Tuna ve Main Nehri'nde Seyahat: Regensburg

Almanya’nın Bavyera eyaletine bağlı 4. büyük şehridir. Münih ile Nürnberg arasında yer alan Regensburg, Tuna ile Regen nehirlerinin birleştiği noktada kurulmuş. II. Dünya Savaşı sırasında nüfusu 100 binin altında olduğu için bombalanmamış (nüfusu 100 binden aşağı şehirlere bomba atılmıyormuş). Bu nedenle de Almanya’nın Ortaçağ döneminden beri en iyi korunmuş şehirlerinden biridir. Şehir, 13 Temmuz 2006 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne eklenmiş. BMW ve AUDI gibi büyük otomotiv fabrikalarının burada olması, şehri cazip kılan etkenlerden biridir. Günümüzde şehrin nüfusu 150 bin civarındadır. 
Gemimiz saat 12.00 gibi Regensburg’a gelecekti, ancak biraz daha erken geldi. Bu nedenle kahvaltı sonrası hemen gemiden ayrılıp 12 km uzaklıktaki Walhalla’ya geldik. Gemi, şehir merkezindeki iskeleye yanaştı. Burası çok küçük bir şehir, öğleden sonra nasıl olsa şehir içini dolaşırız diye düşündük. Zamanımız az olduğundan bir taksi ile anlaştık; bizi Walhalla’ya götürüp 40 dakika bekleyip sonra tekrar bizi alıp gemiye getirecek, bunun için 50 Euro’ya anlaştık. Regensburg’a gelince burayı da mutlaka görmelisiniz. Gelmeden önce okuduğumuz notlarda Walhalla’ya 325 basamakla çıkılacağı yazıyordu. Ancak taksi bizi Walhalla’nın çok yakınına kadar çıkardı. Böylece basamak sayısı 43’e indi. Hiç korktuğumuz gibi olmadı. Eğer toplu taşıma ile gelirseniz; Tuna Nehri kıyısından 240 basamakla çıkılıyormuş.

Neticede Walhalla’ya geldik. Burası biraz Yunan tapınaklarını, biraz Anıtkabir’i andıran; Donaustauf köyündeki tepe üzerinde yer alan kocaman ve bol sütunlu beyaz bir yapı. Tuna Nehri’ne ve tüm şehre hâkim konumda yer alıyor. Walhalla; Alman halkının onuruna ithafen 1842 yılında açılmış, ancak fikir babası olan veliaht Prens Ludwig tarafından 1807’de tasarlanmış. 1830-1842 arasında inşaatı Leo Von Klenze tarafından yapılmış. Walhalla adını İspanyolmitolojisinden almıştır. Walhalla’nın kelime anlamı; Vikinglerde Tanrı Odin’in savaşçılarının öldükten sonra gittikleri yer (cennet) demektir. Yapının içinde Alman tarihinin ünlü şahsiyetlerinin (siyasetçiler, krallar, bilim adamları ve sanatçılar) büstleri yer almaktadır. 

Salonun başköşesine Kral Ludwig I’in görkemli bir heykeli yerleştirilmiş.

Salonun taban döşemesi beyaz ve altın sarısı, duvarlar ise gülkurusu renginde mermerden oluşuyor. Bu gülkurusu mermer duvarlar, bembeyaz büstlerle dolu. Bu büstlerin arasında yine bembeyaz kadın heykelleri var.

Bu büstler önemli Alman sanatçıları, siyasetçileri ve bilim adamlarına ait. 4 duvarda yer alan 130 adet büst üzerine 65 adet plaka yerleştirilmiş.

En üst kısımda bulunan kadın heykelleri sanki çatıyı tutuyor gibi. Bu heykeller de kanatlı at üzerindeki Tanrı Odin’in savaşçılarını iyileştiren bakire kadınları temsil ediyor diye düşündüm. Ayrıca kırmızı, mavi, yeşil ve altın sarısı tavan figürleri de oldukça güzeldi.

Bu anıt yapının dışına çıkıp Tuna Nehri’ni de fotoğrafladıktan sonra, bizi bekleyen taksimize binip gemimize öğle yemeği için döndük.

Öğle yemeği sonrası tekrar şehir turuna başladık. Öncelikle şehrin Roma döneminden kalma 2 kuleli anıtsal giriş kapısından eski şehre giriyoruz.

Günümüzde müze olarak kullanılan piskoposluk binasına geliyoruz.

Regensburg diğer şehirlere göre geleneklerine daha bağlı bir şehir. Eski şehirde dolaşırken yerel kıyafetler giymiş bir müzik grubuna rastlıyoruz.

