Biz, özellikle Evita’nın (Eva Peron) popülerliği nedeniyle Arjantin’e gitmeden önce ülke tarihini bir öğrenmek istedik. Özellikle Juan Peron’ın bir sonraki eşinin ülkeye başbakan olmuş olmasına şaşırdık. Enflasyona karşı ülkemizden çok daha büyük bir mücadele ortaya koymuş Arjantin’in tarihini özet olarak burada bulabilirsiniz. Bizim gezi anılarımıza ise www.gezmekguzel.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Arjantin Tarihi
Keşif yılları
Bugün Arjantin’in yer aldığı topraklarda 15. yüzyılda kabile hayatı varmış ve bölgenin bir kısmı İnkaların hâkimiyetindeymiş. 1500’lü yılların başlarında İspanyollar ve Portekizliler buraya erişir hale gelmişler. İlk karşılaşma 1536 yılında olmuş. İspanyol Pedro de Mendoza, Rio de la Plata içlerine yelkenliyle girmiş ve Nuestra Senora Santa del Buen Aire yerleşimine ulaşmış. Yerlilerle gerçekleşen saldırı sonrası, varışından bir yıl sonra terk etmiş mekânı.
Onu takip eden kâşifler, 1500’lü yılların sonlarında, İnka uygarlığının yıkılmasını takiben bu imparatorluğun izlerini kıtanın içlerine doğru sürmüşler. Başka yerleşimler keşfetmişler. Asıl amaç ise Lima’daki İspanyollara temel ihtiyaç malzemelerini sağlamakmış. Yüzyılın sonunda Portekiz’in bölgede varlığını arttırması ile İspanyollar tekrar Buenos Aires limanından araştırmalara başlamışlar ancak altın ya da gümüş bulmamışlar. Bu süreçte, eski kıtadan getirdikleri hastalıkların da yardımı ile yerel halkın % 90’ı 4 kuşak içerisinde yok olmuş.
Kolonileşme
Buenos Aires’e yerleşen İspanyol kolonisi, değerli metaller bulunamayınca pek süratli büyüyememiş. 1595’te Buenos Aires’te köle satışları başlamış. Amaçlarından biri de Hristiyanlığı yaymak olan İspanyollar, 1610 yılında misyonerleri de devreye sokmuşlar. Gelişim anca 17. yüzyılda Peru’dan gümüş gelmeye başlayınca hareketlenmiş. 1700’lü yılların başında, çoğunluğu Avrupa’da gerçekleşen İspanya Veraset Savaşı (aslında ilk dünya savaşı olarak da kabul edilebilirdi) sonrası Bourbonların İspanyolların başına geçmesinin ardından 1768’de İspanya, misyonerlerini geri çekmiş.
1776’da Viceroyalty of Rio de la Plata kurulmuş ve Arjantin, Uruguay, Yukarı Peru ve Paraguay’ı kaplayan bölgenin başkenti Buenos Aires olmuş. Bu da kentin ticaret merkezi haline gelmesini sağlamış ve şehir büyümeye başlamış; tütün, şarap ve mate çayı ticareti gelişmiş. Büyüme gerçekleşince ticaret üzerindeki baskıyı arttırmış. Bu durum Amerika doğumlu İspanyollar ve İspanya doğumlu gelenekçiler arasında da sıkıntılara neden olmuş. İngilizler de devreye girmiş bu aşamada ve İspanyol gemilerinin Viceroyalty’ye ulaşmasını engellemişler. İspanyol olmayanlarla ticaret gelişmeye başlamış.
Bağımsızlık ve Baskıcı Yönetim ve Tekrar Bağımsızlık
Bu baskı üzerine bir de 1806 ve 1807 yıllarındaki İngiliz akınlarına karşı zafer kazanan başkentin kendine güveni iyice artmış. 1808’de Napolyon’un İspanya Krallığı’nı sonlandırmasının akabinde 1816’da Jose de San Martin önderliğinde İspanyollara karşı zafer elde edilerek bağımsızlık ilan edilmiş. Paraguay ve Yukarı Peru da bağımsızlıklarını ilan etmişler. Akabinde de merkezi yönetime karşı çıkan ayrılıkçılar ile Buenos Aires yönetimi arasında iç savaş, çatışmalar sürmüş. 1826’da ilk devlet başkanı seçilmiş olsa da 1835’de Juan Manuel Rosas’ın yönetimi ele geçirmesine kadar çatışmalar sürmüş.
