Cem Karakuş: “Nasıl ki her gün kendini beslemek, yemek yemek ve su içmek zorundasın, sosyal medya da her gün beslenmesi gereken bir alan benim için”

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Kimse inanamasa da ben aslında hala bir plaza insanıyım. Bir şirkette CRM yöneticisiyim. Yani anlayacağınız 09.00-18.00 arasında ofiste çalışıyorum. Sizlerden bir farkım yok. Yeme-içme kısmı benim için bir keyif. Sinema tutkunu, müzik olmadan yapamayan, mutfakta da keyifli zaman geçiren bir adam aslında. Her akşam 18.00’den sonra beyaz yakamı ofiste bırakıp, Clark Kent gibi üzerimi değiştirip bambaşka bir hayata doğru uçuyorum.

Cem Karakuş: “Nasıl ki her gün kendini beslemek, yemek yemek ve su içmek zorundasın, sosyal medya da her gün beslenmesi gereken bir alan benim için”

Blogunuz http://www.cemkarakus.com nasıl ortaya çıktı, hikâyesi ve içeriği nedir?
Zaten çok gezerdim, lezzetlerin ve iyi deneyim yaşayabileceğim yerleri takip eder, peşinden koşardım. E yemek de yapıyorum. Sinema, müzik, fotoğraf ve festivaller zaten hayatımın hep içinde. Bu deneyimlerin artık kafamın içinde sadece bana ait durması yerine kolayca ulaşılabilir halde herkese açık olmasını istedim. Vaktim de vardı. Uğraştım. 2014 Şubat ayında internet sitemi açtım. Çok uğraştım. O sebeple de sadece 1,5 senede kocaman bir fark yarattım. Çünkü ben o 1,5 senede belki 5 senelik efor sarf ettim. Herkes evinde otururken ben 18.00’de işten çıktıktan sonra hep bir yerlerdeydim. O gün bugündür zaten 19.00’da evde olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum. Bir kahve alıp, ayaklarını uzatarak bir film seyretmenin ne olduğunu unutalı çok zaman oldu. Evde yemek yemek mi? Unuttum gitti zaten : ) 

Cem Karakuş: “Nasıl ki her gün kendini beslemek, yemek yemek ve su içmek zorundasın, sosyal medya da her gün beslenmesi gereken bir alan benim için”

Yeme-içme ağırlıklı olan yazılarınızda dikkat ettiğiniz noktalar nedir? Okuyucularınıza nasıl önerilerde bulunursunuz?
Beğeneceğimi bildiğim yerlere gidiyorum. Vakit boşa harcayamayacağım kadar değerli benim için. O sebeple gittiğimde keyif alacağımı bildiğim yerleri seçiyorum. Güzel bir deneyim edindiğimde ise yazıyorum, paylaşıyorum. "Şuraya gitmeyin" diye yazmaktansa, "şuraya mutlaka gidin" diye yazmak daha faydalı bana göre. O sebeple benim yazılarım genellikle gitmenizi önereceğim yerlerden oluşuyor. Nasıl önerilerde bulunduğum kısmına gelince, bence bir mekâna sadece bir şey için gitmiyoruz. Pek çok sebebi olabilir. Lezzet, sunum, dekorasyon, lokasyon, ambiyans, personel, hizmet kalitesi, işletmecinin tavrı vb. birçok şey sıralayabiliriz. Öyle ki lezzet olarak bana çok hitap etmese de gittiğim yerler oluyor. Çünkü ortamını seviyorum. Bilgisayarımı açıp çalışmayı keyifli buluyorum. Kahvelerini sevmiyorum mesela ama çay içiyorum... Dolayısıyla sunduğum şey aslında net olarak benim deneyimim...

Cem Karakuş: “Nasıl ki her gün kendini beslemek, yemek yemek ve su içmek zorundasın, sosyal medya da her gün beslenmesi gereken bir alan benim için”

Leziz yemeklerden sonra formunuzu nasıl koruyorsunuz : )
Bugün çok yediysem yarın kesiyorum. Yarın çok yiyeceğimi biliyorsam bugün az yiyorum gibi... Ne yazık ki düzenli spor yapamıyorum çok uzun zamandır. Ama aklıma geldikçe evimde 10 dakika gibi kısa süreli antrenmanlar yapabiliyorum. Özünde işin aslı çok belli aslında. Doymadan o sofradan kalkacaksınız. Yavaş yiyeceksiniz. Doygunluk zaten sonra geliyor. Sofrada doymamak için de tadına bakacaksınız. Bazen kendimizi durduramayıp ödüllendirdiğimiz oluyor tabii. Öyle durumlarda da yukarı söylediklerimi uyguluyorum : )

