Brüksel "Avrupa’nın başkenti", Brugge "Kuzeyin Venedik"i diye bilinirken Ghent arada kaynayan bir Belçika şehri.
Tam bir üniversite şehri, üstelik tarihi dokusundan bir şey kaybetmemiş ve de turist kalabalığından uzak. Brugge yolu üzerinde olması hem de Brugge’e trenle 20 dakikalık bir mesafede olması da gezi rotamıza katmamızı kolaylaştırdı.
Ghentin merkezi diyebileceğimiz yer Koren Markt. Burası birçok restoranın da olduğu ve eskiden tahıl ticareti için kullanılan bir meydan. Günümüzde de festivallere, pazarlara ev sahipliği yapıyor. Şehrin alışveriş caddeleri olan Veldstraat ve Kortemunt ‘da burada.
Koren Markt’a tren istasyonu önünden kalkan tramvaylar ile (kırmızı hat) ulaşabilirsiniz. Biz şehri tanımak için yürüyerek merkeze gitmeyi tercih ettik ki yürünemeyecek bir mesafede değil.
Leie Nehri kenarındaki yürüyüş sonrasında karşımıza ilk çıkan yapı Aziz Michiel Köprüsü ve hemen yanı başındaki Aziz Michiel kilisesi oldu. Kilisenin nehir kenarındaki gotik görüntüsü zamanda ışınlanmış izlenimi yaratıyor. Kiliseye giriş ücretsiz.
Brugge kadar olmasa da Ghent’te kanallar ile bölünen bir şehir. Üniversite öğrencileri de bunun keyfini çok güzel çıkarıyor. Köprünün çevresinde bir çok genç yiyecekleri ve içeceklerini almış manzaranın tadını çıkarıyordu.
Köprünün Koren Markt ayağı kısmında bulunan marketten alışveriş yapıp bizde hem hesaplı hem de keyifli bir yemek molası verdik . Nehir kenarının bir tarafı Korenlei Caddesi, diğer tarafı ise Graslei Caddesi, eğer restoranda yemek yemek tercihiniz ise bu bölgedeki restoranları tercih edebilirsiniz, manzaranın keyfini çıkarmak için.
Şehrin iç kısımlarına girerek Aziz Bavo Katedraline ulaşıyoruz. 10.yy'dan kalan bu katedral şehrin en eski kilisesi, 15.yy'da şu anki haline kavuşturulmuş bu gotik kilise . Giriş ücretsiz ancak Hubert ve Van Eyck’ineseri Mistik Kuzu‘yu (Ghent Altarpiece) görmek isterseniz 4 euro ücret vermeniz gerekiyor. 1432 de yapılan bu eser 2. Dünya Savaşı zamanında iki kez Alman askerleri tarafından çalınmış ve Hitler Neuschwanstein Kalesi'ne astırmış.
Tarih ve Kültür Kokan Şehir
Katedralin hemen arkasında bulunan Unesco Dünya Mirası listesinde bulunan 15. yüzyıldan kalma Çan Kulesi'nden şehrin büyülü bir görüntüsünü görebilirsiniz. Girişi 8 euro.
Çan kulesinin arkasında sevimli bir meydan ve Sint Niklaas Kilisesi bulunuyor. İç detayları ile oldukça büyüleyici bir kilise ve giriş ücretsiz. Çevresinde bulunan barlardan ünlü vişneli biralarını (Kriek) deneyerek çan kulesinin çanları eşliğinde ortamın tadını çıkarabilirsiniz.
Ara sokakları ve minik dükkanları gezerek Gravensteen Kalesine ulaşıyoruz. Çevresindeki gölcük ile tam bir ortaçağ kalesi. 11. yy'da inşa edilen kalede günümüzde giyotin ve işkence aletleri sergileniyor. 14.yy'a kadar kullanımdaymış sonrasında ise adliye, cezaevi gibi amaçlarla kullanılmış. BBC dizilerinden olan The White Queen dizisine de ev sahipliği yapmış. 10:00-18:00 saatleri arasında hem kaleyi gezip hem de şehir manzarasının tadını çıkarabilirsiniz (10 euro).
Kalenin çevresindeki Patershol bölgesi şehirde beni en etkileyen bölge oldu. Şehrin en güzel restoranları ve barları burada, tarihi evlerin arasında bol bol fotoğraf çekerek amaçsızca dolaşmanızı ve anın tadını çıkarmanızı tavsiye ederim.
Vrijdagmarkt Meydanı (şehrin lokallerinin takıldığı birçok bar var) ve hemen yakınındaki Aziz James Kilisesi şehirdeki diğer durağımız. Kilise 11.yüzyılda ahşap olarak inşa edilmiş. Giriş ücretsiz ancak sadece cuma ve cumartesi 9.30-12.30 saatleri arasında açık.
Bizim gezmeye vaktimiz olmadı ancak Tasarım Müzesi ve Ghent Çağdaş Sanatlar Müzesi de zengin koleksiyonu ile meraklıların ilgisini çekebilir.
Brugge’ün turistik havasından sıyrılıp orta çağın kuzey Avrupasının en büyük şehirlerinden olan Gent’i mutlaka keşfedin derim.