Rosas 1829’da güçlü merkezi yönetim isteyen bir vali olduğunda diğer eyaletler üzerinde baskıyı zaten arttırmış, merkez hegemonyasındaki ülke ekonomik olarak gerilemiş ve yalnızlığa sürüklenmiş. Kendisine muhalif duran federalist ve ünitaristler 1852 yılında birleşip otonom eyalet sistemli Arjantin Cumhuriyeti’ni kurmuşlar ve 1862’de ilk devlet başkanlarını seçmişler.
Ülkenin Büyümesi ve Ekonomik Çöküş
Takip eden yıllarda Uruguay ve Brezilya ile birlikte Paraguay’a karşı sürdürülen savaş, hem düzenli orduya geçilmesini hem de ekonominin hareketlenmesini sağlamış. Avrupalılar çiftlikler kurmuş ve yün ithalatı başlamış, İngilizler tren hattı kurarak iç bölgelerdeki kentleri Buenos Aires’e bağlamışlar. 1869’da 2 milyon olan nüfus, 1916’da 8 milyona çıkmış; Colon Tiyatrosu gibi sembol binalar bu dönemde inşa edilmiş.
Ancak; 1890’daki ekonomik kriz, 1916’da radikal partinin seçimleri kazanması, İkinci Dünya Savaşı ve 1929’daki Wall Street çöküşü ve artan ekonomik kriz sonrası 1930’da darbe olmuş. Askeri yönetim 2 yıl sürmüş ve asker destekli sivil yönetime geçilmiş ancak yaşanan küresel durağanlık ve akabinde çıkan İkinci Dünya Savaşı nedeniyle işler daha da zorlaşmış.
Juan Peron’un Yükselişi
General Juan Domingo Peron, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonunda şehirli işçilerin çok ağır koşullar altında yaşadıklarının farkındaymış. Özellikle liman işçileri sendikaları ile yakın çalışıyormuş, halkın desteğine sahipmiş. 1945’te başkomutan olmuş ancak ordu karşıtları daha senesini doldurmadan tutuklanmasına neden olmuşlar. Peron’un tutuklanması sonrası sendikaların organize ettiği büyük yürüyüşler düzenlenmiş ve serbest bırakılması konusunda baskı oluşturmuşlar ve bunu sağlamışlar.
Juan Peron serbest bırakılmasından birkaç gün sonra, bir yardım organizasyonunda tanıştığı, köylü bir aileden gelen film ve radyo kariyeri edinmeye çalışan Eva Duarte ile evlenmiş. Bu Juan Peron’un ikinci evliliğiymiş. 1946 yılında yapılan seçimlerde de başkan seçilmiş. 5 yıllık ekonomik plan açıklayan, düşük gelir grubunun iyileştirilmesine odaklanan, asgari ücret uygulamasını getiren Peron, sendikalardan önemli destek almış.
Eve Peron’un Ölümü ve Sürgün
1947 yılında Evita Peron, kadınlara seçme hakkı tanımış (Atatürk, Türk kadınlarına bu hakkı 1934 yılında verdi). 1951 yılında muhalif gazete de Peronistlerin eline geçmiş. 1952’de Juan Peron tekrar devlet başkanı seçilmiş. Aynı yıl Eva Peron, kanserden hayatını kaybetmiş. Cenaze törenleri 4 gün sürmüş. Küçük Eva anlamına gelen Evita adıyla kabul gören Eva DuartePeron, halkın sevgilisiymiş. Peron yönetiminin halkla ilişkilerdeki başarısını onun yeteneğine bağlıyorlar, mitinglerde Evita da halka seslenirmiş.
Evita’nın ölümü sonrası enflasyon % 30 artmış, ekonomi bozulmuş, sansür artmış. Juan Peron yeni bir 5 yıllık plan açıklamış. Ancak plan pek fayda sağlamamış, 1954’te protestolar başlamış. 1955 yılında Peron, kendisine karşı olanları iç savaş ile tehdit eden bir konuşma yapınca; ordu tepkisini Plaza de Mayo’yu bombalayarak göstermiş. Peron, Uruguay’a sürülmüş. Peronizm yasaklanmış.
