Özgür ve Mutlu: Barselona Gezi Notları

Barselona, Avrupa’da Amsterdam, Paris, Roma gibi görülmeye değecek önemli turistik yerlerden biri. Özellikle tarihi, yemek kültürü, dans gösterileri, festivalleri turistlerin bu şehire yoğun ilgi göstermesine neden oluyor. Ben de ilk Avrupa seyahatimi Barselona şehrine yapma fırsatını yakaladım. Barselona’yı gezmeyi planlayanlara  4 günlük kısa gezimde yaşadıklarımı aktarmak istiyorum.

Havaalanı-şehir merkezi transferi

Barselona Havaalanı'ndan transfer seçeneği olarak başlıca iki seçenek bulunuyor: Birinci seçenek tren ve metro ile merkeze ulaşmak; ikinci seçenek aerobuslar ile direkt merkeze ulaşmak. Ben merkeze giderken tren seçeneğini, dönüşte de otobüs seçeneğini kullandım. İlk olarak havaalanından Renfe Train tabelalarını takip ederek tren istasyonuna ulaştım. Buradaki gişeden T10 ticket denilen 10 binişlik bir kart aldım. Genel olarak Barselona halkı da metro ve tren ulaşımında bu kartı kullanıyor. 10 binişlik kart 10 Euro'ya geliyor ve aktarmalar da ücretsiz. Renfe Train ile Placa de Sants durağında inip oradan L1 metro hattıyla Arc de Triomf durağına ve otelime ulaştım (Tren, 8. perondan kalkıyor). Metro haritasını turizm ofislerinden ücretsiz alabilirsiniz ya da daha pratiği internetten metro haritasını screenshot yapıp akıllı telefonunuzda bulundurabilirsiniz. Tren ve metroyu kullanarak merkeze ulaşmanın avantajı daha ucuz olması (T10 kartını metro kullanmak için zaten alacağınızı varsayarsak ulaşım yalnızca 1 Euro'ya geliyor); dezavantajı ise Renfe trenleri 30 dakikada bir olduğu için ulaşımın yaklaşık 1 saat sürüyor olması.  

Dönüş yolculuğunda merkezden havaalanına ulaşırken Plaça Katalunya'dan (Katalunya Meydanı, La Rambla Caddesi'nin girişi oluyor) Aerobus’a bindim. Havaalanında  T1 ve T2 olmak üzere iki terminal var. İkisine giden otobüs farklı. Dolayısıyla dönüş yolculuğunda hangi terminalden uçağınızın kalkacağını bilmekte fayda var. THY'nın terminali T1 terminalindeydi. Aerobus ücreti 5.90 Euro. Otobüse binerken şoföre ödeyebiliyorsunuz. Yolculuk yaklaşık 20 dakika sürüyor.

1. Gün (Parc de la Ciutadella, Port Olimpic, Barcolenetta, Port Vell, Las Ramblas, La Boqueria)Otelime yerleştikten sonra bir sahil turu yapmaya karar verdim. Hava şansıma güzel, güneşli. Kaldığım otelin hemen yanındaki Parc de la Ciutadella isimli parkta yürüyüşe çıktım. Gölde kayıklarla kürek çeken sevgililer, çimlerde güneşlenenler, iki ağacın arasına gerilmiş cambaz iplerinde dengede durmaya çalışanlar... Oldukça keyifli, güzel bir park. Ayrıca, içinde çocukların ilgisini çekebilecek bir de hayvanat bahçesi var.

Ciutadella parkı

Ciutadella parkı

Parkın etrafından yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüşle Port Olimpic isimli limana çıktım. 1992 yılının Olimpiyat hazırlıkları sırasında buradaki sanayi bölgesi yıkılarak yaklaşık 4 kilometrelik kumsal boyunca kafelerin ve gece kulüplerinin sıralandığı güzel bir limana dönüştürülmüş.

Olimpic Limanı

Port Olimpic'den sonra Barcelonetta bölgesine geldim. Burada da liman boyunca demirlemiş tekneler ve karşılarında özellikle Barcelona'nın ünlü yiyeceği paellanın yapıldığı balık restoranları vardı. Aynı bizim Ege ve Akdeniz sahillerindeki gibi restoranların girişinde sizi içeri çekmeye çalışan personeller var ve oldukça ısrarlılar. Barcelonetta bölgesinin sonunda bulunan teleferikle Montjuic bölgesine geçebilirsiniz (Gidiş-Dönüş 11 Euro). Ben Montjuic bölgesini ayrı bir günde gezmek istediğim için teleferiği tercih etmedim.

Yol yorgunluğu ve açlığın sinyallerini üzerimde hissetmeye başlayınca paella deneyebileceğim turistik olmayan bir restoran aramaya başladım. Sahilden içeri girdiğinizde ara sokaklarda kalan şık küçük bir restorana rastladım.  Somorrosto oldukça şık, ufak, daha az turistin, daha çok Barselonalıların gittiği güzel bir restoran. Buradaki küçük restoranlarda yüksek taburelere oturup, barın arkasında yemeğinizin hazırlanışını seyrederken içeceğinizi yudumlayabiliyorsunuz.

