Vietnam'da Tek Başıma

2014 yılı için yeni seyahat planlarıma başlamışken, en son seyahat ettiğim Vietnam seyahatimi bu kez kaleme almaya çalışacağım.

Motorsikletleriyle, muhteşem körfeziyle, Cha Ca rulosuyla ünlü, kükreyen ejderin ülkesi "VİETNAM"daydım. Evet artık daha önce televizyonda gördüğüm o muhteşem ülkeye gitmeye karar vermiştim. Vietnam seyahatimle artık bir ilki daha gerçekleştirecektim. İlk defa grupsuz, güzergahını kendim belirlediğim bir seyahate çıkacaktım.  

İşe Vietnam'da gezilip görülmesi gereken yerleri belirlemekle başladım. Bunlar sırasıyla; "Hanoi, Halong Körfezi, Hoi An, Ho Chi Minh ve Cu Chi" idi.

Şimdiye kadar yapmış olduğum yolculuklarımın içinde en uzun yol kat edeceğim yolculuğum başlıyor. Siz de hazırsanız, oturun bilgisayarın başına ve okumaya başlayın:)

Vietnam seyahatim başlıyor!

İlk istikametim Amsterdam Schiphol Havalimanı. Dışarıda dondurucu bir soğuk hava vardı. Amsterdam'dan uçtuğum seyahatlerimde, havalimanına ulaşımda her zaman treni tercih etmişimdir. O gün de öyle oldu. Hengelo şehrinden trenle Amsterdam Schiphol Havalimanı'na hareket ettim.

Hollanda'dan Vietnam'a direkt uçuşlar olmadığı için, aktarmayla uçmam gerekiyordu. O yüzden Tayland'ın başkenti Bangkok'ta aktarma yapmam gerekti. Akşamüstü 12 saat sürecek olan uçuşumu gerçekleştirecek uçağımın körüğünde adımlarımı atarken dışarıda yağan kara son kez bakarak uçağımda yerimi aldım.

12 saatlik uzun uçuşumdan sonra artık Bangkok'taydım. Beni, uçağımdan iner inmez çok nemli ve sıcak bir hava karşıladı. Kar yağarken bindiğim uçağımdan inerken, dışarıda kavurucu ve bunaltıcı bir hava olması çok farklı bir duyguydu.

Hemen aceleyle Vietnam uçuşumu yapacağım girişe geçtim, 2 saatlik bir beklemeden sonra Vietnam Airlines'a ait uçakla 2 saatlik bir uçuşla Vietnam'daki ilk durağım olan başkent Hanoi'a ulaştım. Bavulumu aldıktan sonra vize almak için gümrük polisinin orada sıraya girdim. Hollanda vatandaşı olduğum için vizeyi Vietnam girişinde kapıda alma imkanım vardı. Daha önceden doldurduğum, seyahat acentamın bana göndermiş olduğu vize formuyla birlikte pasaportumu ve 45 Dolar'ı vermem yeterli oldu. Artık 9 günlük Vietnam seyahatim başlamıştı!

"Pick Up Mr. MEHMET HAN" tabelasıyla karşılandım.

Başkent Hanoi

Acentemin beni karşılayan görevlisiyle birlikte Hanoi şehrinde 3 gece konaklayacağım "Quoc Hoa Premier Oteli"ne gittik. Şehir merkezinde çok hoş ve konforlu bir oteldi. Akşamüstü olmuştu. Eşyalarımı bırakır bırakmaz, etrafı keşfetmek için hava kararmadan bir an önce kendimi dışarıya attım.

Artık dünyanın en çok motosikletlerinin olduğu ülkenin, Hanoi şehri sokaklarındaydım. Burada kişi başına iki motosiklet düşüyormuş. Fotoğraf makineme sarılıp Hanoi sokaklarında çok güzel pozlar yakaladım. Bir ara o meşhur tropik meyve satıcılarının sepetlerini omuzuma sırtlanıp birkaç adım atarak ve Hanoi'nin geleneksel bisiklet taksilerinden birine binerek o ambiyansı birebir yaşamanın mutluluğuyla otelime geri döndüm.

