Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Hayatın büyük ölçüde keyif almak ve kendini mutlu etmek olduğunu düşünen biriyim. Son 6 yıldır seyahat ederek farklı kültürlerde 30 ülke ve 110 şehirde bulundum. Aynı zamanda fotoğrafçı olduğum için seyahatlerimde bolca fotoğraf biriktirdim. Dönem içinde kişisel gelişime duyduğum ilgi nedeniyle hayatıma farklı bir boyut girince, seyahatlerim ile içsel dünyalarımızın paralelliğini anlatan hikâyelerimi bir blogda toplamaya karar verdim. Paylaşımlarımı okuyanların, bu anlatılarda, kendilerinden bir şeyler bulabileceklerini düşünüyorum bu nedenle de daha çok yazmak ve paylaşmak istiyorum... Zira birçok kişi, her şeyi erteleyerek şu kısa ömürdeki güzellikleri deneyimleyemeden yaşlanıyor ve “yarına kalma” dediğimiz motivasyondan uzak kalıyor. Birçoğumuz iş hayatındayız ve gerek zaman, gerekse sorumluluklardan ötürü fırsatları kaçırıyoruz. Oysa minik kaçışlar dahi zamanı yavaşlatmaya ve yaşam hazzını yükseltmeye yetiyor. Zaman içinde biriktirdiklerimi sizlerle paylaştığımda, 1 kişi dahi kendi hayatını pozitif yöne döndürüp mutlu olabiliyorsa, buna vesile olduğum için güçlü bir heyecan duyuyorum ve şükrediyorum. 39 yaşındayım. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Yeditepe Üniversitesi’nde MBA öğrenimimi tamamladım. Şu an bir Fransız şirketinde Satış Müdürü olarak çalışıyorum.

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Gezmek size ne ifade ediyor?
Seyahat etmek, bana göre kendini gerçekleştirmenin bir yolu. Özgürlük hazzını derinlerde hissedebileceğimiz en etkili yol belki de. Adına “Özgürlük” dediğimiz bu sonsuzluk hissi “yapmak istediğimiz şeyleri yapmayı değil; istemediklerimizi yapmamayı” ifade ediyor bana... Bir an durup düşünelim; kendimize yüklediğimiz sorumluluklar yıllar geçtikçe artıyor ve altından kalkılamaz hale dönüşüyor. Dört bir yanımızı saran bu sorumlulukların kölesi olmuş buluyoruz kendimizi... Oysa diğer tarafta en kötü senaryoda dahi, mutlaka seyahat ederek ruhumuza nefes aldırabileceğimiz bir fırsat yanı başımızda bizi bekliyor. Çünkü insan olarak hepimiz ayrı ayrı çok değerliyiz ve onlarca sıkıntı içinde bu katma değeri fazlasıyla hak ediyoruz. Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor. Yıllardır edindiğim tecrübeleri çevreme pozitif olarak yansıtmaya çalışıyorum. İmkânı olup da seyahat edemeyenleri, benzer bir enerjiyle harekete geçirme gayreti içindeyim ve “mutlu son”... Bu deneyimlerin başka insanlarda yarattığı mutluluğa ve yaşam enerjisine şahit olmak benim için de büyük bir haz. Zira bazılarımızın sadece minik bir kıvılcıma ihtiyacı var ;) Son olarak şunu söylemeliyim ki “olanak” dediğimiz ve farklı iki şekilde karşımıza çıkan şeyler, “zaman” ve “para”... Bunlara yenilmek ki o da ne : ) Daha sınırlı olanaklarla daha yakın ve daha uygun fiyatlı coğrafyaların da bulunabileceğini hep aklımızda tutalım. İyice araştırıp gideceğimiz destinasyona ait dersimize tutkulu bir şekilde çalışalım; o kadar ve yine mutlu son : )

