286 km² alanı, 91 km sahil şeridi ile Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada, hem denizi, hem doğal güzellikleri, hem tarihi hem de midemize hitap eden onlarca lezzeti ile misafirlerini bekliyor. Ülkemizde güneşin en son battığı en batı ucumuz Gökçeada, Çanakkale’ye bağlı ilçe statüsünde içinde bulundurduğu şirin köyleri ile güzel bir gezi vadediyor.
İstanbul’dan Keşan üzerinden başladığım yolculuğum yaklaşık 4 saat sürdü ve sabah saatlerinde Gökçeada feribotlarının kalktığı Kabatepe İskelesi'ne geldim. Her iki saatte bir Kabatepe’den Gökçeada’ya kalkan feribotlar ile adaya rahat bir ulaşım yapabiliyorsunuz, feribot yaklaşık 75 dk sürüyor ve 75 dk sonra bambaşka bir dünyaya merhaba diyorsunuz.
Ben de merhaba der demez adanın merkezinde bulunan Meydani Hotel'e gidiyorum, pandemi nedeniyle ada oldukça sakin ve hotellerin bir çoğu boştu. Meydani Hotel hem merkezde olması hem de otopark sorunu olmamasından dolayı tercih ettiğim bir hotel oldu. Siz de benim gibi ada merkezinde konaklamak isterseniz kalacak bir çok hotel ve pansiyon bulabilirsiniz. Adanın merkezi sahilden uzak, feribot iskelesine 10 dk sürüş mesafesinde.
Gökçeada sadece deniz için değil, tarihi rum köylerini görmek ve gezmek için de kesinlikle karış karış gezilmesi gereken bir ada ancak adada rahat ulaşım için kesinlikle özel aracınız olması gerektiğini düşünüyorum.
Temmuz 2020’de pandeminin yoğun yaşandığı ülkemizde vaka sayısı en düşük tatil beldesi olduğunu belirtmeliyim. Bu sebeple az turist olması ve vaka sayısının düşük olması sebebi ile kalabalık sahil merkezlerine nazaran rahat bir tatil yaptığımı belirtmeliyim.
Gökçeada'da gezilecek yerler
Zeytinliköy
Gökçeada’da ilk durağım merkeze 5 km uzaklıktaki Zeytinliköy oldu.
Eski Rum mimarisinin hala yaşadığı köyde bir Rum okulu ve az bir Rum nüfusu var, adanın en güzel tatlarından sakızlı muhallebi yemek için en ideal yerlerden biri Zeytinliköy. Ben de hem kahve içip hem de çok methedilen sakızlı muhallebiyi sıcak kahve Phaedra’da tattım, gerçekten harika bir lezzet olduğunu belirtmeliyim ki daha sonra sırf muhallebiden yemek için aynı mekana birkaç kez daha uğramak zorunda kaldım. Köyün içindeki dar sokaklarda yürürken kendinizi bir an geçmişte hayal edeceksiniz.
Tepeköy
Zeytinliköy’den sonra Tepeköy’e doğru yol aldım, Tepeköy cumhuriyet döneminde Türkiye’nin en büyük köyüyken 1970’ten sonra terk edilmeye başlamış ve günümüzde birkaç hane dışında tamamen terk edilmiş bir köy. Köyün içinde gezerken terk edilmiş ve artık bir harabeye dönmüş evlerin arasında bir tarihsel yolculukta gibi hissedeceksiniz kendinizi.
Eskiden 2 sinema salonu 22 kahvesi olan bir köyken şu an bu durumda olması gerçekten çok şaşırtıcı.
Köyün içinde bulunan eski çamaşırhane hala dimdik ayakta ve ziyaretçilerine görsel bir şölen sunuyor, yunak adı verilen bu çamaşırhanede kadınlar haftanın belirli bir günü toplanıp çamaşır yıkarlar ve köydeki olaylarla ilgili haberleri birbirlerine verirlermiş, mimari ve otantik duruşu ile Gökçeada’da mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yapı.
Uğurlu Köyü
İki güzel Rum köyünden sonra yolumu Uğurlu Köyü'ne doğru çeviriyorum, adanın olmazsa olması oğlak ve keçilerin arasındayım, yolda giderken onlarca doğal hayatına bırakılmış oğlak ve keçi göreceksiniz, adanın muhallebi dışında diğer lezzeti oğlak etinin bu doğal hayatta yaşanan hayvanlardan sağlandığını öğreniyorum. Adanın hem her yerinde oğlak eti satan lokantalar mevcut, oğlak tandır, oğlak çevirme, kiremitte oğlak gibi bir çok çeşidini tadabilirsiniz. Porsiyon fiyatları ise 2020 yazında 40 ile 60 tl arasında değişiyor. Oğlaklara selam verip Uğurlu Köyü'ne ulaşıyorum.
