Tek Başına Sırt Çantalı Olmak: Koh Phangan'a Bir Bilet

Çılgın dolunay partileri ile ünlü bir eğlence adası olan Koh Phangan’daki hayatı huzur dolu olarak nitelemem alışılmadık gelebilir kulağa ama tam da böyle, huzur dolu bir hafta geçirdim bu güzel adada. Koh Phangan’a geliş sebebim bir haftalık bir yoga kampı olduğu için ve yaklaşık 2 aydır yollarda olmanın getirdiği yorgunluk da ağır basınca sadece huzuru ve sakinliği tercih ettim burada. Dolunay partisine bile katılmadım, bu yazı serisinden beklentilerinizi baştan ona göre ayarlayın yani : ) Koh Phangan seyahatimi 2 bölüm halinde anlatacağım. Okumakta olduğunuz bu ilk bölüm daha çok tek başına seyahat üzerine izlenimlerimi içeriyor. İkinci bölümde ise bu adaya asıl geliş sebebim olan Agama Yoga’yı yazacağım.

Koh Phangan sahilleri

Til’le birlikte Bangkok’a döndükten sonra o, Bangkok’tan Almanya’ya uçuyor, ben ise tek başıma düşüyorum yine yollara. Bangok’ta Khao San Road’da bulunan turist acentelerinin hepsi Bangkok – Koh Phangan arasında gece otobüsü ve bot ulaşımını içeren kombine biletler satıyorlar, fiyatlar da birbirinin benzeri. Çok pratik bu kombine biletler, herkese tavsiye ederim.

Gece otobüsünde yanımda sırt çantam, elimde tek kişilik biletim, beni uğurlayan Til’e camdan el sallarken, kendimi okula yeni başlayan çocuk gibi hissediyorum resmen. Bu benim ilk solo sırt çantalı seyahatim. Daha önce defalarca tek başıma seyahat ettim ama hepsinde gideceğim otellerde rezervasyonum belliydi, indiğim yabancı ülkelerde hava alanında beni karşılamaya gelen bir lokal insan bulunurdu, gitmem gereken yerlere ulaşmak için bir taksiye atlayıp adresi veriverirdim. Sonra sırt çantalı seyahatlere başladım. Konfor alanımı genişlettim, tur acenteleri, otel rezervasyonları olmadan gezmeyi, köşe bucakta kalmış, turistlerce bilinmeyen yerler keşfetmeyi, gerektiğinde tren istasyonlarının bekleme salonlarında yere bir örtü serip uyumayı, uçak ve taksi yerine tren ve otobüs kullanmayı öğrendim, sevdim. Ama genelde yılların sırt çantalısı olan Til’e sırtımı dayamayı da ihmal etmedim. Güvenli olması açısından seyahatler sırasında paramız bile Til’in beline taktığı gizli fermuarlı kemerde saklı durur, ben gayet rahat dolaşırım sokaklarda, paraya ve pasaporta sahip çıkma kaygısı olmaksızın.

Ama şimdi tek başıma, hangi otelde kalacağıma bile karar vermemiş olarak yoldayım. Daha ilk geceden, otobüs molalarında tuvalete gitmem gerektiğinde yolda tek başına olmanın zorluklarını fark ediyorum: Eşyaları yanıma almam lazım, göz kulak olacak kimse yok. Tek başına seyahatin zorluklarıyla ilgili diğer gözlemlerim ise şöyle:
 

  • Tüm eşyalara, sırt çantana, parana, pasaportuna tek başına sahip çıkmak ne önemli ve ne zor bir işmiş. Yol arkadaşıyla seyahatin en büyük avantajlarından biri de bu olsa gerek, gerektiğinde eşyalara göz kulak olacak birisi.
  • Tek kişilik hostel, pansiyon ve bungalov fiyatları iki kişilik odalarla karşılaştırınca (kişi başı) fiyat daha pahalıya geliyor. Bu yüzden tek başına seyahat ederken bile, güvendiğiniz başka solo gezginlerle karşılaşınca iki kişilik bir oda paylaşmak ya da çok kişilik hostel yurtları daha hesaplı.
  • Hiç tanımadığın bir şehre ilk kez vardığında, keyfin yokken, yorgunken, hastayken yanında güvendiğin bir yol arkadaşının olması büyük bir rahatlık olabiliyor.
  • Motosiklet ya da vespa kullanmayı bilmiyorsanız, bunları kullanabilen bir yol arkadaşınızın olması Güney Asya ülkelerinde büyük avantajmış meğer.
  • Odanızdaki hamamböceği, kertenkele ve bilimum haşereyle savaş konusunda iş başa düşüyor. Ne yalan söyleyeyim, en zorlandığım kısım bu oldu. Korkuyorum, evet.