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Cape Town seyahatinizi anlatır mısınız? Cape Town’da mutlaka görülmesi gereken yerler nereler?
Güney Afrika’nın en çarpıcı şehri Cape Town’a, Johannesburg’da birkaç gün konakladıktan sonra ulaştım. Güney Afrika'nın bu iki en önemli kenti, bir ülkenin birbirinden ne kadar farklı dünyaları olduğunu kanıtlıyor gibiydi. Johannesburg, altın madenlerinin üzerinde yatarken, Cape Town Atlas ve Hint okyanusunun birleştiği yerde, doğanın insanoğluna sayısız güzellik bahşettiği bir coğrafyada bulunuyor. Vizesiz gidilebilen bir ülke olması da Türkiye’den gidecek olanlara kolaylık sağlıyor. Denizcilerin çok iyi bildiği gibi yolunu kaybeden gemiler, deniz fenerlerine muhtaçtır. Şu an Ümit Burnu’ndaki deniz feneri civarına 1488'de Hindistan yolunu ararken yaklaşan Portekizli Bartolomeu Dias, fırtınaya yakalanmış ve dalgalar gemisini kayalara doğru sürüklemeye çalışmış. Gemiyi batmaktan kurtarmış ve ilk kez geçtiği bu burna, gelecekte dünyanın en ünlü yerlerinden biri olacağını tahmin edemeyeceği “Fırtına Burnu” adını vermiş. Yıllar sonra ise, denizcilerin moralinin bozulmaması için buranın ismi “Ümit Burnu” olarak değiştirilmiş. Cape Town'a “dünyanın en güzel kentlerinden biri” demek bile, onu anlatmak için yetersiz kalır. Helikopterle kentin üzerinden Ümit Burnu'na doğru gitmek için havalanırsanız, kentin şiirsel yüzünü ve doğanın armağan ettiği olağanüstü konumu kuşbakışı görebilirsiniz. Aşağıda Victoria & Albert Waterfront Rıhtımı'na yanaşmış gemileri, tam önündeki lüks ama bir o kadar da ucuz restaurantları, Trafalgar Meydanı'ndaki çiçek pazarını, Ümit Burnu Kalesi'nin avlusu Robben Adası’nı, Mouille Deniz Feneri’ni, Masa Dağı ve Aslan Başı adı verilen kayalıkları içinizi çekerek izleyebilirsiniz. Yazın kentte esen sert rüzgâra, Cape Town'lılar 'Cape Doktoru' diyorlar. Onlara göre bu rüzgâr, havadaki kirliliği, mikropları ve sivrisinekleri alıp götürüyormuş. Bildiğimiz üzere, sanatçı Yüksel Üzel, geçirdiği büyük rahatsızlıktan sonra, aşkının peşinden 2000 yılında bu ülkeye gelmiş ve “15 senedir başım bile ağrımadı” demiştir. (Kendisi şimdi Johannesburg’da bir pansiyon ile bir pide salonu sahibi). Neşe ve dans şehri Cape Town’da, merkezdeki Adderley Caddesi can damarı sayılabilir. Victoria & Albert Rıhtımı'nda gündüz şık alışveriş mağazalarından alışveriş yapılabilir. Akşama doğru ise loş ışıklarla aydınlatılmış sahil lokantalarından caz notaları yükselmeye başlar. Denizin kenarında gün batımı öncesi dilediğiniz bir restaurant’ta nefis yemekler yiyip enfes şarapları tadabilirsiniz. 1 TL’nin 4,5 Rand olduğu ülkede fiyatlara ise inanamayacaksınız! Ülkemizdeki tatil beldelerine oranlarsanız, yarısına yakın bir hesap bile ödemediğinizi farkedeceksiniz. Şimdiden afiyet olsun : ) Bunun yanında farklı bir mekânda romantik bir akşam geçirmek isteyenler ise, Table Mountain’a (Masa Dağı) olağanüstü bir manzara sunan teleferikle tepeye tırmanarak şarapları eşliğinde bulutların üzerinden güneşi batırabilir. 