Gülfer Duran Kanlı: “Kahveyi çok sevdiğimden ve muhtemelen her yazımı da kahve içerek yazdığımdan kahveci gezgin oluverdim”

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
İlkokul sıralarından itibaren yarış atı misali sınavdan sınava, dershaneden okula koşturduktan sonra, iyi bir lise, iyi bir üniversite mezunu oldum. Bu yarış üniversite bitince de bitmedi maalesef iyi işler bulmak çalışmak ve para kazanma yarışı başladı. O da ayrı bir koşuşturma iken farklı kültürler, yeni yerler görmenin şu ana kadar en büyük kazanımım olduğunu fark ettim. O andan itibaren de bu yarış atı misali yaşama dur deyip, mülke yatırım yapmadan deneyime, gezmeye ve bana göre gezerek öğrenmeye yatırım yapmaya karar veren bir yapıya bürünüverdim. Gördüklerimi, gözlemlediklerimi de biraz biraz kahvecigezgin.com isimli blogumdan paylaşmaya çalışıyorum.

Gülfer Duran Kanlı: “Kahveyi çok sevdiğimden ve muhtemelen her yazımı da kahve içerek yazdığımdan kahveci gezgin oluverdim”

Kendinizi bir “gezgin” olarak nasıl tanımlarsınız?
Ben kendimi seyahat eden modern gezgin olarak tanımlayabilirim. Aslında kafamdaki “gezgin” tanımıma pek uyduğum da söylenemez. Çünkü gezgin hep yollarda olur, diyardan diyara, ülkeden ülkeye geçer. Modern gezgin ise hedef ülke veya ülkeler seçer, ucuza uçak bileti ve dönüşünü ayarlamaya çalışır, seyahatini yapar ve döner. Ben bu gruptan kadın gezgin kategorisinden dâhil olabilirim : ) Şu an her fırsatını bulduğumda seyahat planlamaya çalışıyorum. Bu arada seyahat etmek ve tatil benzer kavramlar gibi görünse de farklı kavramlar. Seyahat ederken tüm planınızı, rehberliğinizi, gözlem, yön bulma, kalacak yer bulma gibi eylemleri kendiniz yapıyorsunuz ve zihniniz sürekli teyakkuzda. Ancak tatildeyken eğer seyahat planlarını sizin için başkasının yaptığı şanslı insanlardansanız dinlenebilir ve biraz daha keyif odaklı düşünebilirsiniz.

Gülfer Duran Kanlı: “Kahveyi çok sevdiğimden ve muhtemelen her yazımı da kahve içerek yazdığımdan kahveci gezgin oluverdim”

Blogunuz http://kahvecigezgin.com/ nasıl ortaya çıktı, süreci anlatır mısınız? Neden “Kahveci Gezgin”?
Yaklaşık 1 sene önce şöyle bir geriye baktım. 25’i aşkın ülke görmüşüm (şu an 30) ve belki de o bölgeye gitmek isteyen insanlara ipucu veya enteresan bilgiler verebilirim diye düşünmeye başladım. Her evlenen kadının başına gelen benim de başıma geldi ve bir seyahat blogu yazayım dedim. Kahveyi de çok sevdiğimden, muhtemelen her yazımı da kahve içerek yazdığımdan : ) kahveci gezgin oluverdim. Blog ile uğraşmak sanılanın aksine daha tam zamanlı bir iş. Tek başına seyahat etmek yetmiyor, her gün mutlaka emek vermek gerekiyor.

Gülfer Duran Kanlı: “Kahveyi çok sevdiğimden ve muhtemelen her yazımı da kahve içerek yazdığımdan kahveci gezgin oluverdim”

Bugüne kadar gittiğiniz yerler arasında sizi en çok neresi etkiledi?
Flam (Norveç), Katmandu (Nepal) arasında gidip geliyorum aslında. Biri dünyanın en güzel doğal güzelliklerini diğeri de en güzel ve en renkli kültürünü içeriyor. İkisi de ayrı ayrı çok kıymetli… Katmandu globalliğin henüz biraz dışında tütsü ve ekşi kokulu sokaklara ve çok güzel işlenmiş 2000 yaşın üzerinde tapınaklara sahip. Maalesef geçtiğimiz depremde oldukça zarar gördü şehir ama bu bölgeye gitmeyi düşünenler şimdi giderlerse kendileri için düşük sezon gibi bir fayda sağlayıp, bölgenin güzel insanlarına da oralarda gezerek destek de bulunabilirler.

