Sanat, müzik, kültür ve müze kenti Viyana, en yaşanılası kentler içinde başı çeken şehirlerden biri. Bu bakımdan Avrupa seyahatinizin birkaç gününü mutlaka Viyana’ya ayırmalısınız. Viyana tatili planlarınız arasındaysa kenti parçalara bölerek doya doya gezmek en doğrusu. Öyle ki hızlı hızlı dolaşarak birden bire her şeyi görme şansınız yok. Hızlıca tüketmeye kıyamayacağınız derecede çok seveceksiniz zaten. Bu arada eğer daha önce Viyana’ya gitmiş olup az sonra vereceğim rotayı görmemiş olanlar varsa hemen uçak bileti bakmaya başlamalılar…
İşte bir günlük rotamız: U4-Karlsplatz metro istasyonundan başlıyor ve U3, U4-Wien Mitte istasyonunda bitiyor.
Viyana şehir merkezinde ve hatta şehrin biraz dışına kadar uzanan geniş bir metro ve tramvay sistemi var. Ulaşım her yere oldukça kolay ve hızlı. Şehrin güneydoğusunda kalan Karlsplatz metro istasyonunda indikten sonra ilk durağımız Karlskirsche yani Karl Kilisesi (Charles Church).
Karlskirche sizi büyüleyici görüntüsüyle zaten kendine çekecek. Önünde bulunan havuz ve kendi ihtişamlı kubbesinin suya yansıması ile dakikalarca gözlerinizi bu yapıdan alamayacaksınız. Viyana’daki en seçkin barok kilise olan bu Roman Katolik Kilisesi 1730’larda yapılmış. Geçmişte yaşanan büyük veba salgınından bir yıl kadar sonra İmparator Charles VI tarafından veba hastaları için şifacı sayılan Aziz Charles Borromeo’ya ithafen yaptırılıyor. Bu yapının mimarı ise seçkin barok üstadı Bernhard Fischer von Erlach olup mimarın son çalışmasıdır. Kilise, 1739’da oğlu Joseph Emanuel Fischer tarafından bitirilmiştir. Eğer şanslı iseniz kilisede haftanın belirli günleri düzenlenen klasik müzik konserlerine denk gelebilirsiniz. Bu durumda mutlaka ama mutlaka kilise önünde satılan biletlerden alın, eşsiz akustik ve ışıklandırmaya sahip bu yapıda klasik müziğin başyapıtlarına kulak verin.
Benim aldığım bilet 26 euro’luk bir öğrenci biletiydi ama kesinlikle buna değdi. Beethoven, Bach, Mozart ve Vivaldi eserlerini dinlerken zaman kayması yaşayabilir burada insan. Eğer içeri girmek isterseniz işte kilisenin açık olduğu saatler ve giriş ücreti:
Pazartesi- Cumartesi: 09.00-18.00Pazar ve tatil günleri: 12.00-19.00
Giriş Ücreti: 8 euro (Vienna Card sahipleri 5 euro indirimli girebiliyor.)
Ben klasik müzik konseri bileti bulduğunuzu umuyorum ve rotaya devam ediyorum. Karl Kilisesi’nin arkasında boylu boyunca uzanan yoldan devam edelim. Bu yol biraz uzun ancak yol üzerinde birkaç kafe ve market bulabilirsiniz. Yolun sonunda kırmızı kiremit rengindeki St. Elisabeth Kilisesi’ne doğru yürüyün. Burası da Roma Katolik kiliselerinden biri. Ancak çok daha sessiz, sakin ve az sayıda turistin olduğu görkemli bir kilise. En güzel tarafı ise bu kilisenin bahçesinde ücretsiz WI-FI ve birçok bank bulunması. St. Elisabeth 1866’da Aziz Elisabeth adına mimar Hermann von Bergmann tarafından yapılmış. Bahçesinde biraz dinlendikten sonra içerden org seslerinin gelmesini bekleyin. Ben kilisede çalınan muhteşem org seslerini takip ederek içeriye girmiş ve yarım saat boyunca boş kilisenin içindeki inanılmaz melodileri ücretsiz dinlemiştim. Kilisenin içi oldukça büyük ve oldukça sakin, lokal bir dinî yapı. Kiliseden çıktıktan sonra isterseniz hemen yanında bulunan Vienna City Bike istasyonundan bir bisiklet alarak tura devam edebilirsiniz. Sırada okları takip ederek hemencecik bulacağınız Belvedere Sarayı ve Bahçesi var.
Belvedere, başarılı bir general ve sanat uzmanı olan Prens Eugene’nin Lukas von Hildebrandt’a yaptırdığı yazlık bir saray. Önemi ise Orta Çağ’dan günümüze kadar Avusturya sanatına ait örnekleri barındırıyor olması. Bu barok saray alt ve üst Belvedere olmak üzere ikiye ayrılıyor. Saraya girişler ücretli olup bahçesinde vakit geçirmek ve fotoğraflamak bedava. Saray bahçesinin güneyinde ise benim en sevdiğim kısım olan Viyana Üniversitesi’ne ait Botanik Bahçesi bulunuyor.
Burası da halka açık ve daha çok üniversite öğrencilerinin eğitim alanı. Botanik bahçesinin kökeni Maria Theresia tarafından yapılan farmasötik bahçeye kadar dayanıyor. Bahçede daha az turist, daha az imparatorluk yapısı daha çok doğa, canlı çeşidi ve yeşil enerji var. Her botanik bahçesi gibi bu da farklı alanlara ayrılmış; Avusturya Florası, tıbbî, evcil ve zehirli bitkiler, kaktüsler ve sukkulentler vb. Bilimsel bilgileri bir kenara bırakarak en sevdiğim kısımları özetliyorum; mesela ben burada 4 yapraklı yoncayı buldum!
Kendimi Amerikan çöllerinde gibi hissettiğim kaktüs bahçesi keşfettim ki burada her türlü kaktüs vardı bence.
Ve botanik bahçesinde doyasıya bitkilerle arkadaşlık ettikten sonra Viyana’nın en güzel şeyi olan "o eşsiz parklarından" birinde uzanıp gördüklerimizi not etme ve dinlenme vakti geldi. İşte Stadtpark! Bu rotayı bilerek koydum ama ben dolaşırken aklımda bir rota yoktu; harita kullanmadan tamamen keşif duyguma güvenerek rastgele oluştu. Ve günün sonunda kendimi Stadtpark’ta buldum.
İyi ki de keşif perisi beni buraya kadar getirmiş. Parkta ağaçların altında oturup karşımda caz yapanları dinliyor ve günlüğüme yaşadığım şeyleri not ediyordum. Burası 65.000 metrekarelik inanılmaz yeşil bir park. Üstelik içinde bir çok anıt ve heykel bulunuyor. Şöyle bir gözden geçirmekte fayda var, Viyana’da bir günde klasik müzik, kilise müziği ve caz müziği dinleyebilir; her köşede sanatın kucağına düşebilir, en sonunda ise yemyeşil bir parkta tüm yorgunluğunuzu atabilirsiniz. Burada dinlendikten sonra Wien Mitte metro istasyonunu kullanarak kalacağınız yere gitmek de çok kolay.
Şehrin kalanı için birkaç güne daha ihtiyacınız olacak. Güne erken başlayarak bir çok yeri doyasıya görebilir, merak ettiğiniz müzelere girmek için kendinize ekstra zaman ayırabilirsiniz. Sevgiler!