Zorlukları sıraladım hemencecik. Hala, hayatımı yol arkadaşımla seyahat ederek geçirmeyi istiyorum. Ama, Til’in bu yazdıklarımı anlamayacak olması ihtimaline de güvenerek paylaşmam gereken bir sırrım var şimdi: Tek başına seyahat etmenin büyüsüne kapıldım bu ilk solo seyahatimde. 1-2 günlük bir alışma ve zorlanma devresinden sonra bir anda kendimi bambaşka bir tecrübenin ve maceranın içinde buldum. İşte bunlar da tek başına seyahat etmenin güzelliğine dair gözlemlerim: 

  • İddia ediyorum, iyi bir arkadaşla seyahat, hele de bu arkadaş sevgili ya da eşse, insanı birazcık asosyal yapıyor. Til’le gezilerimizde sosyal bir çift olduğumuzu sanırdım üstelik. Diğer gezginlerle yapılan sohbetler, arada birlikte çıkılan turlar, 1-2 akşam başka gezginlerle beraber yemeğe eğlenceye çıkmalar filan. Ama sonuçta insanı gerçekten kabuğundan çıkmaya, sosyal olmaya iten hatta zorlayan şey, tek başına olmakmış. “Tuvalete gideceğim, sırt çantama bakar mısın?“, “Tek başına bir bayan olarak burada kalmak güvenli mi?”den başlayıp gidiyor konuşma konuları : ) Diğer gezginlerle gerçekten arkadaşlık kurduğum tek seyahatim Koh Phangan oldu diyebilirim. Ha bir de, Koh Phangan’da motosiklet kullanmayı bilmeyen yalnız bir turist olmak da başlı başına sosyalleşme kaynağı. Koh Phangan’a gelen turistler (en azından benim kaldığım Sri Thanu ve Haad Rin civarındakiler) genelde batılı sırt çantalı gençler ya da yoga tutkunları. Çok rahat ve arkadaşça bir atmosfer esiyordu her yerde, sadece yerli halk değil turistler arasında da. Adanın ana caddelerinde ne zaman yalnız yürümeye çıksam ya da yoga okulu yollarındayken, beni gideceğim yere ya da yakınına kadar bırakmayı teklif etmek için yanımda duraklayan bir motosikletli turist oluyordu mutlaka.
  • Tek başına seyahat insanı daha pratik, daha zeki ve daha çevik yapıyor. Güvenli bir seyahat için sürekli gözler ve kulaklar, algılar açık durumda olmalı. Tüm kararları kendi başına verme ve her şeyi tek başına organize etme gerekliliği insana hem çok değerli bir tecrübe oluyor, hem de kendi güç ve potansiyelinizin şaşırarak farkına varıyorsunuz.
  • Bazen uzak yol seyahatlerine her şeyden uzaklaşmak, yepyeni bir dünya keşfetmek için çıkar ya insan, işte özellikle böyle gezilerde tek başına olmak önemli belki de. Yanınızda size sürekli normal sizi, günlük hayattaki sizi hatırlatan birisi olmadığında, hiç tanımadığınız bir sizle tanışmak mümkün olabiliyor.
  • Tek başına yolculuk etmek insanı hem alabildiğine cömert ve paylaşımcı yapıyor, hem de bir o kadar bencil olmasına izin veriyor. Yemeğinizi, suyunuzu, zamanınızı, düşüncelerinizi, korkularınızı hiç tanımadığınız insanlarla seve seve paylaşıyorsunuz. Kimsenin planına, isteğine uymak durumunda kalmadan sadece kendi istek ve beklentilerinize göre seyahatinizi planlayabiliyorsunuz da.