Gülfer Duran Kanlı: “Kahveyi çok sevdiğimden ve muhtemelen her yazımı da kahve içerek yazdığımdan kahveci gezgin oluverdim”

Sizin gözünüzden Dublin’i dinleyebilir miyiz?
Bana göre Dublin edebiyat, yemyeşil çimen ve tarihi publar demek. Düşünsenize dünya edebiyatına yön veren yazarlardan James Joyce, Bernard Shaw, Samuel Beckett ve Oscar Wilde hep burdan. Enteresan biçimde İngiltere kraliçesine ve dünya algılayışına bir isyan ve aykırı çocuk olma durumu var hep bu şehrin. Özellikle Trinity College’ın eski kütüphanesine (Long Room) uğradığınızda kendinizi o romantik uğultulu dönemlerin içinde bulmak içten bile değil. Burada eski kitaplar, kürsüler ve ünlülerin büstleri sizi o havaya sokabilir. Sürekli yağışlı, kapalı ve bunalımlı havası da sizin edebi ve pastoral duygusal dalgalanmanıza etki edebilir tabi ki : ) Modern Dublinliler kasvetli ve yağmurlu havaya aldırış etmeden Avrupa'nın köklü tarihi ve edebiyat geleneği yanında en güzel pub'larına ve en keyifli gece hayatına sahip olmanın tadını çıkarıyorlar. Tarihi Temple Bar bölgesinde birbirinden renkli publar içlerinde 30’a yakın bira çeşidi ve canlı İrlanda halk müzikleri sunmakta. Edebiyat ve bira sevenlerin mutlak surette uğramaları gereken bir şehir bence Dublin.

Favoriniz hangi ülkenin kahvesi?
Aslında çok kahve uzmanı olduğumu söyleyemeyeceğim. Ben sade filtre kahve veya espresso seven biriyim. Kahvesiz yapamıyorum pek. O yüzden kendime kahve bağımlısı demeyi tercih ediyorum. Her gün İstanbul’da artan sayıda 3. dalga kahveciler, kavurucular vb. ortaya çıkıyor ve kahvenin her halini bizlere sunabiliyor. Orta kavrulmuş çekirdeklerin kokusu sahiden muhteşem ama yine de iyi kavrulmuş çekirdekten içtiğim kahve bana göre daha leziz. Bana kalırsa en güzel kahveyi İstanbul’da içiyorum. Az çok burada kahvecileri tanıma imkânımız da olduğundan lezzet deyince bence dünyanın başkenti İstanbul. Ama espresso’nun hakiki cenneti tabi ki İtalya, Milan.

Gülfer Duran Kanlı: “Kahveyi çok sevdiğimden ve muhtemelen her yazımı da kahve içerek yazdığımdan kahveci gezgin oluverdim”

Seyahat rotanızı nasıl belirliyorsunuz?
Rota belirlemek seyahatin en neşeli, en heyecanlı kısmı. Yalnız seyahat edeceksem tercihen ucuza uçak bileti bulabileceğim, hali hazırda vizem olan yakın ülkeleri tercih ediyorum. Eğer yol arkadaşım olabilecekse uzun soluklu uzak diyarlar planlamaya çalışıyorum.

Gülfer Duran Kanlı: “Kahveyi çok sevdiğimden ve muhtemelen her yazımı da kahve içerek yazdığımdan kahveci gezgin oluverdim”

Gülfer Duran Kanlı: “Kahveyi çok sevdiğimden ve muhtemelen her yazımı da kahve içerek yazdığımdan kahveci gezgin oluverdim”

Eğer imkânınız olsa 1 sene izin ve limitsiz maddi olanak verseler, nerelere giderdiniz?
Bana kalırsa seyahat etmek için o kadar da inanılmaz meblağlara gerek yok. Son seyahatimde 67 yaşında torunlarını,  karısını ve çocuklarını evde bırakarak yola çıkan Avustralyalı bir gezginin söylediği şuydu: “Avustralyalılar hayatlarının bir bölümünü mutlaka gezerek, gezgin olarak geçirir.” Bunun iki türlü yöntemi var. 1. üniversiteden yeni mezun olursun hayata atılmadan evvel 6 ay boyunca ailenin yanında kalarak geceli gündüzlü çalışır, para biriktirir ve daha sonra bu paranın seni götürdüğü yere gidersin. Genelde bu dönemdeki çalışmalar oldukça ağır şartlar (yer silmek, tuvalet temizlemek vb.) içeriyormuş. Diğer yöntem ise Japon turistlerin yaptığı ile paralel, emeklilik parasını gezerek harcamak. Bizde de bunlara yakın hareketler var ama henüz maalesef seyahat etmenin aslında sanıldığı kadar pahalı olmadığı algıya yerleşebilmiş değil. Neyse sorunuza gelecek olursam; limitsiz maddi olanak ile gidilecek en güzel yer Norveç, Fiyortlar ve Kuzey Işıklarını gözlemlemeye gitmek derim. Buraların salt ve pahalı güzelliği tüm 1 seneyi geçirmeye değer!