İnsanın özendiği yazıları yazmaya eli gitmiyor. Benim için de İspanya gezisinin ilk durağı olan Barcelona bu durumdaydı. Barcelona en dolu dolu ve hareketli geçen kısmı oldu. Bu zamana kadar erteledim yazmayı. Umarım detayları atlamadan aktarabilirim.
Gitmeden önce nerede kalacağımızı, hangi biletleri önceden almamız gerektiğini iyice araştırıp gezinin kabaca bir planını çıkarmıştık. Ama tabi gezi ruhumuzun ve şehrin bizi yönlendirmesine izin verecek esneklikte bir plandı.
Kalacak yer olarak El Born (Barri Gotic) veya Eixample bölgesinden seçim yapabilirsiniz. Barcelona yürüyerek ya da bisikletle gezilebilecek bir yer. Özellikle bisiklet yollarının düzeni ve bisikletin yaygın kullanımı nedeniyle bu pratik ulaşım aracı toplu taşımadan çok daha tercih edilesi.
Biz Universtat metro durağına yakın bir konumda bulunan El Puchi Barcelona isimli hostelde kaldık. Hem Catalunya hem de Espanya Meydanı'na yürüyerek ulaşılabilecek bir noktadaydı. Eski bir Katalonya evi olan bu hostel hem mimarisi hem de sahibinin misafirperverliği ile bizden tam not aldı. Kalacağınız yerin özellikle de yaz aylarında gidiyorsanız klimasının olmasına çok dikkat edin. Buranın mutfağının olması ve gece geç saatlere kadar yemek yiyebileceğiniz yerlerin ve alışveriş yapılabilecek marketlerin yakınında olması bizim için bir avantaj oldu.
Havaalanından Univertat metrosu durağına A2 havalanı otobüsleri ile geldik. Espanya ve Catalunya Meydanlarında da durakları var . Hatta havaalanına dönüşte Catalunya Meydanı ilk durak olduğu için oradan bindik. Barcelona havaalanında T1 ve T2 olmak üzere iki terminal var. Bizim uçağımızın inmiş olduğu T1 terminalinden dışarı çıkıp sağa döndüğümüzde City Center yazan yönlendirme levhaları ile otobüslere ulaştık. 5.90 Euro olan biletler için 20 Euro üstünde para kabul etmiyorlar. Bu nedenle paranızı Euro'ya çevirirken çok büyük banknotlar olarak çevirmemekte fayda var.
Otele eşyalarımızı bırakır bırakmaz şehri keşfetmek için dışarı çıktık.
La Rampla şehrin odak noktası durumunda. Yön belirlemenizi buraya göre yapabilirsiniz. Trafiğe kapalı bu cadde oldukça kalabalık ve turistik. Bu cadde üzerinde keşfedilecek yerler var tabi ama fazla turistik bir hale gelmiş olması nedeniyle beni pek cezbetmedi burası. Bu caddenin sonunda denizi işaret eden Kristof Kolomb heykeli var. Opera binası da gene bu cadde üzerinde. Ortadaki yaya bölümünden yürürken o kalabalıkta yerlere dikkat edebilirseniz Miro'nun rengarenk mozaiklerle kaplanmış çalışması da bu caddenin başka bir sürprizi.
Buradaki en görülesi yerlerden birisi Mercat de La Boqueria. Kalabalık ve turistik burası da tabi .Meyve kokteylleri, egzotik meyveler, balık cipsleri, tapaslar, atıştırmalıklar hepsi oldukça iştah açıcı. Fiyatlar aman pazar burası ucuzdur değil. Ancak istediklerinizi denemenize engel olmayacak dengede.
Eğer tatlı severseniz ise karnınızı bu pazarda çok doyurmadan iki üst sokağında bulunan Chök'ü (carrer del carme) keşfedin. Aklınıza gelebilecek birçok tatlı çeşidi var ve oldukça lezzetli. Küçük bir dükkan. Kahve de içebiliyorsunuz. Gezinizin ilk günlerinde keşfetmenizi öneririm çünkü her geçişinizde bir iki almanız olası. Benim anlatırken bile canım istedi şimdi. Burası da benim sonradan keşfettiğim sitesi.