Ben yine de genel olarak yol arkadaşımla seyahati seçen bir gezgin olacağım sanırım. Ama arada bir firsatını bulup tek başına seyahatlere çıkmak da hedeflerim arasında : )

Huzurlu Ada Hayatı ve Agama Yoga

Huzurun resmi: Koh Phangan’ın mavi tonları… Dikkatli bakarsanız denizin ortasında meditasyon yapan birini görmek mümkün : )

Tayland’ın pek çok diğer tatil adası arasından Koh Phangan’ı seçme nedenim burada bulunan Agama Yoga okulu oldu. Peki neden Tayland’daki yüzlerce yoga kursu arasından Agama Yoga’yı seçtim? Egzotik ve uygun fiyatlı Güney Asya’da hem biraz tatil yapıp hem de yoga bilgisi ve tecrübesini derinleştirmek isteyenlere belki faydası olur diyerek birazcık yoga okulu arama ve seçme sürecimden bahsetmek istiyorum önce. İlk iş olarak tabi ki Google’da Tayland’daki yoga okulları şeklinde bir arama yaptım Ve tabİi ki bu aramadan bilmem kaç milyon tane sonuç serildi önüme. Seçeneklerimi Chiang Mai, Phuket ve çeşitli Koh’larla (Koh Phangan, Koh Samui, Koh Samet vs.) sınırladığımda yine oldukça fazla sayıda seçenek vardı önümde. Ancak Agama Yoga haricinde hemen hepsi günlük yoga programı da olan tatil köyü, detox kampı, lüks otel ya da spa otelleri olunca karar verme aşaması fazla sürmedi benim için.

Berlin’de birkaç sene önce başladığım yoga yolculuğum genelde batıdaki yoga stilinin ağır bastığı stüdyolarda, daha çok fit kalmaya, biraz da stres atmaya yönelik modern şehir yogası şeklinde oldu. Yoga ile ilgili teorik bilgi, yoga felsefesi ve doğduğu yer olan uzakdoğu ülkelerindeki esas uygulanış şekli hakkında bilgi alabileceğim bir kurs programı arayışı içindeydim. İnternet aramalarımda karşıma çıkan Tayland’daki yüzlerce yoga kursu arasında bu arayışıma uygun program sunan bir okul formatında, neredeyse tüm gün devam eden ve ilk haftalarda pratikten bile daha fazla teorik bilgi üzerinde yoğunlaşan tek kurs Agama Yoga’ydı. Fiyatın uygun olması (İlk gün ücretsiz, sonraki günlerde gün başına 10 dolar civarı bir fiyat var. Bu fiyata günde en az 8-9 saat teorik ve pratik dersler ve akşam konuşmaları dahil) ve Koh Phangan Adası’nın parti kalabalığından uzak Sri Tanhu bölgesinde bulunması da beni cezbetti ve kararımı verdim. Ölü sezonda gideceğim için önceden rezervasyon yaptırmadım, zaten rezervasyon çok da gerekli değil sanırım yüksek sezonda bile. Denemek isteyen herkes, ücretsiz ilk gün şansını kullanabilir.


Agama Yoga Sri Thanu Kampüsü Girişi

İnternette Agama Yoga ile ilgili yapılan araştırmalarda kafa karıştırıcı, çelişkili sonuçlar döküldü önüme. Bir yanda yıllardır bu yoga okuluna devam eden ve bundan çok memnun olan pozitif referanslar (Ayrıca Lonely Planet’da da bahsi geçen yegane yoga okullarından biri). Diğer yanda yoga okulunun gurusu ve ileri seviyelerde uygulanan metotlarla ilgili pek çok eleştiriler… Ben böyle durumlarda en iyi stratejinin “kendin dene, kendi tecrübeni oluştur stratejisi” olduğuna inandığım için ve bir hafta da zaten beynimin yıkanabilmesi için çok kısa bir süre olduğundan dolayı hiç çekinmeden denemeye karar verdim Agama Yoga’yı. Burada da sizlerle sadece başlangıç kursunun ilk bir haftası boyunca yaşadığım tecrübeleri paylaşacağım. Normalde uzun süreli bu kurslar, başlangıç seviyesi, ileri seviyeler, yoga öğretmeni yetiştirme programları… Agama Yoga Websitesinden detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz. Bir hafta sonunda benim kursla ilgili kişisel tecrübe ve gözlemlerim gayet olumlu oldu. Yetişkin, aklı başında, ruh sağlığı yerinde olan bir insan için hiç bir olumsuz sonuç ya da tehlike içerdiğini sanmıyorum buradaki öğretilerin. Guru ile günlük temas zaten yok başlarda, sadece 1-2 kez akşam seminerlerinde konuşmalarını dinliyoruz. Genç hocalardan gayet profesyonel ders ve seminerler alıyorsunuz. İleriki seviyelerde de bu okul ve öğretinin ne kadar içine gireceğinize kendi özgür iradenizle karar verebilirsiniz. Gelelim Agama Yoga günleri ve Koh Phangan’daki hayata..

