Orta Avrupa turu yaparken rota rotayı ekliyor seyahat planlarınıza… Öyle güzel bir coğrafya ki bir yere gitseniz diğer yerde aklınız kalıyor. Ben de kendi imkanlarımla nerelere gidebilirim diye araştırırken ”Terezin” seçeneği geldi aklıma. Nazi kampını görmek çok istiyordum. Özellikle ”Anne Frank’in Hatıra Defteri” adlı kitabı okurken bu istek daha da depreşiyordu… O yüzden kendimi vurdum yollara.
Tarihte çok büyük zulümlere şahitlik etmiş yerler vardır. Bu yerler, en derin acıların en büyük tanığı olmakla birlikte yaşanan acıların da utancını sonsuza kadar yüreğinde taşır. Gittiğiniz zaman o acıları size de yansır. İçten gelen bir üşüme hissedersiniz. Nedenini anlayamaz ama tahmin edersiniz. O gelen üşüme, orada zulüm gören insanların yüreğinin soğukluğudur. Bilirsiniz psikoloji de ''duyarsızlaşma'' kavramı vardır. İnsan belli zaman sonra acıya duyarsızlaşır ve artık içi soğumaya başlar.İşte bu bahsettiğim özellikleri taşıyan yerlerden biri de Terezin Nazi Kampı'dır. İnsanın gitmekten hem üzüntü hem de utanç duyacağı bu kamp, nice zulümlere şahitlik etmiştir. Nice göz yaşları, nice umutsuzluklar ve nice soğukluklar... Şu an belki insanların elini, kolunu sallayarak gezebildiği alanlar çoğu insana mezar olmuştur.
Aslına bakarsanız Terezin muhteşem bir yerdir. Huzur doludur. Orada bir saat yürümek bile insana huzur verir; fakat kampa gelince... İşte o zaman her şey değişir. İşte o zaman acı başlar. İşte o zaman o bahsettiğim soğukluk başlar.
Terezin Nazi Kampı'na Nasıl Gidilir?
Terezin’e gidebilmek için; ”Muzeum” durağına gidip ”C” metrosuna aktarma yapmanız gerekiyor. Aktarma yaptıktan sonra da "Nadrazi Holesovice" durağında inmelisiniz. Söylediğim duraktan iki durak önceki Florenc’den de gidebilmeniz mümkünmüş (bazı bloglardan edindiğim bilgiye göre) ama biz iki durak sonrayı tercih ettik. Gidiş-dönüş için kişi başı 180 Çek kronu ödedik.
Terezin: Puslu havada yemyeşil kent
Terezin’e geldiğimizde kapalı bir hava karşılıyor bizi. Yemyeşil bir şehir Terezin. Sanki o kadar acıyı içinde barındırmamış gibi yeşil ve huzur dolu. Yürüdüğümüz yolların kenarında hala erimeyen karlar vardı. Hava buz :) O kötü havaya rağmen; yeşile zeval gelmemiş.
Ohre Nehri de şehre hayat veriyor… Biraz nefes almak, biraz uzaklaşmak için o kadar sakin bir yer ki… Şurada saatler demiyorum, beş dakika gibi kısa bir süre bile geçirseniz şehir içinize işler.
Tabi, ben beş dakika dedim diye beş dakika nehre bakıp yanından geçip gitmeyin :) Yakınına gidin, nehre karışın. Şu güzelliğe doyun. Çünkü bina yığınları için de bu güzellikleri bulamayacaksınız.
Terezin Nazi Kampı
Şimdi dönelim asıl Terezin’e geliş amacımıza; Terezin Nazi Kampı. Kamp hakkında şöyle kısa, vikipedisel bir bilgi vereyim; bu kamp, ikinci dünya savaşı boyunca Alman Nazi korumaları tarafından toplama kampı olarak kullanılıyor. Almanca "Theresienstadt" olarak adlandırılıyor. O dönem, Terezin Nazi Kampı binlerce insanın mezarı oluyor. Bazıları hemen öldürülürken; geriye kalan insanlarda ya besin eksikliğinden ya da hastalıktan ölüyor.