Artık hava kararmıştı, biraz otel odamda dinlendikten sonra tekrar dışarıya çıktım.

Thang Long Water Puppet Tiyatrosu - Su Kuklaları

İlk olarak; dünyaca ünlü Vietnam su kuklaları gösterisini izlemek için "Thang Long Water Puppet Tiyatrosu"na gittim. Müzik grubunun canlı olarak çalarak söylediği Uzak Doğu müziği eşliğinde kuklalarla muhteşem bir su gösterisini izledim.

Sonrasında bir kafede oturarak hindistan cevizi suyunu afiyetle yudumladım.

Gezme tutkumdan dolayı, pek hissetmesemde üzerimde çok uzun bir yolculuğun vermiş olduğu yorgunluk vardı. Ertesi gün çok uzun bir programım olacaktı ve çok erkenden kalkmam gerekiyordu, o yüzden otelime geçerek istirahat ettim.

Ertesi sabah, taze bol tropik mevyeli kahvaltımı yaptıktan sonra uzun bir günün programına başladım.

Hoan Kiem Gölü

İlk olarak Hoan Kiem Gölü'nün üzerindeki ünlü "The Huc" köprüsüne gittim. Sonrasında köprünün yanında bulunan parkın içindeki barışı simgeleyen dünya anıtına giderek dünyanın üzerindeki Vietnam haritasıyla bir hatıra pozu verdim. O gün hava biraz yağışlıydı ama bu gezmeme ve görmeme engel değildi.

Ho Chi Minh Müzesi

Hemen oradan Ho Chi Minh Müzesi girişindeki bilet kuyruğuna girdim, sabahın erken saatleri olduğundan orada tören için uygun adım bekleyen Vietnam askerleriyle karşılaştım. Vietnam bağımsızlık hareketinin önderi ve Vietnam Demok­ratik Cumhuriyeti'nin ilk başkanı olan Ho Chi Minh'in anıt kabrinin önünden geçerek ve pozlar alarak buradan ayrıldım.

Vietnam'da çok az müslümanın yaşadığını biliyordum ama burada karşıma bir caminin çıkacağını tahmin edemezdim. Bu camilerden biri de Hanoi şehrindeki "Al Noor" camisiymiş. 

Yoğun bir günün ardından artık hava kararmıştı, ertesi gün dünya miras listesinde bulunan ve dünyaca ünlü Halong Körfezi'nde tekne turuna katılacaktım. Eşyalarımı toplamam gerekiyordu çünkü yarın erkenden otelimden ayrılacaktım. O yüzden otelime geçerek istirahata çekildim.

Halong Körfezi ve Tekne Turu

Sabah saat 8'de acentemin bir görevlisi gelerek beni otelimden aldı. Buradan dolmuşla 4 saate yakın bir yolculukla muhteşem doğa harikası olan Halong Körfezi'ne hareket ettik. Yol üzerinde Hai Duang yakınlarında "Dai Viet Joint Stock" adlı bir atölyede mola verdik. Burada el dokuması yapan bayanlar bizi karşıladı. Bu el işi göz nuru ürünler, bu yol güzergahında buraya uğrayan turistlere satılıyormuş. Ben de buradan birkaç parça hatıra ve hediyelik eşyalar aldım ve tekrar yola koyulduk.

Halong Körfezi'nin limanına vardığımızda bizi ufak teknelere aldılar. Bu ufak tekne bizi ileride bekleyen Junk adını verdikleri ve bir gecemi geçireceğim 3 katlı ahşap tekneye götürdü.

Bir görevli, bize el sallayarak teknenin giriş kapısında karşıladı.

Bavullarımızla birlikte teknemize geçtik. Teknedeki odalarımızın belli olmasıyla birlikte bir geceyi geçireceğim odama geçtim.

Teknemiz yavaş yavaş körfezde ilerlemeye başladı. Akşam yemeği zamanıydı, muhteşem körfez eşliğinde daha önceden hiç tatmadığım ve görmediğim deniz ürünleriyle bir akşam yemeği sefası yaşadım.