La Rampla'dan Barcelona Katedraline geçtik. Gotik mimarisi ile görür görmez sevdim ben burayı. Barri Gotic (El born) bölgesi gerek mimarisi gerek cafeleri ve sokakları ile ne kadar gezseniz yetmeyecek ve ne kadar gezseniz de keşfedilecek bir şeyler bulabileceğiniz bir bölge. Zaten biz bulduğumuz her boşlukta orayı keşfetmeye gittik. Dar sokakların arasında dolaşmanın gecesi gündüzü ayrı zevkli.
Barcelona Katedrali'nin önünde cumartesi 18.00 ve pazarları 12.00 da Katalonya'nın yerel danslarını izlemenizi tavsiye ederim.
Katedralin içi ise ayrı bir büyüleyiciydi. Özellikle ahşap oymaları ile gösterişli koro sıraları ve devasa org dikkat çekici. Merkezde Barcelona'nın ilk koruyucu azizesi Santa Eulalia'nın kaymaktaşı lahiti ve şehit edilişinin betimlemeleri var. Katedralin 14.yy dan kalma bir de avlusu var. Palmiye ağaçları ve çeşmesi ile sakin ve ferahlatıcı bir yer. Çeşmedeki küçük heykel ise Aziz George imiş.
İlk günün kapanışını La Rampla'nın sonunda karşınıza çıkan Port Vell bir nevi marina bölgesinde yaptık. Şık alışveriş merkezi Maremagnum, alışveriş merkezindeki şık restoran ve barlara giden tahta rıhtımda dolaşan insanlar, barlardan gelen müzikler ,gösterişli yatlar burayı ilgi çekici bir alan haline getiriyor. Avrupa'nın en büyük akvaryumu L'aquarium da bu bölgede. Biz gitmeyi tercih etmedik ama özel ilginiz var ise yada çocuklu bir seyahat yapıyorsanız sualtı tüneli ve çevresinde dolaşan köpekbalıkları en etkileyici yeriymiş. Tekne gezileri de bu bölgeden yapılıyor.
Pailebot Santa Eulalia ise hemen göze batıyor. Bu gemi ilk 1918de yolculuğuna başlamış, Küba'ya kumaş ve tuz götürüp, İspanya'ya kahve, kereste ve tahıl getirirmiş. Restore edilerek günümüzde ziyaretçilere açılmış.
Barcelona'ya özellikle de turist döneminde gittiyseniz uzun kuyruklarla karşılaşmanız çok büyük ihtimal. Özellikle zamanın kısıtlı olduğu gezilerde boş boş kuyrukta beklemek hem sinir bozucu hem de boşa vakit kaybı yüzünden gitme listenizdeki yerleri azaltmanıza neden olabiliyor.
Bundan kurtulmanın iki yolu var. Birisi sabah erken saatlerde gidip kuyruğa girmek. İkincisi ise bileti önceden internet sitesinden almak. Barcelona'nın olmazsa olmazı Gaudi'nin eseri namı değer bitmeyen kilise Sagra de Familia'nın biletlerini önceden almayı tercih ettik.
İnternetten almanın dezavantajı belirttiğin saatte orda olman gerekiyor. Bu nedenle planınızı iyi yapmakta fayda var. Biz sabah ilk iş oraya gitmeye karar verdiğimizden ona göre biletimizi aldık. Bilet alırken verilmesi gereken bir başka karar ise hangi kuleye çıkmak istediğinize karar vermek. Passion (tutku) ve Nativity (doğuş) olarak iki seçeneğiniz var. Doğuş cephesinin manzarası daha güzel diye yazıldığı için çeşitli forumlarda biz orayı tercih ettik. Kule asansörünü de gene sadece seçtiğiniz saatte kullanabiliyorsunuz. Biz içeri giriş ve asansör arasına bir saat süre vermiştik. Yeterli oldu. Ancak asansörden inince de gezmeye devam edebilirsiniz. Bu nedenle çok sorun değil arasındaki saat farkı.
