Nepal gezimiz için internetten lokal bir tur araştırdık ve incelemelerimiz sonucunda Nepal Hiking Team'de karar kıldık. Çeşitli turların arasında daha çok kültürel daha az yorucu olacağını düşündüğümüz gün doğumu ve gün batımı turunu tercih ettik.
Turumuzun ilk gününde rehberimiz bizi havaalanından karşıladı ancak öncesinde yaklaşık 2 saat süren vize işlemleri ile uğraştık. Nepal için vizeyi sınırdan alabiliyorsunuz ancak bilgisayar sistemleri olmadığı için her işlemi ayrı bir kişi yapıyor bu sebeple de sıra alıp başını gidiyor.
Sabırla bekleyip işlemlerimizi tamamladıktan sonra rehberimizi bulduk ve Katmandu’da konaklayacağımız otelimiz Hotel Gaju Suite'e doğru yola çıktık.
İlk izlenimimiz biraz şokun etkisinde oluştu, şehre sanki bomba düşmüş gibi bir kaos vardı; yollar, kaldırımlar evler hep yıkık dökük, sokaklarda çöpler, insanlar kaldırımdan, yoldan, nereyi bulursa oradan yürüyorlar, arabalar devamlı korna çalıyor. Bitmeyen bir arbede…
Biz yine de değişik bir yerler görmenin mutluluğu ile her gördüğümüz şeyi dikkatle inceliyorduk. Sonunda dar sokaklardan, insanların aralarından zor da olsa otelimize ulaştık.
İlk günümüzde kalan zamanı serbest zaman olarak kendi kendimize dolaşarak geçirdik. Önce yerel yemeklerin tadına bakmak için otelimizin yakınında bulunan bir restorana gittik. Menü seçerek her şeyden biraz tatma imkânımız oldu. Bol baharatlı, zencefilli Hint mutfağı örnekleriyle dolu güzel bir menüydü.
Yemek sonrasında sokaklarda biraz dolaştık. Ufacık dükkânlarda, rengârenk yerel kıyafetler, hediyelik eşyalar, sebzeler meyveler hatta etler satılıyordu. Evet doğru okudunuz, açık havada tezgah üzerinde serili et parçaları, tezgahın kenarında boynundan iple bağlanmış canlı oğlaklar dahi gördük.
Hava karardığında sokak lambalarının aydınlatması yetersiz kaldı, bazı sokaklarda hiç ışık yoktu. Dükkânlar mumlarla aydınlatılıyordu, yol yorgunluğu ve karmaşanın etkisi ile otele dönüp sonraki gün için dinlenmeye karar verdik.
Sabah erkenden uyanıp otelimizde kahvaltımızı yaptıktan sonra yeniden havaalanına doğru yola çıktık. İlk günümüzün ilk aktivitesi Everest uçuşu olacaktı. Havaalanı girişinde x-ray'den sonra bir de elle kontrol var ama bu kontrol öyle yüzeysel değil. Herkes hemcinsi tarafından kontrol edilse bile epey rahatsız edici bir uygulama ve her kapıda mecburi.
Kontroller sonrasında otobüse binerek uçağımızın yanına gittik. Ne yalan söyleyeyim içimi epey bir heyecan kapladı çünkü daha önce binmediğim kadar küçük bir uçak bizi bekliyordu. Her iki cam kenarında tek kişilik koltuklarıyla 8 sıradan oluşan, koridorunda eğilerek yürünebilen bir uçak…
Havalandıktan sonra hostesimiz bize bayram şekeri ikram etti. Gittiğimiz dönemde hem Kurban Bayramı’ydı hem de Hinduların da başka bir bayramına denk gelmişti. Bunun etkisini uçaktan sonra detaylarıyla gözlemledik, daha sonra aktaracağım. Everest uçuşumuza dönersek, epey yükselmemize rağmen bulutları aşamadık ve pilotumuz görüş olmaması sebebiyle dönmemiz gerektiğini anons etti.
Epey üzüldük çünkü Nepal'e kadar gelmişken Everest'i de görsek hiç fena olmazdı. Havaalanına inince Nepal'in güzelliklerinden ilkine tanık olduk; her ne kadar hava koşulları kimsenin elinde olan nedenler olmasa da uçak firmasının yetkilileri biletimizin ücretini geri alabileceğimizi veya istersek başka bir gün ücretsiz yeniden uçabileceğimizi belirtti. Bu kadar maddi zorluklar içindeyken hak yememeye özen göstermeleri bizi çok duygulandırdı.
Seyahatimizin son gününde uçuşumuzu gerçekleştirdik ve Nepal'e yolu düşen herkese bu muazzam manzarayı kaçırmamalarını tavsiye ediyoruz.
