Katmandu ve tabii Nepal’deki son günümüz yine tarih kokan bir gün olacak. Sabah erken saatlerde güne başlayacak ve bu mistik ülkenin yine güzel bölgelerini ve tarihi eserlerini görecek, Hinduizm ve Budizm’i, kültürlerini, yaşamlarını görüp tanıyacağız. Tempolu, bol yürüyüşlü belki biraz yorucu, ama ilginç bir gezi bizi bekliyor… Bu ilginç yerleri gezmeye başlayalım.
Eski şehir merkezi Durbar (Kral) Meydanı, ki bu isim daha önce de yazdığım gibi Nepal’de hemen her şehrin merkezine verilen ad. Meydandaki çok sayıdaki hediyelik eşya satan tezgahlar ve alıcıları, turistler ile oldukça kalabalık.
Meydanda önemli iki yapı göreceğiz ve meydana girer girmez de hemen bembeyaz bir yapı göze çarpıyor, Hükümet Binası. Cephelerindeki kolonlarla Uzakdoğu mimarisinden ziyade minyatür bir Beyaz Saray’a benzettim ben biraz.
Hemen karşısında yer alan ve meydanın belki de en önemli yapısı “Kumari Ghar” yani Yaşayan Tanrıça “Kumari’nin Evi” (Kumari - bekar kız).Bina, muazzam kapısı ve iki yanında sarayı koruyan heybetli aslan heykelleri, işlemeli pencereleri ile ihtişamlı bir kırmızı tuğla bina. Ancak binanın önemi ve anlamı mimarisinin çok ötesinde, içinde sakladığı bir değer ve ilginç bir hikayesi, hatta dünyadaki en sıra dışı öykülerden biri var. İnananlarına ve meraklı turistlere zaman zaman sunduğu, bir Tanrıçanın yeniden doğuşunu temsil eden, dünyanın en küçük ve canlı Tanrıçasını saklıyor. Nepalliler, Tanrıça Taleju’nun buTanrıçanın bedeninde olduğuna inanıyorlar.
İlginç hikayesine gelince. Tanrıça Taleju 13. yüzyılda küçük bir kız çocuğunun bedenine girer, Kral’a kendisini tanıtır ve bu sırrı kimseye söylememesini tembihler. Her akşam birlikte vakit geçirirlerken Kraliçenin bir akşam Kral’ın odasına gizlice girerek durumu öğrenmesi Tanrıça Taleju‘yu çok kızdırır. Krala “Beni tekrar görmek ve ülkeni korumamı istiyorsan beni bulmalısın, Katmandu Vadisi’nin yerli halkı Newariler’in Shakya ırkından küçük bir kızın bedenine gireceğim” diyerek kaybolur.Bunun üzerine Kral ülkedeki tümShakya soyundan gelen, güzel, beyaz tenli, yara bere izi olmayan, karakaşlı kara gözlü ama bembeyaz dişli, zarif güzel, küçücük yaşlardaki kızları toplatır, önce tüm bedenleri incelenir. Şimdi Tanrıçanın hangisinin bedeninde olduğunu anlamak için ne yapıyorlar derseniz (bu usul halen devam ediyor).
Budist ve Hindu rahipler ile bir falcıdan oluşan bir heyetbu kız çocuklarını ailelerinin yanından alıyor, büyük bir tapınağa götürüp karanlık bir odada yalnız başlarına bırakılıyorlar ve kızları korkutmak için birçok ürkütücü testlere tabii tutuyorlar (neler olduğunu yazmak bile istemedim). Sonunda Tanrıçanın, bu korkutma testlerinden başarıyla geçen en cesur olan kızın bedenine girdiğini anlıyorlar ve ‘Yaşayan Tanrıça’ yani ‘Kumari’ ilan ediyorlar.
İşte o çocuk yaştaki kız Kumari Evinde bakıcıları ile prensesler gibi yaşamaya başlıyor. Sokağa çıkmak, oyun oynamak hatta okula gitmek yok, hizmetkarlarla, rahiplerin kucağında büyüyorlar. Dışarıya ise sadece bayramlarda, festivallerde (yüzleri boyalı - makyajlı) ama yere ayak basamadan, altın tahtta çıkıyorlar.
Bu çocuklar artık Hint Tanrıçası Taleju’nun ete kemiğe bürünmüş hali, kutsal ve herkes onlara tapıyor. Bu saltanat kız çocuğu buluğa erdiği geldiği gün sona eriyor. Tanrıçanın bu andan sonra kendine yeni bir beden seçtiğine inanıyorlar. Bu inanış bugün de halen sürmekte...