Toplama kampına girerken de vefat eden kişilerin mezarlıklarını görüyorsunuz. On binlerce insan, gördüğü işkenceler, yaşanan acılar çarşaf çarşaf açılıyor önünüze. İnsanların egolarına, kazanma hırslarına ve kötü oluşlarına lanet ediyorsunuz. Birçok insanın ne acılarla katledildiğini düşünürseniz, bu mezarlık insanlık tarihinin en utanç verici mezarlıklarından biri haline dönüşür. 1945-1958 yılları arasında kurulan mezarlıkta yaklaşık 10.000'den fazla cenaze bulunmaktadır.
Kampın kapısında ”Arbeit macht frei” yani ”Çalışmak özgürleştirir.” yazıyor. Peki, gerçekten de burada çalışanlar özgürleşiyor muydu? Tabi ki hayır! Okuduğum bir bilgiye göre, buraya yerleşme vaadiyle, Siedl kampının yapımında çalıştırılan 342 Yahudi, Auschwitz kampına gönderilip zehirli gazlarla öldürülüyor.
Kamp 34 bölümden oluşuyor. Her bir bölümü ayrı bir dram. Her girdiğiniz hücre de var olan o buz gibi hava, ürpertiyor bedeninizi. Her kelimeniz ”lanet” ile başlıyor.
Kampın içerisi numaralandırılmıştır. O yüzden kampı anlatırken numaralar ile ifade etmeye çalışacağım. Örneğin İdari Avlu, 2 numaralı bölgeyi oluşturuyor. Dediğim gibi kampta 34 bölüm var. Milli mezarlıkları başta anlattığım için yaklaşık 33 bölüm kalıyor ama korkmayın! Sizi boğmayacak şekilde özetleyeceğim.
3 numaralı oda, kampın kayıt ofisi olarak kullanılıyor. Burada tutuklu olan kişilerin kaydı tutuluyormuş. Kayıtları tutan hapishane müdürünün adı W. Schmidt... Kendisi savaş sonrası yargılanmış ve idam edilmiş.
4 numaralı bölüm, gardiyan evi olarak geçiyor. Burada tutukluların mektupları sansürleniyor ve ifadeleri alınıyormuş.
5 numaralı bölümde, hapishane müdürünün ofisi bulunuyor. Bu görevi üstlenen kişi Heinrich Jöckel, acımasızlığı ile bilinen biriymiş. Sonu mu ne olmuş? Yargılanmış ve idam edilmiş.
6 numaralı bölüm, giysi ambarı olarak kullanılıyormuş. Tutuklular sivil kıyafetlerini değiştirip yenilmiş orduların üniformalarını giymek zorundaymış. Bu bölümün yöneticisi de K. Wachholz. Onun da sonu idam olmuş.
7. bölüme doğru ilerlediğinizde de bu yazı ile karşılaşıyorsunuz: ''Arbeit Mach Frei!'' Yani ''Çalışmak özgürleştirir!'' Aslına bakarsanız bu Nazi tarihinin en büyük yalanlarından biridir. Çünkü çoğu insan özgürleşmek bahanesiyle çalıştırılmış ve ardından da katledilmiştir!
8. bölümde birinci avlu A ve B bloklarına ayrılmış. Bunlarda 17 tane toplu hücre ve 20 tek kişilik hücre bulunuyor. Avluda da yaklaşık 1500 kadar tutuklu bulunurmuş.
9. bölüm ile birlikte tutukluların bulunduğu hücreleri görmeye başlıyoruz. İşte o bahsettiğim soğukluk, buralarda başlıyor. Düşünün bir hücrede 60-90 kişi kalınıyor.
Böyle bir odada siz de dahil olmak üzere 60-90 kişiyle yaşadığınızı düşünün! Acımasızca davranışlara maruz kalmak da cabası...
Ayrıca hücreleri de bölümlendirmişler. Mesela Rus hücresi olan 1 numaralı hücreye Sovyetler Birliği vatandaşları, 2 ve 3 numaralı hücreye kurtuluş harekatına katılan, Yahudiler ile ilgili yönetmeliklere uymayan veya gettoda değişik suçlar işleyen Yahudiler getirilirmiş.
Getto
Yahudilerin kendi istekleri ve kendi seçimleriyle oturdukları ya da zorla yerleştirildikleri, bu yüzden de sonunda sinir zayıflamasına varan davranış kalıpları oluşturdukları, kent dışında bir yerleşim alanını ifade eder.
