Öncelikle şunu söylemeliyim ki Şanghay buranın İstanbul’u ise Pekin, Ankara’sı. Ama “çok” ve “büyük” kavramlarını unutmayalım lütfen.
6 şeritli çok geniş caddeler, toplam 5 apartman genişliğindeki yüksek binalar, tarihi ve bugünü iç içe geçirmeyi başarmış bir şehir burası…
Öncelikle “Yasak Şehir” gerçekten güzel ama sakın gezerken Topkapı Sarayı ile kıyaslamayın, burası çok zayıf kalır çünkü… Yine de içeride Son İmparator filmindeki duygusal sahneler, itinayla yapılmış tavan ve duvar oymaları insanı oldukça etkiliyor.
Ertesi gün harika otelimizin bizim için ayarladığı Çin Seddi, Hanedan Mezarları ve geleneksel bir Çin tıp merkezi gezisi vardı.
Çin Seddi gerçekten muhteşemdi, Pekin’in yaklaşık 80 km uzağında olan Çin Seddi’nin turizme açılmış bölgelerinden en ünlüsü olan Badaling geçidine önce bir teleferikle çıkıyorsunuz ardından tüm ihtişamı ve iniş çıkış parkurlarıyla yılan gibi kıvrılan meşhur set karşılıyor sizi. Sandığımın aksine düz bir yol değil (bu adamcağızlar zaten dağların üstüne setler yapmak bu kadar zorken bir de neden böyle zikzaklar yapmışlar ki). Kimi yerlerinde merdiven kimi yerlerinde ise dik yokuşlar ve inişler olduğundan 300 metre… Gidince pes ediyor insan ve hemen güzel manzaralı bir yer bulup “ben buradaydım” fotoğrafları başlıyor. Etraftaki kalabalığa, yerli ve yabancı turist akınına bakılırsa Çinliler buradan uzun senelerdir iyi para kazanıyorlar diye düşünüyorum. Hani zamanında Türk boylarının akınından korunmak için yapılmış ya burası, Çinliler çok teşekkür etmeli Türklere. Ne demişler; kötü komşu mal sahibi yaparmış : )
Çin Seddi’nden dönerken yorgunluktan bitap bir halde uyukluyorum. Derken kulağıma İstanbul’un güzelliğinden, boğazdan ve muhteşem Türk yemeklerinden bahsedilen bir takım İngilizce konuşmalar takılıyor; uyanıp arkaya doğru bakınca aynı minibüste seyahat ettiğimiz yol arkadaşlarımız Avusturalyalı, Japon, Amerikalı ve Yeni Zelandalıların sohbetini duyuyorum. Uyandığımı görünce “sizin İstanbul çok güzeldi orada bulunmuştuk” diyorlar. Muhteşem Çin Seddi’nden dönerken insanların İstanbul’dan hayranlıkla bahsetmesi doğrusu gururumu çok okşuyor…
Yolda rehberimizin anlaşmalı olduğunu düşündüğüm geleneksel Çin tıp merkezine uğruyoruz. Çok deneyimli ve görmüş geçirmiş izlenimi veren Çinli “doktorlar” nabzımıza ve dilimize bakıp bize vücudumuzdaki rahatsızlıkları söylüyor ve bir takım Çin ilaçları öneriyorlar. Benim safsata olduğunu düşündüğüm bu doktorlara Ahmet oldukça inanıyor ve “kanın çok koyu, beynin ve kalbin rahat değil” teşhisine kafayı takıyor. Ben 98 yaşına kadar yaşayacağım için öyle endişelerim yok çok şükür : )
Farkında olmadan Pekin’e gitmek için en iyi günlerden birini seçmişiz; tarih 30 Eylül, yani yarın Çin’in Cumhuriyet Bayramı. Akşam Tiananmen Meydanı muhteşem! Sanki bütün Pekin bu koca meydana toplanmış; harika ışık, ses ve su gösterilerini izliyorlar. Bu meydanın aynı anda 1 milyon kişiyi alabileceği sözünün doğruluğu kanıtlanıyor.
Çinliler çoluk çocuk, genç-yaşlı eline bayrağını alıp gelmiş; hepsi çok umutlu ve devletine güvenli gözüküyor. Sanırım Çin’de en kıskandığım duygu bu “DEVLETE GÜVEN ve GELECEĞE UMUTLA BAKABİLMEK”… Bu akşam bu duyguyu her Çinlinin yüzünden okuyabiliyorum. Bu manzara benim Pekin’deki en unutulmaz anım olarak kalıyor…