Paellanın yapılışından bahsedeyim biraz: Bizim saç kavurma tavası gibi bir tavaya pirinç ve safran koyup ocakta pişirdikten sonra üzerine midye kalamar gibi deniz mahsulleri koyuluyor ve fırınlandıktan sonra servis yapılıyor. Burada deniz mahsüllü paella dışında seçenek yok. Diğer turistik restoranlarda vejeteryan,  etli, tavuklu gibi paella seçenekleri de sunuluyor. Yanında da Barselona'nın ünlü içeceği sangria denenebilir. Siparişinizi litrelik, yarım litrelik ya da bir bardak olarak verebiliyorsunuz. Sangria kırmızı şarabın içine rom ya da votka karıştırılarak yapılan bir içki, oldukça güzel. Ayrıca marketlerde 2-3 Euro'ya  1,5 litrelik hazır pet şişede sangria da bulmanız mümkün. Ama tatları kesinlikle restorandaki gibi güzel değil. Paella için 14, sangria için ise 4 Euro hesap ödedim. Kesinlikle Barselona'da paella denemenizi öneririm.

Paella

Port Vell yönüne doğru sahilden yürüyüşe devam ettim. Port Vell ile La Rambla'nın kesişiminde Kolomb Anıtı bulunuyor. Ayrıca sahilde Maremagnum adında bir alışveriş merkezi var.

Port Vell'den sonra meşhur La Rambla'ya ulaşıyorum. La Rambla bizim İstiklal Caddesi'ne çok benziyor. İki taraflı mağazalar, restoranlar, ara sokaklarda publar, hediyelik eşya dükkanları, butikler… Kısacası ne ararsanız bulabildiğiniz bir yer. Hafta sonları bir de kalabalıklaşan cadde trafiğine işportacılar ekleniyor ve iyice karmaşık bir yer haline geliyor.

La Ramblas

La Rambla'nın yukarısına doğru Mercat la Boqueria isimli bir pazar bulunuyor. Balık, et ve meyve çeşitlerinin ağırlıkta olduğu kalabalık, turistik bir pazar yeri. Burada küçük büfelerde ahtapottan mürekkep balığına kadar her çeşit balığı yeme imkanına sahipsiniz.
 
Boqueria pazarı

2. Gün (Picasso Müzesi, Barselona Katedrali, MACBA Müzesi)
Barselona’daki ikinci günüme Picasso Müzesi'ni gezerek başladım. Müzenin girişinden Articket denilen,  Barselona'daki en önemli 6 sanat müzesini (CCCB, MACBA, MNAC, Picasso Müzesi, Fundacio Joan Miro, Fundacio Antoni Tapies) gezebileceğiniz kombine bir bilet aldım (diğer müzelerin girişinden de alınabiliyor). Eğer 6 müzeyi de gezmeyi düşünüyorsanız bu kombine bilet sayesinde daha uygun fiyata müzeleri gezebiliyorsunuz. Articket kırmızı pasaport benzeri bir cüzdandan oluşuyor ve her müze girişinde görevli bu cüzdanı kaşeleyip size bilet veriyor. Bütün bunlardan daha önemlisi bu kartla müzelere sıra beklemeden girebiliyorsunuz. Bunun dışında Barselona Card denilen hem ulaşımı hem de müze ziyaretlerini kapsayan, turizm ofislerinden alabileceğiniz bir kart var. Bu kartı kalacağınız gün sayısına göre seçiyorsunuz. 5 günlük kart 60 Euro. Bana çok mantıklı gelmediği için ben ulaşım için T10 kart ve müze gezisi için Articket'i tercih ettim. İkisi toplam 40 Euro tuttu. Ayrıca Barcelona Card Picasso Müzesi'ne ücretsiz girişi kapsamıyordu ve bu da artı 14 Euro daha anlamına geliyordu.

Picasso Müzesi'ni gezdikten sonra hemen yakınındaki Barselona Katedrali'ni ve önündeki meydanı gezdim. Meydanda antikacıların bulunduğu bir çarşı mevcut. Hediyelik farklı şeyler bulabilmek mümkün. Frederic Mares Müzesi'nin girişinde gitarıyla güzel İspanyol müziği yapan bir sokak müzisyeni var. Müze girişindeki duvar kenarlarına oturup bu güzel adamı dinlemenizi öneririm.

Barselona katedrali

Akşam üstüne doğru katedralin bulunduğu meydandaki Bilbao Berria isimli tapas restoranında yemek molası verdim. Küçük ekmeklerin üzerine kürdanla peynir, et, patates gibi şeyler tutturuyorlar ve bunlara pinchos diyorlar. Tanesi 1.65 Euro ve hepsi çok lezzetli. Ayrıca kendi üretimleri olan bir de biraları var.