Yemek sonrası Halong Körfezi'nde bulunan Sürpriz Mağarası'na gittik. Tek kelimeyle muhteşemdi. Mağarada gezindikten sonra dışarıda iskele üzerinde körfezin manzarası bir harikaydı. Ağaç dallarında onlarca maymun daldan dala atlıyordu. Bu manzara kesinlikle görülmeye değerdi.

Sonrasında buradan ayrılarak kanolara bineceğimiz yere geldik. Her birine iki kişinin bindiği kanolarla körfezde açılarak kürek salladım.

Gün batımını kanonun üzerinde yaşadım. Gün batımını Halong Körfezi'nde yaşamak anlatılamaz muhteşemlikte bir duyguydu. Sonrasında tekrar teknemize döndük ve teknemiz burada demir attı.

Ertesi sabah kahvaltılarımızı yapmadan önce maymunlar adasına gitmek için teknemizden, başka ufak bir tekneye geçerek yol aldık.

Körfez üzerinde muhteşem kayalıkların arasından geçerek maymunlar adasına ulaştık, bu adanın kıyısında sanki yüzlerce maymun bizi el sallayarak karşılıyordu. Teknelerden adaya muz ve diğer türlü yiyecekler atılıyordu, doğal olarak maymunlar da bayram yapıyorlardı.

Maymunlar adasından ayrılarak teknemize ulaştık, karnımız da zil çalıyordu daha kahvaltımızı yapmamıştık. Hemen teknemize geçerek biz yokken hazırladıkları kahvaltı masalarımıza geçtik, cam kenarından bir yer kaparak afiyetle Halong Körfezi manzarası eşliğinde güzel bir kahvaltı yaptım.

Teknemiz tekrar yol almaya başladı. Şimdi de körfez üzerinde yüzen bir balıkçı köyünden geçiyoruz. Düşünebiliyor musunuz; su üzerinde onlarca yüzen kulübecik var. Evet burası bir köy. Bu köyde ulaşım ufak teknelerle yapılıyor. Bu köyün geçim kaynağı ise balıkçılık ve bu köye yanaşan turist gemilerine yanaştırdıkları teknelerinden sattıkları o sulardan çıkartılan takı, kolye türü hediyelik eşyalar. Vietnam'da beni en etkileyen şey tabii ki bu muhteşem balıkçı köyü oldu.

Artık Halong Körfezi turumuzun sonuna geldik. En son olarak kendi ellerimizle Vietnam'ın meşhur Cha Ca rulosunu sardık. Görevli bunun nasıl hazırlandığını ve sonrasında nasıl sarıldığını ayrıntılarıyla anlatarak bize gösterdi. Sonrasında zorlanarak da olsa kendi ellerimle sarmayı başardım, tabii ki sonrasında kendi marifetimi afiyetle de yedim : )

Halong Körfezi Limanı artık gözükmüştü, buradan geldiğimiz dolmuşlara binerek tekrar başkent Hanoi şehrine hareket ettik. İstikametim, Hanoi'de son gecemi geçireceğim, başta ilk iki gecemi de geçirdiğim "Quoc Hoa Oteli" idi. Tesadüfen bu sefer de bana ilk kaldığım aynı odayı verdiler, daha önce de kaldığım odamda son gecemi geçirdim.

Ertesi gün sözde havalimanına transferim için sabah saat 6'da acentemin bir görevlisi beni otelimden alacaktı. Ama saat 6.30 oldu, ne gelen var ne giden. Tabii bu esnada sık sık Ho Chi Minh şehrindeki acentemin merkeziyle telefon görüşmeleri yapıyorum. Bir yandan otel resepsiyonisti de bana yardımcı oluyordu. Sonunda merkezden beni arayarak bir yanlışlık olduğunu, hemen kapıya bir taksi göndereceklerini, taksiciye para vermeyeceğimi, beni acilen havaalanına yetiştireceğini söylediler. Tabii biraz olsa da rahatlamıştım, hemen anında dedikleri gibi taksi otelimin kapısındaydı. Otelimin en yakınındaki bir taksiyi hemen bana yönlendirmişlerdi. Bavullarımı hemen kapıp atladım taksiye, elimde ise bana sabah 5.30 da resepsiyonistin elime tutuşturduğu kahvaltı torbası var. Otelden erkenden ayrılacağım için dün geceden bana özel bir kahvaltı poşeti hazırlamışlar. Bir yandan atıştırırken bir yandan gözüm saatte, şoför taksiyi son sürat kullanıyor. Nihayet "Hanoi Nội Bài Uluslararası Havalimanı"na zamanında yetişiyorum.

