Paris’e İstanbul’dan yaklaşık 3,5 saatlik bir uçuş ile CDG Havaalanına ulaştım. Paris’e Türkiye’den geliyorsanız ya CDG yada ORLY Havaalanına geleceksiniz. CDG Havaalanından şehir merkezine gitmenin çeşitli yolları var, tren ve otobüs en ekonomik olanı. Ben treni kullandım ve tren ile şehir merkezindeki hotelime ulaştım. Havaalanında üç terminal var ve oldukça büyük bir havaalanı. Siz eğer bu havaalanına inmişseniz terminal 1’e inmiş olacaksınız, ücretsiz air shuttle treni ile şehir merkezi trenine ulaşmanız gerekecek. Tren ile yaklaşık 1 saatte şehir merkezine ulaşmış olacaksınız. Tren ücretinin 10 Euro olduğunu hatırlatayım.
Paris şehir için ulaşım için günlük, iki günlük, haftalık biletleri kullanmanızı tavsiye ederim, eğer iki gün kalmayı planlıyorsanız iki günlük bilet almanız yeterli olacaktır, 14 Euro civarında alacağınız bilet ile metro ve otobüsleri sınırsız kullanabiliyorsunuz, ancak bileti alınca üstüne adınızı soyadınızı ve tarihi yazmalısınız aksi halde ceza alabilirsiniz.
Ben Paris şehir içi ulaşım için metro hattını kullandım, özellikle metro istasyonuna yakın bir hotel seçmeye özen gösterin bu şekilde ulaşımı çok rahat halledebilirsiniz. Paris’te birbirine bağlantılı 14 metro hattı var ilk başlarda zorlanabilirsiniz daha az zorlamak için Google maps uygulamasını kullanırsanız Paris’te bu uygulama sorunsuz çalışıyor ve hayatınızı ulaşım yönünde çok kolaylaştırıyor.
İlk gün hemen herkesin yaptığı gibi ilk durağım Eyfel Kulesi oldu, Seine Nehri'nin kenarında nehrin gerdanlığı gibi duran Eyfel gerçekten büyüleyici bir güzelliğe sahip, özellikle akşam hava kararınca mutlaka tekrar görülmeli ve o ışık şovları izlenmeli, Eyfel'in tepesine çıkmak için uzun bir kuyruğa girmek durumundasınız ısrarla bekleyin ve Paris’e bir de Eyfel'in tepesinden bakın.
Akşam Champ-Elysees caddesinde uzun yürüyüşler yaptım, sağlı sollu bir çok mağazanın arasından Concorde Meydanına kadar yürüdüm, Concorde Meydanı tarihi bir meydan özellikle Fransız İhtilali zamanında birçok kişinin bu meydanda giyotinle infaz edilmiş, infaz edilenler arasında "Ekmek bulamazsa pasta yesinler" sözünü söylendiğine inanılan kraliçe Marie Antoinette ve eşi Fransa Kralı da var. Şimdi o görüntülerden çok uzak olan Concorde Meydanı'nda 80’li yıllara kadar dünyanın en büyük dönme dolabı olan dönme dolaba binip Paris’i bir kez daha tepeden izleyebilirsiniz.
Akşam yemeği için Champ-Elysees Caddesi'nde birbirinen farklı bir çok seçeneğiniz var ben özellikle dünyanın en ünlü midye restoranı olarak görülen Leon de Bruxelles’i tercih ettim, bol çeşitli midye yemeklerinden şefin en çok önerdiğini yedim ve tercihimden dolayı kendimi kutladım, eğer midye seviyorsanız kesinlikle tavsiye ederim. Akşam yemeği için kişi başı 30 Euro civarında bir ödemeniz olacaktır.
Paris’e giderken en çok görmek istediğim yer ise Notre Dame Katedrali'ydi, yıllar önce kitabını okumuş, ardında da o müthiş müzikali izlemiştim, Paris seyahati yapmak istememin belki de tek sebebi nehir kıyısında olan ve yüz yıllardır orada tüm ihtişamıyla bulunan Notre Dame’ı görmek, içinde zaman geçirmek ve roman kahramanı Esmeralda’yı anmak olacaktı. Victor Hugo’yu da anmadan geçmek olmaz tabi, katedral bakımsızlıktan 1900’lü yılların başında yıkılmak istenmiş ve Victor Hugo buna karşı çıkıp, o çok bilinen Notre Dame’in Kamburu romanını yazmış. Bunun üzerine katedral bakıma alınıp yıkılmaktan kurtulmuş. Notre Dame Katedrali'ne de girmek için uzun bir sıra bekleyebilirsiniz ancak sıra çabuk ilerliyor ve ziyaret ücretsiz. 1163 yılında yapımına başlanıp 1345 yılında tamamlanan katedral sizi ihtişamı ile büyüleyecektir.
Paris’te ziyaret edeceğiniz diğer bir yer ise Montmarte Tepesi yada bizim deyişimizle ressamlar tepesi, burada bir çok ressam eserlerini sergilerken sizde isterseniz kendi portrenizi yaptırabilir, sokak çalıgıcılarının şarkılarına eşlik edip doğal bir festival havasına bürünmüş sokaklarda dolaşabilirsiniz. Montmarte Tepesi'nin hemen yanında ise yine Paris’e tepeden bakan Sacre Couer Bazilikası'nı göreceksiniz, bu kilisede bulunan çan Fransa’nın en büyük çanıdır ve ağırlığı 18.835 kilogramdır, tepesinden harika bir Paris manzarası sizi bekliyor, eğer benim gibi fotoğraf merakınız varsa harika fotoğraflar çekebilirsiniz.
Tepeden aşağıya doğru inince Fransız sinemasının en önemli eserlerinden Amelié filminin çekildiği kafeye mutlaka uğrayın ve benim yaptığım gibi bir kahve için, kafenin içinde Amelié filmine ait eserler ve afişler dikkatinizi çekecektir. Ben bu kafede bulunmaktan çok keyif aldığımızı söylemeliyim. Cafe des 2 Moulins kafenin ismi ve Google maps uygulaması ile kaybolmadan kolayca kapısına kadar gidebilirisiniz.
Kafeden çıkıp 200 metre kadar yürüyünce ise o çok ünlü Moulin Rouge’yi göreceksiniz, kırmızı değirmeni bir çok filme konu olan bu kabare hale hizmet vermeye devam ediyor, eğer akşam gidip bir kabare izleyeyim diyorsanız 200 Euro'yu gözden çıkarmanız gerekiyor.
Dünyanın enlü çok ziyaret edilen sanat müzesi Louvre Müzesi de Paris’te. Leonardo Da Vinci'nin en ünlü eseri Mona Lisa’yı görmek için her yıl milyonlarca insan müzeye akın ediyor, ancak müze de sadece Mona Lisa yok, tam tersi binlerce sanat eseri sergileniyor ve her sanat eserine 20 saniye baksanız bile 5000 gün müzeye dolaşmanız gerekiyormuş, bu denli büyük bir sanat müzesi görülmeye değer.
Paris’e gelmişken Seine Nehri'nde bir tur atmadan, midye yemeden ve Notre Dame Katedrali'nin ihtişamını görmeden dönmeyin derim.