Hangi kuleyi seçerseniz seçin inişi muhakkak merdivenle yaparak sarmal merdivenleri görmenizi tavsiye ederim.
Sagra de FamiliaL2 (mor) ve L5 (mavi) metro hatlarında bulunuyor. Metrodan çıkar çıkmaz yapı tüm görkemiyle karşınıza çıkıyor zaten.
"Biz 10 binişlik (9.95euro) metro-otobüslerde kullanılan biletlerden bir tane almıştık. iki kişi için bize yeterli geldi. Çoğu yerde yürümeyi ve bisikleti tercih ettik biz ama sizin de enerjiniz var ise tavsiye ederim."
Sagra de Familia'yı ise anlatmak çok haddim değil aslında. Gaudi'nin hayal dünyasına ve yaratıcılığına hayran olmamak elde değil. İçerisi bambaşka bir atmosfer. Renkler, şekiller, dinamizm. Özellikle de sabahın erken saatlerinde gidip İsa'nın doğuş cephesindeki güneşin renklerle oyununu görmelisiniz. Dış cephesindeki figürlerin detaylarını bitirip içeri girebilirseniz tabi. Kilisede tabi hala devam eden bir inşaat var 2026'da Gaudi'nin 100.ölüm yıldönümünde bitirilmesi planlanıyormuş.
Doğuş Cephesi
Büyük Çile cephesi ise 1980lerde Joseph Maria Subirachs tarafından adeta Gaudi'nin ne de eşsiz biri olduğunu daha da gözümüze sokmak için yapılmış. Hani belki tezat olsun diye o köşeli sert ve soğuk hatlar kullanılmıştır aslında pek de anlamlı ve gerekli bir şeydir, o kadar sanatsal bilemeyeceğim ama sevemedim.
Büyük Çile Cephesi
Sagra de Familia’yı gezerken rehberle yada detaylı anlatan bir kitapla gezmenizi tavsiye ederim. Hatta Gaudi’nin çoğu işi için bu geçerli çünkü burada anlatmamın yetersiz kalacağı o kadar fazla ayrıntı var ki görmeniz için okumanız veya bilgilendirilmeniz gerekiyor.
Buradan çıkınca ikinci durağımız Gaudi’nin başka bir eseri olan Park Guell.
Park Guell’e gitmek için ise en kolay yol otobüs kullanmak. Mavi hatla metroyla Diagonal metrosuna gidip caddeden 24 numaralı otobüse binerek ulaşabilirsiniz. Otobüs hemen önünde indiriyor. Yada metronun Lesseps durağına yürüme mesafesindeymiş.
Burada asıl olay Monemantal Zone denilen alan. Alınan bilet de buraya giriş saatini veriyor. Yazan saatte kapıda olup girmeniz gerekiyor içeriye. Bunun dışında zone’un dışındaki viyadüklerin bulunduğu alanı biletsiz gezebiliyorsunuz. Burada sokak müzisyenlerini ortamın akustiğini ve serinliğinin tadını çıkararak dinleyebilirsiniz. Bu viyadüklerin taşıdığı kıvrımlı yollarda şehir manzarası eşliğinde gezinti yapabilirsiniz. Biz Park Guell için bilet bulmakta zorluk çekmedik. Sırada yoktu burası için ama günün ortasında gittiğimizden çok sıcaktı belki de o yüzden boştu. Yine de gitmeden muhakkak bilet alın diyeceğim yerlerden değil.
Park Guell peri masalı havasında bir ortama sahip. Zengin Eusebi Guell al sana alan al sana sınırsız para deyip yaptırmış burayı. Amaç bir bahçe şehir oluşturmakmış. Sonra proje yarım kalmış çünkü kimse buradan ev falan almamış böylece halka açık bir alana dönüştürülmüş. Kırık fayanslardan yapılma mozaikler en etkileyici kısımları.
