Makedonya yolları oldukça düzgündü. Makedonya sınır kapısında pasaport kontrolümüz yapıldıktan sonra bagaj kontrolü için bagajı açtık ve kayınvalidem o sırada memleketine geldiği için ağlamaya başlayınca, Makedonyalı gümrükçüler tamam deyip bagajı kapattılar ve Makedonya’ya girmiş bulunduk.
Makedonya'nın Merkezi Üsküp
Sınırda bu arama sonucu 4-4,5 saatlik yolculuk sonunda Üsküp’e vardık. Üsküp’e 2010'da gelmiştim, fakat bu sefer Üsküp çok değişmiş ve her yer daha bakımlı. Binalar onarılmış, heykeller, havuzlar yapılmış.
Üsküp’e vardığımızda ilk uğradığımız yer bir bitpazarı. Müslümanların ve Türklerin olduğu, aynı bizim pazarlarımız gibi bir pazar. Bitpazarının altında Türk çarşısı var ve burada her şeyi gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz. Çünkü burası Müslümanlardan oluşan bir çarşıdır. Bu çarşıya arabayla girip bakınıyorken Hasan isimli bir kardeşimiz “Türkiye” deyip bize sarıldı. Ellerini havaya kaldırıp “TÜRKİYE TÜRKİYE” diye bağırarak gitti. Ailece bu olaya ağladık. İçimiz bir hoş olmuştu. Sonra tam o sırada burnumuza gelen enfes bir kokuyla ağzımız sulandı. Zaten yol yorgunuyduk ve açtık o yüzden hemen bu kokuya yöneldik.
Girişten 50 metre ileride solda köfteci Ali ve çırağı Yusuf’un dükkânına girip şahane lezzetli köftelerinden yedik. Lezzetli olduğu kadar hesaplı da. Tabağınıza o kadar çok köfte koyuyorlar ki eminim hepsini bitiremeyeceksiniz.
Karnımız doymuştu artık şimdi gezi zamanıydı. Köfteci Ali’nin dükkânın ilerisindeki camiyi ve Vardar Nehri’ni gezdik. Bu nehrin kenarındaki kafe ve bar türü yerler aynı İzmir Alsancak’ı anımsatıyordu. Burada nehrin tadını çıkartarak dondurmalarımız yedik ve şimdi dinlenme zamanıydı, doğru otele gittik.
Makedonya halkı çok yardımsever, kiliseden çıkan adres sorduğumuz bisikletli genç oteli bulmamızda yardımcı oldu ve bize bayram günü olduğu için "iyi bayramlar" dedi. Neredeyse Venedik’e benzemiş. Öncelikle Üsküp Kalesi'ni, Türk Çarşısı'nı ve Osmanlı'dan kalma camileri ziyaret ediyoruz.
Kalenin 6. yüzyılda inşa edildiği tahmin ediliyor ama deprem sonucu yıkılıyor. Deprem sonrası 10. yüzyılda yeniden inşa ediliyor.
Kale altında Türk Çarşısı bulunuyor. Türk Çarşısı Osmanlıların 1392 fethi sonrası gelişmeye başlamış. Osmanlılar çarşı ve çevresine birçok cami yaptırmış. Mustafa Paşa, Murat Paşa. Sultan Murat, Yahya Paşa... Bu camiler günümüze Makedonya halkının Türk ve Osmanlılara saygısı ile ulaşmış. Bunun dışında Osmanlılar Kurşunlu, Suli ve Kapan Han'ı yaptırmış. Çifte Hamam ve Saat Kulesi de Osmanlı eserleri.
Mustafa Paşa Camisi, Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalmış olup Yavuz Sultan Selim’in veziri Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Murat Paşa Camisi, Türk Çarşısı’nın hemen üst kısmında konuşlanmıştır. 1492 yılında Yavuz Sultan Selim'in veziri olan Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır.
İsa Bey (Alaca) Camisi Üsküp fetihlerinden Paşa Yiğit'in oğlu olan İshak Bey kentin tarihinde çok önemli bir yer almaktadır.
Yahya Paşa Camii, 16. yüzyılın hemen başlarında yaptırılan Yahya Paşa Camisi'nin inşası Osmanlı idaresinin zirve dönemlerine rastlamaktadır.
Üsküp’ün simgesi haline gelen Taş Köprü, 220 metre uzunluğa ve 6 metre genişliğe sahiptir.