Hemen iç hatlardan Danang seferi yolcu kabul yerinden bavulumla birlikte sıraya giriyorum. İşlemlerin ardından güvenlik noktasından uçağımın körük kapısına yöneldim. O esnada Ho Chi Minh'teki merkezden telefon geliyor. Bana uçağıma yetişip yetişmediğimi soruyorlar, onlara sorunsuz bir şekilde yetiştiğimi söyledim ve telefondaki görevli benden tekrar bu gecikmeden ötürü özür dileyerek iyi tatiller diledi.  

Hoi An

Başkent Hanoi'dan bir saatlik uçuşumdan sonra, orta Vietnam'da yer alan Danang şehrine ulaştık. Burada da beni "Welcome! Mr. Han" yazılı bir tabelayla karşıladılar.

Buradan Hoi An şehrindeki otelime giderken yol üstü Cham Müzesi'ne uğradık. Şoförüm beni dışarıda beklerken ben müzeyi gezdim.

Sonrasında tekrar Hoi An şehrine doğru yol aldık. Bu sefer de mermer dağının eteklerinden geçerken oradaki mermer tesisine uğradık. Şoförüm burada da beni bekleyeceğini söyleyip bu tesiste gezebileceğimi söyledi.

Burada ilk başta karşıma heykeltıraşçı mermerci bayanlar çıktı, yaptıkları dev mermer heykelleri zımparalıyorlardı. Boş durur muyum hiç, ben de işin ucundan tuttum ve oradaki bayanlara heykeli zımparalamada yardımcı oldum.

Sonrasında dik ve bir o kadar da yüksek merdivenlerden yukarıdaki tapınağa doğru çıktım. Merdivenlerde karşıma bir Vietnamlı aile çıktı, bana yakın ilgi gösterdiler. Bu aile benimle birlikte hatıra pozu çektirmek istedi ben de onları kırmadım tabii ki. Yukarıdaki tapınakta gezindikten sonra tekrar aşağıya inerek, beni bekleyen şoförümün yanına gittim. Artık sıradaki durağım Hoi An şehriydi.

Hoi An şehrine girer girmez motosikletlerin çokluğu burada da hemen dikkatimi çekti ve artık sırada 3 gecemi geçireceğim "Glory Otel"ine varmıştık. Otelime yerleştikten sonra hemen burada da çevreyi tanımak ve keşfetmek için kendimi dışarıya attım. İstikametim Thu Bon Nehri üzerindeki Cam Nam Köprüsü'ydü. Bu köprüyü yürüyerek geçtim, sonrasında buradan Hoi An'ın en ünlü yerlerinden biri olan üstü kapalı Japon Köprüsü'ne doğru yürümeye başladım.

Elimde otelin resepsiyonundan aldığım, üzerinde şehrin önemli noktalarını gösteren harita vardı. Yürürken etrafta bir sürü tropik meyve satıcılarıyla karşılaştım. Yollarda motosikletlerin arkasında tıka basa doldurulmuş canlı tavuklar ve ördekler alacaklılarını bekliyordu.

Thu Bon Nehri kenarından yürürken oradaki teknelerden biriyle nehre açılmak için Vietnamlı bir bayanla anlaştım. Fazla uzun sürmese de Thu Bon Nehri'nde, o muhteşem bitki örtüsü manzarası eşliğinde kürek salladım.

Nihayet sonunda üstü kapalı olan, çok merak ettiğim o meşhur Japon Köprüsü'ne ulaşmıştım. Burada fotoğraf makinemi verip benim pozumu almasını istediğim turist aile Hollandalı çıktı. Nihayet Vietnam'da karşıma el kol hareketleri yapmadan anlaşabileceğim birileri çıkmıştı. Burada çok iyi derecede İngilizce bilseniz bile Vietnamlılarla rahatça anlaşamıyorsunuz.

