Belki de birçoğunuz bu şehrin varlığından bile haberdar değil ama burası Avrupa'da ressamların resmini yapmak istediği, en güzel manzaralara sahip, dükler ve kontlar şehri Ghent...
Genellikle Belçikaya gelenler Brüksel ve Brugge'ü görüp Ghent'i es geçerler ama burası meşhur Üç Kuleleri, Ortaçağ'dan kalma katedralleri, müze ve köprüleriyle görülmeye değerdir.
Brüksel ve Antwerp'ten trenle Ghent'e 40 dakika, Brugge'den ise yaklaşık 20 dakika sürmekte ve tren istasyonundan şehir merkezi yaklaşık 3 kilometredir.
Şehirde Flamence konuşulmakla beraber, Flamen Bölgesi'nin Antwerp'ten sonra ikinci büyük şehri Belçika'nın ise dördüncü büyük şehri.. 14.yüzyılda Avrupa'nın en büyük kumaş üreticilerinden biri haline gelip bu sayede zamanın en modern ve ferah şehri olmuştur şimdilerde ise bünyesinde bulundurduğu üniversiteleriyle bir öğrenci şehri haline gelmiştir. 300 bine yaklaşan nüfusunun yaklaşık yüzde 30'unu öğrenciler oluşturmaktadır.
Biz arabamızla daha öncede defalarca severek geldiğimiz Ghent'e ulaşıyoruz. Gezimizi Ocak ayında yani tam da indirimlerin en fazla olduğu ayda yaptık. Eşim Nil'in kışkırtmalarıyla Ghent'in en işlek alışveriş caddesi olan Veldstraat'ı ziyaret etmeden olmazdı tabii. Mağazaları biraz dolandıktan sonra Avrupa'nın en büyük indirimli mağazası olan ve her yerinde şubeleri bulunan Langemunt Caddesi'nde bulunan Primark'tayız. Bu koca mağazayı elimizde koca koca sepetlerle terkediyoruz tekrar arabamıza yöneliyoruz çünkü elimizdekilerle gezmek imkansız.
Sırada Ghent şehrinin sembolü olan Ortaçağ'dan kalma Üç Kuleler var... İlk olarak St.Bavo Kulesi'ndeyiz burası içinde Belçika'nın dünyaca ünlü ressam Rubens'in tablolarıyla dolu. Bir de Van Eyck kardeşlerin meşhur Ghent Altarı tablosu da burada.
İkinci kule olan Belfry ise zamanında saat ve yangınlarda özellikle de düşmandan korunmak için gözetleme kulesi olarak kullanılmış. UNESCO Dünya Miras Listesi'nde olan bu kule 54 çandan oluşup zaman zaman müzik gösterileri de yapılmaktadır. Girişin 8 Euro olduğu bu kuleye asansörlerle çıkabilirsiniz.
Bu kulenin az ilerisinde Klein Türkije yani (Kücük Türkiye) yazan bir tabela göreceksiniz burası zamanında Türklerin yerleştiği ilk mahalledir.
Üçüncü kule ise St.Nicholas'tır. Tüm bu kuleler zamanında kontların yaşadığı şatolar olup zenginliklerinin göstergesiymiş. Şimdi ise şehre miras kalmış.
Ghentliler akşamları ve haftasonlarını nehir kenarlarında özelliklede nehri ikiye ayıran Graslei ve Körenlei Köprüleri'nde geçirirler. Buralarda yemeklerini yiyip biralar eşliğinde sohbet ederler. Dileyenler buradan 7 Euro karşılığında yarım saat süren bot gezilerine de katılabilirler.
Biz Körenmarkt Meydanı'nda gezinirken çocuklar lunapark görünce biraz eğlenmek istiyorlar, biz de itirazsız kabul ediyoruz. Onlara buranın yerli Cuberden şekerlemelerinden ve Boolje tatlılarından alıyoruz ki rahat gezebilelim.
Sırada bir diğer kontlar şatosu Gravensteen var buraya giriş 7 Euro içinde eski zamanlarda kullanılmış silahlar, işkence aletleri ve odaları var. Burayı ziyaret etmek belki farklı bir deneyim olacaktır sizler için.
Bir başka katedral de 16.yüzyılda yapılan Sint-Baafs. Ne yazık ki buraya da giriş ücreti 10 Euro.
Ghent hakkında bir başka bilmeniz gereken de eğer ocak ayında buraya gelirseniz bizim gibi Işık Festivali'ne katılabilirsiniz. Özellikle köprüler, caddeler ve kule gibi katedraller ışıklandırılıp şehre güzel bir hava katıyor.
Hafta sonları St.Jacobs Meydanı'nda kurulan binbir çeşit antika eşya bulabileceğiniz bit pazarında hoş vakitler geçirebilirsiniz.
Son olarak da Ghent'in otantik dokusuna özgü Vrijdağ Markt'da (cuma pazarı) bulunan Jacob van Artelvelde'nin İngiltere'yi parmağıyla işaret ettiği heykelini ziyaret edebilirsiniz.
Bir de unutmadan aramızda mimar olan ya da tasarım meraklıları varsa Design Museum'u ziyaret etmeleri şiddetle tavsiye olunur.