          
Yürüyerek La Rambla'yı geçtikten sonra Katalunya Meydanı yakınındaki MACBA Müzesi'ne (Museu d’Art Contemporani) gittim. Modern sanat ile ilgiliyseniz ilginizi çekebilir.
 
3. Gün (Sagrada Familia, Casa Mila, Casa Battlo, Fundacio Antoni Tapies, Parc Guell)
L2 metro hattıyla Sagrada Familia durağına indikten sonra Gaudi’nin henüz bitmemiş olan, en ünlü eseri kilisenin etrafını dolaştım. Burada bir bilet ofisi yok. Kilisenin içini gezmek istiyorsanız internetten 15 Euro karşılığı biletinizi almanız gerekiyor.

Sagrada Familia’nın büyüsünden daha kurtulamadan buradan çıkıp yine Gaudi’nin eserleri olan Casa Mila ve Casa Battlo isimli farklı şekilli evleri gezdim. Sonrasında yine aynı bölgede olan Fundacio Antoni Tapies isimli galeriye gittim.

Daha sonra biraz merkezin dışına çıkarak L3 metro hattıyla Lesseps durağına geçtim ve 15 dakikalık bir yürüyüş sonrası Parc Guell’e ulaştım. Parc Guell yine Gauidi'nin en güzel eserlerinden ve tamamlanamamışlarından. Büyük bahçeleri ve yürüyüş alanlarını içeren 60 evin yer alacağı küçük ve zengin bir kasaba projesiymiş esasında. Ancak şu anda sergilenen kısmı son derece büyük ve Barcelona'yı tamamen ayaklarınızın altında hissedeceğiniz bir manzaraya sahip bir parkla benim görebildiğim 1910-1914 yılları arasında yapılmış olan 3 adet evden oluşuyor. Evlerden birinde Gaudi kendisi yaşamış. Burada ayrıca ücret ödeyerek evin içinde Gaudi’den kalma birkaç parça eşyayı görebiliyorsunuz. Bu eşyalar değişik formda sandalye takımlarından, koltuk takımlarından, bir ibadet odasından ve sade bir yatak odasından ibaret. Bunun dışında parkın ortasında cam ve seramik mozaiklerle bezenmiş sütunların yer aldığı mağaraya benzer bir yapı var. Yalnız ben akşam üstü saat 5 gibi Parc Guell’e ulaştığımda, görevliler saat 8’e kadar içeri girişin dolduğunu (Sanırım grup olarak alıyorlar); ancak 3 saat bekleyip sonrasında da 15 Euro kadar ödedikten sonra içeriye girebileceğimi söylediler. Ben de o kadar uzun süre beklemeyi göze alamadım ve parkı dolaşmak daha keyifli geldiğinden o kısma girmedim. Böyle durumlarda internet üzerinden bilet alıp gitmekte fayda olabilir.

Parc Guell

Parc Guell manzarası

Otele dönerken merkezde La Rambla Caddesi'nden Ciutadella Parkı'na doğru yürürken ara bir sokakta Koku Kitchen Ramen isimli bir restoranda karnımı doyurmaya karar verdim. Ramen, Japon mutfağına özgü çorba-noodle karışımı bir yemek. Burada 2-3 çeşit ramen vardı. Ben baharatlı sebzeli rameni tercih ettim. Ayrıca menü olarak yanında bir bardak limonata ve sonrasında karamelli bir de tatlı ikram ettiler. Bildiğimiz noodle’a göre çok daha lezzetliydi. Hesap olarak da 11.5 Euro ödedim.

4. Gün (Plaça Espanya, MNAC, Poble Espanyol )
L1 metro hattıyla Plaça Espanya'ya geçtikten sonra Museu National d’Art de Catalunya’yı (MNAC) gezdim. Müze farklı dönemlerden eserleri barındıran salonlara ev sahipliği yapıyor. Özellikle çeşitli kiliselerden toplanmış freskler güzel görünüyordu. Ayrıca müzenin ön cephesinden Katalunya Meydanı'na bakan manzara da çok etkileyici.

MNAC

Espanya meydanı

Müzeden sonra 10 dakikalık bir yürüyüşle Poble Espanyol adı verilen İspanyol Köyü’ne ulaştım. Giriş 12 Euro. İspanya’nın farklı bölgelerinden farklı mimari tarzları barındıran küçük bir köy inşa edilmiş. Yine evlerin giriş katlarında farklı el sanatlarının sergilendiği küçük dükkanlar mevcut. Alışveriş için gerçekten çok güzel hediyelikler bulunabilir. Ayrıca köyün orta meydanında tapas restoranları da var.

Poble Espanya
       

Barselona'dan eve dönüş yolunda şehrin bende bıraktığı en kuvvetli duygu sanırım özgürlük hissiydi. Farklı etnik kökenlere sahip insanların hep birlikte ne kadar özgür ve mutlu yaşadığını görünce insan imrenmeden edemiyor.