​Yıllar Sonra Yeniden: Gökçeada Gezisi

Geçen sene Gökçeada’ya tekrar gidene kadar benim hafızamda hep karada abimle kürek çektiğim, üzüm bağları arasında ağzımın kenarında şokella izleri ile koşturduğum, küçücük taş evleri ve tertemiz havası ile şirin bir yerdi.

Aradan yıllar geçti, eşimle birlikte bir hafta sonu kaçamağı yapıp tekrar bu adayı ziyaret edelim dedik. Bu kez geziden çok Kitesurf için yeniden Gökçeada’dayız.

Gökçeada'ya ulaşım

Gelibolu Yarımadası’nın tam karşısında bulunan Gökçeada öyle çabucak ulaşılabilen bir ada değil maalesef. Hele de hafta sonu ise uzunca bir feribot kuyruğunu göze almanız gerek.

Biz öncelikle İstanbul’dan Kabatepe’ye gittik. Yol yaklaşık 4-4,5 saat sürüyor. Buradan da Kabatepe’den kalkan arabalı feribot ile Gökçeada’nın Kuzu Limanı'na ulaştık. Feribot yolculuğu ise yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Yani biraz mola verip biraz da feribot kuyruğunu işin içine katarsanız yolculuk toplam 7 saati buluyor. Kuzu Limanı ile Gökçeada merkez arası ise yaklaşık 7 kilometre. Ancak adaya ulaştıktan sonra adada ulaşım çok rahat. Çünkü adada ana yollar asfalt ve oldukça düzgün. Adanın kuzey güney uzunluğu 15 kilometre, doğu batı uzunluğu ise 30 kilometre.

Türkiye'nin en büyük adası

1970’lere kadar İmroz adası olarak anılan Gökçeada, Türkiye’nin en büyük adası. Bozcaada’nın tam sekiz katı büyüklüğünde olan ada aynı zamanda Türkiye’nin Kuzey Ege’deki iki adasından biri.

Türkiye’de güneşin en son battığı yer; çünkü Türkiye’nin en batı noktasında yer alıyor.

Türkiye’deki en sessiz sakin tatil merkezlerinden biri olan Gökçeada, kendisine bağlı 10 köy ile birlikte Çanakkale’nin en önemli ilçeleri arasında. Tahminen 8-9 bin yıllık canlı yaşamına sahip olan ada yıllar boyunca Prohelen, Yunan, Ceneviz, Bizans ve Osmanlı gibi pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış.

Günümüzde organik tarım ve hayvancılık ürünleri ile adından söz ettirmeye başlayan ada özellikle 1991 senesinde açık cezaevinin kapatılmasından sonra atılım göstermeye başlamış. Adada en çok dikkatimi çeken şey plastik torba kullanılmaması oldu. Herhangi bir markete gittiğinizde size sadece kesekağıdı veriyorlar. Bu da çevreye olan duyarlılığın en büyük göstergelerinden biri. Adada hiçbir sanayi kuruluşu yok.

Gökçeada’nın bir diğer özelliği ise Türkiye’deki nadir Sakin Şehir unvanına sahip yerleşimlerden biri olması.

Gökçeada’nın merkezi ilk başta biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Hani burası sakin şehirdi diyorsunuz. Çünkü Gökçeada merkez, ilçenin en fazla nüfusa sahip yeri. Adanın tam ortasında ve denize yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta. Etrafta çok sayıda Anadolu tarzı restoranlar var. Burada kendinizi bir adadaymış gibi hissetmiyorsunuz. Ancak iyi yanı da buradaki otellerin yaz-kış açık olması ve istediğiniz koya rahatlıkla ulaşım imkanı bulabilmeniz.

Kaleköy ve Kaleköy Limanı

Biz biraz daha sakinliği tercih ettiğimiz için eski taş evlerin yoğunlukta olduğu Kaleköy’de konaklamayı tercih ettik. Tepede yer alan kale kalıntılarından dolayı bu adı alan Kaleköy, daha çok çoğunluğu pansiyon olarak işletilen 2 katlı taş evlerin çoğunlukta olduğu bir yerleşim.

Biz de bu pansiyonlardan birini tercih ettik. Konakladığımız odanın ufacık bir de terası var. Önümüzde de alabildiğince deniz manzarası. 

İki koyun arasında yer alan Helenistik dönem öncesine tarihlenen kalenin bir tarafında Kaleköy Limanı, diğer tarafında Yıldız Koyu yer alıyor.  Her ne kadar kalenin surları Bizans döneminde onarılmış olsa da günümüzde maalesef harabe durumunda.Gökçeada'nın Metropolitan Kilisesi olan Aya Marina Kilisesi de Kaleköy’de bulunuyor. Ufak ve bembeyaz bir yapı. Zamanında denizciler denize açılmadan önce bu kiliseye gelir ve kendilerini koruması için Tanrı’ya dua ederlermiş.

Kaleköy Limanı çok derin olmadığından buraya gelen büyük gemiler açığa demir atar ve yolcularını ufak tekneler ile kıyıya ulaştırırlarmış. Ama Kuzu Limanı açıldığından beri buraya çok fazla büyük gemi gelmez olmuş. İskele genişletilmiş olsa da burası daha çok balıkçı barınağı ve yatların demirlediği bir liman haline gelmiş.

Kaleköy Limanı aynı zamanda adanın deniz kıyısında yer alan tek yerleşim bölgesi. Akşam saatlerinde ise Gökçeada’nın en kalabalık yerlerinden biri. Liman boyunca sıralanmış çok sayıda deniz ürünleri restoranı yer alıyor. Bu restoranların herhangi birinde mutlaka bir deniz ürünü ve leziz mezelerinden sipariş edin. Et seviyorsanız kuzu ve oğlak etini mutlaka denemelisiniz.

