Aslına bakarsanız Paris, nedendir bilinmez ama görmek istediğim yerler arasında öncelikli sırada değildi. Ancak eşimin iş gezisi nedeniyle Heidelberg dışında olduğu bir dönemde annemden böyle bir öneri geldi. Ben de neden olmasın diyerek, düştüm yollara ve sonrasında iyi ki de gelmişim dedim!
Bu kez ulaşım aracı olarak hızlı treni seçtik. Heidelberg'ten Paris'e ulaşmamız 4,5 saat sürdü. Yolculuğumuz da gayet keyifli ve konforluydu. Avrupa içinde hemen her yere hızlı trenle ulaşım mümkün. Fiyatları biraz pahalı oluyor. Ama birkaç hafta önceden kontrol ederseniz, hesaplı bilet bulma ihtimaliniz var. Üstelik birden fazla ülke görmek isteyenler için sunulan avantajlı bilet seçenekleri de oluyor. Güzergâhlar ve bilet fiyatları hakkında bilgi almak isterseniz şu siteyi ziyaret edebilirsiniz: http://www.eurail.com/trains-europe
Paris trenimizi beklerken : )
İstasyonda, liseden çok sevdiğim ve artık Paris'te yasayan bir arkadaşım karşıladı bizi. Otelimize gelene kadar da bize eşlik etti. Otelimiz, merkeze biraz uzak, ancak çok temiz ve fiyat olarak da nispeten uygun bir oteldi. Nispeten diyorum çünkü Paris her anlamda pahalı bir şehir. Şu ana kadar gezdiğim Avrupa şehirleri arasındaki en pahalı şehir diyebilirim hatta. Gezinizi planlarken bunu aklınızda bulundurmanız yararlı olur diye düşünüyorum.
Otelimize yerleşip, kahve ve kruvasanla Fransız usulü kahvaltımızı yaptıktan sonra artık şehri keşfetmek için hazırız. Merkeze gitmek için kullandığımız metro sisteminin karışıklığı ve eskiliği dikkatimi çekiyor. İlk hattı 1900 yılında inşa edilen Paris metrosunun 214 km uzunluğunda olduğunu öğrendiğimde ise şaşkınlığımı gizleyemiyorum.
Birçok filmde gördüğümüz, dünyanın en önemli ikonlarından biri olan Eiffel'i henüz metrodayken görüyor ve heyecanlanıyorum. Adını, inşa ettiren firma Gustave Eiffel'den alan kule, 1887-1889 yılları arasında, Fransız Devrimi'nin 100. yıl kutlamaları kapsamında düzenlenen Paris fuarının giriş kapısı olarak inşa edilmiş.
Ancak yükseklik korkum olduğu için, kalabalığı bahane ediyorum ve Eyffel'in tepesine çekmiyoruz. Ama böyle bir sorununuz yoksa mutlaka çıkmanızı tavsiye ederim. Manzaranın muhteşem olduğunu soyluyor herkes çünkü.
Daha sonra, daha güzel bir Eiffel manzarası için Palais de Chaillot'a geliyoruz. Palais de Chaillot, Eiffel'i ve Seine Nehri'ni aynı kare içerisinde görmemize imkân sağlayan muhteşem bir manzaraya sahip! İmparatorluğun çöküşe geçtiği dönemlerde Napolyon buraya bir saray yaptırmaya karar vermiş ve Palais de Chaillot inşa edilmiş. Bu güzel manzaranın keyfini çıkarıp, birkaç fotoğraf çektikten sonra Notre Dame Katedrali'ni görmek için buradan ayrılıyoruz.
Palais de Chaillot'tan Eiffel Manzarası
Palais de Chaillot
Yaklaşık 20 dakikalık yürüyüşün sonunda, Seine Nehri'nin kıyısındaki Notre Dame Katedrali'ne ulaşıyoruz. Fransız gotik mimarisinin en önemli eserlerinden biri olan katedralin inşası gotik dönem boyunca sürmüş. Katedrali gezerken, yıllar önce çok beğenerek izlediğim Notre Dame'in Kamburu filmi geliyor gözümün önüne. Filmin bir karesindeymişim de Quasimodo'yu izliyormuşum gibi hissediyorum kendimi…
Notre Dame Katedrali
Notre Dame Katedrali'ni de listemizden çıkardıktan sonra sıra Paris'in meşhur caddesi Sanzelize'ye geliyor. Notre Dame Katedrali'ndan Sanzelize'ye olan uzaklık yaklaşık olarak 5 km. Bu nedenle, Sanzelize'ye ulaşmak için yürümeyi tercih etmiyoruz. Paris, hemen her yerine giden bir metro hattına sahip ne de olsa!
