Fransa’nın güneyinde Riviera bölgesinden sonra şimdi de biraz kuzeybatı kıyısında, bir liman kenti ve şarap diyarı Bordeaux’dayız.
Zengin kültür, tarih, muhteşem mimarisi ile bir liman şehri olan Bordeaux, Garone Nehri’nin iki yakasına kurulmuş bir liman şehri.
Nehir üzerinden okyanusa 90 km mesafesi bulunmasına rağmen, korunaklı ve güvenli bir iç liman olması, hem de med-cezir olayının çok büyük ölçüde hissedilmesi sebebiyle liman olarak oldukça uygun. Bu bölgedeki şiddetli med-cezir Okyanus kıyısında başka bir liman kenti oluşmasını engellediği için Amerika’dan Avrupa’ya gelen tüm ithal ürünler Bordeaux şehri üzerinden dağılması nedeniyle de şehir oldukça zengin.
Havaalanına iner inmez bavullarınızı aldığınız bantlarda bizi dev şarap şişe maketleri karşılıyor, terminal binasının etrafındaki aynı şişeler de buranın bir şarap şehri olduğunu hatırlatırcasına peşimizi bırakmıyor. Nehrin her iki yakası üzüm yetiştirmeye oldukça elverişli. İşte bu nehir, kuzeyde denize ulaşmadan buluştuğu bir diğer nehir ile birlikte bağların olgunlaşması ve şarapların yıllandırılması aşamasında havayı düzenleyerek, Bordeaux’nun şarap üretimine büyük katkı sağlamakta. Böylece bölgenin üzüm bağları ve Bordeaux şarapları tüm dünyaca tanınmakta.
Ünlü şarapları ile tanınsa da Fransa'nın Akitanya bölgesinin başkenti, bir zamanların "uyuyan güzel"i, son yıllarda bu uykudan uyanarak, şehirdeki 3 büyük kilise listede iken bu kez şehir komple UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış ve artık UNESCO’nun koruması altında. Gerçekten de şehrin her köşesi buram buram tarih kokuyor. Şehrin göbeğinde yer alan Eski Şehir oldukça iyi korunmuş, yapıların tamamı eski ve tarihi, modern binalar ise eski şehrin dışında.
Bordeaux Şehir Turu
Şimdi UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde ve koruma altındaki tarihin içinde bir gezintiye ne dersiniz?
Zamanınız kısıtlı ve az zamanda çok yer görmek istiyorsanız üstü açık gezi otobüsleri ile de gezebilirsiniz, 12 Euro/kişi, her tarihi bina ve meydanda duruyor, birkaç dilde yayın yapan kulaklığınızdan geniş bilgi alabilirsiniz veya 4 Euro ödeyerek tramvay turu da alabilirsiniz. Bu turlar, (şehir otobüs ve tramvaylarının da kalkış noktası) opera binasına yakın, Gambetta Meydanı’ndan hareket ediyor. Bu meydan oldukça merkezi ve turizm ofisi de yine bu bölgede.
Görülecek çok sayıda mimari yapı var. Bu tarihi şehri gündüz gezin görün ama mutlaka gece ışıklandırılmış halini de mutlaka görmeniz gerekiyor, muhteşem görüntüler…
Eski Şehre birçok noktadan kapılardan giriliyor, hepsi de birer mimari harikası, muhteşem. Porte Dijeaux, Porte Cailhau, The Grosse Cloche bunlardan sadece birkaçı.
Gotik mimari tarzındaki St. Michel Kilisesi’ni ve 1145 metre ile Fransa’nın 2. uzun kulesi St. Michel Tower. Gotik tarzdaki muhteşem St. Pierre Kilisesi, Parlament Meydanı’nda.
St André Katedrali - Cours Alsace-et-Lorraine meydanında, İngilizlerin Bordeaux'yu yönettikleri zamanlarda yapılmış olan harika katedralde Pey Berland çan kulesine çıkıp şehrin harika manzarasını da izleyebilirsiniz.
Avrupa'nın birçok şehrinde Notre Dame Kilisesi vardır, muhteşem bir tanesi de bu şehirde, Place du Chapelet’de bulunan 17. Yüzyıl Kilisesi; Eglise Notre Dame. Basilique Saint-Seurin Bazilikası.
Grand Theatre, Bordo şehrinin milli Opera binası. 1780 li yıllardan kalma muhteşem bir tarihi yapı. Place De La Comédie Meydanında. Şehrin en güzel oteli Grand Hotel de Bordeaux da bu meydanda.
Place de la Bourse – Kraliyet Meydanı - 18. yüzyıl, Kral Louis XV, döneminde, inşa edilmiş güzel bir örnek. Bu binayı mutlaka bir kez de gece görmeyi sakın unutmayın. Nehri kıyısından meydana baktığınızda karşınızda gördüğünüz muhteşem bina bir yarım ay ya da bir perde şeklindeki binalar ve tam önündeki yine muhteşem çeşme binalar anıtsal bir arkaya gösterir.
