Makedonya’nın en ünlü şehirleri Ohrid, Struga, Bitola, Tetova ve özellikle başkenti Üsküp (yerel adıyla Skopje) 600 yıllık Osmanlı geçmişini ziyaretçilerine halen sergilemekte. Ezan seslerinin çan seslerine karıştığı ülkenin her yerinde, çingenelerin bir kolu olan Aromanianlar, Makedonlar, Arnavutlar, Boşnaklar ve Türkler birlikte yaşıyorlar. Balkanlar’ın yakın geçmişte gördüğü savaşlardan dolayı yaşanan yıkımların en büyük tanıklarından biri olan Makedonya, buna rağmen tarihi dokusunu korumayı başaran ender ülkelerden; bunu ülkede bulunduğunuz süre içinde hissedebiliyorsunuz. Doğası, insanları, kültürüyle, tarihten gelen yakın bağların izlerini, attığınız her adımda daha iyi bir şekilde görebiliyorsunuz.
Balkan Yarımadası’nın ortasında yer alan Makedonya; Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk ve Sırbistan’dan bağımsızlığı alan Kosova ile komşu. İki milyonluk nüfusun, 170 bin kadarının Türk olduğu tahmin edilmekte. Kendini Türk sayan Romanlar ile beraber bu sayı 250 bini buluyor. Makedonya Cumhuriyeti'nin tek büyük ırmağı, tam ortasından geçen Vardar Nehri. Ülkede yüksekliği 2000 metreyi geçen 16 dağ ile birlikte 40’a yakın da göl bulunmakta. En büyük göller; Arnavutluk, Yunanistan ve Makedonya Cumhuriyeti'nin kesiştiği noktada bulunan Ohrid, Prespa ve Doyuran Gölü...
Kısaca Makedonya'nın Tarihi
Tarih boyunca akınlara maruz kalmış Büyük İskender’in imparatorluğunu kurduğu Makedonya, belki de onun işgal ettiği ülkelerin ahı tuttuğu için, tarih boyunca akınlara maruz kalmış. M.Ö. 2. yüzyılda Roma İmparatorluğu, Makedonya’yı topraklarına katmış.
M.S. 7. yüzyılda Slavlar bu topraklara yerleşmiş. 9. yüzyılda Bulgar Kralı Simeon buraları işgal etmiş. Makedonya bir süre Sırplar ve Bulgarların arasında el değiştirmiş. 1389’da ise Osmanlı, bu toprakları fethedip 500 yıldan uzun sürecek hâkimiyetini başlatmış; ta ki Balkanlar 19. yüzyıldaki milliyetçilik dalgalarıyla çalkalanıncaya kadar. 1800’lü yılların sonlarına doğru Makedonların başlattığı bağımsızlık hareketi ve onu izleyen 1912-1913 Balkan Savaşları; Makedonya’nın Sırplar, Bulgarlar ve Yunanlılar arasında bölünmesine, dolayısıyla Osmanlı’nın bu topraklardan çekilmesine neden olmuş ama hala silinmemiş izler bırakarak…
2. Dünya Savaşı sırasında işgal edilen Makedonya, Josip Tito’nun önderliğinde özgürlüğüne kavuşturulmuş ve yeni kurulan Yugoslavya içinde yer almış. Tito’nun başkanlığındaki Yugoslavya, diğer Doğu Bloğu ülkelerine göre daha esnek ve özgür bir ülke olmayı başarmış. 8 Eylül 1991’de referandumla tekrar bağımsızlığını kazanan Makedonya, 1990’lı yıllarda Yugoslavya’da yaşanan savaşa pek karışmamış ama yine de savaşın etkilerini hissetmiş. Özellikle de Arnavut mülteciler sebebiyle. 2001’de Arnavutların başlattığı direniş, neyse ki kısa sürede çözümlenmiş ve hükümet Arnavut azınlığa kültürel ve politik açıdan daha fazla hak tanımış.
2005’te AB üyeliğine aday olan Makedonya’nın önündeki en büyük engellerden biri Yunanistan ile olan isim meselesi. Yunanistan da Makedonya’nın isim haklarını elinde tutmaya çalıştığından iki ülke arasında halen süren bir çekişme var.