1087 metre yüksekliğindeki bu dağa yürüyerek çıkmanın birçok yolu vardır. Dünyanın en ünlü doğal yaşam alanlarından biri olan dağ, Cape Yarımadası'nda yetişen 2285 bitki türünün 1400'ünden fazlasını barındırıyor. Doğaya saygının en fazla olduğu şehirlerden biri Cape Town. Günü batırırken, gökyüzü turuncudan kırmızıya, kırmızıdan mora, mordan laciverte dönerken karşı konulmaz bir aşk duygusu yaratıyor. Yüzünüze vuracak hafif esinti ise tüm bu romantizmi tamamlıyor. Cape Town'ın 11 kilometre kuzeyinde, Atlantik Okyanusu'nda 'Robbe Eiland', yani 'Fok Adası' bulunuyor. Adını 17. yüzyılın ortalarında adada yaşamlarını sürdüren büyük fok kolonisinden almış. Fok Adası 1658'den, son hükümlülerin salındığı 1991 yılına kadar hapishane olarak kullanılıyormuş. 1963'te buraya getirilen hükümlüler arasında, Güney Afrika’nın bağımsızlığı için ömrünü vermiş saygın isim Nelson Mandela da bulunuyor. Bidiğiniz gibi Mandela, 28 yıl sonra özgürlüğüne kavuştuğunda, O’nu Güney Afrika Devlet Başkanlığı'na ve Nobel Barış Ödülü'ne götüren yol açıldı. Bugün adaya katamaranlarla günlük geziler düzenleniyor. Bunlardan birine mutlaka katılın derim. Cape Town'da yapacak şeyler saymakla bitmez. Öyle ki, Cape Town öncesinde 4 gün geçirdiğim Johannesburg’daki süreye bir parça üzüldüm desem yeridir. Nadiren yapabileceğiniz iki okyanus arasında yüzmenin tadına varacaksınız. Rengârenk kaplumbağaları, fokları, penguenleri ve balıkları görebilecek, beyaz köpekbalıklarının tehlikeli yaşam alanına dalabileceksiniz. Yiyip içeceğiniz olağanüstü lezzetler ise cabası... Şehre ulaştıktan sonra, sahil şeridi uzun ve manzara görülmeye değer olduğu için, öncelikle bir araba kiraladım. Şehir haritası ve gitmeden aldığım bilgilerle Clifton Bay’den başlayıp Hout Bay, Scarborough, Ümit Burnu, Simons kasabası, Fish Hoek, Muizenberg ve Cape Town çemberini gezmeyi planladım. Bu yol haritası üzerinde sahil cafe ve publarında nefis frozen’lar içip yemek yemeyi de ihmal etmeden yoluma devam ettim. Kıyılar o kadar güzel ki, gönlünüz nereyi isterse orada mola verin derim. Bu şerit üzerinde ayrıca dilediğiniz yerde okyanusa girebilirsiniz. Karşı kıyısı Antarktika olduğu için, dünyanın en soğuk denizlerinden biri diyebilirim. Ayrıca birden derinleşen denizi ve köpekbalığı riski olduğu için kıyıdan fazla ayrılmamanızı öneriyorum. Zira ben, bu tehlikenin farkında olmadan denize girmiş, lokal iki çocuğun uyarısıyla nefes nefese denizden nasıl çıkacağımı şaşırmıştım : ) Gününüzü bu şekilde geçirdikten sonra bir başka zaman, Stellenbosch ve Paarl'da sayısız ödül kazanmış şarapları üreten bağları ve şaraphaneleri ziyaret etmenizi öneririm. Ben Groot Constantia’yı ziyaret etmiş ve yok pahasına satıldığını düşündüğüm şaraplardan alarak Masa Dağı’na çıkmıştım : ) Güney Afrika'da 45 milyonu aşkın insanın, yerli dilleriyle birlikte 11 resmi dili konuştuğunu öğrendiğimde epeyce şaşırmıştım. Ne yazık ki sömürge devletleri zamanla buraya yerleştiği için, gitgide diller çoğalarak nesilden nesile aktarılmış. Ormanları, zengin vahşi yaşamı, “Big Five” denilen aslan, fil, gergedan, yaban öküzü ve leoparı