Küçük kız, günde 2 kez sarayın penceresinden dışarıya bakacak diye, dışarıda bu kutsal kızı görmek için bekleyen çok sayıda yerli yabancı turistler merakla bekliyor. Tabii biz de küçük Kumariyi, sadece birkaç saniye görünüyor olsa da, görmek için merakla bekliyoruz, ancak ne yazık ki denk gelemedik. Önce yaşlı bir rahibe pencerede gözüküyor ve Kumari‘nin birazdan pencereye çıkacağını, kameraların kapatılması gerektiğini söylüyormuş. Sadece fotoğrafını çekmek değil, Kumari‘ye ismiyle hitap etmek de kesinlikle yasak. Bir avlu etrafındaki odalardan birinde çocukluk günleri çalınmış olarak yaşamak bir çocuk için ilerde nasıl olur... Normal hayata nasıl adapte oluyorlar bilinmez??
Son ziyaretimiz, Asya’nın en eski ve ünlü tapınaklarından, sizi yüzlerce sevimli maymunun beklediği Maymunlar Tapınağı (Monkey Temple) olarak da bilinen 2500 yıllıkSwayambhunath.
2.000 yıl önce su ile dolu olan Kathmandu vadisinin tam ortasında yetişen bir lotus çiçeği, kuruyan gölün tam ortasında lotus bir tepeye, gün ışığı da Stupa’ya dönüşmüş. (Swayambhu kendi kendine oluşan). Bu tepe Katmandu’yu neredeyse 360 derece görebileceğiniz bir tapınaklar ve stupalar topluluğu.
Giriş kapısından girdiğimiz geniş avluda sayısız stupalar göreceksiniz.
En büyük Stupa tepede ve oraya çıkmak isterseniz 300 den fazla basamak çıkmayı göze alacaksınız, ancak basamaklar rahat, arada alışveriş için de durabilirsiniz.
Büyük Stupa’nın bulunduğu tepeye çıktığınızda sizi gözlerinize bakan bir çift göz karşılıyor. Halkını ve kendisine bakanları görüyor ve koruyormuş.
Tıpkı Bouddhanath Tapınağındaki Stupa üzerindeki gözler, burun ve bindi gibi.
Nepal’de gezilecek belki daha çok ilginç yerler var, ancak biz dolu dolu 4 gün geçirdik. Oldukça ilginç, muazzam, ürkütücü, şaşkınlık ya da hayranlık uyandıran yerler, tapınaklar gördük, ama ülkemizi de özledik.
UNESCO tarafından koruma altına alınan çok sayıda ilginç mimari sergileyen Budist ve Hindu tapınakları, ilginç dinleri, inançları çok sayıda fakir insan, dilenci ve binlerce motosiklet, harap evler göreceksiniz, buna karşın çok lüks otel ve restoranları ile modern bir yüzü de olan ile mistik kent Katmandu’ya veda ediyoruz. Gidip görmenizi tavsiye ederim.Son bir bilgi, Katmandu’da güzel bir akşam yemeği için Trisara-Garden of Heaven ve özellikle de ilginç, şık ve çok hoş Krishnarpan Dwarika Hotel Restoranı tavsiye ederim.
Bouddhanath: Sayısız Budist Tapınakları ile Ünlü Dünya Mirası
Katmandu’daki ikinci günümüzde ilk gezimiz Nepal’in en büyük Stupası ve Budizm’in önemli merkezlerinden Bouddhanath Stupa’ya. “Stupalar” güney Asya ülkelerinde özellikle de Hindistan’da derin düşünme yeri olarak kullanılan Budist tapınağı, kümbet biçimindeki yapılar; mimari anlamı da zaten kubbeli kümbet.
Kent merkezine 5 kilometre mesafedeki Budizm'in merkezi ve hac yeri olan muazzam tapınak dünyadaki en büyük Budist stupalarından biri. İçinde din kitapları ve Buda heykelleri gibi kutsal emanetler saklayan bir nevi Budist tapınağı.
Otobüsten inip dar bir sokaktan tapınağın bulunduğu meydana doğru ilerlerken görüntümüze giren görüntü bizlere “wow” dedirten ilginç ve değişik bir mimari yapı. Mandalaların kendileri gibi şekillendirilmiş, dev adımlarını temsil eden kat kat yükselen teraslar, tam ortasında yükselen devasa bembeyaz kubbe ve tepesindeki muazzam bir altın Budist piramit çıkıyor karşımıza, hayli ilginç bir mimari sergilemekte.