Daha önce gezdiğim Rum köylerine göre daha yeni bir yerleşim olan Uğurlu Köyü, Gökçeada’nın ülkemize katılmasından sonra kurulmuş bir köy. Günümüzde en güzel plajlara yakın olan köyde birçok pansiyon var ve gecelik fiyatları 150-200 tl arasında pansiyonda kalabilirsiniz. Ben merkezde konaklamayı tercih ettiğim için gözleme yiyerek Uğurlu Köyü'nden ayrılıyorum.
Kaleköy ve Kaleköy Limanı
Kaleköy Limanı adanın deniz kenarına kurulmuş tek merkezi... Limanda bir çok kafe, restaurant var, balık yemek için en ideal yerlerden biri Kaleköy Limanı, gündüz kimsecikler yokken, akşam hava kararınca gerçekten kalabalıktı ve Gökçeada’yı ilk kez bu kadar kalabalık gördüm. Akşam güneş batarken Gökçeada’ya sadece 37 km uzaklıktaki Semadirek Adası harika bir manzara oluşturuyor. Mutlaka güneşi batırırken Kaleköy’de bulunun ve kahvenizi bu müthiş manzaraya bakarak yudumlayın.
Bademli Köyü
Kaleköy’ün hemen üstünde bulunan Bademli Köyü ise yine bir Rum köyü, mimarisi ile sizi hemen kendine çekiyor. Köyün içinde yürürken gördüğüm çınar ağacı ise o kadar büyük ve kanatlarını o kadar geniş açmış ki çınar ağacının altından güneşi görmekte zorlanabilirsiniz. Zeytinliköy'e göre daha sessiz ve sakin bir köy Bademli.
Gökçeada’ya gelmişken oğlak yediniz ama bir öğünü de balığa ayırmanızı tavsiye ederim, ben oğlak hakkımı Dami Restaurant'ta kullandım; balık hakkımı ise Asmalı Konak’ta... İkisi de merkezde olan iki işletmede keyifli hizmet verdiler ve güzel lezzetlerle beni ağırladılar.
Gökçeada’nın diğer bir lezzeti ise şarap, hala organik şarap üreten küçük işletmeler var. Benim şarap ile aram çok olmadığından bir tavsiyem olmayacak ancak şarap seviyorsanız Gökçeada sizin için biçilmiş kaftan.
Gökçeada deniz turizmi için de harika seçenekler sunuyor. Öncelikle benim gittiğim dönemde çok rüzgarlı bir hava beklenmesine rağmen hemen hemen hiç rüzgar görmediğimi belirtmeliyim. Adanın 4 tarafından hemen bütün sahillere gittim, hatta halk plajı gibi olmayan, tarla yollarından ulaşım sağlanan kimselerin olmadığı plajlara da...Hepsinde ayrı huzur buldum, adanın denizi gerçekten çok temiz ve yüzmek çok keyifli.
Gökçeada'da başlıca gidilecek plajlar sörf yapmak için kullanılan Aydıncık Plajı, Laz Koyu, Yuvalı Plajı, Gizli Liman. Ben en çok Aydıncık ve Gizli limanı sevdim.
Gökçeada’nın diğer bir ziyaret edilecek yeri ise Tuz Gölü, artık kurumaya yüz tutmuş ve çekilmeye başlamış olsa bile hala doğal güzelliği ile ziyareti hakediyor Tuz Gölü... Gölün içindeki balçığın cilde çok iyi geldiğini söyleyip bu balçığa kendini bulayanları gördüm ancak ben şahsen denemedim, tuz gölünün içinde bir yürüyüş yapmak benim için yeterliydi.
Gökçeada’dan 4 gün sonra dönerken kendimi resetlenmiş, ferah ve pandemi sürecinden uzakta hissettim, dönüş yolunda bir çok kişi gibi zeytinyağ, şarap, magnet, köy peyniri, zeytin, kurabiye gibi birçok seçenekle dönebilirsiniz. Yediklerinizin tadı, gördüklerinizin anısı denizi tuzu ise yanınızda kalacaktır.