Başkent Üsküp
Başkent Üsküp, 500 binlik nüfusu ile Makedonya’nın en büyük şehridir. Ülkenin en büyük nehri olan Vardar Nehri’nin ortadan ikiye ayırdığı başkent Üsküp’ün güneyinde Ortodoks Hristiyanlar, kuzeyinde ise Müslümanlar yaşamakta.
Kentteki en önemli Osmanlı eserlerinden biri olan Taşköprü'yü (Kameni Most) geçtikten sonra iki farklı ülkeyi geziyormuş hissi yaşanıyor. Hükümet binası, alışveriş merkezleri, oteller, otobüs ve tren garlarının bir araya toplandığı Makedon bölgesi, geniş caddeleri ve temiz sokaklarıyla, turistlerin cazibe merkezi olan eski çarşıdan farklı bir görünüm sergiliyor.
Nehrin kıyısına konumlanan şık kafeler ve kordon boyunca spor yapan insanlar batı dünyasından bir kesit sunuyor sanki. Eski tren garındaki çalışmayan saat, 1963 yılında yaşanan depremin acılarını hatırlatıyor hüzünle. Hemen arka fonda yükselen 1066 metrelik Vodno Dağı’nın tepesindeki çelikten dev haç, kenti yeni felaketlere karşı koruyan bir simge Üsküplüler için.
Üsküp
Kentin simgesi niteliğindeki Taşköprü ve kale ile birlikte diğer tarihi eserler; ağaç oyma ikonlarıyla ünlü Sveti Spas Kilisesi, Osmanlı’dan kalan eserlerden Sulu Han, Kurşunlu ve Kapan Han, Davut Paşa ve Çifte Hamam, İsa Bey, Mustafa Paşa ve Sultan Murat Camileri.
Şair ve yazar Yahya Kemal Beyatlı ve Nobel Barış ödüllü Rahibe Terasa da ünlü Üsküplülerden.
Şar Dağları eteklerindeki kent: Tetova
Üsküp’ün yakınlarındaki sanayi kenti Tetova, 2747 metrelik yüksekliği ile Makedonya’nın en yüksek dağı olan Şar Dağları’nın eteklerinde kurulmuş. Şar Dağları, yaz ve kış turizmi faaliyetleri için oldukça uygun.
Osmanlı döneminde Kalkandelen olarak bilinen Tetova da Osmanlı izleri halen korunuyor. Buradaki en ilginç yapılanlar birisi 1495 yılına tarihlenen Alaca Camii. İsmini dışında ve içinde yer alan rengârenk bezemelerden almakta. Duvarları ve kubbeyi süsleyen motifler ince bir işçiliğin eseri. İnsanın bütün bir gün bu süslemeleri seyredesi geliyor. Caminin yanından akan Pena Nehri’nin diğer kıyısında da camiye ait hamam yer alıyor. Bir dönem kaderine terk edilmiş olan bina, restore edilip sanat galerisine dönüştürülmüş.
Tetova’da ağaçlarla çevrili geniş bir bahçe içinde yer alan ve özellikle şadırvandaki işçiliği ile dikkat çeken bir diğer ziyaret noktası 450 yıllık Harabati Baba Bektaşi Tekkesi. Tekke, 16. yüzyılda Sersem Ali Baba adlı dervişin türbesi etrafına kurulmuş. Tekkedeki Bektaşi dervişinin sohbeti ile ağırlanarak, Bektaşilik hakkında bilgi alabilirsiniz.
Yunan sınırına yakın kent: Bitola
Geniş caddeleri, kendine özgü mimariye sahip binaları, dükkânları ile Makedonya’nın güneybatısında kurulmuş ve ikinci büyük şehri konumunda olan Bitola (Manastır), Yunanistan sınırına yalnızca 14 km. uzaklıkta. Bu yüzden genel bir Akdeniz havası hâkim. Mustafa Kemal Atatürk, buradaki Manastır Askerî İdadisi’nde okumuş; bina içerisinde Atatürk anısına bir müze bulunuyor. Manastır, Osmanlı döneminde İttihat ve Terakki’nin de en önemli muhalif merkezlerinden biri olmuş.