görebileceğiniz “game park”ları ve zengin kültürü ile Güney Afrika, ölmeden görülmesi gereken yegâne yerlerden biri. Aklıma gemişken şunu da söyleyeyim; Ümit Burnu’na ve deniz fenerine çıkarken yolda özgürce dolaşan Baboon’lara rastlarsanız şaşırmayın. Özellikle dikkat etmeniz gereken şey üzerinizde veya aracınızda herhangi bir gıda maddesi taşımamanız. Zira 1 km öteden bile aç bir baboon’un talebiyle karşılaşabilirsiniz ancak korkmayın. Ben kimseye birşey yaptıklarını görmedim ancak uyarı tabelaları olduğunu biliyorum : ) Üzerinizde de herhangi bir gıda maddesi taşımazsanız, sizden birşey talep etmezler ve huzurlu bir şekilde yolunuza devam edersiniz : ) Cape Town’dan bahsetmişken, rotanızın Johannesburg'dan da geçeceğini tahmin ederek, oradan da kısaca bahsetmek istiyorum. Mimari şaheseri gökdelenler ile tıpkı Cape Town’daki gibi zengin-fakir halkın iç içe yaşadığı bir şehir. 3 milyona yakın Afrikalının yaşadığı “Soweto” gecekondular bölgesini ziyaret ettiğinizde, halinize şükredeceksiniz. Yaşam koşullarındaki uçurum her haliyle gözlerinizin önüne serilecek. Cape Town'ın ferah ve güvenli beyaz yüzü, burada daha fazla siyaha renge dönüşüyor. Yaşanmış dram ve haksızlıklar Apartheid (Ayrımcılık) Müzesi'nde insanın suratına bir şamar gibi iniyor. İçinizi sızlatacak olsa da Constitution Hill'i, Freedom Park'ı da mutlaka gezmelisiniz. Irkçılığın eski dönemlerde ne denli fazla olduğuna ve hala yer yer devam eden bu insanlık ayıbına şahit olacaksınız. Johannesburg’a gidildiğinde, ilk ziyaretinizi 50 katlı Carlton Merkezi'ne yapmalısınız. Bu noktadan tüm şehir ayaklarınızın altında olacak panoramik fotoğraflar çekebileceksiniz. Johannesburg'un çevresindeki seçenekler de oldukça heyecan verici. Kente iki saat uzaklıktaki Sun City ve Lost City, nispeten yapay mekanlar da olsa görülmesi gereken yerlerden. Golf alanlarından sörf yapılan yapay göllere, dev yüzme havuzlarından kumarhanelere, eğlence yerlerinden balon turlarına kadar birbirinden farklı etkinlikler sizi fazlasıyla cezbedecek. Bir başka aktivite ise tüm gününüzü ayırabileceğiniz Sun City'nin hemen yanıbaşındaki Pilanesberg Milli Park durağı... Burada safari yapmadan dönmezsiniz diye düşünüyorum  : ) Jeep veya Transporter’lar ile seyir halindeyken zürafalarla, aslanlarla, gergedanlarla, zebraların doğal ortamlarını ziyaret edeceksiniz. Tüm Güney Afrika'nın benim gibi fotoğrafçılar için mutluluk kaynağı olduğunu da söyleyebilirim : ) Bunun yanında ülkenin en büyük hayvan barınağı Kruger Park ve Blyde River Kanyonu, başlı başına bir gezi alanı. Kruger Park, her yıl çoğu bir haftadan az kalmayan yarım milyondan fazla vahşi doğa meraklısını ağırlıyor. Bir başka gün ise Lesedi Kültür Parkı’na gitmenizi ve yerli halkın doğal ortamda yaşayış hallerini şiddetle görmenizi öneriyorum. Zamanla daha modernize edilmiş bir ticarethaneye dönüşmüş olsa da lokal rehberlerin eşliğinde tüm kabilelerin yaşam alanlarına giriyorsunuz. Kapıda yerel danslarla karşılanıyor; akşam yemeğine kadar eğlence ve aktivitelerine katılarak günü bitiriyorsunuz.