Fransa’nın en ünlü caddesi olan Sanzelize, daha önceleri tarla iken 1616 yılında cadde haline getirilmiş ve 17. yüzyılda da bugünkü adını almış. İki tarafı ağaçlarla çevrili olan caddede dünyaca unlu markaların mağazaları ve çok güzel kafeler gözümüze çarpıyor. Caddenin girişindeki unlu “Pantheon Zafer Taki”nı saymazsak, Sanzalize bana Bağdat Caddesi'ni hatırlattı. Zafer Takı'nın hikâyesi ise şöyle: Napolyon Bonapart, Austerlitz Savaşı’nda galip gelen Fransız askerlerine, evlerine Zafer Takı'nin altından geçerek döneceklerinin sözünü veriyor. Verdiği sözü tutarak Zafer Takı'nı inşa ettiriyor ve Zafer Takı, 1836 yılında Temmuz Devrimi'nin yıldönümünde açılıyor.
Sanzelize Caddesi
Pantheon Zafer Takı
Sanzelize'de mağazaları dolaşıp, küçük çapta bir alışveriş yaptıktan sonra yemek yemek için bir restorana oturuyoruz. Yemeklerimizi de yedikten sonra artık dinlenmek için otele geçiyoruz.
Ertesi gün, kahvaltımızı yaptıktan sonra yine yollara düşüyoruz. Bu kez ilk durağımız Luxemburg Bahçesi oluyor. Bahçe, 1612 yılında Marie de Medici'nin hükümdarlığı zamanında yapılmış. Çok geniş bir yeşil alana sahip olan bahçe, güzel manzarası, içerisindeki havuzu ve essiz çiçekleriyle Paris'te kesinlikle görülmesi gereken yerlerden.
Luxemburg Bahçesi Medici Çeşmesi
Luxemburg Bahçesi
Bu güzel bahçede yaklaşık 1 saat zaman geçiriyoruz. Çimlerde uzanıp, sohbet ediyoruz. Aslında buradan hiç ayrılmak istemiyoruz. Ama sırada görülecek başka yerler olduğundan Luxemburg Bahçesi’ni arkamızda birikiyoruz. Buradan sonra, hedefimizde ünlü Louvre Müzesi var. Ancak, Louvre'a gitmeden önce, yolumuzun üzerindeki, Arceveche Köprüsü’ne geliyoruz. Seine Nehri'nin üzerine kurulan bu köprüye, aşıklar köprünün korkuluklarına kilit astıkları için, Aşk Köprüsü de deniyor.
Arceveche Köprüsü
Köprü korkuluğundaki kilitler
Nihayet, o çok ünlü Louvre Müzesi’ne geliyoruz. 13. yüzyıl başlarında saray olarak inşa edilen Louvre, 1793 yılında müze haline gelmiş. Müze, ayrıca Fransız İhtilali’nden sonra Fransa'da açılan ilk devlet müzesi olma unvanını taşıyor. Louvre'u görür görmez, eğer okuduysanız ya da izlediyseniz, aklınıza “Da Vinci Şifresi” kitabi ya da filmi gelecektir. Leonardo da Vinci'nin, hepimizin bildiği tablosu Mona Lisa da burada sergileniyor. Yalnız, müze o kadar büyük ki tamamını görmek için haftalar harcamanız gerekir. O yüzden bir bolum seçip orayı gezmek daha mantıklı olur diye düşünüyorum. Tam bir gününüzü de alsa Louvre, Paris'te mutlaka ama mutlaka görmeniz gereken bir yer!
Louvre Müzesi
Louvre Müzesi
Louvre'dan ayrılmadan, bahçesindeki kafelerden birinde kahve içip biraz dinleniyoruz. Kahve içtikten sonra, yeteri kadar dinlenmiş ol maliyiz ki otele dönmektense Paris'in ünlü alışveriş merkezi La Fayette'yi görmeye karar veriyoruz. Terasından Paris'i izleyebileceğiniz 8 katlı alışveriş merkezinin geçmişi 1893 yılına dayanıyor. Burada da biraz zaman geçirdikten sonra, Eiffel Kulesi'ni bir kez de gece görmek için Eiffel'e doğru yola çıkıyoruz.
La Fayette Alışveriş Merkezi
Eiffel Kulesi’nin gece görünümü
Bu pozu vermezsem olmazdı : )
Eiffel'i de gördükten sonra, yorgun ama bir o kadar da mutlu bir şekilde otelimize donuyoruz. Ertesi sabah da 8.00 treni ile Heidelberg'e geliyoruz. Çok fazla müze gezmek istemediğimiz için, 2 günlük Paris gezisi bizim için yeterli oldu. Ancak çok yorulduk. Müzelere ağırlık vermek ve daha sakin gezmek istiyorsanız, Paris için en azından 3 gün ayırmanızı önerebilirim. Bir sonraki durağımda görüşmek üzere : )