Uzun zamandır gitmeyi çok istediğim bir kente gidiyorum nihayet. San Sebastian'a, dünyanın başka hiçbir şehrinde olmayan bir özelliğe sahip kente doğru dostlarla düştük yollara. Özelliği ne derseniz... En fazla Michelin yıldızlı restoranı olan kent, 3 tane 3 yıldızlı restoran, toplamda ise 16 Michelin yıldızlı restoranlara sahip. Avrupa'nın en ünlü ve önemli gurme merkezlerinden birisi.Bana sorarsanız, sadece ünlü restoranları değil şehirdeki hemen tüm restoranlar müthişti. Şehir deseniz, bayıldım... Çok ama çok güzel, çok şirin ve tarihi bir kent.
İspanya'nın kuzeyinde Bask Bölgesi'ndeki şehre gitmeye karar verdiğimizde, en yakın havaalanı Bilboa biletleri oldukça pahalı olunca başka alternatifler aramaya koyuldum. Fransa sınırına oldukça yakın, Bordo Havaalanı'ndan 2,5 saat, neden olmasın? Yarım saat mesafedeki St. Emillion şarap bölgesine gitmemiş olan dostlarıma da hoş bir sürpriz oldu.
İspanya'nın Atlantik Okyanusu kıyısında, yüzyıllar boyu küçük bir balıkçı kasabası iken İspanyol Kraliyet Ailesi'nin buraya yazlık saray yaptırmasıyla büyük bir değişime uğrayan bu küçük kasaba dünyaca ünlü bir kent olmuş. San Sebastian cenneti içinde saklayan kapalı bir koyda, muhteşem bir koy, tıpkı bir cennet ve bu cennet hem gurme hem de atıştırmalık yemekleri, deniz mahsulleri ile oldukça popüler bir destinasyon.
Şehrin kalbinin attığı Place de la Constitucion (Anayasa Meydanı), büyük koyun kıyısında. Midye şeklinde bir koy ve sahil boyu uzanan 7 kilometrelik geniş, büyük ve harika bir kum plaj, La Concha. Sahil boyu uzanan geniş kaldırımında yürüyüş yapın ve bu kumsala mutlaka gün batımı saatlerinde de gelin, hem manzara müthiş, hem de ciddi bir med-cezir’e tanıklık edeceksiniz.
Denizi karşınıza aldığınızda, koyun iki ucunda iki tepe yükseliyor. Sağınızda İsa Heykeli'yle Urgull Tepesi, solunuzda Igueldo Tepesi, iki tepenin ortasında ise yemyeşil bir adacık, Santa Clara Adası. Bu tepelerden koya bakıldığında deniz kabuğuna benzediği için bu koya İspanyolca “deniz kabuğu” anlamında "Concha" denmiş. Kraliçe Maria Cristina'nın 19. yüzyılın sonlarına doğru yaptırdığı saray da bu kıyıda.
Anayasa Meydanı'nda tarihi ve çok güzel bir yapı, Belediye Binası, gözünüze çarpacak. Hemen arka tarafı ise tarihi Old Town - "Eski Şehir", Urgul Tepesi'nin eteklerinde. Sokaklar arasında kaybolarak, sağlı sollu, birçok yangın geçiren şehirde ayakta kalmayı başaran 13. yüzyıldan kalma çok sayıdaki tarihi evleri fotoğraflayarak yürüyün. Sayısız pintxos barlar, antikacılar, dondurmacılar arasından ilerlerken karşınıza ihtişamlı bir kilise çıkacak. Santa Maria Eliza Kilisesi, dua etmek ücretli, ama gezmenize ve fotoğraf çekmenize izin veriyorlar.
Eski şehri gezdikten sonra kendinizi iyi hissederseniz Urgull Tepesi'nin en tepe noktasına, dev bir İsa heykelinin yer aldığı Castillo de la Motta, St. Vincent Kilisesi'ne kadar çıkın, arada kafelerde dinlenebilirsiniz. Ancak tepeden şehir manzarası, koy, karşı tepe ve koyun ortasındaki yemyeşil adanın manzarası bu yorgunluğunuza değecek.
Tam karşısındaki büyüleyici manzaralı Igueldo Tepesi'ne de çıkın, tepeye çıkarken ve inerken yüz yıllık tarihi füniküleri kullanabilirsiniz. Barok stili St. Mary Kilisesi'ni ve gözlem kulesini, indikten sonra ilginizi çekerse, koyun sonundaki ünlü heykeltraş Eduardo Chillida'nın Piene Del Viento -Rüzgar Tarağı- isimli eserini görebilirsiniz.
Ünlü markaların bulunduğu meydanda bulunan kentin en büyük kilisesi, Gotik mimari tarzında, 1897 yapımı Buen Pastor Katedrali’ni de görmelisiniz. Yarın şehri gezmeye devam edelim, biraz da oteller, restoranlar, “pintxo” barları, Michelin yıldızlı restoranlar ve San Sebastian’ın lezzetlerini tanıyalım...