Uzun bir gece otobüsü ve gemi yolculuğundan sonra Koh Phangan’a vardığımda ilk işim otel aramaya başlamak oluyor. Önce Agama Yoga web sitesinde önerilen Ananda Resort’a gidiyorum ama burada bir kaç Agama Yoga öğrencisiyle konuşmam sonucu öğreniyorum ki burası başlangıç derslerinin yapıldığı ana kampüse biraz uzak, ayrıca denize direkt kıyısı da yok. Öğrencilerden biri yoldan bir dolmuş çevirip, biraz ilerideki Sri Thanu merkezine gitmemi, orada deniz kıyısında pek çok uygun fiyatlı bungalov olduğunu söylüyor. Tavsiyeye uyuyorum ve cidden yarım saat sonra Seaview Rainbow‘da derme çatma, klimasız ama denize sıfır ve harika manzaralı bir bungalova yerleşmiş bulunmaktayım. Bungalova ödediğim gecelik fiyat 9 Euro, ölü sezon olmasının da etkisiyle fiyatlar düşük bu dönemde. 10-15 bungalovluk işletmede benden başka kimseler yok. Çantamı bungalova bırakıp koşa koşa Agama Yoga kampüsüne gidiyorum, kapı duvar, meğer pazar günleri kampüs kapalıymış. Resepsiyonda oturan birisi var ama bugün gidin, yarın sabah 8′de gelin demekten öte bir bilgi veremiyor bana. Keşke önceden iyice öğrenip araştırsaydım, rezervasyon yaptırsaydım, belki de kurs yok, belki talep olmadı açılmadı diye kendi kendime kızarak bungalova dönüyorum ve biraz keyfim yerine gelsin diye kendimi plaja atmışken bir muson fırtınası bastırıyor. Akşam olana dek de durmuyor yağmur, gece bastırınca boş bungalovlarla dolu bu karanlık ve ıssız sahilde tek başıma olduğum gerçeği ile yüzleşiyorum. Bungalovun kapısı da derme çatma, tam kilitlenmiyor bile. Sonra tek başıma olmadığımı farkediyorum burada, odada kocaman ve uçan bir hamam böceği, bir de “gekko” diye bağırıp duran minik gecko kertenkeleleri var. Yatağın etrafındaki cibinliğin altına sığınıp uyumak en iyisi diyorum. Bu gece bir an önce bitsin, yarın ya yeni bir bungalov bulurum kendime ya da en kötüsü başka adaya giderim, hatta evime dönerim, neden tek başıma geldim ki buralara zaten diye çok güzel planlar yaparak uykuya dalmışken, tavandaki gevşemiş çivisi çıkan cibinlik bir güzel yere düşüyor ve ben geceyi böcekler ve kertenkelelerle aramda hiç bir engel olmadan geçiriyorum.


