Sonunda Paris Paris diye diye kendimi Paris'e atabildim :) Tabi bu benim için maddi manevi kolay olmadı ama o kadar hırs yaptım ki ''İnsan isterse her şeyi başarır.'' sözünü haklı çıkardım diyebilirim. Öncelikle şunu demeliyim ki Paris' bayıldııııım <3 Bu kadar ferah sokaklar , bu kadar dolu dolu bir yaşam yok yani olamaz. Biz 5 günlüğüne gittik ama 15 gün gitseydik bile doyamazdık :)
Bugünkü yazımda da bu kadar ayılıp bayıldığım Paris'e gitmek isteyen arkadaşlara yardımcı olmak istedim. Gezme noktalarından, yemek noktalarına, tavsiyelerime kadar her şey var bu yazımda. Umarım yeterince yardımcı olur.
PARİS'TE ULAŞIM VE KONAKLAMA
Öncelikle benim milli seyahat destekçilerim Booking.com ve THY'den rezervasyonlar yapıldı. Tabi size tavsiyem her zaman ERKEN REZERVASYON! Fiyatlar, ulaşım da günbegün artıyor sanki. Benim derslerim gibi bir sorun olduğu için son dakikasına kadar erken rezervasyon yaptıramadım. Havalimanına da dersten çıkıp gittim o derece düşünün yani :) Bize bilet 1000 TL'ye yakın bir paraya patladı neredeyse. O yüzden ben yaptıramadım siz yaptırın modundayım. Bu arada orada ki ulaşımı sağlamak içinde Paris Pass'ler var. Biz 5 günlük Paris Pass için 67,40 Euro ödedik.
Konaklamaya gelince başta da dediğim gibi Booking.com'dan bu konuda faydalandım. Tabi konu Paris olunca otel fiyatları da bayağı pahalı. E birde erken rezervasyon olmayınca daha sıkıntı oldu. Bende derin araştırmalarım sonucunda isteğime göre (hem ucuz hem de konforlu) bir otel buldum ya da bulduğumu sandım; Tour Eiffel Grenelle. Fotoğraflarını falan inceledim. Tamam ya dedim ev gibi yer. Rahattır, konforludur. Yeme-içme olayını da evde hallederiz ooo süper :) Sonra baktım fiyatta 800 TL (5 gün için), bir de Eiffel'e yürüyerek 20 dakika, metro istasyonu ise 150 metre olmasın mı tamam ya dedim bundan iyisini mi bulacaksın, hemen yaptım rezervasyon.
Tabi biz gittik Paris'e. Evet gerçekten merkezi bir yerde ona lafımız yok (Biz biraz bulamadık diye dolandık). Resmen iner inmez Eiffel'i gördük uzaktan. Metro istasyonuna da çok yakın. Her şey süper ama odaya girince biz oturma odası gibi küçük bir oda ve bir de yatak odası var sanmıştık. Oysaki gerçekler öyle değilmiş. Oda bildiğiniz küçük. Mutfak, koltuk oraya tıkıştırılmış. Banyoya girdim hala bir oda bulma umudundayım yok. Sonunda anladım ki bizim o koltuğu yatağa çevirmemiz gerekiyor ve ondan itiabren bizim kuzenle survivor hayatımız başladı. Açılmıyor koltuk! Artık en son yastıktan yer yatağı yaparız, yastıkta sen demirler de ben yatarım muhabbetine girdik. Neyse ki otel görevlisine mail attık, Allah'tan ilgililer. Adamlar anlatıyor, ya diyorum dediklerinizi yapıyorum olmuyor sonra kendileri geldi yaptı. Zaten ben o yapılışı görünce iyi ki gelmişler ben bunu sittin sene yapamazdım dedim :) Tamam küçüktü müçüktü ama yatak hezimetinden sonra işimizi gördü kaldığımız yer. Tuvaletler de temizdi. Odada ütü falan bile vardı :)
PARİS'TE TURİSTİK YERLER
Bu bölümü saatlerce, günlerce ve hatta yıllarca yazabilirim. 5 güne sığdırabildiğimizi sığdırdık ama Paris bence baştan aşağı gezilesi bir yer. Buraya değil 5 gün 5 ay bile yetmez. Lakin benim gibi kısıtlı zamanı olanlar için gezilecek belli başlı rotalarımızı sıralayalım :)
Eiffel Tower: Bunu dememe bile gerek yok biliyorum ama bazı noktalara dikkat çekmek için yazdım. Öncelikle gider gitmez girebilmek için http://www.toureiffel.paris/en/preparing-your-visit/buying-your-tickets.html adresinden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Biz yaptırdığımızda 2. kata ve saat 23:00'e bulabildik. Bilet alımında ciddi bir yoğunluk söz konusu. Hatta az önce kontrol ettim 23 Ağustos'a kadar müsaitlik söz konusu değil. 23'ünde de upcoming yazıyor, satın alınmıyor. (Metro durağı: Tour Eiffel C hattı)
Louvre Müzesi: Meşhur Mona Lisa tablosu ile duyulsa da o tabloya bin basacak yüzlerce tablonun olduğu muhteşem müze :) Müzenin iç tasarımındaki her bir kareye hayran kalacaksınız. Kesinlikle garantisini verebilirim. Hakkıyla gezmek saatlerinizi alabilir. Bizim zaman kısıtlı diye üstünkörü gezdik, buna rağmen birkaç saatimizi ayırdık öyle düşünün. Burada ayrı bir bölüm açıp anlatsam bile yetmez, hakkını veremem.