Viyadüklerin olduğu kısımdan giriş yaptıysanız ilk olarak meydanla karşılaşıyorsunuz. Yılanı andıran bankın çevrelediği bu alan pazar ve etkinlik amaçlıymış. Manzaranın güzelliği mozaiklerle birleşince fotoğrafik bir görünüm sağlıyor.
Ana giriş kısmında ise Hansel-Gratel evlerine benzeyen dar merdivenli ve sıra dışı pencereli yapı müze ve hediyelik satışı amaçlı kullanılıyor. Bur dan çıktığınız çifte merdivenlerde parkın sembolü olan ağzından su akan çok renkli ejderha ile karşılaşıyorsunuz. Merdivenler sizi serin Hypostyle Salonuna ulaştırıyor. 86 Sütunlu bu salonun tavanında ise 4 tane güneş mozaiği var. Çıkınca bahçe kısmına uğrayıp lavantaları görmeden alandan çıkmayın.
Alanı gezdikten sonra dinlenmek isterseniz parkın içinde giriş kapılarının orda bulunan cafedeki Sangria’yı tavsiye ederim.
Yine 24 numaralı otobüse binerek Espanya Meydanına gittik. Burası zamanında açık idamlara ev sahipliği yapıyormuş. Meydan görülesi yapılar ile çevrelenmiş durumda. Museu Nacional d’Art de Catalunya ya da Türkçe karşılığı ile Katalan Ulusal Sanat Müzesi önündeki meşhur Sihirli Havuz tüm görkemiyle meydana bakıyor. Mayıs-Eylül arasında Perşembe ve pazar günleri havanın kararmaya başlaması ile bol seyircili müzik ve ışık şöleni oluyor bu havuzda. Ekim-Nisanda ise cuma-cumartesileri oluyor.
Museu Nacional d’Art de Catalunya
Şimdilerde alışveriş ve eğlence merkezi olan kullanılan zamanın boğa güreşi arenası Las Arenas da gene bu meydanda.
Biz havuz gösterisi öncesinde zamanımız varken Pablo Espanyolu gezmeye karar verdik. Alandan müzeye doğru yürürken yönlendirmeler ile sağ tarafa dönerek kolayca bulabilirsiniz. Namı diğer İspanyol köyü İspanya'daki yerel mimari tarzları, el sanatlarını tanıtan bir alan. 116 yapı ile farklı tarzlar sergilenmekte. Bir nevi özet bir İspanya turu oluyor. Burada bulduğum çikolatacı kadar güzel bir çikolatada başla yerde görmedim ayrıca. Özellikle karamelli şekerlerinden muhakkak tadın.
Ve akşam saatlerini muhteşem havuz gösterisi ile geçirerek çok eğlenceli bir kapanış yapmış olduk güne.
Barselona'da Sanat
Barcelona sanat meraklıları için seçim yapmakta zorlanacakları kadar dolu dolu olan bir şehir. Gauidi, Picasso, Miro başta gelen isimler.
Gaudi’nin görülmesi gereken yapıları arasında aynı cadde (passeig de gracia) üzerinde bulunan iki yer var. Casa Batllo ve Casa Mila (La Pedrera) Casa Battlio için Passeig de Gracia metro durağını, La Pedrera için ise Dioganal durağını tercih edebilirsiniz.
Biz Casa Batllo’nun biletini internetten aldık. Üstelik saat sınırlaması da yok istediğin saatte giriş yapabiliyorsun. Koca kuyruğu geçip içeri girmek çok rahatlatıcıydı tavsiye ederim muhakkak.
