Geziye çıkmadan önce o şehirdeki gidilecek yerleri belirleyip kısıtlı zamanda en iyi verimi nasıl alırım diye önceden çalışma yapmak bana göre gezinin en önemli kısımlarından biri. Ancak bilmediğin bir şehir hakkında plan yapmak özellikle zamansal plan harita üzerinden yanıltıcı olabiliyor. Gidecek olanlara fikir vermesi amaçlı üç günlük kendimin uyguladığı programı aktarıcam. Biz bu gezimizde detaylı bir müze gezisi yapmadık. Eğer müzeleri gezmek isterseniz sırf Louvre Müzesi'ni gezmenin bile bir gün sürebileceğini akılda tutarak gezmek istediğiniz müzlere göre ekstra gün eklemeniz gerekir bu programa.
Biz gezimize ortadaki köprülerle anakaraya bağlantılı Ile de la Cité bölgesinde olan Notre-Dame ile başladık ki burası zamanın Paris’in sıfır noktası kabul edilirmiş ve uzaklıklar buraya göre seçilirmiş (Metro durağı: Cite veya Saint Michel Notre Dame ). İçeri giriş ücretsiz ancak kulelere çıkış için bilet ve kuyrukta sıraya girmek gerekli. İsa’nın dikenli tacı gibi önemli hazinelerin olduğu bu katedral aynı zamanda Victor Hugo’nun Quasimodo’sunu Disney'in karakterleştirmesi ile de popüler olmuş durumda. Meraklısına katedralin hemen önünde eski şehrin arkeolojik buluntularının olduğu bir alan da (Archeological Crypt of the Parvis of Notre-Dame) var. Bu adacık üzerindeki vitraylarının yarattığı rengarenk ortam ile ünlü olan Sainte-Şapel ,Adalet Sarayı ve eski hapisane olan Ortaçağ şatolarını andıran mimarisi ile dikkat çeken Conciergerie yürüme mesafesinde.
Burdan köprü manzaralarının tadını çıkararak adacıktan ayrılıp yürüme mesafesindeki Rue De Rivoli’ye çıkabilirsiniz metro ile gelmek isterseniz’de Chatelet durağından başlayarak bu hareketli caddeyi gezebilirsiniz. Burda turistik anlamda pek bir özellik yok ama şehirin canlı noktalarından. Birçok mağaza mevcut. Özellikle Chatelet Les Halles metrosuna doğru yürüyecek olursanız ara yollarda karşınıza popüler barlar, jazz barlar, atıştıtmalık büfeler çıkacaktır. Bunlardan en popülerleri; Hipopotamus, Café Oz…
Louvre -Orsay Müzesi buraya yürüme mesafesindeler eğer müze gezme planınız varsa buralara geçebilirsiniz.
Paris’in yeni trend bölgesi ise anlamı bataklık olan Le Marais. Notre Dame Katedralinden 15 dakikalık bir yürüme mesafesinde Burdaki küçük butikler, ikinci el eşya satan dükkânlar, kitapçılar, takıcılar, lokantalar, kafeler mevcut. Burası Paris'teki Yahudi toplumunun da merkezi. Gay nüfusu da yoğunmuş burada. Daracık sokaklar, dipdibe karakteristik Paris evleri, labirent gibi sokakları ile eski Paris’i yaşamak için uygun bir bölge. Özellikle pazar günü bu bölge çok hareketli oluyormuş. Bu bölgede bulunan Uniqlo isimli mağazayı da görmenizi tavsiye ederim.Biz gidemedik ama hazır buradayken pek çok tarihi noktayı ziyaret edebilirsiniz. Picasso Müzesi, Ulusal Arşiv Müzesi, Place des Vosges, Victor Hugo'nun Evi, Saint Paul Kilisesi, Hôtel de Sully, Carnavalet Müzesi burada bulunuyor. Ayrıca çağdaş eserlerin olduğu Le Centre Pompediou sırf binası bile farklı mimarisiyle görülesi yerlerden.
Yürümektense metro yada otobüsü tercih etmenizi önereceğim yer ise Ressamlar tepesi olarak geçen ve Sacre Coeur’un bulunduğu Montmartre Bölgesi. Buraya giden yolda muhakkak görün diyebileceğim bir şey yok. Bir de uzun ve yokuş bir yol olduğu için enerji harcamış olursunuz. Ancak zamanınız ve enerjiniz yerindeyse farklı bir kültür ve şehirde görülesi olmayan sokak yoktur bence. Abbesses metro durağında inip funikülere binerek yada yürüyerek bu bölgeye ulaşabilirsiniz.
Montmartre Bölgesi Paris’in sevimli bir yüzü. Dar sokaklar, minik dükkanlar-cafeler ile cezbedici. Biz funikülerden indiğinizde karşınıza çıkan meşhur Beyaz Kilise Sacré Coeur Bazilikası ile burayı gezmeye başladık. Özellikle gün batımında giderseniz merdivenlerde oturup şehir manzarasının tadını çıkarabilirsiniz. Burdan Place du Tertre la doğru yürüdüğünüzde yol üstünde bile resminizi yapmayı önerecek bir çok sanatçı ile karşılacaksınız. Burayı popüler yapan alanda ise birçok ressam eserlerini sergilemekte ve turistlerin portlerini yapmakta. Alana bakan kafelerden birinde oturarak buranın tadını çıkarabilirsiniz. Sonrasında ise ara sokakları keşfedin.
Ara sokakları keşfederek Rue Lepic üzerinden Amélie filmindeki Amélie'nin çalıştığı Café des Deux Moulins'i de görerek Moulin Rouge’ye ulaştık. Filmiyle birlikte ayrı bir ünü olan bu kabare salonu 120 yıllık bir geçmişe sahip. En Paris’ in kırmızı değirmenini ışıklandırmasıyla akşam saatlerinde görmenizi tavsiye ederim. Burda show izlemek isterseniz yaklaşık 100-150 Euro'yu gözden çıkarmanız ve muhakkak önceden rezervasyon yapmak gerekiyor. Rezervasyon için buraya
Yazı dizisinin ikinci bölümü: https://gezimanya.com/GeziNotlari/uc-gunde-paris-gezisi-2bolumYazı dizisinin üçüncü bölümü: https://gezimanya.com/GeziNotlari/uc-gunde-paris-gezisi-3bolum
Detaylı bilgi ve sorularınız için instagram: sanemc