Nepal'in başkenti Katmandu'ya Mart 2011 yılında Air Arabia ile uçuyoruz, maalesef uçuşumuz kabusa dönüşüyor, seyahatimizin ayrıntıları blogumuzda yer alıyor. Her gezimizde olduğu gibi Katmandu'da da insan hikayelerinin izini sürüyoruz.
Konakladığımız hostelde genç bir kadının ölüm ilanını görünce, programımızda bulunan ölü yakma törenini öne alarak izlemeye gidiyoruz.
Pashupatinath tapınağına geldik, etraf panayır yeri gibi rengarenk kıyafetler giymiş çok kalabalık insanlarla dolu ve her tarafı kesif et kokuları ile dumanlar sarmış durumda genzimiz yanıyor. Bir tarafta tezgahlarda ölü yakımında kullanılacak olan yakların (tibet sığırı) dondurulmuş yağları, sandal ağacının yağları, ölüyü süslemek için çiçekler, odunlar, tütsüler, mumlar ve bir sürü törensel malzeme satılmakta.
Ölüsünü çabuk yakabilmesi ve süsleyebilmesi için zenginlerin burada da malesef farkının olduğunu görüyoruz, fakir çalı çırpı ile zor yakarken zengin gerek ölü yakma alanlarında ayrılan özel yerlerle gerekse kullandıkları malzemelerle burada da ayırt edilebiliyor.
Bizim için oldukça ilginç gelen tören, Nepal'liler için her gün yaşanan sıradan bir olay. Kanal şeklinde düzenlenmiş olan Ganj nehrinin bir kolu olan Bagmati nehrinin kıyısında ölü yakma yerleri ve dışında da toplanarak dua ettikleri yerler bulunmakta.
Çekinerek kamera ve fotoğraf makinesi ile çekime başlıyoruz, kanalın çevresi ölülerle dolu her tarafta yanan ölüler var, kanalın çevresinde kalabalığın içinde ise atlayan zıplayan onlarca maymun dikkatimizi çekiyor. İnsan, hayvan, ölüm, yaşam ve ticaret içiçe bir düzen hakim burada. Çekim için hiçbir itirazla karşılaşmıyoruz, izin de veriyorlar, son derece sakin ve saygılılar.
Hosteldeki şoförümüzün de yardımı ile ilanını gördüğümüz ölünün törenini izliyoruz. Ellerinin üstünde taşıyarak getirdikleri ölüyü saçları açıkta kalacak şekilde sarı renkli bir örtü ile örtmüşler, çiçeklerle süslemişler, evin büyük oğlu olduğunu öğrendiğimiz gencecik bir delikanlı annesinin yüzünü açıyor, "laf ağızdan çıkar" misali tüm kötülüklerin ağızda olduğuna inandıkları için öncelikle ağzınının içine koyduğu pamuğu tutuşturuyor ve etrafında dönerek, diğer odunlarıda yakarak, dualar eşliğinde 3 tur atıyor.
Yanmaya başladığında çocuğun saçlarını kazıyorlar, bu ritüele ne kadar alışık olsalar da dayanamayıp ağlayan çocuğu yakınları teselli ediyor. Yakınlarından oğlunun dışında başka ağlayanı göremiyoruz, reenkarnasyona yani yeniden dünyaya geleceklerine inandıkları için feryat, figan ve ağıtlar yakılmıyor. Son derece sakin bir şekilde son görevlerini yerine getiriyorlar, yaklaşık 3 saatte kül haline gelen ölünün küllerini nehre süpürüyorlar.
Alışık olmadığımız bir durum olduğu için bir anne olarak çocuğun hali bizi çok etkiliyor, maalesef hayat devam ediyor ve biz "ÖLÜM HAYATTAKİ EN BÜYÜK KAYIP DEĞİLDİR, EN BÜYÜK KAYIP YAŞARKEN İÇİMİZİN ÖLMESİDİR" diyor ve gezimize devam ediyoruz.