Kaldığım bungalov grubu olan Seaview Rainbow’un sahilden görünüşü

Ertesi sabah uyandığımda çoktan biliyorum aslında, başlangıç ne kadar zor olduysa, sonrası o kadar keyifli geçecek. Sabah kuş ve dalga sesleriyle, odama dolan güneşle uyandığımda daha iyi hissediyorum, ben Koh Phangan’daki bu 1 haftamı çok seveceğim. Bungalov-pansiyon resepsiyonuna uğrayıp yeni bir cibinlik rica ettikten sonra kendimi Agama Yoga yoluna vuruyorum tekrar. Seaview Rainbow ile Agama Yoga Sri Thanu kampüsü arasında 10 dakikalık güzel bir yürüyüş yolu var. Saat 8′de kampüsün önündeyim yine, bu kez okul açık, resepsiyonda çok şeker, güleryüzlü bir görevli var, bana bir kayıt formu ve ilk günkü ders notlarının bir fotokopisini uzatıyor ve ilk gün olduğu için ödeme yapmam gerekmediğini, bu gün memnun kalıp devam etmek istersem bir haftalık ödeme yapabileceğimi söylüyor. Ödemeler günlük de yapılabilir ama haftalık ve aylık ödemelerde ekstra indirim alınabiliyor, haberiniz olsun. Kampüs yemyeşil bir alana kurulu birkaç yoga salonu ve küçük bir restoran-kafeden oluşuyor. Başlangıç derslerinin yapılacağı ana salon çok büyük, içeride dersin başlamasını beklemekte olan en az 60-70 kişilik grubu görünce aklıma önceki günkü “belki de katılım yoktu, kurs açılmadı” fikrim geliyor, gülüyorum kendime. Bir hafta boyunca her gün dolup taştı bu salon. Dünyanın her yerinden gelmiş yaşlı, genç, kariyer sahibi, hipi, sırtçantalı, turist, yoga meraklısı bir dolu insan. Denemek için bir günlüğüne gelenler de var, benim gibi bir haftalıklar da ama aynı zamanda bir aylık ilk aşamayı ya da üç aylık yoga eğitmenliği programını tamamlamak için gelenler de. İlk haftalarda hepimiz aynı salonda, aynı dersleri alıyoruz.


Agama Yoga kampüs içindeki derslerin yapıldığı yoga salonumuz

Günlük program oldukça yoğun. Sabah 8.30′da dersler başlıyor. İlk hafta boyunca sabahları açılışı teorik bilgi ve derslerle yapıyor, sonra teoriyi pekiştirmek için o gün bahsi geçen asana (yoga pozisyonu) uygulamalarını öğreniyor ve saat 11.00 gibi öğle arası veriyoruz. Öğleden sonra 16′da tekrar başlıyoruz ve saat 20′ye kadar teorik ve pratik dersler sürüyor. İlk hafta daha çok teorik bilgi ve seminer ağırlıklıydı, günde toplam 2-3 saatlik asana uygulaması yapıyorduk. İlerleyen haftalarda pratik kısım daha yoğunlaşmıştır diye tahmin ediyorum. Öğretilen yoga stili tantra yogası ve kundalini bazlı hatha yoga karışımı bir stil. Gurunun ve hocaların sadece yoga üzerine değil hayat üzerine de konuştuğu akşam seminerleri özellikle hoşuma gitti. Saat 20′de günlük program tamamlandıktan sonra da katılım isteğine bağlı olan film gösterimi, meditasyon seansları gibi çeşitli aktiviteler oluyordu kampüste, neredeyse her akşam. Bir haftanın sonunda dönmek zorunda olmasam en azından bir aylık programı tamamlamak isterdim. Yogayla sadece spor olarak değil de bir hayat felsefesi olarak ilgilenenler için ilginç bir kurs olabilir. Yine de tekrarlıyorum: En iyisi bir ya da birkaç gün deneyip size uygun olup olmadığına kendiniz karar verin. Olur da Agama Yoga’dan memnun kalmazsanız da Koh Phangan Adası’nda birçok başka yoga kursu mevcut.

Bir de kampüste hem eğitmen hem de öğrenci olarak bulunan pek çok Türk olduğunu fark edince oldukça şaşırdım. Bilsem gelmeden önce iletişim kurup, daha detaylı bilgi alabilirdim diye düşünmemiş de değilim hani, bu yüzden sizlere şimdiden Agama Yoga Türkiye’nin web sitesini vereyim, ilgilenenler buradan daha detaylı bilgiye, ayrıca Koh Phangan’da Agama Yoga’ya yakın nerede kalınabilinir gibi pratik bilgilere ulaşabilirler: http://agamaturkiye.com/