İlk günümüze dönelim, havaalanından ayrıldıktan sonra Durbar Meydanı'na gittik. Aslında "Durbar Square" tapınaklar, saraylar, avlular, heykeller, çeşmeler gibi tarihi alanları içinde bulunan meydanlara verilen genel isim; birçok şehirde Durbar meydanları bulunuyor. Katmandu’dakine gittiğimizde bayram nedeniyle çok kalabalıktı. Rengarenk sarileriyle (Hint kıyafeti) Nepalli kadınlar epey süslüydüler. Herkes sıra olmuş Nepal'in en eski tapınağı olan "Pashupatinath"a girmek için bekliyordu. Bu tapınağın Nepalliler için çok önemli olmasının nedeni milli tanrı kabul edilen "Lord Pashupatinath"ın tahtının burada olması.
Maalesef sıranın çok uzun olmasından dolayı biz tapınağa giremedik ve yaşayan tanrıçanın evine (Courtyard of Kumari Bahal) gittik. İnanışa göre yıkım ve kurban tanrıçası, 3-5 yaşlarında küçük bir kızın bedeninde reenkarne oluyor. Bu kız çocuğunu belirlemek içinse 32 zor göreve tabi tutuyorlar. Bunlardan bazıları mağarada yalnız kalmak, kesik hayvan kafaları ile aynı odada kalmak gibi. Seçilen çocuk tanrıça kabul ediliyor ve Katmandu Durbar Meydanı’ndaki Kumari Bahal evine getiriliyor. Yılda 13 defa evden çıkma hakkı bulunuyor ve ayağı bile yere değmiyor. Ancak genç kız olduğunda tanrıçalık unvanı sonlanarak ölümlüler arasına katılıyor. Uğursuzluk olduğuna inanıldığı için yaşayan tanrıçaların unvanı gittikten sonra da kimse onlarla evlenmiyor.
Biz maalesef tanrıçayı göremedik çünkü sadece yerli halkın girmesine izin veriliyordu, şansımız yaver gitseydi belki camdan baksa görebilirdik ama olmadı. Muhtemelen bayramın yoğun kalabalığından bunalmış olabilir.
Meydandaki merdivenlerin tepesine çıkarak kaosu izledik. Kaldırımlarda sabah kurban edilen hayvanların kanları yağmura karışıyordu, tapınakların önündeki sıra bitmek bilmiyordu. Bunlara bir de bando takımı karışınca hem görsel bir şölen oldu hem de müzik ambiyansı tamamladı.
Meydandaki diğer güzel yapıları gezdikten sonra maymun tapınağı olarak da bilinen Swayambhunath Tapınağı'na gittik. Burası adının hakkını verecek kadar maymunla doluydu ve egemenliği ellerine alan sevimli hayvanlar, köpekleri bile korkutmayı başarıyordu. Biz de biraz onlarla oyalandıktan sonra seyyar tezgâhtan taze hindistancevizi alıp merdivenlerinden yukarı tapınağın olduğu bölüme çıktık. Gerçekten de çok mistik bir yerdi. Avluda birçok heykel vardı. Burası her ne kadar Budist tapınağı olsa da Hindular tarafından da ziyaret ediliyormuş. Tapınağın arka tarafından Katmandu vadisine tepeden bakmak mümkün, bizim şansımıza hava bulutlu olduğu için manzara çok da keyifli değildi.
Katmandu’da ilk günümüzde son durağımız Boudhanath Tapınağı oldu. Önce öğlen yemeğimizi tapınağa bakan yerel bir restoranda yedik sonra da Buddha'nın gözleri ve kaşlarının altında fotoğraflar çektik. Rehberimiz bizi yerel ressamların olduğu bir dükkâna götürdü, Burada "Tanghka" adı verilen çok ince detaylı çizimler yapan gençler vardı. Kumaş üzerine yapılan bu çizimler, boyamalar yapan kişinin ustalık derecesine göre değerlendiriliyor zira çizgilerin düzgünlüğü buna bağlı ancak ilk bakışta anlaşılacak bir fark değil, oradaki satış taktiklerinin kurbanı olup büyük farklar ödemenize gerek yok.
Katmandu’dan ayrılarak Nepal'deki ikinci durağımız Nagarkot'a doğru yola çıktık. Daracık taş yollardan hoplaya zıplaya yaklaşık 4-5 saatlik yolu biraz uyuklayarak, biraz şoförümüzün eğlenceli Nepal müzik tercihlerini dinleyerek geçirdik. Gözlerimizi güzel otelimizde açtığımızda epey mutlu olduk. Karanlıkta manzarayı göremesek de sabah bizi bekleyen iyi bir şeyler olduğunu anladık.
Yemek sonrası yorgunluğumuzu (tatları çok sert ve acı olduğu için zıkkım dediğimiz) alkollü kahvelerimizi içerek ve kökmece oynayarak attık. Sabah uyandığımızda bizi gerçekten muazzam bir manzara karşıladı. Bulutların üzerinde olmayı gerçek anlamıyla yaşadık.
Katmandu fotoğraflarımızı buradan görüntüleyebilirsiniz.