Amsterdam-Katmandu uçuşuyla başlayan maceramın ilk durağı, aktarma yaptığım Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi oldu. Başkent Delhi'yi keşfetmek için sadece 2 günüm vardı. Sonrasında rotam aktarmamı uzatmamdaki başlıca nedenlerden olan Agra şehriydi. Çünkü sonsuzluğun yüzünde bir gözyaşı damlası olarak tanımlanan, taşa kazınmış bir aşk şiiri olarak dünyanın en güzel mimari eserlerinden biri olan Taj Mahal Agra şehrinde bulunuyordu ve ben sırf bu Dünya Mirasları Listesi'ndeki yeri görebilmek için Nepal yolculuğum esnasındaki Yeni Delhi aktarmamı uzun tutmuştum...
Babür İmparatorluğu'nun 6. hükümdarı Şah Cihan eşi Mümtaz Mahal'ın anısına Yamuna Nehri kıyısına yaptırdığı bu beyazdan mermer yapıyı görüntüleyip fotoğrafladıktan sonra rotamı seyahatimin ana destinasyonu Nepal'e çevirdim.
Nepal'de ki ilk durağım başkent Katmandu oldu. Burada Hinduların dünya üzerinde yer alan en kutsal mekanlarından biri olan Pashupatinath Tapınağı'nı gezerek, tapınaktaki ölü yakma törenlerini izleyip görüntüledim.
Burası Hindular için dünyadaki en kutsal mekanlar arasında yer alıyor. Bu tapınak Hindular için o kadar önemli ki insanlar dünyanın dört bir yanından yaşlandıkları zaman ölmek için buraya geliyorlar. Bu tapınağın çevresinde yaşıyorlar, burada yaşlanıyorlar ve burada ölüyorlar.
Burada 24 saat boyunca törenler düzenleniyor, insanlar öldüklerinde buralara getiriliyor ve odunların üzerine konarak akrabaları tarafından yaklaşık 3-5 saat içerisinde yakılıyor. Ailenin en büyük erkeği kimse o ateşi yakıyor. Yakıldıktan sonra da külleri buradaki Bagmati Nehri'ne atılıyor.
Küllerin buraya atılmasının en büyük sebeplerinden biri de bu nehrin Ganj Nehri ile birleşmesi. Günahlarından, bütün kötülüklerden arınacaklarına inandıklarından dolayı küller bu nehre gönderiliyor. Ganj Nehri'ne kavuşmak Hindular için çok önemli bu nedenle de küller bu nehre savruluyor. Ben burayı gezerken durmadan yeni cenazeler getirilyordu. Cenaze yakınları ise cenazeyi yanma işlemine kadar yalnız bırakmıyorlardı.
Hindistan'daki Ganj Nehri'nin bir kolu olan Bagmati Nehri'nin yanına kurulan bu tapınak mekanında olan bitenleri havadaki yanık insan bedeni kokusu ve kulağımı çınlatan "om mane padme hum" çalgısı altında izledim ve görüntüledim.
Cenazelerin yakılması din adamlarının gözetiminde oluyordu. Ölen kişinin akrabaları yas sembolü olarak da bu mekanda saçlarını kazıtıyorlardı. Hatta tarihte kral öldüğü zamanda ülke yasını göstermek amacıyla erkeklerin hepsi saçlarını kazıtmış.
En garibi ise Hindular öldüklerinde de hala sınıf sisteminin geçerli olması. Zenginler köprünün sağ tarafında yanarken, fakir olanlarda köprünün sol tarafında yakılıyorlardı. Yani sınıf sistemi öldükleri zaman da geçerliydi.
Sonrasında aynı tapınağın çevresinde yaşam süren, ülkedeki en üst makama sahip olan Sadular'ı ziyaret ettim. Renkli turuncu kıyafetleriyle dikkat çeken ve buradaki yanan ahşapların küllerinden faydalanarak vücutlarını beyaza boyalayan Sadular yani Hindu din adamları kesinlikle ve kesinlikle saçlarını ve sakallarını kesmiyorlarmış onlar için yıkanmak da günah sayılıyormuş. Hindu inancına göre öldükten sonra yakılmayan insanlar sadece Sadular, çünkü direkt olarak cennete gittiğini inanıyorlar.
Instagram hesabı için tıklayın.