Cem Karakuş: “Nasıl ki her gün kendini beslemek, yemek yemek ve su içmek zorundasın, sosyal medya da her gün beslenmesi gereken bir alan benim için”

Gezi ve seyahatlerinizde yemek yemek için nasıl yerler tercih edersiniz?
Önce önerilere bakarım. Kendi araştırdığım ve özellikle tavsiye edilen yerlere gitmeyi tercih ederim. Onun dışında bir mekânın sunduğu lezzetleri yemeden anlama şansımız olmadığı için, gözüme güzel gözüken mekânları tercih ederim. Yemek bir estetik unsurudur çünkü. Mekân bana kendimi hoş hissettiriyorsa, fotoğraflık bir mekânsa, fena bir deneyim yaşamayacağımı tahmin ederim.

Cem Karakuş: “Nasıl ki her gün kendini beslemek, yemek yemek ve su içmek zorundasın, sosyal medya da her gün beslenmesi gereken bir alan benim için”

En favori yemeğiniz nedir?
Ben etçiyim. En favori yemeğim de tabii ki et. Makarnaya da bayılırım. Beni kendimden geçirebilir. Evde yemek yaparım. Aslında yapardım. Çünkü artık vaktim yok. Evde dökme demir tavadan üzerinde ismimin yazdığı çok kaliteli bir şef bıçağına kadar pek çok özel mutfak malzemem var. Et ve makarnaya bayılırım dedim ya, haliyle iyi et yaparım. Bir makarna tarifim var ki yiyen herkesi lezzet anlamında doruklara çıkarıyor. Dışarıda da kendi yaptığım lezzette bir bonfile, rib eye arar dururum... Ama ne yazık ki çoğu mekândan ayrılırken "bunu ben daha güzel yapıyorum" diyorum. 
 
Dünya mutfaklarından en çok beğendiğiniz hangisi? Neden?
İtalyan ve Fransız... Makarna ve etten ötürü : ) Ancak deniz ürünleri konusunda da hiç seçmem. Çılgınca tüketebilirim.

Cem Karakuş: “Nasıl ki her gün kendini beslemek, yemek yemek ve su içmek zorundasın, sosyal medya da her gün beslenmesi gereken bir alan benim için”

Bir sinema tutkunu olarak favori ilk 3 filminizi de merak ettik : )
Soru zor. Üzerine düşünmek gerek. Ama aklıma gelen ilk 3 filmi yazayım hemen.
 
Pursuit Of Happiness: Herkesin izlemesi gereken bir film. Gerçek bir hikâye. "Ben olsam kafama sıkardım" diyebileceğim bir yerden müthiş bir başarı çıkıyor. Will Smith inanılmaz. Konuşmasa da olur. Sadece bakışları ile çok şey anlatıyor.
Mr. Nobody: Gözünüzü kapatın ve herhangi bir anda pause tuşuna basın. Gözünüzü açtığınızda karşınızda müthiş bir fotoğraf olacak. Öyle güzel çekimler... Kurgu fevkalade... Tercihlerimiz üzerine. İzlememiş olan varsa çok şey kaybetmiştir.
Inception: Arkanıza yaslanın ve kendinizi bu dünyanın içine bırakın!
 
Sosyal medya sizin için ne ifade ediyor?
Çok şey. Olmazsa olmaz artık. Adı üstünde değil mi, bir medya bu. Tüm markaların ihtiyacı olan şey. İyi kontrol edildiğinde faydası, etkisi inanılmaz. Bu artık özellikle benim için günlük yaptığın rutin hareketlerden biri. Nasıl ki her gün kendini beslemek, yemek yemek ve su içmek zorundasın, sosyal medya da her gün beslenmesi gereken bir alan benim için. Sosyal medyayı sadece Instagram'dan ibaret görenler var. Ben öyle değilim. Bu blog olmadan kendini çok fazla ifade edebilen bir şey değil. Bloga yazdığınız yazı siz kaldırmadığınız sürece sonsuza kadar orada kalıyor ve 1 sene sonra bile insanlar girip okuyabiliyor. Ancak Instagram'da üç gün önce paylaştığınız fotoğrafa kimse bir daha dönüp bakmaz. O an birilerine bir şeyleri gösterdiniz gösterdiniz. Yoksa geçmiş olsun.

