Bordeaux, yani Bordo; Fransa’nın güneybatısında yer alan, yaklaşık 250,000 nüfuslu bir şehir. Dünyada şarapları bizde ise daha çok futbol takımıyla meşhur. Aynı zamanda tarihi bir liman şehri olmasından dolayı da 2007’den beri UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde bulunuyormuş.
Ulaşım
Bordo’nun Merignac Havaalanı’na Haziran 2014 itibariyle THY’nin tarifeli seferleriyle direkt ulaşım mümkün. Arzu ederseniz Paris’ten de 3,5 saatlik hızlı tren yolculuğuyla da Bordo’ya ulaşarak bir taşla iki kuş vurabilir ve hem Paris’i hem Bordo’yu görme şansı yakalayabilirsiniz.
Bordo havalimanı ile şehir merkezi arası, mesafe olarak çok uzun olmasa da yaklaşık 45 dakikada alınıyor. Havalimanından merkeze gidebilmek için taksi dışında kullanabileceğiniz birkaç alternatif var. Bunlardan ilki, 7 Euro ödeyerek binebileceğiniz shuttle otobüs, diğeri ise Quinconces Meydanı ve Gambetta Meydanı’ndan da geçerek havalimanına kadar ulaşan ve aynı yolla havalimanından şehre giden otobüs hattı. Bunun ücreti ise 1,40 Euro ve bileti otobüs içinden alabileceğiniz gibi otobüs ve tramvay duraklarındaki bilet makinelerinden de alabilirsiniz. Ancak otobüse bindiğinizde bileti bir makineye sokarak valide etmeniz gerekiyor. Bu otobüsle yolculuk ise ağır bavullarla seyahat etmiyorsanız gerçekten çok pratik. Havalimanından Marie Claude’un özel servisiyle şehre ulaştıktan sonra dönüş yolunda yol arkadaşlarım Paris’e devam ettiklerinden ben de bu otobüsü kullanarak havalimanına ulaştım.
Bordo'nun Popüler Yerleri
Otelimiz Adagio, istenildiğinde uzun dönem de kalma fırsatı da sağladığından odamız bir otel odasından çok bir stüdyo daire... İçinde küçük bir mutfağı da var. Tam şehir merkezinde olduğu için her yere ulaşım çok rahat. Bordo, zaten küçük bir şehir olduğundan bütün şehri 2 gün içinde yürüyerek keşfetmek mümkün.
Gambetta ve Quinconces Meydanı Yapıları
İlk durağımız, hemen otelden çıktıktan sonra karşımıza çıkan Gambetta Meydanı oluyor. Bu meydan birçok otobüs ve tramvay hattının durak noktaları olan oldukça popüler bir yer. Meydanın ortasında yeşillik ve çiçeklerle kaplı büyük bir havuz var ve etrafında Bordo’lular çimenlerde uzanıp hem güneşleniyor hem de bir şeyler yiyorlar.
Gambetta Meydan’ından devam ederek Cours de l’intendance üzerinden yürüyoruz. Burası sadece tramvayların geçtiği geniş bir yaya yolu. Cadde üzerinde pek çok mağaza var. Yolun sonunda Paris’teki opera binasının da prototipi olan Grand Theater (Büyük Tiyatro)’e ulaşıyoruz.
Grand Theater’dan hemen sonra Place de la Comedie’den geçip bu meydana açılan Rue de 30 Julliet caddesini takip ederek Quinconces Meydanı’nda buluyoruz kendimizi. Rue de 30 Julliet üzerindeki turizm ofisini ziyaret ederek şehirde görülecek yerleri bir de oradan öğrenip güzel bir şehir haritası ediniyoruz.
Quinconces Meydanı girişindeki Monument Aux Girondins’i gördükten sonra nehre doğru devam ederek sütunların yakınındaki Montesquieu ve Montaigne heykellerinin arasından geçerek sahile ulaşıyoruz.
Su Aynası
Şimdiki hedefimiz; Quai Louis 13th caddesi üzerinden geçerek Place de la Bourse. Burada hem meydan hem de hemen yolun karşısında nehir kenarına yapılmış Mirroir d’eau (Su Aynası) gerçekten görülmeye değer. Özellikle Mirroir d’eau’yu mutlaka akşam gün batımı ve gece de ziyaret edin, buraya yansıyan binaların ve meydanın görüntüsü harika oluyor.