Yıllar boyunca ülke adeta yönetimsiz kalmış. Sendikalar Peron’a bağlılığını sürdürmüş, ülkede kutuplaşma artmış. Grevler ülkeyi anarşinin eşiğine getirmiş. 1966 yılında ordu anayasayı askıya almış. 1970 yılında solcu gerilla, eski Başbakan Pedro Aramburu’yu kaçırıp öldürmüş. Ordu, 1971 yılında Juan Peron’un ülkeye dönüşüne izin vermek zorunda kalmış.
Isabel Peron
Sürgün esnasında kendisinden 35 yaş küçük María Estela Martínez Cartas, daha bilinen adı ile Isabel Martínez de Perón ile evlenen Juan Peron 1973 yılında tekrar başkanlığa seçilmiş. Eşi aynı zamanda başka yardımcılığı görevini üstlenmiş. 1974 yılında Juan Peron 78 yaşında ölmüş (böylece üç evliliği de ölümle sona ermiş olmuş). Başkanlık görevini eşi Isabel Peron üstlenmiş.
Isabel Peron AAA adıyla bilinen sol karşıtı örgütü desteklemiş ve sol örgütlere karşı yasadışı mücadele başlatmış. Aynı dönemde gerilla ile ordunun savaşı ve Peronistlerin sağ-sol ayrımında enflasyon % 1000 (bin)’i aşmış. Ordu 1976’da yönetime tekrar el koymuş ve sol düşünceye karşı mücadele daha da çirkinleşmiş, Guerra Sucia adı ile bilinen “Kirli Savaş” başlamış. Binlerce insan yok olmuş, binlercesi sürgüne zorlanmış.
Kirli savaşta çocuklarını kaybeden anneler 1977 yılında sessiz protestolarına başlamış. 1981’de büyük protesto gösterileri başlamış. Bunu genel grev takip etmiş. Diktatörlerin genelde son hamlesi olan savaşa geçilmiş ve 1982’de Falkland Adası’na saldırılmış. İngiltere’nin karşı saldırısı sonrası savaş kaybedilmiş.
Yeniden Sivil Yönetim
Yapılan seçimlerden radikal parti zaferle ayrılmış ancak ekonomiyi rayına oturtamamışlar. Üstelik 1987’de “Kirli Savaş” döneminin yargılanmamasına dair yasa çıkarmışlar. Peronist Carlos Menem 1989’da iktidara gelmiş. Radikal kararlar almış; Dolar ile Peso’yu eşitlemiş, özelleştirmelere ağırlık vermiş. Bu sayede 20000’lere kadar çıkan enflasyon düşmüş ve Carlos Menem’in yeniden seçilmesini sağlamış ancak yerel endüstri çökmüş ve işsizlik zirve yapmış.
1999’da radikallerin desteklediği Fernando de la Rua seçimleri kazanmış. Onun seçilmesi ekonomiyi daha da durağanlaştırmış. İnsanların banka hesaplarındaki paraları çekmelerini yasaklamaya varan önlemler alması, 2001 yılında ayaklanmalara neden olmuş. 2 gün süren olaylarda 27 kişi hayatını kaybedince, de la Rua istifa etmiş.
Ekonomik Kaos ve Düzen
Ülke başkanı, 11 günde 4 kere değişmiş. 150 milyar dolarlık, tarihin en büyük kredi batağı oluşmuş. 2002 ve 2003’te büyük devalüasyonlar olmuş. Menem’in Kirli Savaş dönemi için özrü ve yeni başkan Nestor Kichner’in 2003’te Kirli Savaş’ı koruyan yasayı iptal etmesi sonrası, dünyada insan hakları koruyucularının desteğini almışlar. İhracat öncelikli bir ekonomi politikası güdüp % 8 büyüme ortalaması yakalayan Cristina Fernandez de Kirchner, Latin Amerika’da üst üste 2 seçim kazanan tek kadın lidermiş. Artık istikrarı yakalamış, insan haklarını eşcinsel evliliklere izin verecek kadar ileriye taşımış bir Arjantin var.
Orhan Tuna