10. bölüm, tabiplik odası olarak kullanılmış. Burada doktor B. Krönert çalışıyormuş. Onun akıbeti ile ilgili bir bilgi bulamadım. Kötülük yapmışsa kötülük bulmuş olmasını temenni ederim. Çünkü buralarda Yahudilere canlı ameliyatların yapıldığından bahsetmişti bir rehber... Yaşanılan acıyı tahmin edebiliyor musunuz?I. Avlu A ve B bloklarına ayrılıyor. 11 bölümde de I. Avlu kumandanının ofisi bulunuyor. Önce A. Neubauer sonra ise S. Rojko tarafından yönetilen ofiste çalışma timleri oluşturuluyor ve hücredeki tutukluların kayıtları tutuluyormuş. Ayrıca adı geçen iki yönetici de sonradan yargılanmış.
12. bölümde tek hücreler bulunuyor. Ağır suçu olan, idam cezasına çarptırılmış olan ve henüz ifadesi alınmamış olanlar buralarda tutuluyormuş.
13. bölüm, banyo ve bit arama odası olarak kullanılıyor. Düşünün böyle bir ortamda banyo yaptığınızı... Ne kadar rahat olabilir insan? Ya da ortam ne kadar steril olabilir?
14. bölüm, revir. Burada hasta olan tutuklulara hekimler bakarmış.
15. bölüm, örnek tıraş odası olarak kullanılıyor. Bu haline 1944 yılında getirilmiş. Hijyene verdikleri önemin(!) bir örneğini teşkil ediyor. İnsanları aynı yerde yıkayıp sonra da hijyenden söz etmek de ancak böyle bir düzende olabilirdi...
16. bölüm, hastane reviri olarak kullanılıyor. Savaşın sonlarına doğru korkunç şartlar altında yaşadıklarından yüzlerce kişi tifüs salgını nedeni ile hayatını kaybediyor. 1944 yılında da geçici olarak kadınlar reviri buraya taşınıyor. Birde, iç kısımda fotoğrafı görünen kişiden çok kısa bahsetmek istiyorum. Adı Milada Horakova. Kendisi bir politikacı ve karışmış olduğu çeşitli politik hareketlerden dolayı önce idam cezasına çarptırılıyor; sonrasında ise cezası ömür boyu hapse çevriliyor. Alman hapishanelerinde kaldıktan sonra Terezin'e gönderiliyor.
17. bölüm, geçiş koridoru olarak adlandırılıyor. Şimdilerde aydınlatılmış olsa da vakti zamanında derin karanlıklara gömülmüş olması muhtemel... Buradan idam alanına geçiliyor.
18. bölüm, morg olarak kullanılıyor. İşkencelerle öldürülen tutukluların cansız bedenleri buraya konuluyormuş. 1942 senesinin sonundan itibaren bu cenazeler Terezin krematoryumunda külleştirilmiş.
19. bölüm, idam alanı olarak kullanılmış. İdamlara 1943 yılında başlanmış ve 250-300 tutuklu herhangi bir mahkeme ilanı olmaksızın silahla öldürülmüş. En geniş çaplı idam ise 2.5.1945 senesinde 52 kişinin idamı ile gerçekleşmiş.
20. bölüm, toplu mezarların bulunduğu bölüm ve buradan 1945 yılında 601 vücut çıkarılmış.
21. bölüm, ölüm kapısı olarak geçiyor. İdama giden mahkumlar bu kapıdan geçerlermiş.
22. bölümde, 1942 yılında yangına karşı su deposu olarak inşa edilen ve gardiyan aileleri tarafından yüzme amaçlı kullanılan havuz bulunuyor. Bu havuzu Yahudi tutuklular ve Roudniceli öğrenciler inşa etmiş.
23. bölüm, günümüzde Terezin hakkında belgesel nitelikli filmlerin izlendiği; fakat 1942 senesinde denetçi personel için kurulan bir bölümdür. Ayrıca, sinemasının lobisi resim galerisi olarak kullanılmaktadır.
24. bölümde, dördüncü avlu bulunuyor ve bu avlunun yapımına 1943 yılında başlanmış. İlk tutuklular 1944 yılında buraya sevk edilmiş ve burada yaklaşık 3000 tutuklu acılar içerisinde ölmüş.
25. bölüm, dördüncü avlunun idari binası olarak kullanılıyor. Günümüzde ise içerisinde diğer Nazi kamplarından getirilen topraklar bulunuyor.