Batllo zaten bir yapıdan dönüştürülmüş. Gaudi'nin hayal dünyası kendini belli ediyor burada da . Hatta videolu rehberler sayesinde ne hayal ettiğini hayal etmekte zorlanıyorsanız gösteriyorlar da. UNESCO Dünya Miraslar listesinde bulunan bu yapı adeta bir ejderhayı anımsatıyor. Zaten Aziz George'un ejderhayı öldürmesi temsil ediyormuş. Mimari hem pratik hem de sanatsal olabilirmiş dedirtiyor. Ejderhanın sırtını oluşturan kısım en dikkat çeken kısımları arasında dış mimarisinin. Balkonları nedeniyle ise kemikler evi olarak anılmakta burası. Uzun lafın kısası gidip Gaudi'nin hayal gücüne hayran kalın. Zaman olarak geniş bir zaman ayırın çünkü içerde zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.
Casa Batllo
Diğer bir gözde ise La Pedrera (taş ocağı) dalgalı bir tasarıma sahip. İçinde bir galeri ve özel konutlar da mevcut. Balkonlarındaki demir işçilik, Gaudi'nin çizimlerinin bulunduğu oda, Ortaçağ savaşçılarına benzeyen bacalar Batllo'nun renkli dünyasından sonra daha farklı bir atmosfer sunuyor. Biz buranın biletini önceden almamıştık. Akşam saatlerine doğru biraz daha az kalabalık oluyor o vakti tercih edebilirsiniz.
Yada zamanınız az ise ben Casa Batllo'yu daha bir beğendim onu gezmenizi tavsiye ederim
La Pedrera
Museu Picasso daha çok erken dönem çalışmalarını içeriyor. Bina ortaçağdan kalma bir saray kompleksi. Oldukça gotik bir yapı. Barri Gotic bölgesinde yer alan bu yeri maalesef gezemedik biz. Barri Gotic'in dar sokaklarında dolaşmayı tercih ettik daha sonra Madrid'de sanata doymayı planladığımızdan. Ama gitmek isteyenler için Valazquez'e selam çakan Las Meninas dizisi ve kübizme merak sarmadan önceki Home amb boina gibi eserleri, mavi döneminde yaptığı melankolik çizimler mevcutmuş bu müzede.
Miro'nun müzesi ise Montjuic bölgesinde yer alıyor. Placa de Espanya'dan yürüyerek ulaşım mümkün. Pazartesi ve pazar günleri kapalı. Eserlerinin sergilemek için binayı kendisi yaptırmış. Bahçesinde dahi resimler var. Barcelona dizisi olarak bilinen 50 adet siyah beyaz taş baskından oluşan çalışması buranın göz bebeği.
Miro Müzesi'ne ulaşım;
Museu de la Xocalata çikolatanın da sanatla bir ilgisi olduğunu düşünerek burada bahsedilesi bir yer.Picasso Müzesine yakın bir konumda oradan çıkınca buraya uğrayabilirsiniz (carrer del comerç) .Burada kakaonun keşfinden fotoğraflara, eski posterlere kadar her şey var. Özellikle mona (bir nevi heykel çikolata) denilen Katalan icadı buranın dikkat çekici kısımlarından.
Picasso müzesine yakın bir başka yer de Basilica de Santa Maria del Mar. Katedralin ve Gaudi eserlerinin gölgesinde kalsa da kendi çapında oldukça görülesi bir yer. Zaten yerel halkı buraya hakkını veriyor ve muhteşem akustiği sayesinde düğünler için en popüler kilise burasıymış. Akustiğinin yanı sıra iç mekanın ferah ama gotik havada düğünlere karakter katıyordur eminim. Burası tek Katalan gotiği üslubundaki kilseymiş. Belki de milliyetçilik damarları ile burada evlenmeyi tercih ediyorlardır. 55 yılda tamamlanmış burası böylece de tek bir tarz hakim olmuş. Çevresinde oturmak için birçok cafe bulunuyor. Özellikle akşamları burası ışıklandırılmış halinin yanı başında yemeğinizi yiyebilirsiniz.
Aslında Barcelona'da sanat her yerde biraz çevrenize bakarsanız her binada her köşe başında bir ayrıntı keşfediyorsunuz. Eğer ilginiz varsa gitmeden önce okuyacağınız birkaç kaynakla sokakları çok daha farklı bir gözle bakarak gezeceksiniz.