Üsküp’te hala ayakta olan sayılı Osmanlı hanlarından biri olan Kurşunlu Han, III. Selim zamanında 1550 yılında yapılmıştır. Osmanlı döneminde Üsküp’e ilk inşa edilen camilerden olan Sultan 2. Murat Camisi’nin bahçesinde bulunan Saat Kulesi, 1566-1573 yılları arasında inşa edilmiştir. Tüm bu eserleri ziyaret etmek yorucu olsa da tarihle bütünleştiğimiz için oldukça keyif vericiydi. Ancak yeniden yollara koyulma vakti gelmişti. Üsküp’ten sonra Ohri’ye doğru 2,5 saatlik yolculuk için hazırdık.
Ohri ve Ohri Gölü
Ohri’ye vardığımızda gölün serinletici havası sizi biraz sıcaktan kurtarıyor. Ohri'ye ilk girişte sizi şirin küçük organik ürünlerin fazla olduğu “Green Bazaar” pazar yeri ile karşılaşıyorsunuz.
Ohri kıyısına doğru yürürken Türk Çarşısı ile karşılaşıyorsunuz, burada 4-5 tane Türk restoranı var, burada rahatlıkla yemek yiyebilirsiniz. Buranın biraz ilerisinde Ali Paşa Camisi ile karşılaşıyorsunuz. Buradan sonra göl kıyısı ve liman manzarası ile karşılaşıyorsunuz. Eski pazar yeri de görülmeye değer, burada Türkçe bilen çok kişi ile karşılaşabilirsiniz.
Ohri'de diğer görülmesi gerek yerler Kale içinde yer alan Sinan Çelebi Türbesi, Antik Tiyatro, Plaosnik harabeleri, Hristiyan Bazilikası, Aziz Yuhanna Kilisesi görülebilir. Kale manzarası güzel fakat yorucu bir yokuş sizi bekliyor.
Daha önce göle hiç girmediyseniz Ohri Gölü temiz ve girme tehlikesi olmayan bir göl yalnız haziran ayı sonundan önce girmek biraz soğuk gelebilir. Ohri Gölü'ne temmuz, ağustosta girilebilir, yalnız çabuk derinleşiyor o yüzden dikkat etmek lazım. Tekrar gitmek isteyeceğim bir şehir diyebilirim. Ohri’ye yakın olan Bitola'yı (Manastır) ziyaret etmek için yola çıktık.
Bitola (Manastır)
Ohri'den Atatürk’ün okuduğu okul olan Manastır Askeri İdadisi'ni görmek için Bitola'ya (Manastır) gitmek için 1,5 saatlik yol gittik. Manastır Askeri İdadisi, Makedonya Cumhuriyeti tarafından müze yapılmış. Atatürk’ün okuduğu okulu ve okulda giydiği kıyafetlerini görmek çok duygulandırdı. Müzede, Atatürk için bir müze özel defteri konmuş. Liderimiz Atatürk için düşüncelerimizi yazarken duygulanmamak mümkün değildi.
Bu müzede aynı zamanda Arkeoloji ve Etnografya Müzesi de bulunmaktaydı. Bu müzeyi de gezdik, özellikle 1939-1945 arası gerçekleşen II. Dünya Savaşı bölümü ilgi çekiciydi. Müze sonrası Bitola şehir içi gezisi yaptık.
Daha sonra yeniden yolumuzu Üsküp'e çevirdik; orada almak istediğimiz şeyler vardı, onları alıp Koçana’ya gittik. Burada otel yok demişlerdi ama güzel bir otel bulduk. Mutfaklı ve jakuzili süper bir yerdi hem de günlüğü kişi başı 8,5 Euro idi. 2 gün burada kaldık. Kayınvalidemin kasabası olan Vinica’yı da ziyaret ettik. Orada çocukken tanıdıklarını sora sora bulduk. Bize Hristiyan bir kadın çok yardım etti.
Makedonya’daki Türk ve Müslüman kardeşlerimiz hep ağır işlerde çalışıyor. Aldıkları maaş 100 Euro ile 120 Euro arasında değişiyor. Bu insanlar hala bozulmamış; kapıları açık, sadece gece kapanıyor. Biz mahalleye girince tüm mahalle bize hoşgeldin dedi. Zorluklara rağmen Hristiyan-Müslüman bir kardeşlik içinde yaşamayı başarmışlar, burada hala insanlık ölmemiş.
Bursa’dan gelen Yunus Emre Gençlik Merkezi folklor ekibinden 2 öğrenci kayınvalidemin tanıdıklarının olduğu evde kalıyordu. Ertesi gün onların Istibanja Köyü’ndeki gösterilerini izlemeye gittik. Türk ekibini çok fazla alkışladık ve tezahürat yaptık. Onlar da Türkiye’ye 17 saatlik uzaklıkta olan bir yerde bile kendilerini alkışlayan Türk vatandaşlarını görünce çok sevindiler.