Moskova'da Tarihe Yolculuk

1100’lü yıllar… Günümüzden yüzlerce yıl öncesi… Şu anki Rusya topraklarında bir devlet yok… Sadece bir çok prenslik var… 1147 yılında Uzun kollu Yuri ( Prens Yuri Dolgoruki ) adındaki bir prens Moskova ırmağının kuzey kıyısına Şimdiki Kremlin’in olduğu yere  ahşap bir kale yaptırıyor… - Bu arada Kremlin Kale demek..

Daha sonra kırmızı tuğladan yüksek duvarlarla çevrilen bu alanın etrafında bir yerleşim oluşarak hızla gelişiyor…  Fakat 1230’lu yıllarda Moğol Altınordu  Devleti tarafından gerçekleştirilen saldırı sonucu  Ruslar tam 250 yıl Moğol egemenliğinin altında kalıyorlar… 1238-1480 yılları arasında Moğollar Prenslikler’i vergiye bağlıyor ve doğal olarak da yönetime karışıyorlar…

Tabii bu arada Moskova da gelişmeye devam ediyor… Ve nihayet III. İvan zamanında Moğol egemenliği bitiyor… Bütün Prenslik’ler Moskova ile birleşiyor ve Moskova Başkent oluyor…

Taa ki 1712 yılına kadar… Bu yıla gelindiğinde ise Rus Çarı I. Petro ( Bizim bildiğimiz adıyla Deli Petro ) St Peterspurg’u başkent yapıyor… Ve geliyoruz 1917 devrimine… Bu devrimden sonra 1918 yılında Moskova tekrar başkent oluyor ve hala Rusya Federasyonu’nun başkentidir…

Bu yıllar içinde Moskova gelişip genişledikçe halkı korumak için yeni duvarlar yapılır… Anayollar Kremlin’den bir yelpaze gibi açılırken bu yolları kesen caddeler, Kremlin merkez olmak üzere kenti bir halka gibi sararlar …Bir halkadan başlayan yolculuk hiç kesilmeden başladığı yerde biter… Şu anda Moskova aynı bir örümcek ağı gibi yollarla örülü…

Moskova’da çok çeşitli mimari yapı bir arada bulunuyor… Bir tarafta görkemli kiliseler… Diğer tarafta 1917 devriminden sonra varlıklı kimselerin yaptırmış olduğu sütunlu girişleri olan heybetli evler… Ayrıca Moskova Üniversitesi’nin de dahil olduğu muhteşem göktelenler insanları kendine hayran bırakmakta… Bu arada bir bilgiyi  aktarmakta fayda görüyorum, hani bir gün bizim de aklımıza gelir diye… Şöyle ki; tarihi değeri olan binaların bulunduğu birkaç caddenin genişletilmesi gerektiğinde  binaları yıkmak yerine temellerinden keserek birkaç metre geriye taşımışlar ve caddeleri, yapıları ziyan etmeden böyle genişletmişler… Ayrıca bir bina restore edileceği zaman görüntü kirliliği yaratmamak için binanın birebir resminin bulunduğu  bir kamuflaj örtü ile bina örtülüyor ve içeride tadilat gerçekleşirken etrafa rahatsızlık verilmemiş oluyor…

Neyse ki bizde de böyle bir durumu İstanbul Boğazı’nda bir binanın tadilatı sırasında televizyonda bir haber programında izlemiştim de çok hoşuma gitmişti… Keşke her yerde böyle olsa!… Ama şu an da  hangi bina olduğunu hatırlamıyorum, eğer hatırlayan varsa bana da bildirirse çok memnun olurum… 

Aziz Vasili Katedrali:

16. yüzyılda, 1550’li yıllarda Korkunç İvan zamanında yapılmış…Rivayete göre bu yapıyı iki mimar yapıyor… Ve bittikten sonra ise Korkunç İvan mimarların gözünü kör ediyor ki, bir daha aynı güzellikte bir bina yapmasınlar…

Gerçektende büyüleyici bir görünüm… Pasta kremasını andıran soğan kubbeleri masallardan fırlamış gibi insanın gözlerini alıyor… 450 yaşını deviren bu yapının içide dışı ile yarışıyor ama dışını geçmesi imkansız…

Kızıl Meydan:

