İspanya
Büyük şehirlere turla gitmiyorsanız mutlaka günlük ulaşım kartı alın derim. Barselona’da gezilecek çok fazla yer olmasa da Barselona’nın birçok yeri tarihî binaları ile gerçekten görülmeli. Halkı, yemek kültürü ve davranış biçimleri yine Türklere benziyor. Özellikle Mercat de La Bouqueria adlı mekânda birçok Türk yemeğini görmek beni gerçekten şaşırttı. Nohut, işkembe, mercimek çorbası, baklava, tulumba gibi birçok yemek gördük.
Gezilecek yerlerin başlıcaları: Barselona Katedrali, Katalonya Meydanı, La Sagrada Familia Katedrali, Picasso Müzesi ve Triomf Kemeri. Antoni Gaudi’nin eseri olan La Sagrada Familia Katedrali’nin inşası 1883 yılından bu yana devam etmektedir, 2026-2028 yılları arasındaysa bitmesi beklenmektedir.
Bu gezilecek yerlerin dışında liman ve marina düzenlemesi çok güzel. Marinada deniz üzerine büyük bir AVM de yapılmış. Barselona’ya kadar gelmişken İbiza’ya feribot ile geçmeye karar verdik.
İbiza Adası’na 8 saatlik bir feribot yolculuğu sonrası vardık. Adada, Avrupalı zenginlerin ve sanatçıların yazlıkları bulunuyor. Şık ve güzel bir ada ancak otel fiyatları açısından Avrupa’nın en pahalısı denebilir. Adanın sahilleri asla bir Didim ya da Sharm el Sheikh gibi değil. Yani sadece eğlence ortamı için tercih edilen bir ada diyebiliriz. Adanın büyük bir bölümü, 1999 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki yerini aldı. Adanın simgesi hâline gelmiş olan ihtişamlı kale 14. yüzyılda Araplar tarafından inşa edilmiş.
Liman ve marinada çok lüks yatlar ile karşılaşmak da mümkün. Konaklama açısındansa, özellikle haziran, temmuz, ağustos ayları en ucuz motel, pansiyon, hostellerin iki kişilik ücretlerinin 120-130 euro arasında olduğunu belirtmek gerek. Bu aylar dışında fiyatlar daha makul seviye olan 70-80 euro civarına düşüyor.
Buradaki gezimizden sonra yine Barselona’ya dönüp Barselona-Paris yolculuğumuz için otobüsümüze bindik. Yolda giderken otobüsün arıza yaptığını anladım, otobüs şoförü ve diğer üç yolcuya durumu anlatmaya çalıştım fakat çok az İngilizce biliyorlardı. Lyon’a vardığımızda otobüs artık çalışmaz hâle gelmişti ve otobüsümüz değiştirmek durumunda kaldık. Dönüşümüzdeki bu kötü tecrübeye rağmen İbiza tekrar gitmek isteyeceğim bir ada diyebilirim.
Fransa
Paris seyahatimde Fransızların yanlış tanıtıldıklarını gördüm. Fransa ve Avrupa’da yaşayan Türkler, Fransızları anlatırken hep küstah, kimseye yardımcı olmayan ve özellikle Türkleri hiç sevmeyen insanlar olduklarıyla ilgili saçma sapan bir yalana bizi inandırmışlardı.
Oda rezervasyonumuzu yaptığımız otel, benim banka kartımda problem çıkınca rezervasyonu iptal etmiş ve bana bir mail yollamış. Ben onlara “sizden gelen e-maili göremezdim 15 gündür yoldaydım” deyince resepsiyonist bana bir dakika beklememi söyledi. Geri döndüğünde elindeki 25 euro’yu uzattı, “kusura bakmayın patronum ‘bizim otelde yer yok mağdur bırakmayalım yakındaki diğer otel farkını verelim orada kalsınlar’ dedi” dedi. Tebrikler doğrusu, sabah bu durumla karşılaşınca şaşkınlık yaşadım. Hani Fransızlar kötüydü! Bunun dışında yolda kime adres sorsak, İngilizce bilmese dahi harita üzerinden tarif etmeye çalıştı. Hatta bir büyük hipermarkette yemek yerken oradaki garson gence, kapıdaki dilenci kadına hamur işi tatlı ve muz alıp versin diye para uzattım. Genç garson parayı almadı ve gitti. Bir baktım kendisi almış; kadına su, hamur işi ürünler ve muz verdi. Adres sorduğum bir başka Fransız bizi adresi bulamayız diye 1 kilometre ilerideki yere kadar götürdü. Bu arada biz şöyle bir Türk ya da Arap restoranı olsa da güvenle yemek yesek derken bir kebapçı gördük. Bir gün önce restoran açmış Kebapçı Rıza Bey’in restoranında mangalda bir şeyler yedik.
Paris’te gezilecek yerlerden en önemlisi tabii ki Eyfel Kulesi. Bu kule ilk yapıldığında hiç beğenilmemesi şaşırtıcı. Şimdi ise üç yüz metre çıkmamak için kule asansörü sırasında bekleniyor. Kule ve çevresi çok bakımlı fakat aman yankesicilere dikkat edin. Eyfel Kulesi’nden sonra meşhur Şanzelize Bulvarı (Avenue des Champs-Elysées) ve Zafer Takı’nı (Arc de Triomphe) görmek için giderken yolda Lady Diana ve sevgilisinin kaza yapıp öldüğü Paris’teki alt geçiti ve anı heykelini gördük.
Ertesi günü Louvre Müzesi’ne gittik, burası en az 2-3 saatte ancak gezilebilecek bir müze fakat müze bileti için de çok sıra var. İnternetten almakta fayda var. Değişik mimarisi ile Seine Nehri kıyısında bulunan Notre Dame Katedrali de mutlaka görülmeli ancak buraya girmek için de sırada beklemek gerekiyor elbette.
Tabii bana göre görülmesi gereken en önemli yapı, şehrin 25 km dışında bulunan ve gitmesi biraz daha uzun süren, dünyanın en pahalı sarayı Versaille. Kesinlikle görülmeli. Buraya 2017 yılında metronun bir bölümü bakımda olduğundan metro ve tren ile gitmek gerekiyor. Tren istasyonu sonrası 700-800 metrelik yürüyüşten sonra sarayın giriş kapısına varılıyor. İnternet bileti burada da işe yaradı. Versaille Sarayı’nda, eğer çok detaylı gezilirse 4-5 saat rahatlıkla kalınabilir fakat dönüş yine uzun olduğu için Versaille Sarayı gezimizi 2,5 saatte tamamladık.
Versaille’daki tablolar, avizeler, heykeller ve yer zeminindeki mermerler gerçekten çok ihtişamlı. Dolmabahçe Sarayı için çok ihtişamlı derdim fakat Versaille Sarayı Dolmabahçe Sarayı’ndan daha ihtişamlı. Yorucu da olsa, uzakta da olsa bu sarayı görmek gerçekten gerekli idi. Fransa tekrar gitmek isteyeceğim bir ülke diyebilirim. Akşam yine yolculuk zamanı geldi. Bu sefer gideceğimiz şehir Amsterdam.