Güney Afrika’ya gidecek dostlara birkaç kısa gece hayatı tavsiyesi:

  • Gerek Johannesburg’da, gerekse Cape Town’da gelir farklılığı sebebiyle hırsızlık problemlerine karşı her ülkede olduğu gibi önlem alın.
  • Özellikle gece ve gözden uzak yerlerde özellikle yalnız dolaşmayın.
  • Gider gitmez otellerinin yönlendireceği bir veya birkaç güvenli taksi telefonu alın ve geceleri, mekândan mekâna direkt ulaşımı taksiyle yapın. Kalabalık olan yerlerde yürümek sıkıntı değil ancak çıkışta mekân önlerindeki taksilere güvenmeyin.
  • Gece kulüplerinde tuvaletlerde kokain ikramı bile gördüğüm için kimseden çikolata, içki veya yabancı başka bir madde almayın : )

Aşağıda hoşunuza gideceğini düşündüğüm nokta atışı bar ve kulüplerin listesiyle sizlere veda edeyim.

Cape Town & Johannesburg Bar ve Club Listem:
 
Asoka
Contact: 021 422 0909, www.asokabar.co.za
[email protected]
Address: 68 Kloof Street, Gardens 
 
Thirty One
Contact: contact: 021 421 0581, www.thirtyone.co.za
[email protected]
Address: 2 Riebeek Street, 31st Floor, Absa Building

The Dubliner
Contact: 021 424 1212, www.dubliner.co.za
[email protected]
Address: 251 Long Street
 
Cape to Cuba
Contact: +27 21 788 1566
Address: 165 Main Road, Kalk Bay www.capetocuba.com
 
Coco
Contact: +27 (0)72 673 6869 
Address: 70 Loop Street, Cape Town www.cococpt.co.za  
 
Johannesburg:
 
Sandton bölgesi bar ve kulüpleri:
 
Latinova
Icon Club
Cocoon Lounge
VIP Club
San Bar Sandton Sun
The Sands
Taboo
Central One
 
Rosebank bölgesi bar ve kulüpleri:
 
Katzy’s
Kong
Level Four
Liquid Chefs
Hush Club
Louis XVI

Ayrıca akşam yemeğini mutlaka almanızı önerdiğim ve canlı performanslar ile yemeklerine hayran kalacağınıza inandığım, Cape Town’un en işlek caddesi Long Street’tekiMama Africa Pub & Restaurant’ı mutlaka ziyaret edin. Menüden Kudu eti isteyin. Bu et ise daha önce yediklerinizi sorgulayacaksınız : ) www.mamaafricarestaurant.co.za  
 
Bunun haricindeki Güney Afrika ile ilgili tüm faydalı bilgilere ise bu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.southafrica.net/za/en/articles/entry/article-southafrica.net-historic-long-street-cape-town

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Bugüne kadar gittiğiniz yerler arasında sizi en çok neresi etkiledi?
İstanbul’dan sonra nerede yaşamak istersiniz diye sorsalar; hiç düşünmeden Cape Town diyebilirim. Doğaya, hayvanlara ve insanlara olan saygı şehri şeklinde adlandırmalıyım. Tüm canlıların, birbirlerinin yaşam alanına gösterdiği saygıdan ötürü, her şeyin en güzeli yine kendilerine dönüyor. Dünyadaki tüm kaynakları, benliği uğruna tüketen insan türü orada yok sanki... Bu sebeple yiyecek, içecek ve doğanın tüm imkânlarından en iyi şekilde yine insanlar faydalanıyor. Rotasını Güney Afrika’ya çevirmek isteyen dostlar, aynı boylam üzerinde hareket ettikleri için saat farkının olmadığını ve Güney yarımküreye gidecekleri için mevsimlerin tam tersi yönde işlediğini de bilirler. Dolayısıyla ülkemizde kış mevsimiyken seyahat ederseniz, bünyeniz için de çok sağlıklı bir tercih yapmış olursunuz : )

Seyahat rotanızı nasıl belirlersiniz? Anlık mı gelişir yoksa planlı ve programlı bir gezgin misiniz?
Profesyonel iş hayatındaki tutkulu bir gezgin olarak, seyahat programımı her senenin sonunda (resmi tatilleri de göz önüne alarak) topluca yapıyorum. Ancak seyahat etmek için uzunca zamanımın olmasını veya mevsimin sıcak olmasını beklemiyorum. Kışın ve 1-2 günüm dahi olsa, haftasonuyla birlikte 3-4 gün zamanı durdurmaya ve şehir hayatının toz dumanından arınmaya yetiyor. Zira bana göre zaman, Einstein’in izafiyet teoremindeki gibi göreceli bir kavram ve bizler seyahatteyken kendimizi yavaşlatabiliyoruz : ) Seyahat frekansı fazla olanlar bilir; farkındalığımız artıyor ve algılarımız açılıyor ve bence biz buna değeriz : )

