam etmiş. Şato hafta içi 10.00 16.00 saatleri arasında ziyarete açık.
Sonunda Seegrotte’ye geldik. Burası eski bir alçıtaşı madeni. Avrupa'nın en büyük yeraltı gölünü de bünyesinde bulunduruyor. Yıllık ortalama ziyaretçi sayısı yaklaşık 250 bin kişi. Benim buraya gelme sebebim ise yeraltı uçak fabrikasını yerinde görmek.
Konuyu daha iyi anlayabilmeniz için görmüş olduğunuz maden şemasını kullanabilirsiniz. Gördüğünüz gibi maden 3 kattan oluşuyor. En alt katta ise bir yeraltı gölü var.
Madenin ilginç bir hikâyesi var. Hinterbrühl’den G. Plankenbicher adlı bir değirmenci 1848 yılında 5 metrelik bir kuyu açmak istemiş ancak kuyuyu açarken alçıtaşı öbeği ile karşılaşmış. Yetkililere haber verince burada çok zengin alçıtaşı olduğu tespit edilerek bir maden açılmış. 1912 yılına kadar burası bölgenin önemli alçıtaşı madenlerinden biri olarak işletilmiş. 80 kadar madenci çalışıyormuş. Maden derinleştirildikçe farkında olmadan su kaynağına da yakınlaşmışlar. Derken bir gün alt katta su patlaması olmuş. Alt kat, 20 milyon metre küp kadar suyla dolmuş. Yerin 79 metre altında çalışmakta olan madencilerin çoğu boğularak ölmüş. O günün koşullarında tahliye sistemi kurmak oldukça pahalı olduğundan alçı üretimi durdurularak maden kapatılmış. Uzun yıllar kendi haline terk edilen madenin en alt katı zamanla koca bir yeraltı gölü olmuş. Atıl durumdaki madeni, Viyanalı bir fabrikatör olan Friedrich Fischer satın almış. Fischer’nın ilk planı burayı bir eğlence mekânı yapmakmış. 1932 yılında eski bir duba ve elektrikli bir tekne ile yeraltı gölünün gezilmesine başlanmış. 1938 yılına gelindiğinde yıllık 50.000 kişi ziyaretçi rakamına ulaşılmış.
Madenin girişindeyiz. Yaklaşık 45 dakika süren rehberli tur ve bir de kısa bir tekne turu dâhil olmak üzere kişi başı ücret yetişkinler için 11 €, 4-13 yaş arası çocuklar için 8 € ve aile için 30 €. . Mevsim ya da dışarıdaki hava sıcaklığı ne olursa olsun içerideki sıcaklık standart 9-12 derece arasında değişiyor. Bu yüzden gezmeden önce isteyenlere girişte battaniye dağıtılıyor. Bu girişten sonra sanırım mağarada gezmeye başlayabiliriz.
Oldukça dar tünellerde geçmişte inşa edilmiş demiryolunu takip ederek ilerliyoruz. Olağanüstü bir durumda yolu en kolay şekilde açabilmek adına belirli aralıklarla bir adam boyunun sığabileceği girintiler tasarlanmış. Kimi yerlerde sular sızıyor.
Yine maden olarak kullanıldığı dönemde madencileri koruduğuna inanılan St. Barbara adına burada bir küçük yeraltı şapeli yapılmış. Gördüğünüz “G-A” harfleri ise, madencilere şans dileme anlamında “glück auf” kelimelerinin baş harfleri.
Şapeli geride bıraktıktan sonra en alt kata giderek bizi bekleyen kayığı doldurup gölün üzerinde ilerliyoruz. Şu an itibariyle yerin 60 metre altında seyrediyoruz. Tekneler 26 kişilik. Kayık motorundan hiç ses çıkmıyor. Çünkü elektrikli. Sanırım akustikten ötürü yüksek sesle çalışan bir kayık tercih edilmemiş. Turlar, aynı tipte iki tekneyle yapılıyor. Biri kalkarken diğeri yanaşıyor. Zira gölün uzandığı labirentlerin önemlice bir kısmı, bir teknenin geçişine izin verecek genişlikte. Gölün suyu mavi ve çok temiz. Altındaki her şeyi net görmek mümkün. Göl suyunun yüzeyi 6200 m²’lik bir alana sahip. Suyun ortalama derinliği ise 1,20 metre olmakla beraber, yedi farklı kaynaktan beslenen ve hiçbir doğal boşaltma sistemine sahip olmayan yer altı gölünün su seviyesini koruma adına her gün yaklaşık 50.000 lt su dışarı pompalanıyormuş. Gölün suyu, doğal kaynak suyu olduğu için dışarı çıkarken topladığı minerallerden dolayı oksijen içermiyor ve içinde canlı yaşamıyor. Derinlik az gibi görünse de 2004 yılında tekne devrilmiş ve burada boğulanlar olmuş.