Bordo'nun Önemli Bir Diğer Meydanı: Place du Parlement
Meydandan ilerleyerek eski şehir kapılarından biri olan Porte Cailhau geçip tekrar şehir içine giriyoruz. Hemen karşımıza gelen Cours d’Alsace et Lorraine’den ilerleyerek ilk sağa döndüğümüzde Rue des Argentiers’de buluyoruz kendimizi. Bu yolun sonunda St. Pierre Katedrali çıkıyor karşımıza. Katedrali gördükten sonra Rue Pt. St. Pierre sokağından geçerek Bordo’nun en önemli meydanlarından biri olan Place du Parlement’de buluyoruz kendimizi. Burada adını daha önce de birkaç yerde okuyup duyduğumuz Chez Jean’da akşam yemeğimizi yemeye karar veriyoruz. Ancak biz okuduklarımız kadar memnun kalmıyoruz yediklerimizden. Burada ana yemekler 20 Euro civarında...
Nehir Manzaralı Bir Kahve Molası
Ertesi gün, Garonne Nehri boyunca yürüyerek Quai de Douane ve Quai Richelieu’dan geçip 19. yüzyıldan kalma Pont de Pierre’e ulaşıyoruz. Üzerinden hem arabaların geçtiği hem de iki tarafında yayalar ve bisikletliler için ayrı yolların olduğu estetik köprüyü geçer geçmez Stalingrad Bölgesi’ne ulaşıyoruz. Burada nehir manzaralı bir kafede kahvelerimizi yudumlayarak bir mola veriyoruz kendimize.
Victor Hugo Caddesi'nde Lezzet Turu
Bu molanın ardından tekrar karşı yakaya geçerek bu kez Cours Victor Hugo Caddesi’ne ulaşıyoruz. Saint Michel denilen bu bölge daha önce İspanyol ve Portekizlilerin yoğun bir şekilde yaşadığı bir yerken Tunus, Cezayir, Afrika, Ortadoğu’dan gelen göçmenlerin yoğun yaşadığı bir bölge haline gelmiş. Bu bölgede Türk nüfusu da oldukça fazla. Birçok Türk restoranı ve kebapçı da gözümüze çarpıyor. St. Michel’de ilk olarak Fleche St. Michel’i yani buradaki büyük kiliseyi görmek istiyoruz ancak renovasyonda olduğu için göremeden yolumuza devam etmek zorunda kalıyoruz. Bu rotada yörenin eski sakinleri İspanyol ve Portekizlilere ait bazı tapas bar’lar da var.
Victor Hugo Caddesi’nden devam ederek Grosse Cloche (Büyük Çan Kulesi)'e ulaşıyoruz. Buradan geçip Rue St. James üzerinden bu kez Place Lafargue’deyiz. Öğle yemeğimizi buradaki gençlerin pek rağbet ettiği Santoshada adındaki restoranda yiyoruz. Menümüzde deniz mahsullü thai noodle var ve önceki akşam yediğimiz yemekten sonra çok lezzetli geliyor bize.
Alışveriş ve Şehre Veda
Yemek sonrasında Rue des Ayres’den geçerek bir alışveriş caddesi ve aynı zamanda bir yaya yolu olan Rue Sainte Catherine’den boylu boyunca yürüyoruz. Bu cadde kuzeyde Grand Theater’ın hemen yanından başlayarak güneyde Victoire Meydanı’nda sonlanıyor. Ancak kuzeyinde daha pahalı ve şık mağazalara ev sahipliği yaparken güneye doğru indikçe çehresi tamamen değişiyor.
Akşam yemeğimizi ise St. Pierre Meydanı’ndaki Le Grilladin St. Pierre adındaki restoranda yiyoruz. Burada giriş, ana yemek ve bir tatlıdan oluşan menüye 17 Euro ödüyor ve hem servisten memnun kalıyor hem de oldukça lezzetli bir yemek yiyoruz. Bordo’daki son gecemizde bu kez akşam görmek üzere Mirroir d’eau’ya gidiyor ve manzarayı görüp fotoğraflayabileceğimiz güzel bir noktaya yerleşiyoruz. Gerçekten de gün batımında da karanlık basıp şehir ışıkları yanınca da harika fotoğraflar veriyor burası. Artık veda zamanı geliyor bu küçük ve güzel Fransız şehrine...