Cem Karakuş: “Nasıl ki her gün kendini beslemek, yemek yemek ve su içmek zorundasın, sosyal medya da her gün beslenmesi gereken bir alan benim için”

Blogunuzdan sonra sosyal medyaya nasıl yöneldiniz? Takipçilerinizle aranızda nasıl bir bağ var?
Bir çeşit influencer etkisi oluyor sanırım. Soruyorlar, merak ediyorlar, mail atıyorlar, yorum yapıyorlar ve arıyorlar... Ben aslında hayatımı paylaşıyorum sosyal medyada. Ama bunu yaparken de "şunu şunu yapın, buraya gidin, kendinize zaman ayırın" gibi öneriler ile geliyorum. Her zaman söylediğim gibi benim sunduğum şey "deneyim" yani samimi. Gerçek... Şu ana kadar hiçbir tartışmaya girdiğimi hatırlamıyorum. 

Sosyal medyanın gidişatı hakkında düşünceleriniz neler?
Bana kalırsa klasik medyadan çok daha etkili artık ya da benim gözümden öyle gözüküyor. Ben 3 senedir TV izlemiyorum. Sadece hafta sonu gerçekten gazete alıp okurdum artık onu da yapmıyorum. Ne varsa mobil üzerinden... Ne oldu diye pek çok kez Twitter'a bakabiliyorum. Kim nereye gitmiş ne yapmış diye Instagram'a göz gezdiriyorum. Hoşuma giden öneriler var ise not alıyorum. İlla bir şeyi araştırmam gerekmiyor. Çoğu zaman hap gibi bilgi önüne düşüyor zaten. Kitlelere ulaşmakta bir sınır da yok. Yaratıcılıkta da… O sebeple çok daha güçlenecek sosyal dediğimiz bu medya. En etkili pazarlama toollarından biri olacak. Hatta şimdiden öyle bile diyebiliriz. Düşünsenize, artık pek çok marka gazete ve TV'ye çıkmıyor. Onun yerine blog yazarları ya da Instagram fenomenleri ile kendilerini anlatıyorlar. Etkisini de görüyorlar. Görüyorlar ki devam ediyorlar. Ancak bu güzel etki beraberinde kalitesiz iş, içerik ve niteliksiz blog yazarlarının oluşmasına da sebep oluyor ne yazık ki! Ajanslar ve markalar bence çok profesyonel olmadıkları için ne yazık ki bu yozlaşmaya da çanak tutuyorlar. Kime nasıl gideceklerini, kime ne önereceklerini bilemiyorlar. Hal böyle olunca kötü işler de çıkıyor ortaya. Bunlar ayıklandığında çok daha güçlü bir medya olacağı şüphesiz. 
 
Blog yazmaya yeni başlayanlara tavsiyeleriniz nelerdir? Nelere dikkat etmeliler?
Bence hiç kalkışmasınlar. Yani günde en az 2 saatimi ayırabilirim diyen varsa tabii ki buyursun gelsin. Sadece Instagram'da bir post atmak değil çünkü olay. Kaldı ki o bir post dediğiniz şeyi ortaya çıkartmak bazen 30 dakikayı bulabiliyor. Yazı yazmak ise ayrı bir maharet. Nice üniversite mezunumuz var ki hala hangi "de" ve "da"nın ayrı yazılacağını bilmeyen! Olay sadece yaşamak, deneyimlemek değil. Bunu anlatabilmek. Şimdi düşünün, gezmek başlı başına bir iş zaten. Fotoğraf çekmek, deneyimlemek, bilgi edinmek. Bunlar salt "gittim, gördüm, çektim" ile olan şeyler değil. İletişim gereken şeyler. Sohbet edip fikir alıp üzerine yorum yapılması gereken şeyler. Bir inceleme yazısının nasıl çıktığını düşünün. Yolda geçirdiğiniz zaman, deneyimlediğiniz an, fotoğrafların düzenlenmesi, içeriğin kurgulanması ve yazıya dökülmesi. En az 6 saatlik bir süreden bahsediyorum burada. Haftada bir yazı yazmak başlarda güzel gibi gelse de bir süre sonra sizi kesmeyecek. O sebeple dışarıdan harikulade gözüken bu hayatın bir de tam olarak gözükmeyen yönlerine bakmalarını öneririm.