Pekin’deyiz, yani Beijing (Bei = Kuzey / Jing = Şehir) “Kuzey’in Başkenti”. Şehir aynı zamanda dünyanın en eski başkentlerinden ve Çin’e 1420 yılından beri başkentlik yapıyor.
Bugün programımızda Çin Seddi var. Çin Seddi, Çin'in kuzeybatısı boyunca uzanan dünyanın en uzun savunma duvarı. Kalıntıları Po Hay Körfezi’nde deniz kıyısında başlıyor, Pekin'in kuzeyinden geçip batıya yöneliyor, Huang-Ho Nehri’ni ikiye bölerek güneybatıya uzanıyor, Gobi Çölü'nün güneyinden batıya yönelerek devam ediyor. Temeli 20'den fazla ayrı krallık tarafından atılan dünyanın en uzun savunma duvarı, çeşitli krallıkların sınırlarını birbirinden koruma amacıyla çeşitli zamanlarda çeşitli yerlerde inşa ettirilmiş. Çin'in ilk İmparatoru Qin Shi Huang ise M.Ö. 221 yılında daha önceki krallıkların yaptırdığı bu duvarları birleştirmeye karar verir, Çin Seddi'nin en büyük kısmını inşa ettirerek, burayı boydan boya aşılmaz bir savunma duvarıyla kapatır. Bu Qin Shi adlı imparator Çin'e çok şey katmakla beraber zalimliğiyle tanınırmış, bu nedenle ülkeden kaçan birçok kişi yolda rastladıkları kişilere Qin'den (Çin'den) geliyoruz dedikleri için bu ülke halkına Çinli dendiği söylenmekte.
Seddin yıkılmış olan kısımlarıyla birlikte uzunluğu 6000 km. Bugün ise ayakta duran kısım Ming Hanedanı devrinden kalan 2.500 km’lik kısım. Surların 9 giriş kapısı 9 ayrı imparatora ait. Yüksekliği 4 ila 6 metre olan kalın duvarlar boyunca siperlik ve okçu delikleri, 200 metrede bir gözetleme kulesi veya kale ve 9 kilometrede bir fener kulesi bulunuyor.
Oldukça uzun olan ziyaretçi alan bölgelerinden Badaling ve Mutianyu, Pekin’e en yakın olan ve en popüler Çin Seddi noktaları.
İşte çocukluk yıllarımdan beri fotoğraflarda gördüğüm, bir gün gidebileceğimi hayal bile etmediğim Çin Seddi’ndeyim. 2007 yılında dünyanın 7 harikasından biri seçilmiş ve dünyanın en uzun savunma duvarı, yapımında en çok işçi çalıştırılan ve yapımı en uzun süren yapı, UNESCO Dünya Mirası (1987) olması gibi birçok özelliği olan meşhur Çin Seddi’nde yürüdüğüme inanamıyorum. Etraf yemyeşil, sarp dağların arasında, kalınlık ve yüksekliği yer yer değişen yüksek duvarların üzerinde, alçalıp yükselerek, kimi yerde merdivenlerle sanki sonsuza doğru uzayıp giden, sonunu göremediğiniz uçsuz bucaksız yollar. O kadar kalabalık ki sanki yeryüzündeki bütün insanlar burada, yürümekte zorlanıyoruz, hatta zaman zaman yürümüyor adeta sürükleniyoruz. Bol bol fotoğraf çekiyorum ve bir dünya harikası ve bir dünya mirası daha gördüğüm için mutlu ayrılıyorum.
Sırada yine bir UNESCO Kültür Mirası olan Ming Hanedanları mezarlarını ziyareti var. 1400’lü yıllardan itibaren 13 kral bu bölgeye gömülmüş. 13 mezar bulunan bu bölgede, bir ana ve uzak mesafelerde yer alan 12 farklı mezar binası yer alıyor. Orta bölümde yer alan ana mezar aynı zamanda Ming Hanedanı’nın en önemli imparatoruna ait.
Ölümden sonrada yaşam olduğuna inanır Çinliler demiştik ya, Ming Hanedanı imparatoru Yonglo da, rüzgârı ve suyu bol olan bir yer bulunmasını emrederek bulunan bu bölgeye mezarlıklar yaptırmış. Taştan oyulma 36 askerle gerçek ve mitolojik hayvanlarla beraber heykeller tarafından korunan “Kutsal Yol” (Shendao) da bol bol fotoğraf çekilesi bir yer.
Tüm gün gezdik, yürüdük, yorulduk sanki ama gün henüz bitmedi. Pekin de bir şova, operaya gitmeden olmaz. Pekin Liyuan Theatre’de çok güzel bir opera ve şov izliyor, 5 yıldızlı Grand Metro Park Oteli’mizde hem günümüzden hem gezimizden memnun hem de yarın akşam evimize döneceğimizi bildiğimizden mutlu bir şekilde uykuya dalıyoruz.
Yarın sırada Pekin’de bir şehir turu, Yasak Şehir, Yazlık Saray ve Tiananmen Meydanı var.