İskelenin karşısındaki kuytulukta, ejderha kafalı, fener tarzı araçlarla aydınlatılmış sembolik bir tekne var. 1993 yılında, 3 Silahşörler Zegrotta (The Three Musketeers) adlı filmde kral kurtarma sahnesi burada çekilmiş. Burada kralı kurtarıp arkasından aşağıdaki göle inip ejderha kafalı tekne ile beraber yer altı gölünden okyanusa, açık denize çıkmışlar. Tekne ise buraya hediye olarak bırakılmış.
Artık uçakların yapıldığı bölüme diyoruz. Avusturya’nın 1938’de Almanya tarafından işgal edilmesi ile turistik dönem sona ermiş. Naziler, savaştan zarar görmesini istemedikleri birçok şeyi burada saklamışlar. O dönemde öncelik bombardıman ve avcı uçakları. Yerde ise tanklar. Ancak Naziler 1944 yılında cephede kaybetmeye başlayınca bombardıman yapacak ama çok hızlı da olacak bir uçağa ihtiyaçları olduğunu görmüşler. Bu uçakları da işte yerin altında ve gizliliği olan Seegrotte’de yapma kararı almışlar. Bu çerçevede Seegrotte, Heinkel Firması tarafından Nazi ordusuna “kanatlı silah” (savaş uçağı) üretilen ve üretimde de savaş esirlerinin kullanıldığı bir toplama kampı/fabrika haline getirilmiş. Önce içerideki su belli seviyelere kadar boşaltılmış ve kuru, geniş çalışma alanları oluşturulmuş. Burada yaklaşık 2000 esir çalıştırılmış. Bu insanları seçerken öncelikle teknik bilgisi olanları yani elektrik, uçak, motor mühendisleri ve teknisyenlerini seçmişler. Gövde bir yerde, kanatlar bir yerde, kokpit bir yerde, elektrik aksamı bir yerde, motor en aşağıda, günümüzdeki gölün bulunduğu ama o zamanlar kuru olan alanda üretilmiş. Amaç, hepsini dışarıda birleştirmek ve uçakları bir şekilde havalandırmakmış. Seegrotte turu esnasında bu uçağın bir maketini ve bazı orijinal parçalarını görebilirsiniz. O döneme ait jet üretim parçaları bugün titizlikle korunuyor.
1 Mayıs 1944’ten itibaren, 162 model “Salamender” adlı uçağın kanat takımları hariç geri kalanı burada üretilmiş. Bu yer altı mağarası ise dünyanın sesten hızlı ilk jetlerinin üretildiği yer olarak tarihe geçmiş. Burada üretilen parçalar dışarı çıkarılıp Viyana’nın dışındaki diğer fabrikalarda monte ediliyormuş. Ancak bu jetler kullanılmaya başlanamadan savaş bitmiş bir diğer rivayete göre ise uçaklar yetişmiş ancak bunları kullanabilecek ehliyeti olan pilot kalmamış. Amerikalılar, burayı ele geçirdiklerinde “Salamander” uçağına ait birçok bilgiye ulaşmış ve bu projede çalışan ve Amerika’ya sığınan teknik personel ile birlikte “Sparrow” adını verdikleri ilk jet uçağını üretmişler. Yani her zaman duyduğumuz Amerikalılar uçak yapmayı Almanlardan öğrendi efsanesinin tam yeri işte burası. Gerçek şu ki Naziler bu uçakları pilotlu olarak uçurmayı başarabilselerdi ya da savaştan önce hazırladıkları ama öncelik vermedikleri bu planı daha önce yürürlüğe koysalardı dünya şimdi nasıl olurdu sizlere bırakıyorum.
Buraya nasıl geleceksiniz? Viyana Merkez Tren İstasyonu’ndan sık aralıklarla kalkan trenlerle 20-25 dakikada Mödling İstasyonu’na varabilirsiniz. Seegrotte, Mödling Belediyesi’nin sınırları içinde ama bu kente bağlı bir kasabada olan Hinterbrühl’de. Mödling-Hinterbrühl arasında ise otobüs seferleri var. Trenden indikten sonra hemen istasyonun önünden kalkan 364 ve 365 numaralı otobüslere binin ve Hinterbrühl Seegrotte durağında inin. Viyana’dan çıktıktan itibaren bir saat içerisinde Seegrotte’ye varabilirsiniz. Seegrotte gerçekten ilginç bir yer. Pazarlamanın ilk kuralı da insanların dikkatini çekmek. Buranın dünyada tek olduklarını söylüyorlar. Bu nedenle bölgeye gelen herkesin burayı görmesini tavsiye ediyorum.
Sağlıcakla kalın.