Ksar Ghilane’de başımıza gelenlerden sonra aslına bakarsanız çöl gezisine dair tüm umutlarımız tükenmiş, turu tamamlamadan dönmeyi bile düşünmüştük. İçi dışı tozdan sapsarı olmuş, toza bulanmış ve darmadağın olmuş arabamız da hadi dönelim der gibiydi.
Kum sebebiyle kapanmış yolları öğrenmenin o an için en iyi yolu yerellerden bilgi almaktı, biz de öyle yaptık. Yaklaşık 10 kilometre kum kaplı yolu bypass etmek için 3 saat yolumuzu uzattık ve toplamda 7,5 saatte Tozeur’a vardık. Daha kötü ne olabilir derken bir şekilde hep daha kötüsü oluyordu, ama pes etmek yoktu. Google haritalara güvenip yolunuzu bulmak gerçekten büyük bir hata, durup yerellere yol sormak zorunda kalıyorsunuz. Bu durumda Arapça bilmemek gerçekten büyük bir sorun. Ne zaman bir grup gördüğümüzde durup yol sormak istesek, birbirlerine bakıp gülme krizine giriyorlardı.Sonuç olarak biz yine kendimize güvenmek zorunda kalıyoruz.
Tozeur’a gelmeden önce yol üzerinde Chott El Djerid ziyaret edilecek yerler listesinin başında geliyordu. Tam güneş batarken gölde olmayı başarmıştık. Göl hakkında biraz bilgi vermek gerekirse: Bu göl, Sahra Çölü'nün en büyük tuz gölü ve Afrika kıtasının da en büyük tuz gölü olduğu söylenir. Gölün yüzölçümü 7.000 km2'den fazladır ve yazın neredeyse tamamen kurur. Gölün rengi yeşilden pembeye, turuncuya kadar değişir ve çok güzel manzaralar sunar.
Chott el Djerid, Tozeur ve Kebili şehirleri arasında, ülkenin güneybatısında yer alır. Burada çok sayıda hurma ağacı bulunur ve bölgeye "Palmiye Ülkesi" anlamına gelen el Djerid denir. Gölün etrafında birçok vaha da vardır. Göl, kışın suyla dolu olduğunda tekneyle geçilebilir, ancak yazın sert tuz kabuğu üzerinde yürümek veya araba sürmek çok tehlikelidir. Gölün kenarlarında biriken tuzlar, tuz üretimi için toplanır.
Chott el Djerid, doğal bir harika olmasının yanı sıra kültürel ve mitolojik bir öneme de sahiptir. Göl, Star Wars serisi gibi birçok filme çekim mekanı olmuştur. Ayrıca Jules Verne'in son romanı Deniz İstilası'nda da anlatılmıştır. Yunan mitolojisine göre, burası tanrıça Athena'nın doğduğu yerdir. Göl, Frank Heller'in Bin ve İkinci Gece, Bir Arapça adlı kitabının da geçtiği yerdir.
Gölde birkaç saat geçirdikten sonra otelimize gitmek üzere yola koyulduk. Bizim yaptığımız gibi güneşin batışını buraya denk getirmenizi tavsiye ederim. Otele vardığımızda adeta çölde vaha görmüş bedeviler gibiydik, gözlerimiz parıl parıl, dillerde tek bir söz: “Biz neden ilk önce buraya gelmedik.” Bunun cevabını ben de bilmiyordum, yerel arkadaşlarım böyle olacağından bahsetmemişti. Yüz ifademizden anlaşılıyor olacak ki resepsiyonist iyi misiniz bir sıkıntınız var mı diye sordu. Ne olabilir ki, çölde yol ortasında saatlerce mahsur kaldık ve arabamız hasar aldı sadece.
Otele vardığımızda tek düşündüğümüz şey güzel bir yemek yiyip dinlenmekti. Arkadaşlarım bu plana uyarken benim aklımda arabayı bu şekilde teslim edemeyeceğim düşüncesi ve bir sonraki günün planını netleştirmek vardı. Resepsiyonist bizi çok sıcak karşılamıştı, ben de biraz şımardım tabii ve bu durumu suistimal ederek ona tüm dertlerimi anlattım; ayrıca ertesi gün en geç saat iki de dönmemiz gerektiğini yani teknik olarak 6 saatimiz olduğunu arabamızın berbat halde olduğunu, Tozeur’u da baştan aşağı gezmek istediğimizi anlattım. Adam bu Maxwell denklemini çözmek için 10 saniye kafasını kaşıdı ve bekle dedi. Telefonda birini aradı, yaklaşık 10 dakika hararetli bir konuşmanın ardından bana döndü. Bu arada Tunus’ta para ile çözülemeyecek hiçbir şey olmadığını da belirtmeliyim. Tüm bu şeylerin olaylarin sonunda, çok kısıtlı sürede biz tüm Tozeur’u de baştan aşağı gezdik, hem de hiç temizlenmeyecek arabayı temizlettik. Tabii ücreti mukabilinde. Şimdi gelelim detaylarına: Otel bana her biri yaklaşık 5-6 saat süren standart gezi paketlerini önerdi. Bu gezi paketinde 4x4 araçlarla Tozeur’un çevresindeki önemli yerlerineredeyse baştan aşağı gezebiliyorsunuz.