Bu arada müzenin içinden bahsedip durdum ama bir de bilet alma faslı var. Öncelikle bunu da internet sitesinden halletmeniz mümkün ama ben halledemedim :) Bir şeylere üye oldum falan, sonu gelmedi o işin. Sonrasında tabi o çılgınca sırayı beklemek zorunda kaldım. O yüzden ya başarabilirseniz bilet alın ya da erkenci olun! (Metro durağı: Palais Royal Musee du Louvre 1. hat)
Buyurun meşhur Mona Lisa! :)
O kadar gitmişken meşhur piramitlerin önünde bu tabure gibi olan yüksekliklere çıkıp bu pozu vermeyi de ihmal etmezsiniz diye düşünüyorum :)
Notre Dame Kathedrali: Buraya gelmeden 1 saat önce bir şeyler yiyip içmenizi öneririm. Neden mi? O kadar merdiven inip çıkınca nedenini anlarsınız :) Kapısının önünde turistik bir yer olduğu için sağlam bir sıra var ve grup grup aldıkları için bekleme süreniz biraz fazla olabiliyor. Katedrale girince de dediğim meşhur merdivenleri çıkıyorsunuz ama inanın bana değer. O kadar gitmişsiniz bir de Notre Dame'nin tepesinden bakın güzelim Paris'e derim. (Metro Hattı : St-Michel-Notre-Dame B ya da C hattı fark etmez)
Sacre Coeur Bazilikası ve Montmarte tepesi: Bahsettiğim bu iki yer aslında aynı şey. Montmarte tepesi yine Paris'e tepeden baktığınız enfes manzarası olan bir tepe. Sacre Coeur Bazilikası da tepenin çok az daha yukarısında kalıyor. (Metro durağı: Anvers 2. hat. Anvers'den sonra ister yürüyerek ister finiküler ile tepeye çıkabilirsiniz.)
Lover's Bridge: Bir sevdiğiniz mi var? Aşkınızı kilitleyip Seine Nehri'nin sularına mı atmak istiyorsunuz? O zaman bu köprüye uğramadan geçmeyin :) Notre Dame'ye çok yakın.
Orsay Müzesi: Yine girdiğiniz zaman büyülenmenizin garanti olduğu bir müze. Hani Paris'te de girip de beğenilmeyecek müze olamaz bence. Her bir karesi sanat adamların! Orsay Müzesi de resim ve heykellerden oluşuyor.
Versay Sarayı: Versay için ''Aman turistik yer merkeze yakındır!'' dedik ve dediğimizle kaldık :) Bildiğiniz merkezden uzak. Biz de saray saray diye gezindik durduk. Orada yolu bulamazsanız şato diye sorun. Saray deyince anlamayan insanlara şato deyince ''Şato aaa onu diyorsun ya!'' moduna geçiyorlar. Saraya gelince dış güzelliğinden mi iç güzelliğinden mi başlasam bilemedim. En iyisi içten dışa :)
Sarayın her bölümü farklı döşenmiş ve hepsinde de tahmin edersiniz ki olağanüstü bir emek var. Resmen gördüğünüz her yerin kare kare fotoğrafını çekesiniz geliyor, o kadar görkemli. Millet nerelerde yaşamış yaa diyorsunuz :) (Metro Durağı: Buraya geçmek için tren hattı RER kullanılıyordu. Zaten Chateau de Versailles yazıyor)
Champs-élysées ve Arc de Triomphe de I'étoile: Champs-élysées, Paris'in Bağdat Caddesi :) Ama Bağdat Caddesi'nin iki katı falan gibi düşünün. Caddenin başından sonuna kadar alışveriş mağazaları ve restoranlar dolu. Tabi normal bir cadde mantığında bilirsiniz popüler caddeler her zaman daha normal yerlere göre daha pahalıdır. Bu cadde de öyle. Zaten Euro'nun artışıyla o ucuz kıyafetler, makyaj malzemeleri alındığı günleri unutun. Her şey ateş pahası. Bence Paris'te yaşayan biri için bile Paris çok ucuz değil. (Metro İstasyonu: Kendisine ait bir metro istasyonu var ama Roosevelt durağında inerseniz daha yakın oluyor.)
Champs-élysées caddesinin sonu Zafer Takı (Arc de Triomphe de I'étoile)'na çıkıyor.