Ben adaya gelirken kendimi asosyal bir hayata koşullamıştım, sabah erken okula gider, akşam çıkışta da birşeyler yer, o günkü ders notlarına çalışıp erkenden yatarım diye düşünüyordum. Ne de olsa bir haftalık yoga kampı, hakkını vererek değerlendirebilmek için sabahları dinlenmiş ve dinç kalkmak, sağlıklı beslenmek lazım : ) Yani Koh Phangan’ın gece hayatına, partilerine uzak duracağım baştan belliydi. İlk günlerim cidden oldukça sakin ve sessiz geçti. Sabahları saatin alarmı bile çalmadan 7′de uyanıyor (temiz ada havası mı çarptı nedir, normalde 10′dan önce uyanamam), okul yolunda sabah kahvaltısı niyetine sokak tezgahlarından muz, mango alışverişi yapıyor (aslında sabah seansı öncesi kahvaltı yapmamak lazımdı ama bir iki meyve sayılmaz herhalde diye düşündüm) ve bu gün neler öğreneceğiz acaba heyecanıyla derslerin yapıldığı yoga salonuna giriyordum. Uzun öğle tatillerinde biraz internet kafelerde vakit geçirip, aileye günlük “hayattayım, merak etmeyin” mesajlarını ilettikten sonra civardaki minik aile restoranlarında nefis bir Tay öğle yemeği yiyip kendimi bembeyaz kumsalın masmavi sularına atıyordum. Sonra biraz plajda dinlenme, biraz o sabahki ders notlarını okuma, küçük bir masaj seansı derken Agama Yoga’nın öğleden sonra dersleri başlıyor ve akşam 20′ye kadar sürüyordu. 1-2 akşam ders sonrası film izleme, meditasyon aktivitelerine de katıldım.


Öğle tatillerimi geçirdiğim Srithanu sahili

Bungalovumdaki böcek ve kertenkele katsayısında ya da tam kilitlenmeyen kapı durumunda bir değişiklik olmadı. İkinci günümde 1-2 diğer otel ve bungalov grubuna baktım, fiyat sordum, değiştireyim yerimi diye. Ama ikinci gün sonunda Agama Yoga’daki sınıfmdan bir kız benim birkaç bungalov öteme taşındı, etraftaki 1-2 bungalova daha insanlar geldi. Ben de zaten üşeniyordum yer değiştirmeye, artık güvendeyim burada, insan var etrafta en azından, bir hafta dayanırım deyip kaldım orada. Sonraki günlerde, Dolunay Partisi zamanı yaklaştıkça ada da, bizim bungalov grubu da doldu giderek.

Dolunay Partisi demişken, önemli bir not: Duyduğuma göre Dolunay Partisi zamanına yakın ve parti günü adada çok sık hırsızlıklar oluyormuş. Nasıl olsa herkes partide ya da ön partilerden birinde diye hırsızlar geceleri bungalovlara giriyorlarmış rahatça. Hele de benim bungalova girmekte hiç zorlanmazlar herhalde, kapıya şöyle bir dokunsan açılır diye düşünerek pasaportumu, kredi kartımı ve bir miktar parayı kaldığım otelin kasasına kilitledim. Self servis güvenlik kasaları vardı, küçük bir dolabı sana veriyorlar ama kilidini kendin bulmak zorundasın. Neyseki yan sokaktaki 7Eleven’dan bir kilit bulup aldım. Böylece bir hafta değerli eşyalara sahip çıkma, odada mı bıraksam yanıma mı alsam derdim olmadı, herkese tavsiye ederim.


Bungalovuma giden yol

Agama’da ilk günler genelde kendi halimde takılıp pek sosyalleşmedim sınıf arkadaşlarımla, aslında gereğinden fazla sosyalleşip yogaya konsantre olamam diye korktum birazcık. Eğer ciddi bir yoga kampına girip, Agama’nınki gibi yoğun bir programı hakkını vererek uygulamak istiyorsanız, fazla sosyal hayat iyi gelmeyebilir, benden söylemesi : ) Okuldan sonra birlikte bir akşam yemeği, sonrasında birşeyler içme, a bir de şu ileriki barda bir parti varmış bakalım biraz derken bir bakıyorsunuz vakit gece yarılarını geçmiş. Ertesi sabah dinç ve dinlenmiş bir şekilde sabah 8′de kalkıp yogaya nasıl gidilecek? Ama çok da gözünüz korkmasın, hafta sonları yoga okulu tatil, dilediğiniz gibi gezip hafta sonu tatili yapabilirsiniz.