Yolun karşısında ve nehir kenarındaki "Su Aynası"nda (Mirroir d’eau) akşamları gün batımı, gece ise meydan ve ışıklar içindeki binaların görüntüsünü izleyebilirsiniz.
Qinconnes Meydanı girişindeki Monument Aux Girondins’i gördükten sonra, nehre doğru devam ederek Montesquieu ve Montaigne heykellerini de görün, buradan da sahile ulaşabilirsiniz.
Garonne Nehri üzerinde birçok köprü bulunuyor, bunlardan en eski ve ünlüsü 19. yüzyıldan kalma Pont de Pierre (Stone Bridge) - Taş Köprü, 17 kemer üzerine oturtulmuş çok zarif bir köprü. Üzerindeki ferforje şık sokak lambalarıyla çok hoş görünüyor.
Bordeaux’da bir müze gezmek isterseniz tarihi koleksiyonlara ev sahipliği yapan Musee d'Aquitaine iyi bir seçim olabilir (20 Cours Pasteur sokağında ve ücretsiz).
Şehirde alışveriş yapmak isterseniz, Avrupa’nın en uzun caddelerinden Sainte Catherine üzerindeki Fransa’nın ünlü La Fayette de dahil birçok marka dükkanları bulabilirsiniz.
Şehri gezdiniz, alış veriş de yaptınız, yoruldunuz, artık biraz da keyif zamanı, öyleyse adres St. Pierre bölgesi - Burası tarihi ve eski bir bölge, çok sayıda kilise, eski ve dar ama şirin sokaklar, meydanlar, kafe, bar ve restoranlar işle şehrin en eğlenceli, hem yerli hem yabancı turistler için yoğun, neşeli ve keyifli bir turistik bölge. Yemek için de buradaki restoranlardan birini mutlaka beğeneceksiniz.
Otelimiz Old Town - Eski Şehir'e yürüme mesafesinde güzel bir konumda - 4 yıldızlı Mercure Bordeaux Center - Avrupa ülkelerinde yeni adet mi, eleman tasarrufumu ya da 5 yıldızdan aşağıdaki otellerde mi uygulanıyor bilmiyorum ama burada da kendi valizinizi taşımak zorundasınız. Otelimizin hemen yanında kapalı bir otopark olduğunu görünce seviniyoruz ancak, araba yüksekliği maksimum 1.80 ve neredeyse tüm otoparklar böyle, biz bir minibüs kiraladığımız için şehirde epeyce dolaşıyoruz. Sonra nihayet 2,10 yüksekliğinde bir park buluyoruz, gece sokak kenarlarına ücretsiz park yapılabiliyor ancak yer bulmam mümkün değil, bu şehre gidecek olursanız aklınızda bulunsun.
Bordeaux'da Restoran Önerileri
Yemek soracak olursanız deneyip beğendiğimiz birkaç önerim olacak tabii, burada deniz mahsulleri ağırlıklı gitmenizi öneririm, ancak etler de çok lezzetli. Bu yemeklere elbette güzel bir şarap eşlik etmeli, sonuçta şarabın Avrupa’daki en önemli şehirlerinden birindesiniz.
Birkaç restoran önerisi… Tabii bunların dışında da rastgele girdiğiniz bir kafede (ismini not etmemişim ve hatırlamıyorum) harika salatalar yedik, çok güzel şaraplar da içtik.
La Brasserie Bordelaise: (Bordelais - Bordo’ya özgü) Et Restoranı - Çok hoş bir mekân.
Adres: 50 Rue St Rémi. 33 5 57 87 11 9100 - 33 5 57 87 11 91 (www.facebook.com/pages/La-Brasserie-Bordelaise/194436427327820)
La Boite A Huıtres - İstiridye seviyorsanız sadece istiridye servis eden, doya doya istiridye yiyebileceğiniz bir restoran. (Grand Theater’ın biraz ilerisinde.)
Restaurant L'Entrecote - Place De La Comédie de Grand Hotel Bordeaux karşısında. Adından da anlaşılacağı gibi antrikotçu ve kapısında daima kuyruk oluyor.
Beğendiğim birkaç şarap ismi de vermek isterim ama denemediğimiz yüzlerce çeşit var tabii; Chateau La Garde - Chateau Godeau (St. Emilion Grand Cru).
Dune du Pilat: Bourdeaux'nun Kumdan Kayak Pisti
Bordeaux yakınlarındaki pek adı geçmeyen, az bilinen ya da benim yeni duyduğum bir bölgeye, Okyanus kıyısındaki Arcachon kasabasındaki kum tepelerini Dune du Pilat’ı görmeye gidiyoruz. Avrupa’nın en büyük kum tepeleri nasıl bir yer, neyle karşılaşacağımı bilmiyorum ama okuduklarımdan etkilenerek merak ediyorum.