Barselona'da Bisiklet Turu
Yurtdışına çıktığınızda bisikletin öncelikli ve pratik bir ulaşım aracı olduğunu görmemek elde değil.
Barcelona da bu şehirlerden. Ancak ulaşım dışında Barcelona turunuzun bir parçası olarak da bisiklet keyfi yapmanızı öneririm. Normalde yürümeye üşeneceğiniz yerleri bisiklet ile gezmek hem pratik hem keyifli hem de zaman dostu bir yöntem.
Bisiklete binilince yol seni nereye götürüyorsa oraya gidip kaybolup şehri keşfetmek en iyisi aslında. Biz de özellikle bir yol belirlemedik ama bölge olarak bazı hedeflerimiz vardı kaybolurken bir yandan da onlara ulaştık.
Günlüğü (24 saati) 6 Euro olarak birçok yerden bisiklet kiralayabilirsiniz. Sigortalama bedeli var bir de o da sanırım 5 Euro civarında bir şeydi isterseniz yapabiliyorsunuz. Bir de iki bisiklet için 100 Euro kapora aldılar. Size verdikleri belgeyi ise kaybetmemeniz gerekiyor çünkü bisikletleri götürdüğünüzde görmek isteyeceklerdir. Yanınızda pasaportunuz ya da fotokopisi olmalı. Kilidiyle beraber veriyorlar bisikleti. Zaten şehirde de bisikletinizi bağlayabileceğiniz birçok alan var. Ancak özellikle akşam hırsızlık açısından dikkatli olup güvenli bir bölgede bırakmakta fayda var.
Bisiklet sürmek için Barri Gotic, Barceloneta gözde yerler. Bunun dışında Eixample ve Gracia'da geniş yolları ile bisiklet için elverişli bir ortam sağlıyor.
Barri Gotic dar sokakları ile özellikle gündüz bisiklet sürmek için elverişli olmayan bir yer. Bir de burada keşfedecek durup incelenecek o kadar fazla detay dükkan var ki burada, bisikletle genel bir tur attıktan sonra yürüyerek gezmenizi tavsiye ederim. Aşırı büyük bir alan değil ancak her köşesi her sokağı ayrı bir güzel ve farklı. O nedenle tek bir kez gezmek yetmeyecektir. Biz her gün planımızda olan yerleri gezdikten sonra Barri Gotic'e gidip takılıyorduk ve her gittiğimde ilk defa gördüğüm bir sokak oluyordu. Tapas barlarda lezzetleri tattıktan sonra akşam sokaklar boşalmışken bisikletle gezmek çok güzeldi .Benim tavsiyem gündüzden ziyade burada bisiklet sürmeyi akşam deneyebilirsiniz.
Biz sabah Eixample bölgesinde keşfettiğimiz bir cafede yaptığımız kahvaltı sonrası turumuza başladık. Bu arada yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye ederim. Özellikle dışardaki oturma yerleri çok sevimli. Çok turistik bir alanda değil. Fiyatlar da çok hesaplı diyemeyeceğim ancak lezzetli ve farklı. Brunch&Cake Enric Granados caddesinde Barcelona Üniversitesine yakın bir konumda gitmek isteyenler için.
Ardından Catalunya Meydanından yukarıya doğru Passeig de Gracia boyunca bisiklet sürdük. Burada birçok ünlü mağazanın şubesi var. Ama asıl güzelliği bu ferah yolda ağaçlıklar içinde giderken sağınız solunuz tarihi ve mimarı özellikleri olan binalar ile dolu olacak. Casa Batllo ve Mila gibi yapıları atlamanızın imkanı yok ama tura çıkmadan önce bu caddede bulunan yapıları elinizdeki kaynaklardan incelerseniz onlara da dikkat ederek görebilirsiniz.