Soğuk soğuk bir kenarda durup, ders aralarında ve ders sonrası koşa koşa kampüsten çıkıp, derslerde en ön sıralara oturup hocalara kilitlenip kimseye bakmama çabalarımı 3-4 gün devam ettirebildim, sonra yelkenleri indirdim. Benim şansıma mıydı, yoksa yogi ortamı ne de olsa diye genelleyebilir miyiz bilmem ama çok tatlı, ilginç insanlara denk geldim. İsviçreli bir sınıf arkadaşım vardı, 30′lu yaşlarında kurumsal hayata ve iş yerine veda edip bir süre Greenpeace’de çalışmış, sonra da dünya turuna çıkmış, bir yıldır filan yollarda. Agama’da bir aylık kursu tamamladıktan sonra Avusturalya’ya gidip orada bir süre çalışıp para biriktirmek istiyor. Gerçek hayata döndükten sonraki hedefi ise kendi meditasyon merkezini açmak. Diğer bir sınıf arkadaşım 35 yaşlarında bir Srilanka’lı. Organik turlar ve organik turizm üzerine faaliyet gösteren bir acentesi varmış, yoğun iş hayatına ara verip o da bir aylık kurs için adaya gelmiş. Herkes organik, herkes vejeteryan, herkes çevreye karşı özenli, hassas. Ben de kimbilir kaçıncı kez vejeteryan olmaya çalışayım, çevreyi çok daha az kirletmeye özen göstereyim, eve dönünce bir çevre kuruluşunda gönüllü üye olayım diye söz veriyorum, bir yandan az önce 7Eleven’dan aldığım pet şişedeki suya vicdan azabıyla bakarken… Bir de yine sınıf arkadaşlarım Amerikalı bir karı-koca var, Roger ve ismini şimdi unuttuğum eşi. İkisi de 50′li yaşların sonlarındalar. Uzun yıllar iş hayatında stresli çalıştıktan sonra yoga öğretmeni olmuşlar, gerçi Roger eğilip ayak uçlarına dokunmakta zorlanıyordu, pek anlamadım işin bu hocalık kısmını. Ayrıca da Roger yıllar önce birkaç sene İstanbul’da yaşayıp çalışmış, durup durup bana “Sen gerçekten Türk müsün, tek başına nasıl seyahat ediyorsun böyle?” diye soruyor, bozulmaya başlıyorum yavaş yavaş bu tür sorulara, kaçıncı yüzyıldayız, hala mı böyle bir imajı var Türkiye’nin? Üstelik de uzun yol gezilerindeki sırtçantalı Türk gezginlerin, kadın erkek, sayıları da oldukça arttı son yıllarda. Yerleşik bir imajı değistirmek zor sanırım.


Her sabah geçtiğim Agama Yoga yolları

Bu arada adadaki son günlerime kadar bungalov ve okul, bir de ikisi arasındaki küçük Sri Thanu merkezi dışında Koh Phangan’a dair hiçbir şey görmüyorum desem yeridir. Yoga okulundan arta kalan kısıtlı zamanlarda adayı gezebilmek için motosiklet, vespa kullanabiliyor olmak neredeyse şart. Şansıma, adadan ayrılmama birkaç gün kala yan bungalova bir komşu geliyor, Norveçli ve yıllardır Güney Asya ülkelerinde expat olan bir çocuk. Son bir kaç günümü komşum ve onun Amerikalı arkadaşlarıyla geçiriyorum, sağolsunlar beni de vespalarının arkasında birazcık sağda solda görülesi yerlere götürüyorlar. Hatta son akşamımda geçmiş doğum günüm şerefine bana sürpriz doğum günü pastası organize etmeyi, son günümde beni limana kadar götürüp gemiye binerken el sallayarak geçirmeyi bile ihmal etmiyorlar. Dolunay partisine kalamayacağım ama nihayet yine bungalov komşularımın da iteklemesiyle bir akşam yoga prensiplerimden ödün verip, biraz Koh Phangan gece hayatını ucundan köşesinden görüyorum. Bungalovumun olduğu sahilin biraz ilerisinde minik bir sahil barı var: Three Monkeys Bar. Sadece küçük bir bambu bardan ve kumsal üzerine atılmış sandalyelerden oluşuyor. Tay personel çok sevimli, gecenin ilerleyen saatlerinde kumların üzerinde ateş yakıp ateş topu çevirme gösterileri filan yapıyorlar. Yine de saat gece yarısını vurunca ben külkedisi misali koşarak bungalovuma dönüyorum, yarın yoga dersine geç kalmamalıyım diyerek.