Bitola
Bitola
Şehir, 1382 yılında I. Murat döneminde Timurtaş Bey tarafından Türk topraklarına katılmış. Balkan Savaşları sonucunda (1912 yılında) Manastır, Osmanlı idaresinden çıkmış. 530 yıl Osmanlı idaresinde kalan şehir için “Evliya Çelebi Seyahatnamesi”nde de belirtildiği gibi o dönemde şehir; 3000 hane, 20 mahalle, 900 dükkân, 70 mescit ve camiden oluşan, Rumeli vilayetinin ileri gelen şehirlerinden birisiymiş. Balkan sinemasının ilk kameramanları olan “Manaki Kardeşler”in bu şehirde çalışmaları nedeniyle şehirle ilgili, Osmanlı dönemini gösteren, çok sayıda fotoğraf ile Sultan V. Mehmet Reşat'ın Manastır ziyaretini gösteren sinema filmi de mevcut. Geçtiğimiz yıllarda yayınlanan “Elveda Rumeli” isimli diziye platoluk yapan şehir, son dönemlerde Türk turistlerin gözde merkezlerinden biri oldu. Manastır adının ise Grekçe Monastíri adından geliştiği düşünülmekte. Şehrin Türkçe ve Arnavutça adları, bu şekilden gelişmiş. Şehrin Makedonca adı ise Osmanlı devrinden sonra kullanıma giren Bitola.
Ohrid ve Ohrid Gölü
Makedonya’nın incisi Ohrid kenti ve gölü, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki yerini sonuna kadar hak etmekte. 1979 yılında bu unvanı alan şehrin çevresindeki çok sayıda kilise, manastır ve kutsal alanlar nedeniyle Ohrid; Hristiyan dünyasının Avrupa'daki Kudüs'ü sayılıyor ve her yıl yüz binlerce kişiyi ağırlıyor.
Çar Samuel Kalesi’nin bulunduğu bir tepenin eteklerine kurulan şehir, taş evleri ve kiliseleriyle bir Ortaçağ kenti havasını yansıtıyor. Şehrin merkezindeki Roma tiyatrosu, St. Clement Pantelejmon Manastırı çevresindeki arkeolojik sit alanı ve Makedon yönetmen Manchevski'nin “Yağmurdan Önce” filmini çektiği Sveti Jovan Kaneo Kilisesi Ohrid’te gezilecek yerlerin başında gelmekte. Daracık sokaklar arasındaki beyaz ve ahşap mimarideki tarihi evlerin etrafında gezerken yine Osmanlı izlerini görecek ve sanki Safranbolu sokaklarında dolaştığınızı hissedeceksiniz.
Ohrid
Ohrid
Ohrid Gölü’ne hakim bir yerde olan Galicica Tepeleri ise ulusal park ilan edilip işaretlenmiş patikalarla trekking, mağaracılık, yamaç paraşütü gibi doğa aktivitelerine katılmak isteyenler için heyecan verici olanaklar sunmakta.
Antik ismi “Işık kenti” olan Ohrid’in tarihi yapıları ve Balkanlar’ın en büyük gölü olan Ohrid Gölü kuşkusuz Balkanlar’ın ve Makedonya’nın en güzel sayfiye yerlerinden biri. Gölden çıkarılan inciler takılara dönüştürülerek dünyanın birçok ülkesine buradan ihraç ediliyor.
Ohrid Gölü çevresindeki plajlar özellikle yaz aylarında yoğun bir şekilde konuklarını misafir etmekte. Ohrid Gölü’nde kiralayacağınız tekne ile kendinize harika bir hediye verebilir ve Sveti Jovan Kaneo Kilisesi’nden izleyeceğiniz gün batımı ile günü tamamlayabilirsiniz.
Ohrid
Struga’da şiir dolu geceler
Ohrid Gölü’nün sularının Drim Nehri’ne döküldüğü bir başka sayfiye kenti olan Struga, bu özelliği ve her yıl düzenlenen uluslararası şiir akşamları etkinliği ile dikkat çeken bir Makedon şehri. 1974 yılında yapılan yarışmayı Fazıl Hüsnü Dağlarca kazanmış ve bugün bile ismi burada anılmakta. Arnavutluk sınırına yalnızca 10 km. uzaklıkta bulunan kent, Drim Nehri’nin iki yakasında kurulu.