Hoi An'daki ilk gecem, sokak çalgıcılarının gösterilerini izlemekle başladı. Gece aydınlatılmış sokaklarda yürürken karşıma Hoi An caddelerinde şarkı söyleyen Vietnamlı miniklerle karşılaştım ve onlara eşlik ettim. Sonrasında nehre bırakılmak için, içi mum dolu kayıkçıkları turistlere satan bir Vietnamlı minikle karşılaştım, bu miniğin sattığı kayıkçıklardan birini satın alarak Thu Bon Nehri'ne bıraktım. Ufaklığın o andaki mutluluğu görülmeye değerdi.

Bir güzel gecemi daha Vietnam'da geçirmiştim. Vietnam'da geçirdiğim en güzel günlerden biri bugündü. Hele bu gece, sokaklarda görüp ve yaşadıklarımı hiçbir zaman unutamam.

Ertesi sabah Hoi An'da, Vietnam'ın bitki örtüsünü daha yakından tanımak için bisiklet turuna çıktım. Bisikletle şehir dışına doğru pedal çevirdik. Yol üzerinde karşımıza çıkan, içinde bir su değirmeninin bulunduğu çiftliğe misafir olduk. Bu çiftlik evinde odun ateşiyle pişen, bu yörenin yemeklerinin hazırlanışına tanık oldum.

Buradan bisikletlerimizle tekrar yola koyulduk. Yol güzergahı üzerinde bir bahçede yeniden durduk. Durduğumuz bahçenin sahibi bayan, bahçesini suluyordu. Bu bayan boynuna geçirdiği terazi şeklindeki, ucunda huni şeklinde kovaların bulunduğu, Vietnamlılara has bir sulama tekniğiyle bahçesini suluyordu. Sulama sırası artık bizdeydi, sırayla bahçeyi sulayacaktık. Bayan, kim sulamak istiyor diye bizlere sorduğunda ilk olarak ben hemen el kaldırdım. Taktım boynuma kovaları, birer birer daldırdım havuza. Kovalar artık su doluydu, başladım kovaları tek tek sallamaya. İlk olarak denediğim için biraz zorlandım ama çok zevkliydi. Dünyanın bir diğer ucunda taaa Vietnamlarda bir Tavaslı bahçe sulamıştı.

Buradan da bisikletlerimizle ayrıldık. Bu sefer de yol üzerinde karşımıza  içi mandalarla dolu çok sayıda göl çıktı. Bir gölün yanında durduk. Gölün içinde mandasına binmiş Vietnamlı bir çiftçi mandasıyla bize doğru geldi. Artık tamamıyla suyun içine gömülebilen mandaya binme vaktiydi. Çiftçinin yardımıyla hemen mandanın sırtına atladım. Mandanın sırtında gölün ortasına doğru hareket ettik. Yavaş yavaş manda suyun altına gömüldü, mandanın sadece kafası suyun dışındaydı. Bende mandanın üzerinde mandayla birlikte göğsüme kadar suyun altına gömüldüm.

Buradan da bisikletlerimizle ayrılarak Thu Bon Nehri'nin geçtiği başka bir yere geldik. Artık bisikletlerimizi teslim etme zamanıydı ama turumuz daha bitmemişti. Bu sefer de turumuz tekneyle devam edecekti. Thu Bon Nehri'nde, buranın meşhur yuvarlak kayıklarına binmek için nehrin ortasında durduk. Yuvarlak kayıklarla nehirde bitki örtüleri eşliğinde kürek sallayarak ilk defa bindiğim çok farklı bir tekneyi zor da olsa hareket ettirmeyi başardım.

Sıra ağ atarak balık tutmadaydı. Kıyıdan da olsa Vietnamlı balıkçı bayanların yardımıyla birkaç defa ağımı Thu Bon Nehri'ne attım ve Hoi An'daki günübirlik bisiklet turu artı tekne nehir turumun sonuna gelmiştim. Çok güzel bir gündü, o gün pedal çevirerek hem spor yaptım hem de çok güzel bir gün geçirdim.