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Ibıza’ya da bir seyahatiniz olmuş, yaz tatilleri için oldukça tercih edilen bir bölge, gideceklere tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle “kimler gitmesin” kısmıyla başlamak istiyorum! : ) Tatilde huzur, sükunet ve dinginlik ihtiyacı olanlar gitmesin derim. Ibiza, Mykonos ile denk bir ada olduğu için, ziyaretçilerine müzik, dans ve uykusuz geceleri vaadediyor. Mykonos kadar olmasa da gece kulüpleri, beach kulüpleri ve eğlencesiyle dünyanın sayılı tatil beldelerinden... Bilindiği gibi, her iki ada zaman zaman birbiriyle kıyaslanıyor ve yarıştırılıyor. Mykonos çok daha kompakt bir eğlence adası iken, Ibiza’da eğlence kısmı daha dağınık bir alana yayılmış. Ziyaretçi profili de birbirinden farklı diyebilirim. Mykonos’ta İtalyan ağırlıklı olmak üzere Güney Amerika ülkeleri dâhil Avusturalya’ya kadar uzanan bir turist profili varken, Ibiza’da İngiliz ağırlığı gözlemleyebilirsiniz. Ancak ortak noktası, deniz, güneş, dans ve eğlence oduğu için arzulanan ortam yakalanacaktır diyebilirim : ) Öğlen saatlerinde sahilde güneşlenirken bir önceki geceden kalan yorgunluğunuzu atmak için fırsatınız olacak. Akşamüstü saatlerinde ise yükselen müziklerle ritme ayak uydurabilirsiniz. Dans ve eğlence isteyenler Playa De’n Bossa bölgesinde, aşağıda isimlerini vereceğim beach club’larda tüm günlerini geçirebilirler. Bunlardan en ünlüsü Bora Bora... DJ performansları ile çok kaliteli house müziklerle misafirlere lezzetli bir ortam yaratıyor. Sahilde diğer beach kulüpler de yan yana olduğu için, yürüyerek zevkinize uygun birinde vakit geçirebilirsiniz. Göze çarpan diğer meşhur beach kulüpler ise Tiare, Sands, Blue Marlin ve Delano. Kalacağınız süre boyunca her birini ziyaret edebilirsiniz. Eğer sadece temiz bir deniz istiyorsanız, benim tavsiyem adanın rüzgârına göre gireceğiniz denize karar vermeniz. Çünkü rüzgârın yönüne göre Bora Bora sahilinin çok kirli olduğu zamanlarını da görebiliyorsunuz. Ibiza, dünyadaki sayılı tadına doyamayacağınız ve hayranlıkla izleyeceğiniz gün batımlarından birine sahip. Güneşin batışıyla birlikte romantik ve nispeten daha sakin bir kalabalığa karışmak isteyenler, San Antonio bölgesindeki Cafe Del Mar, Cafe Mambo, Savannah, Itaca ve Lineker’s gibi restaurant & cafe’leri tercih edebilirler. Bu bölgede tüm mekânlar yine yan yana konumlanmış. Burada geçireceğiniz süre boyunca gökyüzünde oluşan renkleri hayranlıkla izleyecek ve Tanrı’nın eşsiz sanatına bir kez daha şahit olacaksınız. Manzaranızi izlerken sürahide gelen ve içinizi soğutacak bir Sangria sipariş etmeyi unutmayın : ) Adada geceler ise tahmin edileceği üzere çok geç başlıyor. İsimlerini paylaşacağım gece kulüplerine gece saat 00.00 gibi gidiliyor. Eğer bir konser varsa, ilgili sanatçı saat 03.00 gibi sahne alıyor. Buna göre kendinizi ayarlayabilirsiniz. Büyük kulüpler, adanın daha iç kesimlerinde konumlandığı için, aracınız yoksa kulüplere ait otobüslerle ulaşım sağlayabilirsiniz. Zira İbiza, 40 km uzunluğunda ve 25 km genişliğinde olduğu için adanın neresine giderseniz gidin seyahat süresi 1 saati aşmıyor. Bu sebeple yapacağınız tüm tercihler makul olacaktır. Ben adada araç kiralamadım ancak her bölgeye otobüs veya taksi olduğu için, ihtiyaç duyduğunuz yere rahatlıkla varabilirsiniz. Bir ipucu; mekânlarda bekleyen taksiler, birkaç kişinin talep etmesiyle dolmuş konumuna sokulabiliyor : ) Genelde İngilizlerin rağbet ettiği ve teenagerlarla dolu olan bazı meşhur kulüplerin isimleri ise şöyle; Amnesia, Pasha, Privilege, Space, Eden, DC10, Es Paradis, Underground ve Boom. Yerleri birbirinden farklı konumlarda olduğu için, gitmeden evvel haritada konum almanızı öneririm. Gün içinde herhangi bir yerde yürürken kulüp girişi için size bilet satmaya çalışan kişiler olacağı için, onlara dilediğiniz soruları sorarak rahatlıkla tarif ve mekânlarla ilgili bilgi alabilirsiniz. Son olarak, adanın daha sakin ve tarihi yüzünü görmek isteyenler için birkaç satır yazalım. Buraları ziyaret edecek dostlar, genelde kimsenin tercih etmediği saklı köşeleri görebilecekler. Şöyle ki Ibiza’da herhangi bir yerden taksi alıp en fazla 15 Euro ödeyerek, kaleye gidin. Arabalar yolun hem dar hem de kapalı olmasından dolayı içeri giremeyecekleri için kapısında inin. Bir tünelden geçip kalenin en yüksek kısma çıkın. Sol tarafta nispeten daha yeni inşaa edilmiş İbiza’yı göreceksiniz. Sağda ise Formentera adasını ve oteller bölgesi ve Playa D’en Bossa’yı görürsünüz. Buradan albümünüz için güzel kareler yakalayabilirsiniz. Kale içinden devam edip katedralin önünden geçtiğinizde belediye binasını göreceksiniz. İşte tam o noktada adanın beyaz evlerini, dar sokaklarını ve oldukça dik şekilde aşağı inen uzun merdivenlerini bulabilirsiniz. Bir an kendinizi Orta Çağ’da hissedeceksiniz; tadını çıkarın : ) Bana göre seyahatin bu kısmı, insanın gerçek huzuru hissedebildiği anı ortaya çıkarıyor. Kaybolma hissiyle dar sokaklardan devam edin ve kendinizi şehrin alt surlarına götürecek olan sokaklara bırakın. Surları gördüğünüz yerde ağaçlar altında oldukça hoşunuza gidecek mekânlar ve tipik barlar ile karşılaşacaksınız. Bu noktada mola verip soluklanabilir; çevredeki butiklerden alışveriş yapabilirsiniz. Surların hemen önünde bulunan ışıklardan sağa döndüğünüzde İbiza’nın merkezine varmış olacaksınız. Yurda dönerken şişede yok pahasına satılan Sangria’lardan getirmeyi unutmayın : )

