Paris Disneyland Rüyası

Canım Mickey farem, canım Donald Duck'ım. Çocukluğumda bu ülkede yaşasaysım ve ailem beni o çocuk yaşta Disneyland'a getirseydi aklımı kaybedebilirdim. Ailem götüremedi ama kendi imkanlarımla gitmeyi başardım. Zor elde edildiği için belki de daha bir kıymetli oldu. Dünyadaki tüm Disneylandlara gitmek istiyorum artık. 

Bu park Paris'e metro ile yaklaşık bir saat uzaklıkta. Metrodan indiğiniz gibi karşınıza Disneyland Park ve Walt Disney Studios Park iki kapı görüyorsunuz. Disneyland Park ise 3 bölümden oluşan girişi çıkıyor. Eurodisney temel olarak üç alandan oluşuyor; Disney Park, Alt Disney Studios ve Village. En büyük olanı ise Disney Park. Burası da kendi içinde 5 küçük parktan oluşuyor. Giriş Main Street’le başlıyor. Sonra soldan Frontierland, Adventureland, Fantasyland ve Discoveryland olarak devam ediyor. Biz tur şirketi ile gittiğimizde ulaşım içerisinde kişi başı 100 € verdiğimizi hatırlıyorum. Bir bilet alıp içeride park kapanana kadar durup istediğiniz oyuncağa binebiliyorsunuz. Disneyland biletinizi önceden almak ve daha az sıra beklemek istiyorsanız buraya tıklayarak biletleri inceleyebilirsiniz.

Sabah erken saatlerde gittiğimiz için doğru düzgün kahvaltı edemeden ilk hızlı trene bindik ve tabii ki midem alt üst oldu ama gözüm o kadar döndü ki daha sonra hepsini unutup çocuklar gibi eğlenmeye devam ettik. 

Sabah saatlerinde kuyruğa girme derdi yok ama öğle saatlerine gelince Avrupa'da en fazla turist çeken bu bölge kalabalıklaşıyor ve 1 saat kuyrukta beklediğiniz oyuncaklar oluyor. Bunun için fazla para vererek fastpass alabiliyorsunuz ve sıra beklemeden geçebiliyorsunuz.

Tüm gününüzü burada geçirdiğiniz için içeride büyük fast food tarzı restoranlar var. Bunların yanında kafeler, seyyar satıcılar, oyuncak dükkanları, hediyelik eşyalar hatta sergi bile var.

İşte bu da meşhur Indiana Jones: Peril Tapınağı (Peril’s Temple) ve parkın içerisinden yemyeşil oyuncak dolu görsel şölen.

Artık çocuk olmaktan biraz sıkılıp daha aksiyon dolu dakikalar yaşamak için Walt Disney Studios Park'a geçiyoruz. Burası da bir Cumhuriyet, bir başka dünya bir çılgınlık merkezi.

Sokaklarındaki konsept ve büyü faklı. Yine koşa koşa bu sefer Rock’n Roll trenine binmeye gidiyoruz. Burada sıra bekleme alanında uzanan yol bir müze edasında yapılmış. Rock'n Roll tarihini anlatan eşyalar ve fotoğraflar var. Sonunda trene bindiğinizde çılgın bir elektro gitar solosu ile sizi karanlığa fırlatıveriyor.

İşte bizim en keyif aldığımız aksiyon Alacakaranlık Korku Kulesi (Twilight Horror Tower)! Mutlaka bu deneyimi yaşamanızı öneriyorum. 13 katlı bir asansör ve en tepesine çıktığınızda kulenin pencereleri açılıyor ayaklarınız altında park ve birden boomm sizi karanlıkta aşağı salıveriyor. Önümde oturan küçük çocuktan utanmadan basbas çığlık attım. Sonra ona bakıp niye bu kadar korktuğuma anlam veremesem de hayatımın en eğlenceli deneyimiydi benim için.

Sokaklarında başka aksiyon kovalamaya devam ediyoruz.

En son sıra beklemekten ve eğlenmekten biten enerjimizle yolun kenarındaki resmi geçidi izliyoruz. Muhtemelen bu geçidi herkes izliyor ve kuyruklar daha tenha oluyor. Bir dahaki gidişimizde bu vakitlerde bir aksiyon için sıraya girmek gerekli olduğunu anlıyoruz.

Ne yazık ki artık park kapanıyor. Ömrümüzde unutamayacağımız anılarımız ile kapıdan çıkıyoruz. Misafirlerin dinlenmesi ve hediyelik eşya alabilecekleri dev mağazara kaptırıyoruz kendimizi.

Gün sonunda ayrılma vakti geliyor. Eylül ayındaki ziyaretimizde hava gayet iyiydi. Bu aylarda ziyaret ederseniz çok keyif alacağınızı düşünüyoruz. Disneyland biletinizi önceden almak ve daha az sıra beklemek istiyorsanız buraya tıklayarak biletleri inceleyebilirsiniz.

Hepinize saygılar...