Disneyland: Rüyalar şehri diye bir yer varsa orası Disneyland bence :) Sadece çocuklar için değil, büyükler için de böyle. Orada gezerken sanki rüyadayım da hayaller ülkesinde geziyor gibi hissettim kendimi. Rengarenk, aşırı eğlenceli. Hiç çıkasınız gelmez :) Tabi oraya ne kadar erken giderseniz o kadar kar. Saat 10'da açılıyordu yanlış hatırlamıyorsam ama biz 13:00'te gittik :( Bilseydik sabah 7'de beklerdik kapısında. Geç gidince tabi tam olarak doyamıyorsunuz ama olsun. Orada trenler, Hollywood otelleri her bir şeyi denedik. Hele tren nasıl güzel gezdiriyor, Walt Disney stüdyolarını görüyorsunuz. Bu arada giriş 90 Euro.
Concorde Meydanı : Buraya kahvaltı yapmak için gitmiştik. Yanlış anlamayın burası kahvaltısıyla meşhur falan değil ama son gün bir kahvaltı yapalım dedik, burası denk geldi :) Concorde Meydanı turistik yerlerinden ama adı üzerinde sadece bir meydan etrafınıza bakıyorsunuz tamam bitiyor. Bir de birkaç tane restoran, mağaza var.
Moulin Rouge: Burası mevzu bahis olunca aklıma ''Lady Marmelade'' şarkısı geliyor :) Ambiyans muhteşem. Moulin Rouge'nin bulunduğu yer biraz oranın Aksaray'ı modunda olsa da sadece Moulin Rouge kurtarıyor. Ben içeri girmedim. Çünkü yine erken rezervasyon engeline takıldım. Saat 23:00'e yer kalmıştı ve 120 Euro idi. Dedim gerek yok :) Sadece önünde şu fotoğrafı çekilmekle yetindim.
PARİS'TE YEME-İÇME
Paris'e gidip "soğan çorbası" denemeyen bizden değildir! :) Tabi böyle dediğime bakmayın, lezzetinden demiyorum. Sadece oraya özgü bir tat diye :) Damak zevki kişiden kişiye göre değişir ama bana göre bir tat değil. Üstü kaşarlı içinde ekmek parçaları ve soğan. Üstteki kaşarı yedikten sonra insan bir yere kadar çorbayı içebiliyor. Bir de mutfaklarında diğer meşhur olan yiyecek salyangoz. Evet, yanlış duymadınız SALYANGOZ! Mutlaka yiyen, ayyhh ben bayılırım ya diyen vardır ama ben yiyemedim. Gerçekten yapamadım :) Marketlerde falan bile satılıyor. O kadar tercih ediliyor demek ki dedim. Gidip deneyip tecrübe eden varsa tecrübelerini benimle paylaşabilir ama ben yapamam.
Paris'e gittiğimizde evde yemek yeme olayına pek girişmediğimizden birkaç restoran tecrübe etme şansımız oldu. İlk gittiğimiz akşam mesela Castel Cafe idi. Garsonlar çok güler yüzlü, yardımsever ama Fransız mutfağı kısmına geçince anladık ki bizlik değil :) Soğan çorbası içtik ardından da bir et yemeği yedik. Biz normal pişsin dedik ama bildiğiniz hayvanı canlı canlı kesip getirmişler gibiydi. Yanına pilav falan getirmişler ama getirdikleri pilav bir garip, mezeler bir garip. Bunun kafe ile de alakası yok. Hani kafe kötüydü bunları getirdi değil, dediğim gibi Fransız mutfağı bize ters :) Bu arada fiyatları çok uygun değil ama gelen porsiyonlar büyük o yüzden bir tane alıp iki kişi doyabilirsiniz. Fiyat açısından da şunu diyeyim bir soğan çorbası 27 TL!
Bize tabi Fransız mutfağı ters gelince sırtımızı yasladık İtalya'na ve Champs-élysées 'de iki restoran tecrübe ettik; Cafe di Roma ve Pizza Pino :) İkisi de başarılı! Ayrıca buralarda yediklerinizin üstüne de aynı cadde de bulunan Haagen-Dazs de Belgian Waffle Dream'i yemenizi tavsiye ederim.
Son günde dedik bir kahvaltı yapalım gittik L'Imperial cafe'ye. Böyle geleneksel bir kahvaltı bekledik ama ahh ahh nerede benim ülkemin Van kahvaltısı nerede Fransız kahvaltısı. E bari geleneksel bir şeyler yoksa omlet yiyelim dedik ama onun da tadını beğenmedik. Böyle tatlı bir şey mi vardı, değişik bir şey mi vardı anlamadık :)
Uzun lafın kısası; ben bu şehre aşık oldum! Yine olsa yine giderim, 1000 kere giderim. Umarım sizin de yolunuz düşer ve umarım paylaştığım bilgiler küçük çaplı da olsa sizin için bir rehber olabilir.
Sevgilerimle...