Şehirde şapkacılık da oldukça gelişmiş. Şehirde yer alan 3 katlı şapka mağazası da objektifimizden kaçmadı.


Schindler'in Listesi filminden çok iyi anımsadığımız Oskar Schindler’in 1945-1950 yılları arasında yaşadığı ev

Zamanında şehrin en yüksek binası olan ve zenginlerin evi olarak bilinen Ortaçağ’dan kalma binayı da fotoğraflayıp, şehrin simgesi olan Taş Köprü’ye geliyoruz (Steinerne Köprüsü).

1135-1146 yılları arasında 15 ayak üzerine oturtulmuş olan ve mimarisi ile dikkat çeken Steinerne Köprüsü’nün uzunluğu 310 metre. Köprünün kulesi, günümüzde müze olarak kullanılmakta. Biz gittiğimizde taş köprü tadilatta olduğundan, yanına kurulan çelik köprüyü kullandık.

Köprü, Regensburg’un en güzel fotoğraflarını çekmek için en ideal nokta. Köprünün ayakları suyun gücünü hafifletmek için fotoğrafta görüldüğü gibi üçgen taş platformlara oturtulmuş.

Steinerne Köprüsü, Kuzey Avrupa ile Venedik’i bağlayan önemli bir ticaret yolu oluşturmuş. Bu eski Ortaçağ şehrinde dolaşırken, binaların cephelerindeki süsleme ve resimlere hayran kalmamak mümkün değil.

Köprüde çalışan işçilere yemek yapan eski aşevi 850 yıldır sosis yapıyormuş. Regensburg’un en eski ve en popüler fast food restoranı Wurstküche, taş köprünün hemen altında yer alıyor. Regensburg sosisi (Wurstküche) çok lezzetli ve lavantalı ekmekle servis ediliyor.

17. asırda önemli bir astrolog olan Kepler’in, 1626-1628 yılları arasında yaşadığı evi de fotoğrafladıktan sonra dar bir sokaktan belediye meydanına geçiyoruz.

1663-1806 yılları arasında Alman krallarının yaşadığı belediye binası 3 etapta yapılmış. Eski gotik binanın üzerine 1500’lü yıllarda altın kule eklenmiş. 3. etapta da barok bina ilave edilmiş. Hemen sağ tarafında yer alan Prinzess Cafe buranın en ünlü kafesi, kafede oturup lezzetli pastalarının tadına baktık.

İnebahtı Savaşı’nı anlatan rölyeflerin bulunduğu kaide üzerindeki heykel hiç hoşumuza gitmedi. Çünkü bu heykelde 1547-1578 yılları arasında Regensburg’da yaşamış olan Juan de Austria’nın bir heykeli var. Osmanlılara karşı başarılı bir mücadele veren Juan de Austria’nın elinde bir kılıç, ayağının altında ise Osmanlı’yı ifade eden sakallı ve sarıklı bir kafa figürü var. Bu heykel 1978’de yapılmış.

Heykelin karşı sokağındaki hardal satan dükkânın adı Handlmaier. Burası ev yapımı hardalı ile meşhur bir dükkân, hardalın adı Luise Handlmaier. Biz de buradan her turist gibi hardallarımızı aldık. Ama bana göre tadının pek bir özelliği yoktu.

Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olan St. Peter's Katedrali, şehrin ruhani merkezi konumunda. Yüksek gotik tavanlar, vitraylar ve kilise içindeki bu mükemmel figür ilgimi çekti.

Bence kilisenin en ilginç yeri alt kattaki birçok önemli piskoposun mezarlarının bulunduğu yerdi. Burada ayrıca, demir kafeslerin arkasındaki insan kemikleri çelik bir muhafaza içine alınmıştı.

Şehirde gezerken oyuncakçı dükkânlarını asla es geçemiyorsunuz. Taş-ferforje bahçe süslemeleri de harika.

Şehir turumuzu bitirip gemi ile hareketimizden 45 dakika sonra Walhalla bütün ihtişamı ile bizi selamladı.

Akşam yemeği sonrasında arka güverteye çıktık ve tam günbatımında gemimizin girdiği kademe havuzlarında sizin için bir video çektik 

.

NURHAN YILMAZ

Yazar Hakkında

NURHAN YILMAZ

1951 İstanbul doğumluyum. Yıl içinde dönüşümlü olarak Sinop, Bodrum ve İstanbul’da yaşamaktayım.Küçük yaşlarda babamın mesleği gereği, Türkiye’nin pek çok farklı şehirlerinde yaşadım.