Sonrasında otelimde biraz istirahat edip kendimi tekrar dışarıya attım. Otelimin önünden atladım taksiye, istikametim bu sefer hindistan cevizi dolu Güney Çin sahilleriydi. Güney Çin Denizi'nin ılık sularında yüzmek de nasip oldu. Ardından Jet Ski ile Güney Çin Denizi'nin kıyılarından denize açıldım.

O gün akşam ise yeniden Hoi An caddelerindeydim. O gecede yine cıvıl cıvıl müzik eşliğinde dolu dolu geçti. Her oturduğum yerde tropik meyvelerden tattım. Buz gibi hindistan cevizi suyunu yudumlayarak yorgunluğumu giderdim.

Ertesi gün artık Hoi An'dan ayrılma vaktiydi. 13.30'da havalimanına transfer için beni otelimden alacaklardı. Yani daha Hoi An maceram bitmemişti. Son yarım günüm vardı, bu son yarım günümü değerlendirmemek doğru olmazdı. Yine sabah erkenden Hoi An'ın caddelerindeydim. İlk olarak pazar yerindeydim, o gün oranın pazarıymış. Pazarda çeşit çeşit deniz ürünleri ve daha önceden hiç görmediğim çeşit çeşit şeyler tezgahlarda satılıyordu.

Pazarın dışında el hünerlerini sergileyen, tahta oyma sanatıyla uğraşan gençlerle karşılaştım, hemen araç gereçlerini elime alıp bende onlara ortak oldum.

Bir yarım gün de böyle geçti. Pazar yerinden tuttuğum bir motosikletle otelimin yolunu tuttum. Artık istikametim yeniden Danang Uluslararası Havalimanı'ydı.

Yine bir saatlik iç hatlar uçuşumdan sonra Vietnam'daki son durağım olan, ülkenin güneyinde yer alan Ho Chi Minh şehriydi.

Son durak: Ho Chi Minh

Ho Chi Minh şehrine inince havalimanında yine beni karşıladılar. Burası Vietnam'ın en işlek ve yoğun ticaret şehri. Binlerce motosiklet mesafesiz bir şekilde konvoy halinde gidiyor. Ne bir kaza var ne de bir olay. Ufacık motosikletlerle ailecek tek motorla gidiyorlar, sepetler dolu. Motosikletlerle aklınıza ne geliyorsa taşıyorlar.

Ho Chi Minh'de ilk gecem ve hava karardı, kendimi dışarıya attım. İlk istikametim Notre Dame Katedrali idi. Sonrasında şehrin ünlü Ho Chi Minh postanesine gittim.Aynı yerdeki opera binasını da görmeden gitmek olmazdı. Buralarda yakaladığım güzel pozların ardından şehrin işlek caddelerinde adım adım dolaşarak otelime geri döndüm. Çünkü yarın, Ho Chi Minh şehrine gelmemin en büyük nedeni olan Cu Chi tünellerine gideceğim ve Vietnam Savaşları'nı birebir yaşayacağım.

Ertesi sabah acentemin görevlisi beni otelimden alarak Ho Chi Minh şehrine 1 saatlik mesafede olan Cu Chi şehrine hareket ettik. Tünellerin bulunduğu alanın girişinde beni Vietnam savaşları ile ilgili gösterilen bir sinevizyon gösterisi karşıladı. Daha sonra Cu Chi görevlilerinden biri bana Vietnam askeri üniforması giymiş, tünellerde bana rehberlik edecek bir görevli tahsis etti.

Vietnam savaşlarında, Vietkong gerillalarının Amerikan askerlerine kurdukları tuzakların yanından tünellere doğru yürüdük. Rehberim her tuzağı detaylı bir şekilde bana göstererek anlattı.

Artık Vietnamlıların savaşta kullandığı tünel girişine gelmiştik. Önce rehberim bana ilk haliyle korunan girişi gösterdi, tünelin çok dar bir girişi vardı. Ama benim girişini yapacağım tünelin girişi turistlerin rahatlıkla girebilmesi için sonradan genişletilmiş.