Bu caddenin sizi götüreceği yer Avınguda Dıagonal. Eğer çok uzun bir tur yapmak istemiyorsanız bu yol üstünden sağa dönerek devam edebilirsiniz. Ama enerjiniz var ise benim tavsiyem Gracia bölgesine girip turist kalabalığından uzaklaşmanız ve Barselona halkının yaşadığı yerlere dahil olmanız. Diagonale ulaştığınızda sağa dönmeyip düz devam ederseniz Fontana metrosuna ulaşacaksınız. Metroya gelince sağ tarafa dönüp yol bizi nereye götürürse sesleri, binaları, kokuları izleyerek mahalle aralarına girdik. Mahallenin fırınından atıştıracak bir şeyler ve mahalle tekelinden cava alarak buradaki banklardan birine oturup Barselona'da İspanyol (Katalanların) arasında olduğumuzu belki de geldiğimizden beri ilk defa bu kadar hissederek mola verdik.
Buradan Diagonalise geri dönerek yeniden rotamıza döndük ve dümdüz yol boyu bisiklet sürdük. Bisiklet sürmek o kadar hayatın içindeki bu caddede bisiklet yolunun bile yöne göre şeridi var.
Meşhur mimari yapı olan Torre Agbar gezmek değil ama görmek ve fotoğraflamalık bir mekan. Özellikle akşamları ışık gösterisi oluyormuş ancak maalesef biz onu göremedik zamansal nedenlerle...
Fotoğraflarımızı çekip bina hakkında yapılan malum benzetmelerimizi yaptıktan sonra hadi artık deniz kıyısı diyerek rotayı sahile çevirdik. Bunun için Dioganalisin sonuna geldiğinizde sağınızda göreceğiniz yokuş köprüden çıkıp çevreyolu modunda bir yoldan karşı tarafa geçmeniz gerekiyor. Burayı geçince Glories Tren istasyonunu göreceksiniz. Bu yoldan dümdüz Marina metrosunu görene kadar inin. Bu yolun amacı görmekten ziyade bizi sahile ulaştırmasıydı. Tabi ki çevrede bazı resmi yapılar var ama çok da oyalanmanıza değer bir şey yok. Marina metrosunda gelince sola dönerek Carrer de la Marina'dan dümdüz devam edin ve karşınıza sahil çıkacak.
Sahile gelince sağa dönerek keyfini alarak aheste aheste bisiklet sürüp hatta sahilde zaman geçirip, hırsızlığa da dikkat ederek denize girebilirsiniz.
Barcelonata şehrin yazlık bölgesi gibi. Yerli turistler genelde bu civarda kalarak deniz tatili de yapıyor sanırsam. Sahilde bulunan Port Olimpic şık barlara ve gece kulüplerine ev sahipliği yapıyor. Halk plajları dışında paralı olan plajlarda varmış ancak biz gitmedik.
Buralara kadar gelmişken muhakkak uğrayıp tapaslarından yemeniz gereken yer ise La Bombeta. Geleneksel bir tapas bar. Daha çok mahalle tapasçısı gibi :) Buranın meşhur tapası ise acılı sosuyla sunulan patates topu (bomba) karnınız aç değilse bile muhakkak tadılmalı.
Sahil boyunca bisiklet sürerek sevimli yengeç heykelinin (The Gamba de Mariscal) olduğu parka ulaştıysanız turunuz bitmiş demektir. Javier Mariscal tarafından 1992 Yaz Olimpiyatları için yapılmış.
Tapas sonrası bir de yemek yiyelim isterseniz Sahile yakın bir konumda bulunan Milk Bar&Bistro'yu tavsiye ederim. Carrer Gignàs'da bulunan bu mekan biraz romantik aslında. Doyurucu ve lezzetli bir yemek yedikten sonra gene her fırsatta yaptığımız gibi El Born keşfine çıktık.
Uzun ve yorucu bir tur olmasına rağmen çok keyifliydi. Çok büyük mesafeleri bisiklet sayesinde kolayca kat ettik.
Eğer bu turu denerseniz ya da sizin de bisiklet deneyimleriniz varsa yazın lütfen, öğrenmeyi çok isterim.