Stupa tüm ihtişamı ile tapınağın tam ortasında. Bu devasa kubbenin üzerinde, piramidin altındaki kare küpün dört bir karesinde yer alan dört çift büyüleyici “göz” halkını izleyen, her şeyi gören Budanın gözleri... Aynı zamanda da “merhamet ve bilgeliği”, “doğruyu görmeyi” “doğruya uyanmayı” simgeliyor… Herkes uyanıyor ama önemli olan “doğruya uyanmak” diyor Nirvana. Adeta gözlerinizin içine bakan gözler gerçekten çok etkileyici.
Buda’nın gözlerinin ortasındaki soru işaretine benzeyen burun “truth”u yani tek doğruyu, (tek doğru Nirvana) gerçekliği simgeliyor, anlamı “1” yani bir olmayı, birliği temsil ediyor. Alnındaki “bindi” ise “wisdom” yani olgunluğu, bilgeliği simgeliyor.
Piramidin üstünde, tam tepedeki 13 altın renkli halka ve ucundaki altın şemsiye ise “korumayı” simgeliyor. Yardımı, iyilik yapmayı, bilmeyi, öğrenmenin anlamını taşıyor, ayni zamanda da Nirvana’yı koruyor ve Nirvana’ya ulaşmayı ifade ediyor.
Stupayı çepeçevre dönen zemininden rehberimizi dinleyerek tek bir noktadan 13 basamakla çıkılan geniş platforma çıkıyor ve altın kubbenin etrafında dilekler tutarak bir tur dönüyoruz (dileğim elbette güzel, adil ve huzurlu bir dünya için). Biz bir tur döndük, siz isterseniz daha fazla dönebilirsiniz ancak unutmayın… Stupa’nın etrafında tek sayılarda (1-3-5-7...kez) dönmeniz gerekiyor ki dilekleriniz kabul olsun ve tüm günahlarınızdan arının...
Bu arada Nirvana’nın gözleri dört bir tarafta size bakıyor ve sizi koruyor. Sadece bu kata çıkıp dolaşabiliyorsunuz zira tapınağa Budist din adamları ve rahipler (Monklar) dışında kimse giremiyor. Bu ilginç tapınağın içini de merak ediyorum ama ne yazık ki sadece etrafını dolaşmakla yetiniyor, içeri giremiyoruz, zira tüm stupalarda olduğu gibi bu stupanın da içine sadece Budist din adamları, rahipler (Monklar) dışında kimse giremiyormuş.
UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ndeki bu muazzam tapınağa her Budist yaşamı boyunca hiç olmazsa bir kez olsun gelmek istermiş, hatta kendilerini buna zorunlu hissedermiş. Gerçekten de etkileyici bir yer, eminim Budistler için çok daha fazlası…
Yapının sokak seviyesindeki duvarların içindeki nişlerde çok sayıda döner metal silindir “dua çanları” göreceksiniz, bunları döndürerek yürüyüp, dilekte bulunursanız, dilekleriniz gerçekleşiyor, günahlarınızdan da arınıyormuşsunuz. Biz de bu silindirleri döndürerek, çanları çalarak yürüyor ve dualar edip dileklerde bulunuyoruz.
Tüm görevleri yerine getirdik, sanırım tüm günahlarımızdan arındık. Biraz da keyif zamanı. Boudhanath Tapınağı çevresinde çok sayıda hoş kafe ve restoran var, beğendiğimiz birine girip değişik kahvelerinden tadıyoruz.
Elbette bu kadar turistik yerde sayısız hediyelik eşya ve yöresel ürün satan dükkanlar da var. İlginç objeler satan bu mağazalarda epey zaman geçirebilirsiniz. Bu dükkanlardan birinde baş ağrılarını geçirdiğini iddia ettikleri metal bir kase ve çanak gösteriyorlar. Doğrusu denemek istedim, başınıza geçiriyor ve bir tokmakla vuruyorlar, ilginç bir ses ve titreşim oluyor, bir an rahatlatıyor insanı… Belki de inanmak önemli, ne dersiniz ?
Benim için alışveriş dükkanları içinde en ilginç olan el sanatlarını sergiledikleri bir atölye oluyor. Burada el emeği göz nuru, bez üzerine işlemeler yapanları hayranlıkla izliyoruz. El emeği ve el sanatları önemli, yok olmaması gerek. Hepimiz birer ikişer alıyoruz.
Buradaki keşfimizden sonra çok etkileyici, bizler için çok ilginç bir mekana doğru gidiyoruz.
Mistik Kent Pashupatinath
Katmandu’daki ikinci günümüz dolu dolu geçiyor, sabahki Bouddhanath Stupa gezimizden sonra, UNESCO Dünya Mirasları Listesi'nde bulunan “Katmandu Vadisi” bünyesindeki bir diğer yere, Katmandu’nun doğusunda, Bagmati Nehri’nin kıyısında yer alan, Budizm’in önemli merkezlerinden Hinduların kutsal tapınağı Pashupatinath’a gidiyoruz.