Burası çok geniş bir alan… Kremlin’in kuzeydoğu tarafında… Burada büyük kutlamalar, gösteriler ve ordunun geçit törenleri yapılıyor… Ayrıca turistlerin uğrak yeri… Etrafındaki görkemli yapıların büyüsüne kapılıp kendinizi uzayda başka bir dünyaya ışınlanmış olarak hissedebilirsiniz…

Moskova metrosu

Dünya’nın en eski ve en büyük metrolarından biri… Josef Stalin tarafından  1931 yılında inşaasına başlanıyor… Her biri bir sanat harikası olan 182 istasyonu var…

Her gün milyonlarca insan taşıyor… Devlet tarafından işletiliyor… Metro başlı başına bir turizm kaynağı…Burayı her yıl benim gibi binlerce turist ziyaret ediyor…  Ayrıca II. Dünya Savaşı sırasında  bir sığınak ve merkez olarak da kullanılmış…

Faberge Yumurtaları

Yıl 1842… Rus İmparatorluğu’nun görkemli yılları… Peter Carl Faberge ise başkent St Peterspurg’ ta yaşayan, köklü mücevher dükkanlarından Faberge’nin sahibi Gustav Faberge’nin oğlu…Peter baba mesleğini sürdürmek için eğitim görür… Rönesans ve barok hazinelerinden etkilenir… Ayrıca Avrupa’da büyük ustaların yanında çıraklık yapar… 26 yaşına geldiğinde babasından işleri devralır… 1881 yılında Hermitage Müzesi’ndeki objelerin tamiri için çalışırken Moskova’da Panislavizm Segisi’ne davet edilir… Sergi için yaptığı bir altın bileziğin replikasını gören Rus Çarı III. Alexander onu Çarlık özel kuyumcusu yapar… Bir gün  Çar, eşi Maria Federovna’ya özer bir paskalya hediyesi vermek ister ve Faberge’den dışı altın kaplı bir yumurta yapmasını ister… Çar bu yumurtayı çok beğenir ve daha sonraki yıllarda toplam 50 adet yapılır…

Taa ki 1917 devrimine kadar…Çarlık Rusyası 1917 yılında Bolşevikler tarafından devrilince Faberge’nin mücevher dükkanı da kamulaştırılmış olur… Devrimle birlikte yağmalanan yumurtalar Lenin’in emriyle Kremlin Cephaneliği’ne kaldırılır… Daha sonra da Stalin’in emrinle ülkeye döviz girmesi amacıyla 1930-1933 yılları arasında 14 yumurta satılır…Bügün Emperyal Yumurtaları’nın 42 sinin yeri biliniyor… 10’u Kremlin Cephaneliği Müzesi’nde … Diğerleri de  Rus oligarkı  Victor Vekselberg tarafından Malcom Forbes’ten 90 milyon Dolar’a satın alınmış… Tarihi değeri olan yumurtalar sadece 50 tane imiş…
Yumurtalar  dağılır  ama Faberge ailesi varlığını sürdürür… Faberge’nin çocukları Alexander ve Eugene 1924’te sürgünde oldukları Paris’te bir butik açarlar… Ve Faberge Paris adını kullanırlar… Bu arada Rusya’daki Faberge  25 bin Dolar’a bir Amerikalı’ya satılır… Marka 2007’de yeni sahibi Brian Gilbertson’ın kararıyla mücevhere döner…Şu anda Carl Faberge’nin torunlarının torunları Tatiana ve Sarah Faberge’nin danışmanlığında, marka Les Fleur, Les Fables ve  Les Fauves de Faberge koleksiyonları ile modern Çar ve Çariçeler’e hizmet veriyorlar…
Matruşka

Ruslar Matröşka diye telaffuz ediyorlar…En popüler hediyelik eşyası olan bu bebekler bir tane görünmelerine rağmen iç içe geçmiş bebeklerden oluşuyor… 3 ile 15 arasında parçadan oluşan bu bebeklerin hep tek sayıda olmasının da bir sebebi var elbette… Bu da Ruslar’da tek sayının uğruna inanılıyor olması…Geçmişini soracak olursanız eğer işte o koca bir sır!...Ama şu anda Matröşka; Ruslar’ın imajlarının simgelerinden biri olarak tahtını korumakta…

SİBEL AKINCI

Yazar Hakkında

SİBEL AKINCI

Ben Sibel Akıncı; bir zamanlar ev hanımı bir anne ile astsubay bir babanın  üç kız çocuğunun ortancası olarak Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde doğmuşum… Yıl 21 Aralık 1959… Bu arada ben dünyaya gelmek ü