Wieiıczka Tuz Madeni: Krakow

Bir sonraki durağımız Polonya’da mutlaka görmeniz gereken yerlerden bir tanesi. Krakow’a yakın, Wieliczka'daki ve Kopalnia Soli olarak adlandırılan dünyanın en büyük yeraltı tuz madeni. 15 milyon yıl önce iç deniz olan bu bölgede zamanla sular çekilmiş ve bu deniz, tuz madenine dönüşmüş.

1996 yılına dek aktif bir şekilde işletilen madenin çalışması 1996 yılında durdurulmuş. Şimdilerde sadece turistik bir mekan olarak kullanıldığından bu ilginç madenin içinde gezilebiliyor. Isı yaz kış 14 derece, inerken ince bir hırka almanızı tavsiye ederim.

Madenin içinde yer alan odalar, salonlar, müthiş bir kilise ve sayısız heykeller, kabartmalar, gördüğünüz her şey bu madenden çıkarılmış kaya tuzundan yapılmış.

Hatta yerin 90 metre derinliğinde Aziz King Şapelindeki ve diğer bölümlerdeki tuzdan heykellerin ve kabartmaların tamamının maden işçileri tarafından yapıldığı söylendi. Doğrudur, ancak gerçek birer sanat eseri olan heykellerin işçiler tarafından yapıldığına inanmak biraz güç!

Özellikle yerin metrelerce altında bulunan kilisenin mutlaka görülmesini gerekir, gerçekten çok ilginç.

Kapalı yer fobisi olanlar tereddüt edebilir ancak gerek merdivenler, gerekse galeriler oldukça ferah, yükseklikleri minimum 2 metre.

Hatta bazı bölümlerde, kilisede tavan yükseklikleri 15 ila 30 metre civarında. Bu genişlik ve yükseklik nasıl olur bir madende derseniz galerileri hatta tüm madeni güvenli bir şekilde ayakta tutmak için ahşaptan inanılmaz sistemler kurulmuş, çıkarılan tuzun yukarı çıkarılması için de yine ilginç ve o devir için müthiş yöntemler geliştirmişler, ve tüm bunların ortaçağda yapıldığını düşünürseniz mutlaka görmek isteyeceğinizi düşünüyorum. İçeri temiz hava basıldığı için yerin 135 metre altında olduğunuzu hissetmiyorsunuz bile.

Randevu alarak giderseniz sıra beklemeden görevli bir rehber eşliğinde önce 350 kadar basamakla döne döne 64 metreye kadar inebiliyorsunuz. Sonra çeşitli bölümleri geze geze her seferde birkaç basamak daha iniyor ve 135 metre derinliğe ulaşıyorsunuz. Yerin 135 metre altına inilebilen, her yerin tuz ve ahşaptan oluştuğu, dünyanın tek tuz madeni müzesi. (Bolivya yazımda anlattığım Uyumi Tuz Çölünden sonra bu Tuz madeninden de çok etkileniyorum).

Madende toplam 300 kilometre yürüyüş alanı var, ancak biz sadece 2 kilometrelik bir yürüyüşle bu dev madenin mutlaka görülmesi gerekli 24 galerisini geziyoruz (3.000’den fazla galeri mevcutmuş).

135 metre derinlikte karşımıza geniş basamaklar çıkıyor, aşağı baktığımızda gözlerimize inanamıyoruz, karşımızda oldukça büyük müthiş bir bir kilise, şapel çıkıyor.

Her bir köşesinde yine tuzdan yapılmış, her biri birer sanat eseri olan İsa, Meryem ana heykelleri (hatta bir köşede ak sakallı tonton bir heykel için Tanrı'nın resmi dendi :)

Tavanda inanılmaz büyüklükte, muhteşem kristal ahizeler ve duvarlardaki apliklerle aydınlatma sağlanmış. Yoooo kristal değiller, hepsi tuzdan yapılmış, ve şu anda değer biçilemeyen eserler. Giderseniz avizelerin tam altına yatarak avizenin alttan fotoğrafını çekerseniz müthiş kareler elde edebilirsiniz.

Şansa bakın elektrikler kesiliyor... Yoo yine yanıldık, bir anda kulaklarımızı Chopin’in muhteşem nağmeleri dolduruyor, keyifle dinlerken kilise de yavaş yavaş aydınlanmaya başlıyor. İşte sırf bu keyif için bile inmenizi öneririm.

Bunun yanı sıra 100 metre derinlikteki bir yapay gölün kıyısında oldukça büyük bir “konser salonu” nda gerçek bir Chopin konseri de dinleyebilirsiniz.

135 metre derinlikdeyiz, ama bu sizi ürkütmesin, 135 metreyi 9’ar kişilik asansörler çıkacağız.

Bu güzel gezimizin son durağı olan Krakow’dan, İstanbul’a dönüş için tekrar Varşova’ya gidiyor ve yarım gün daha güzel Varşova’da Eski Şehrin keyfini bir kez daha çıkarıyor, harika biraları tadıyor ve son kehribar alışverişimizi yapıyoruz.

Son gecemizde gittiğimiz “Siwy Dym” yerel halkın sıklıkta gittiği tipik bir Polonya restoranı, güzel havanın tadını çıkararak çoğunluk bahçede otururken biz ahşap masaları, çok orjinal dekorasyonu yaşamak için içeride oturmayı tercih ediyoruz. 2 katlı restoranda müthiş bir ahşap oymacılık, ilginç bir dekorasyon bizleri sımsıcak kucaklayarak hoş bir veda gecesi yaşatıyor. Harika bir et yemeği, elbette patates ve müthiş bir lezzeti olan, buzluktan çıkmış limonlu votkalarımızı yine buzluktan çıkmış bardaklarla yudumlarken canlı olarak Leh müziği çalan sanatçıları dinliyor ve dans eden Varşovalılara katılıyoruz. Yemek sonunda restoran sahibinin yaptığı votkalardan şişe şişe almayı da ihmal etmiyoruz elbette.

Sevimli evleri, hemen her evden sarkan rengarenk harika çiçekler; sakin, sanki çektikleri acılar ve uzun yıllar Sovyet baskısı nedeniyle biraz ürkek ama sevimli insanları; tertemiz sokakları ile parke taşlı meydanlar; meydanların her köşesinde müzik yapan Chopin’in sanatkar yurttaşları; her kentte bir “Eski Şehir”, her şehirde ayrı bir tarih; çok büyük bir bölüm kaplayan ve asırlık ağaçlar, rengarenk çiçekleri, dost hayvanları ile parklar, güzel tertemiz köyleri ile bizi ilk andan itibaren içine çeken, çok beğendiğimiz bir ülke oldu Polonya. Şehirler arası gittiğimiz tüm karayollarında hemen hiç toprak görmeden, yeşilin her türünü gördüğümüz ormanların arasından ilerlerken, çeşitli nehirler ve göller yol boyunca bize eşlik ederek unutulmaz manzaralar verdiler. Polonya mutlaka gidilmesi görülmesi gereken bir ülke, pişman olmayacağınıza garanti veririm...

Bizlere bu güzel gezide çok yardımcı olan, turistik gezilerin dışında sadece yerli halkın gittiği çok özel ve güzel restoranları, özel ve harika bir Chopin dinletisi organize eden, tüm soru ve sorunlarımızda çok yardımcı olan ve bizlere yerel rehberlerimiz dışında özel bilgiler aktaran Kerem Alkan beye teşekkür etmek isterim.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.