Adadaki son günümde, son kez Sri Thanu sokaklarında yürüyüp bakkala, manava, masaj salonundaki kızlara “Good morning” derken, okuldaki son günüm olduğunu bilen arkadaşlarımla vedalaşıp e-mail alışverişi yaparken, sevgili bungalov komşularımla limanda son kez sarılıp vedalaşırken içim burkuluyor. Seyahatlerde kurulan sırtçantalı arkadaşlıklarında bana melankolik ve hüzünlü gelen birşeyler var hep. Veda sahnelerinde hep e-mail adresleri, telefon numaraları alınıp veriliyor, sen beni ziyarete gel, ben seni ziyaret ederim, 1 yıl sonra şurada buluşuruz filan deniyor ve bu sözler genelde unutulup gidiyor. Daha e-mail adreslerini alıp verirken ve yeniden görüşmek üzere deyip birbirimize sarılırken bile biliyorum ki büyük ihtimalle birbirimizi son görüşümüz bu. İki gün sonra kendi dünyasına, kendi yaşam koşturmacasına dönecek herkes, anı olup kalacağız birbirimizin seyahat hikayelerinde, bloglarında. Belki en fazla 1-2 ay daha Facebook’ta birbirimizin fotoğraflarına yorum yapıp, sonra unutup gideceğiz. Belki de böyle geçici oldukları için böyle de güzel hatırlanıyor seyahat arkadaşlıkları kimbilir.


Sevgili bungalov komşularım Raymond, James ve Scott son günümde limanda beni uğurlarken

Koh Phangan’dan ayrılış hikayeme dair önemli bir not daha: Bangkok’a dönüşüm yine bir kombi biletle; önce küçük bir gemiyle Koh Samet üzerinden Surat Thani’ye geçip, oradan da gece otobüsüyle Bangkok’a yola çıkacağız. Hava o gün çok rüzgarlı, bir gün önce deli gibi bir fırtına vardı, adada mahsur kalıp uçağı kaçırmaktan bile endişe etmiştim. Neyse ki o gün gemiler çalışıyor ama 1-2 saatlik gemi yolculuğu hayatımın en sarsıntılı yolculuğu oluyor sanırım. Filmlerdeki fırtınalı okyanusta kalmış gemi sahneleri gibiyiz, her an batacağız diye ödüm kopuyor ama hareket bile edemiyorum bir yandan da mide bulantısından. Deniz tutanlara önerim rüzgarlı günde bu seyahati yapacaksanız mutlaka bir hap filan alın. Ben gözlerimi sabit bir noktaya dikip, iki saat boyunca kımıldamadan ve kimseyle konuşmadan atlatıyorum bu yolculuğu ama yolcuların büyük bir kısmı gemi tuvaletinden çıkamıyorlar yol boyunca.

Sonra Surat Thani’ye geliyoruz, birkaç saat bekledikten sonra otobüsümüze biniyoruz ve ertesi sabah Bangkok’tayım yine. Bir sonraki gün uçağım var, bir yol hikayesinin daha sonuna geldim. Hem eve dönüş, aileye, arkadaşlara kavuşma heyecanı var içimde, hem de sevgili Güney Asya’yı, sırtçantalı avare hayatı geride bırakmanın hüznü.

Tekrar görüşeceğiz Güneydoğu Asya, bekle beni : )

 

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
ŞİLAN KÜÇÜKOKUR BARTEL

Yazar Hakkında

ŞİLAN KÜÇÜKOKU…

Uzun yıllar İstanbul'da pazarlama profesyoneli olarak çalıştıktan sonra, plazalara ve kurumsal hayata veda ederek Berlin'e yerleşti.