En erken kaçta gelebilir sorusunu siz ne zaman isterseniz diye yanıtladı resepsiyonist. Biz de saat 6 dedik, fakat kahvaltı salonu 7 de açılıyordu. Bizim için 5.30 da açtılar, tabii bu da ücreti karşılığında. Neyse lafı fazla uzatmayalım. Ertesi gün sabah 6’da şoförümüz Amir ile buluştuk ve yola çıktık. İlk durağımız Chebika Oasis idi. Chebika Oasis, Tunus'un batısında Tozeur Valiliği'nde bulunan bir dağ vahasıdır. Djebel el Negueb dağlarının eteğinde yer alan Chebika, güneşe maruz kalması nedeniyle Arapça'da "Güneş Sarayı" anlamına gelen Qasr el-Shams olarak bilinir. Köyün içinden geçen küçük birırmak sayesinde ağaçların yeşil rengi köyün çevresindeki göz alabildiğince kahverengi dağlara adeta meydan okuyor. Antik dönemde Ad Speculum adlı bir Roma karakolu olan Chebika, daha sonra Berberi dağ sığınağı haline gelmiştir. 1969 yılında 400'den fazla kişinin öldüğü felaket bir sel sonrası terk edilen eski kasabanın yanında yeni bir köy inşa edilmiştir. Chebika Oasis, İngiliz “Hasta” filmine de ev sahipliği yapmıştır. Chebika'da yemyeşil bir bitki örtüsü, şelaleler ve kayalık vadiler bulunur. Bu güzel vadiyi gezmek rehber eşliğinde yaklaşık bir saat sürüyor.
Daha gidecek çok yolumuz vardı, bu yüzden fazla oyalanmadan yola koyulduk. Biz asfalt yoldan gideceğimizi düşünüyorduk, çünkü diğer tüm tur araçları asfalt yoldan gidiyordu. Frekansımız Amir’le uyuşmuştu. Bize kestirme yoldan gideceğini söyledi, çok geçmeden kendimizi çölün ortasında bulduk. Amir hızını alamadı ve arabayla akrobatik hareketler yapmaya başladı, tepelere çıkıyor arabayı kum yığınları üzerinden yokuş aşağı serbest bırakıyordu, tabii biz alışık olmadığımız için en başta korktuk ama gezinin en heyecanlı bölümü burasıydı. Yolun ortasında durdu ve “Sol taraf Ong Jmal, fotoğraf çekmeniz için size 8 dakika veriyorum.” dedi. Biz de aceleyle çekebildiğimiz kadar fotoğraf çekmeye çalıştıkbasladik. Burası hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse, adı "Deve Kamburu" anlamına gelir ve burada bulunan büyük kaya oluşumlarından gelir. Ong Jmal, Star Wars filmlerinin bazı sahnelerinin çekildiği yer olarak da ünlüdür. Burada Luke Skywalker'ın evi ve Mos Espa şehri gibi mekanları görebilirsiniz. Ong Jmal, zaman ve mekandan kopuk bir turistik bölgedir. Resepsiyonist tembihlemiş olacak ki Amir 1 dakika bile boşa geçirmek istemiyordu. Hemen tekrar yola koyulduk, bir süre sonra “Aaaa bakın ileride su var.” dedi. Gerçekten uçsuz bucaksız göl görünüyordu. Daha sonra çocukken okuduğum hikaye kitapları gözümün önüne geldi: Çölleri develerle aşmaya çalışan susuz kalmış bedeviler suya ulaştıklarını düşünerek koşuyorlardı, serap gördüklerini anlayınca da hayal kırıklığına uğruyorlardı. Çölde yaşamasak da bir şeyler biliyorduk.
Amir son bir kez daha yüreklerimizi ağzımıza getirdi, son akrobatik hareketlerinin ardından Star Wars film setine gelmiştik. Çok garip duygular içerisindeydim, sette dolanırken Skywalker, ışın kılıçları, Yoda ve diğerleri gözümde canlanıyordu.
Artık yavaş yavaş dönüş vakti yaklaşıyordu, Tozeur’daki son anlarımızı Medina’da geçirmek istedik. Medina, eski şehir anlamına gelir ve buraya Tozeur'un kalbi diyebiliriz. Dar ve labirent gibi sokaklarda geleneksel el sanatları ürünleri satan dükkanlar, kahvehaneler, camiler ve müzeler bulabilirsiniz. Medina'nın en ilginç özelliği ise duvarlarıdır. Duvarlar, tuğladan yapılmış geometrik desenlerle süslenmiştir. Bu desenler, Berberi kültürünün bir simgesidir. Buradan hediyelik eşyalarımızı aldıktan sonra otelimize döndük.
Acı tatlı anılarla çöl gezimizin sonuna gelmiştik. Her ne kadar başlarda çok söylensek de başta Tozeur olmak üzere çöl gezisi unutamayacağımız güzel bir tecrübe oldu.