Gökçeada'da Rüzgar Sörfü

Gökçeada son yılların en popüler rüzgar sörfü ve kite sörf merkezlerinden biri. Çünkü ada yılın 300 günü rüzgarlı. Bizim de adaya geliş amacımız zaten kite sörf öğrenmek. Bunun içinse en iyi merkez sevgili Volkan’ın işlettiği Volkite.

Eşelek Koyu’nda yer alan kite sörf okulu çok keyifli bir mekan. İster kite sörf yapın ister sadece izleyici olun çok keyif alacağınız kesin. Volkan’ın yoğun çabalarına rağmen ben bu kite surf işini pek kıvıramasam da ilk gün sonunda Murat suyun üzerine çıkmayı başardı.

Bense su yutmaktan biraz yorulduğum için günün sonuna doğru kite sörf yapanları fotoğraflayıp, müzikle birlikte ortamın keyfini çıkarttım. İlk gün sonunda biraz yorgunluk atmak için Aydıncık (Kefaloz) Plajı’na uğradık. 1200 metre uzunluğunda altın rengi kumlara sahip bu plaj yazın adanın en çok tercih edilen plajı.

Yine burada da rüzgar sörfü yapmak için tesisler var.

Tuz Gölü

Aydıncık ve Kefaloz Plajı'nın ortasında ise Tuz Gölü yer alıyor. Her iki taraftan esen rüzgarın biriktirdiği kum seddi ortasında oluşmuş olan gölün ortalama derinliği 1 metre. Genişiliği ise 1 kilometre. Göl tamamen deniz suyu ve yağmurlarla oluşmuş, göle dökülen bir dere yok. Gölün çevresinde göle girip kendilerini çamura bulayan pek çok kişi görüyoruz. Buradaki çamur şifalı mıdır bilmem ama adada şifalı çamurlu suların bulunduğu bir de kuş cenneti yer alıyor. Ancak bizim gitme fırsatımız olmadı.

Marmaros Şelalesi

Gökçeada, Türkiye’de su sıkıntısı çekmeyen ve su kaynakları ile adından söz ettiren nadir adalardan. Adada pek çok göl, gölet ve şelale var. Şelalelerden en fazla bilineni ulaşımı bir hayli zor olan Marmaros Şelalesi.

Adadaki ikinci günümüze öncelikle Kaleköy civarındaki Mustafa'nın Kayfesi’ne uğruyoruz.

Burada bir anı fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmiyoruz.

Tepeköy ve Asırlık Çınar

Tepeköy’ü ziyaret ederek başlıyoruz. Eski Rum evlerinin yer aldığı Tepeköy, kamp alanlarının yoğunlaştığı bir bölge. Burada çok sayıda çınar ağacı yer alıyor. O nedenle yazın sıcak günlerinde bile bu bölge adanın diğer kesimlerine nazaran biraz daha serin oluyormuş. Tepeköy’deki Çınaraltı mevkii ise adını 625 yaşındaki çınardan almış.

Zeytinliköy ve terkedilmiş Rum evleri

Zamanında adanın en kalabalık yerlerinden biri olan Zeytinliköy, ikinci günümüzün ikinci durağı. Daracık sokakları, balkonundan çiçek taşan eski Rum evleriyle kesinlikle ziyaret edilmesi gereken bir nokta. Buranın da en meşhur yeri dibek kahvesi ile ünlenmiş olan Madamın Yeri. Madamın Yeri'nde dibek kahvesi içip ardından Orhan Karatay’ın Yeri'nde sakızlı muhallebi ve sakızlı dondurma yiyoruz. Hazır tatlılardan konu açılmışken Gökçeada’dan dönmeden önce yapmanız gereken en önemli şey kutu kutu Efi badem kurabiyelerinden almak. Biraz Kavala kurabiyesini andıran Efi bademin tadı hala damağımda :)

Bu kadar kalori depoladıktan sonra bunları yakmanın zamanı. Tekrar istikamet Volkite. Murat artık suyun üzerinde gitmeye başladı. Ben ikinci, ilk gün yaşadığım hüsran sonrası pek denemedim, bol bol izledim.

Geçmişin en kalabalık köylerinden Dereköy

Adadaki son günümüzde pek rüzgar olmadığı için kalan köyleri ziyaret ettik. Bu kez adanın batı ucuna Dereköy’e gittik. 1950lerde Türkiye’nin en kalabalık köyleri arasında olan köyde şu an neredeyse tüm evler terkedilmiş ve virane halde. Sadece birkaç tanesinde halen yaşam devam ediyor. Burada denk gelirseniz yerli halkın misafirlerine sunduğu keçi sütünden yapılma ayranın tadına mutlaka bakın.

Bir de adanın en batı ucunda yer alan Uğurlu Köyü var. Ancak bizim gitmeye fırsatımız olmadı. Günün devamında hazır rüzgar yokken biraz güneşlenip denize girmeyi ve adadan ayrılmadan leziz yemekler yemeği tercih ettik.

Gökçeada ulaşımı biraz zor olsa da sessiz sakin bir tatil geçirmek isteyenler için çok ideal bir nokta. Çınar ağaçları arasında, eski Rum köylerinde dolaşarak leziz lezzetleri tadarak hatta su sporlarına ilginiz varsa epey kalori yakarak dönebilirsiniz.  

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni