Bir Devrin Mimari Anlayışını Sergileyen Eser: Dolmabahçe Sarayı

İstanbul’u süsleyen mimari şaheserler arasında sivil mimari grubuna giren saray ve köşkleri, tarihi konak ve yalıları bir kalemde geçemezsiniz. Bunlar devirlerinin mimari üslupları içinde, mimari tarihimizin ayakta kalabilen örnekleri olarak yaşıyor. Yıkılmamış, yanmamışsa bunu mutluluk saymak, gözümüz gibi korumak gerekir.

İstanbul’un fethinden hemen sonra, Fatih Sultan Mehmet, bugün, Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi rektörlük binasının bulunduğu yerde, ilk sarayını yaptırmıştı. Bir süre bu sarayda oturduktan sonra, 1475-78 yılları arasında, Sarayburnu’nda yeniden bir saray yaptırarak oraya taşındı. Böylece ilk yapılan sarayın adı Eski Saray, ikincisinin adı da Yeni Saray oldu. Deniz ve kara surlarıyla çevrili Yeni Saray’ın kapılarından birinin adı Topkapı olduğu için, sonradan Topkapı adını alan bu sarayda, yüzlerce yıl Osmanlı padişahları, tüm saray halkı ile birlikte oturmuşlardı. Oturmuşlardı ama, İstanbul’un Haliç ve Boğaziçi gibi güzel kıyılarında da yazlık saraylar, köşkler yaptırarak buralardan da faydalanmasını bildiler.

Fotoğraf

Kanuni Sultan Süleyman’ın bugünkü Selimiye Kışlası yerine yaptırdığı Üsküdar Sarayı, I. Ahmet’in Aynalı Kavak Kasrı, III. Ahmet’in Bebek ve Sadâbâd Sarayı ve köşkleri, I. Mahmut’un Göksu Sarayı bunlar arasında sayılabilir. 1839 yılında Osmanlı tahtına oturan Abdülmecid, artık eskimiş, oturulmaz duruma gelmiş olan Topkapı’yı terk ederek yazın ve kışın oturabileceği bir saray düşünüyordu. Sarayın yeri Dolmabahçe olarak seçildi. Buradaki koy, I. Ahmet ve II. Osman devirlerinde doldurulmuş, Dolmabahçe adını almıştı. Gerek koyda, gerekse denize yaslanan bayırlarda eskiden yapılmış saray ve köşkler vardı. Özellikle, I. Abdülhamid’in yaptırdığı Beşiktaş Sarayı buradaydı. Abdülmecid, ilk önce Beşiktaş Sarayı’nı yıktırarak, 1842-53 yılları arasında Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırdı. Sarayın yapısı ve döşemeleri için dört milyona yakın altın harcanmış, gerçekten gösterişli bir saray olmuştu. Abdülmecid’in sarayı aşırı lüks bulduğu ve devlet ileri gelenlerine, “Bu saray tekellüflüce olmuş, daha sade olabilirdi” demekten kendini alamadığı söylenir.

Dolmabahçe Sarayı, Avrupa etkisinde, Rönesans ve Barok kırması mimari bir üslupta yapılmıştır. Deniz yönünde 600 metre uzunluğunda mermer bir rıhtımla sınırlandırılmış, karaya bakan yönü yüksek duvarlarla kapatılmıştır.

Dolmabahçe Camii karşısında, çok süslü iki büyük kapısı vardır. Kapılardan saray bahçesine, buradan da geniş merdivenlerle selamlık bölümünün birinci katına girilir. Ortadaki asıl yapı Muayyede Salonu’dur. Bayramlaşma ve resmi törenlerin yapıldığı bu süslü salonlardaki dört buçuk tonluk ve 750 mumluk kristal avizeyi İngiltere Kraliçesi Viktorya hediye etmiştir.


Fotoğraf

Muayyede Salonu’nun kuzeyinde Hünkâr Dairesi ve Harem vardır. 17 büyük salonu ve 200 odası, ayrı ayrı süslenmiş ve döşenmiştir. Salonlardaki yağlıboya tablolar, avizeler, çini porselenler ve tüm eşyalarla Dolmabahçe Sarayı, bir sanat müzesi gibidir.

Dolmabahçe Sarayı birçok tarihi olaylara sahne olmuş, birçok yabancı devlet büyükleri bu sarayda ağırlanmıştır. Avusturya İmparatoru Karl, İmparatoriçe Eugenie, İngiltere Kralı VII. Edward, Alman İmparatoru II. Wilhelm, Rus Grandükü Nikola, İran Şahı Muzafferüddin Şah bunlar arasındadır. Abdülmecid’den sonra, Sultan Abdülaziz, V. Murad, V. Mehmed Reşad, hatta Vahdeddin bu sarayda oturmuşlar, II. Abdülhamid, kısa bir süre Dolmabahçe’de oturduktan sonra, Yıldız Sarayı’na taşınmış, devleti bu saraydan idare etmiştir.

Dolmabahçe Sarayı, parlamento tarihimiz için de önemlidir. II. Abdülhamit, tahta geçer geçmez, 19 Mart 1877’de ilk Osmanlı Mebusan Meclisi’ni burada toplamış, daha sonra Mithat Paşa ve arkadaşları burada tutuklanmışlardı.

Cumhuriyet’in ilanından sonra, 1 Temmuz 1927 günü, ilk olarak İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’nda misafir edilmiş ve bundan sonra İstanbul’a gelişlerinde Dolmabahçe’de kalmışlardır.

2 Temmuz 1932’de Birinci Türk Tarih Kongresi, yine 1932 ve 1934 yıllarında Birinci ve İkinci Türk Dil Kurultayları Dolmabahçe’de toplanmıştır.

Fotoğraf

Dolmabahçe Sarayı’nda, Muayyede Salonu’ndan sonra geçilen ve denize bakan dördüncü oda, Atatürk’ün hayata gözlerini kapadığı tarihi oda olarak, eşyaları ile birlikte korunmaktadır. Oda, iki kapılı ve dört pencerelidir. Odada Atatürk’ün yattığı bronz işlemeli bir karyola, gardırop ve komodin vardır. Oda, halılar, kanepe ve koltuklarla döşenmiştir. Duvarları açık yeşil üzerinde yıldız ve çiçeklerle süslü kağıt kaplıdır. Ceviz karyola üzerinde keten işleme beyaz örtü, mavi bir yorgan ve pencerelerde atlas perdeler vardır.

Atatürk, Savarona yatında geçen rahatsızlık günlerinden sonra, 25-26 Temmuz 1938 gecesi bu odaya getirilmiş, gerekli tedavilere başlanmıştı. Artık bu oda, onun ölümüne kadar son durağı idi. 10 Kasım 1938 günü saatlerin dokuzu beş geçeyi gösterdikleri bir anda, bu odada hayata gözlerini yumdu.

Atatürk’ün ölümünden sonra, Dolmabahçe Sarayı’nın denize bakan 71 numaralı bu odası, olduğu gibi bırakıldı. Müze oldu.

Türk milleti ile birlikte sonsuz bir yas tutarak…

Kralların konuk olduğu, pek çok tarihi olayların geçtiği, anlaşmaların imzalandığı, elçilerin kabul edildiği, siyasal ve bilimsel toplantıların yapıldığı, son olarak Büyük Atatürk’ün hayat gözlerini kapadığı Dolmabahçe Sarayı, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bağlı bir anıt müzedir.

Dolmabahçe Sarayı, mimari yönden geleneksel Türk mimarisinden ayrı bir biçimde olsa dahi, bir devrin mimari anlayışını simgelemesi yönünden bir şaheserdir. Yalnız yapısıyla değil, içerisindeki sanat eserleriyle de...