Tabelaları takip ederek ilerlerken etrafın yeşilliği, ormanın güzelliği içime güzel duygular ve ferahlık veriyor. Ormanlık bir bölgede ağaçlar arasındaki büyükçe açık otoparkta yer bulmakta zorlanıyoruz; oysa hem hafta arası, hem de mevsim dışı olmasına karşın bu kalabalık merakımı daha da arttırıyor. Sıra sıra kafeler ve hediyelik eşya satan dükkânlar arasından ilerlerken yavaş yavaş toprak yol kuma dönüşmeye başlıyor, bu incecik ve bembeyaz bir kum ve ilerledikçe de yoğunlaşarak ayakkabılarımızı yutmaya başlıyor.
İşte karşımızda kumdan oluşmuş koskocaman bir tepe, size akılda kalmayacak rakamlar vermeyeceğim ama büyüklüğünü anlatmak için 60 milyon metre küp kumadan oluştuğunu söylersem ne kadar büyük bir tepe olduğunu hayal edebilirsiniz. Zaten fotoğraflardan da bir kısmını göreceksiniz (büyüklüğünü ve yayıldığı alanı anlatabilmek için, her zaman sadece kendi çektiğim fotoğrafları kullanmama rağmen bu kez sizlere bir fikir verebilmesi için bu kum tepelerinin internetten bulduğum, tepeden çekilmiş, kuşbakışı bir fotoğrafını da ekliyorum).
Dune “kumul” anlamında, buraya da “foredune” deniyor, yani “önkumul” yani kıyıya paralel uzanan kumul. Biraz karışık olmadı umarım, kısaca burası Atlas Okyanusu’na paralel uzanan kum tepeciklerden oluşan bir tabiat olayı. Oluşumu milyonlarca yıl öncesine dayanan Dune du Pilat'ın hikâyesi Pireneler’in alçalmasıyla başlıyor, kumlar, nehirler aracılığıyla okyanusa kadar taşınmış ve birçok plaj oluşmuş, ancak rüzgârın ve dalgaların etkisiyle, sadece bu alanda bulunan bu kum tepeleri ortaya çıkmış.
Turistlerin kimi ayakkabıları ellerinde, kimi ayakkabıları ile tırmanmaya çabalıyorlar, evet çabalıyorlar zira kumlar artık epey yoğunlaştı ve bastığınızda ayaklarınız epeyce gömülüyor ve tabii yürümek, daha doğrusu tırmanmak hiç de göründüğü kadar kolay değil. Grubumuz yine epey fire verse de ben bu tepenin ardındaki manzarayı merak ediyor ve benim gibi 2 meraklı arkadaşımla tırmanmaya başlıyoruz, yarı yolda 2 kişi kalıyoruz.
Tepeye tırmanmak için bir merdiven inşa edilmiş ancak nedense bugün kapatmışlar, gerçi ben yine de kumlara bata çıka tırmanmayı tercih edip bu ilginç yerin hakkını vermek isterdim doğrusu ancak söylemeliyim ki oldukça yorucu bir yolculuk bu, hafif serin havaya rağmen tırmandıkça kan ter içinde kalıyorum. Buraya gider ve de tırmanmaya karar verirseniz Sak'ın arada bir ya da dinlenmek için durduğunuzda arkanıza dönüp bakmayı ihmal etmeyin. Biraz ilerledikten sonra biraz soluklanmak için durup arkama baktığımda buranın bir kayak pistini andırdığını düşünüyorum, nitekim burada kum safarisi de yapıldığını öğrenince hiç şaşırmıyorum.
Tam artık tepeye vardım diye düşünürken yeni bir tepecik çıkıyor karşınıza, ama aşağıdaki manzara yavaştan görüntüye girmeye başladı bile ve kesinlikle bu yorgunluğa değecek gibi görünüyor ve işte karşımda uçsuz bucaksız Atlas Okyanusu; sakin, güneş ışığı altında pırıl pırıl, masmavi sulara doğru süzülen yamaç paraşütleri, kıyı boyu dizilmiş ağaçların palmiyelerin arasında sayfiye kasabaları… Çok hoş görünüyor. Evet, yorgunluğuma değdi gördüklerim! Bol bol fotoğraf çekiyorum, bir yandan da okyanustan gelen serin havayı solurken…
İnişe geçtiğimde uzun yol yerine tepeden kestirme olsun diye dümdüz ama ayaklarımı acemi kayıkçıların zorlu pistlerden inişleri gibi inmeye çabalıyorum. Biraz zor oluyor hem de ayakkabılarım içi kum doluyor ama bir an önce aşağıda kafede keyif yapan arkadaşlarıma katılarak neler kaçırdıklarını gösteriyorum makinemden. Sonrasında Arcachon’a doğru yola koyuluyoruz.