26. bölümde toplu hücreler bulunuyor. Bu hücrelerin her birinde 400-600 tutuklu kalıyormuş. Şu küçücük odada 400-600 kişi, onlara yetip yetmediği tartışılabilecek kadar ranza ve birkaç tane lavabo. Ne kadar acı bir tablo değil mi?
27. bölüm, avlunun yüksek bölümünde kalan hücrelerin ve örnek teşkil edecek idamların gerçekleştirildiği yer olarak geçiyor. Hatta firarilerden (biri tesadüfen seçilmiş olan) iki erkek ve bir kadın örnek olması için idam edilmiş.
28. bölümde bulunan tek kişilik hücreler 1945 senesinde toplu hücre olarak kullanılmış.
29. bölüm, günümüzde müze ve galeri olarak kullanılıyor. Nazi dönemine ait kıyafetler ve resimlerle o dönemler anlatılıyor. Ayrıca çektikleri zulümlere burada da bir kez daha tanıklık ediyorsunuz. Mesela günlük yemek olarak ekmek veriliyor ve bu ekmek önceleri 370 gr iken 1945 yılında 250 grama düşürülüyor.
Önceden burada gardiyan ekibi konaklıyormuş.
30. bölüm, beyler evi olarak geçiyor. Bu evde hapishane müdürü, bazı önde gelen gardiyanlar ve aileleri kalıyormuş. Bugün ise Anıt ofisleri olarak kullanılıyor.
31. bölümde ikinci avlu yer alıyor. Burada tutukluların çalıştıkları atölyeler bulunuyormuş. Günümüzde ise ziyaretçiye kapalı.
32. bölümde kantin çalışanlara hizmet veriyordu.
33. bölümde üçüncü avlu bulunuyor.1942 yılı haziran ayından itibaren kadınlara ayrılan bu avluda, 1944 senesinde geçici olarak Litomerice toplama kampına gönderilecek tutuklular barındırılmıştır.
Biraz uzun oldu farkındayım ama bu kadar uzun anlatmadan da olmazdı... Mutlaka gidin, görün. Ne kadar nerede ne olduğunu anlatsam da orayı yaşamanızda şart. O havayı solumak da o acıyı hissetmek açısından önemli. Unutmadan küçük bir ek! "Hayat Güzeldir" filmi Terezin Nazi Kampı'nda çekilmiş. Sevdiğiniz bir filmse sizin için daha da anlamı olacaktır :)
NOT: Gitmeden önce ''Anne Frank'ın Hatıra Defteri'' kitabına göz atın!
Ve kamptan çıkış… İnanın çıktıktan sonra günlerce kendime gelemedim. Empati kurdum. O acıları düşündüm. O idama giden tünelden geçerken o insanları yaşadım. Gerçekten o kadar kötü ki… O kadar kötü ki insanken insan yerine koyulmamak…Bu arada kampı anlatırken parazit olmasın diye ek bilgileri sona sakladım. Kamp ve Getto müzesine kombine bilet alırsanız:
- Öğrenci: 165 Çek Kronu
- Tam: 215 Çek Kronu
Müze kış sezonu (1 Kasım-31 Mart) 08.00-16:30 arası; yaz sezonu(1 Nisan-31 Ekim) ise 08:00-18:00 arası açık.
Ghetto Müzesi
Bu müze 1991 yılında açılmış. Müzenin içini bir sergi gibi düşünün. İçerisinde birçok Yahudi hakkında bilgi, Nazileri zulümleri ile geçen yılları gösteren fotoğraflar ve yazılar var.
Buyurun bunlar da müzeden bazı görüntüler... Gerçekten gitmişken görmeniz gerekiyor bu müzeyi. Yaşanan acılara bir kez de buradan tanıklık etmelisiniz.
Veee şehre son bakış… Dönüş için aldığımız biletten daha erken bir saatte koyuluyoruz yola. Bu arada otobüs saat başı meydana geliyor. ”Saat 17:00’ye aldım o saate kadar beklemem lazım!” diye de düşünmeyin. İstediğiniz saatte, biletiniz de dönüş saatiniz yazmasına rağmen dönebilirsiniz.
Küçücük bir şehir olan Terezin’den çok güzel anılarla ayrılıyorum. Baktığım zaman sıradan bir yer gibi görünse de hatta (kafamıza göre) yemek yiyecek bir yer dahi bulamasak da bu şehir, içinde taşıdığı acıyla benim için çok ayrı bir yerde konumlandı bile… Siz de ziyaret edin mutlaka!