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Sıradaki seyahatiniz nereye olacak?
Sıradaki seyahatim 2016 başında Güney Amerika ülkeleri olacak. Brezilya ile başlayıp Arjantin, Uruguay, Şili, Bolivya, Peru, Ekvator, Kolombiya, Venezuela, Panama, Costa Rica, Nikaragua, Guatemala… Vakit kalırsa Küba, Dominique Cumhuriyeti ile Puerto Rico... Orada İngilizce konuşulmadığı için şimdiden İspanyolca derslerine başladım bile : ) Bunun için 6-7 ayım olacak. Hayat kısa... Her daim yarına kalma motivasyonu ile canlılık gerekli : )

Farklı bir ülkeye yerleşme şansınız olsa nereyi seçerdiniz?
Anlattığım tüm sebeplerden ötürü Cape Town’da yaşamak isterdim. Doğaya olan saygı ve özen Cape Town’daki yaşamı başkalaştırıyor ve aradığım herşey orada gibi; samimiyet, pozitif enerji, huzur, sukunet, gözlerden uzak, zamanı yavaşlatan ve yaşanan her anı en derinlerde hissettiren... Hayatımızı değiştirmek kendi elimizde... Zamanı geldiğinde her birimizin dilediğimiz coğrafyayı seçebileceğine inanıyorum.

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Hakan Dursun: “Dünyanın bizlere sunduğu güzellikleri görmek ve yerinde tatmak, paha biçilemez bir tutku haline dönüşüyor; yaşam tarzı haline geliyor”

Gezi deneyimlerinizi paylaştığınız blogunuzun adresi nedir?
30 ülke ve 110 şehri anlatacağım yeni blogumun ismi www.yolaski.com Fotoğraf ve notlarımı hızlı bir şekilde bu blog üzerinden yayına alıyorum. Zaman geçtikçe artan bilgilerden oluşacak aşkla yazılan bu blogu keyifle okuyacaklarını umuyorum. Umarım yol aşkı olan tüm dostlarla bir gün bir yerde yollarımız kesişir : ) Bu arada aktif olarak kullandığım ve seyahat fotoğraf ve notlarımı paylaştığım Instagram hesabım; “Luvbyte”. Buradan da seyahat sever dostlarla buluşarak karşılıklı olarak tecrübelerimizi paylaşabiliyoruz : ) Bol seyahatli ve kendinizi bolca şımartacağınız nefis bir gelecek sizi beklesin! : )

Sevgiler,
Hakan Dursun