Hinduizm tanrısı Pashupati’ye, hayvanların efendisi Şiva’ya adandığı için Şiva ’nın tapınağı olarak kabul edilen Nepal’in en kutsal Hindu tapınaklarından biri, ancak sadece dini bir yerden çok fazlası, bir tapınak olmanın çok ötesinde. Burası dinin, sanatın ve kültürün birleştiği, barış ve bağlılık sunan kutsal bir mekan. Hac için dünyanın her yerinden gelen Hindular için kutsal bir yer. Aynı zamanda Nepal’in ölü yakma törenlerinin yapıldığı tapınaklar topluluğunun bulunduğu alan. Tapınak tüm Hindu dünyası için ama en çok Nepal için önemli.
Tapınağı ortadan ikiye bölerek içinden geçen Kutsal Bagmati Nehri bir krematoryum (ölülerin yakıldığı yer)… Nepal ve Hindistan'ın her köşesinden gelen Hindular ölmek için buraya geliyorlar.
Buraya, yaşamlarının son birkaç haftasında bir sığınak bulmaya, ölümle tanışmaya, nehrin kıyılarına yakılmaya ve son yolculuklarını kutsal Ganj Nehri ile buluşan kutsal nehir Bagmati'nin sularıyla yapmaya geliyorlar.
Hinduizm inancındaki insanlar öldüklerinde ölü beden buraya getirilerek, tüm günahlarından arındırılmak için önce bu kutsal nehirde yıkanarak kutsanıyor. Bu nedenle burada ölenler ve yakılanlar tekrar insan olarak doğacaklarına inanıyorlar.
Büyük bir alana yayılmış olan bölgeye büyük ana kapıdan girdikten sonra sizi önce satıcılar karşılıyor, sergilenen hediyelik eşyalar çok renkli ve ilgi çekici. Eğer bir satıcıyla muhatap olur bir de fiyat sorarsanız artık peşinizi bırakmıyorlar, almak isterseniz sıkı pazarlık yapın ya da hemen almamanızı tavsiye ederim zira çıkarken fiyatlar yerlerde, yarıdan daha aza inebiliyorlar.
Tapınağa giden yol üzerinde yüzlerini rengarenk boyamış ilginç tiplere rastlayacaksınız, fotoğraflarını çekmekte ya da onlarla fotoğraf çektirmek isterseniz para istiyorlar.
Nehrin (oldukça kirli) sularına girerek günahlarından arınmaya, hacı olmaya gelmiş insanlar çok sayıda maymunlarla birlikte kutsanıyordu.
Ölü yıkama ve yakma törenlerini izlemek isterseniz nehrin diğer yanına geçmeden karşı kıyıdan yüksekçe bir yerden izleyebilirsiniz. Bizler için ilginç bir ritüel... Önce turuncu kefen ve çiçekler içinde yıkandıktan sonra yakılıyorlar, inanılmaz koyu gri dumanlar çıkıyor, uzakta olduğumuz için koku çok fazla gelmese de yine de hissedeceksiniz.
Törenleri bir süre izledik, fotoğraflar çektikten sonra nehir üzerindeki köprüden geçerek tapınağın olduğu tarafa geçiyoruz.
Bahçede dolaşabilir fotoğraf çekebilir ama Hindu değilseniz tapınağa giremezsiniz. Mimarisi ilginç ve özelliği olan yapılar, Unesco tarafından koruma altında.
Tanrı Şiva ile ilgili çok sayıda efsane varmış ama en meşhur olan ve bilineni dinlemek isterseniz; Şiva için çok sayıda karısı olduğu söylense de gerçekte iki kez evlenmiş. İlk karısı Şadi’ye çok ama çok aşık olmuş, ancak onu genç yaşta kaybedince deliye dönmüş ve çok fazla marihuana içmeye başlamış, aklı başında değilmiş. Sonunda ikinci kez evlenir ve tekrar mutluluğu yakalar, marihuana içmekten de vazgeçer. (Bu yerel rehberimizin anlattığı hikaye :)
Bir ilginç ve acıklı rivayet de “Sati system”, Hinduizm dul kalan kadının ölen kocası ile beraber yakılması ritüeli. Hinduizm’de küçüklükten itibaren kız çocuklarına, kocalarının, onların her şeyleri oldukları ve yaşamlarını iyi eşler olarak sürdürmeleri öğretildiği için inançlarına göre; dul kadın her türlü zevk veren şeyden uzak yaşamalı, yeniden evlenmemeliymiş. Artık eşleriyle ölüm yok ama bu gelenek bu şekilde halen sürüyormuş.