Tünele girmeden önce Vietnam savaşlarından kalan bir tankla karşılaştım ve bu tankın içine girerek birkaç poz verdim. Sırada şimdi Vietnam savaşlarını birebir yaşamak var. Savaş esnasında kullanılan o günkü gerçek silahla atış yapacağım. Cu Chi müzesinin atış poligonunda atışını yapacağım 5 adet M 30 mermisini satın alarak atış poligonuna geçip atışlarımı yaptım.

Artık tünele girme vakti. Tünel o kadar dar ki ancak emekleyerek veya çömelerek tünelde ilerleyebiliyorsunuz. Sürüne sürüne karanlık tünelde ilerledim.

O günün askerleri, savaşın ortasında zor şartlarda aylarca, yıllarca bu tünellerde yaşamışlar. Sonunda tünelin mutfak bölümüne ulaşıyorum, burada komutanın masasında oturarak dinlendikten sonra tünelden çıktık.

Dışarıya çıkınca bana, Vietnam savaşlarında askerlerin kondisyonlarını korumak için yediği, tatlı bir tadı olan bir çeşit bitki ile o günkü askerlerin içtikleri çaydan ikram ettiler. Kan ter içinde hem dinlendim hem de ikramları tattım.

Tünellerin bulunduğu Cu Chi'den artık ayrılma vakti. Vietnam seyahatimin sonuna gelmiştim. Hem Vietnam'da hem de Ho Chi Minh'te geçireceğim son gecem için tekrar Ho Chi Minh'e geri döndük. Hava kararmadan, daha önceden not aldığım, Ho Chi Minh'te görülecek ve gezilecek yerler için tekrar otelimden dışarı çıktım. İstikametim bu sefer Çin Mahallesi'ydi. Çin Mahallesi'nde yan yana tapınaklar sıralanmıştı, birçoğunu ziyaret ederek fotoğraf çektim.

Ho Chi Minh'teki Çin Mahallesi'nde tapınakları gezerken buradaki "Cholon Jamial" adındaki bir camiyi ziyaret ettim. Caminin içine girdiğimde ise caminin imamının Vietnamlı çocuklara Kuran dersi verdiğini gördüm.

Artık hava kararmıştı ve Vietnam'da son gecem başlamıştı. Buradaki son gecemi de Ho Chi Minh'in kalabalık caddelerinde dolaşarak ve alışveriş yaparak geçirdim.

Ertesi gün sabahleyin, dönüş uçuşum için acentemin şoförü tarafından otelimden alınarak havalimanına bırakıldım.

Az sonra hayatımın en uzun uçuşunu gerçekleştirecektim. 13 saat hiç durmadan Ho Chi Minh'ten Paris'e uçacaktım.

Çok uzun ve yorucu yolculuğumun ardından Eiffel Kulesi'ni semalardan izleyerek Paris'e iniş yaptık.

Paris'te birkaç saat bekledikten sonra, buradan son durağım olan Amsterdam'a uçtum. Yarım saat gibi kısa bir zamanda Amsterdam'ın buz gibi havası beni karşıladı. Nereden nereye, bambaşka bir dünyadan yine yaşadığım ülkeye geri dönmüştüm. Ama her zamanki gibi gezme ve görme tutkum bu Vietnam seyahatimden sonra biraz daha arttı. Gezmek, yeni yerler görmek, kısacası dünyanın her bir köşesine adımını atmak çok güzel bir duygu diyerek bu yazımı da sonlandırıyorum.

Umarım bu yazımı da zevkle, keyif alarak okur ve beğenirsiniz.

2014 yılının, hem kendi adıma hem de tüm seyahat severlerin adına bol seyahatli ve maceralı geçmesini diliyor, saygılarımı sunuyorum.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
Mehmet Han

Yazar Hakkında

Mehmet Han

Tek başıma Dünyayı gezen bir gezginim. Planlı ve programlı bir şekilde çalışmaya devam ederek Dünyanın bütün kıtalarına seyahat ettim. Hollanda'da yaşıyorum.