Ozan Çetinkaya: “Müze, tarihi eser, antik kent ya da bir anıt; ne olursa olsun göreceğim yer hakkında önceden bir araştırma yapar, fikir sahibi olurum”

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Lisans ve yüksek lisans eğitimimi Otomotiv üzerine yaptım. Binek araçtan tutun, traktör ve iş makinaları dâhil otomotivin birçok branşında çalıştım, hala da çalışmaya devam ediyorum. Çalıştığım yerlerin bana kattığı en büyük değerlerden en önemlisi, Türkiye’nin 2/3’ünü gezmeme olanak vermiş olması. Ciğerimi Edirne’de, baklavamı Gaziantep’te, cağ kebabımı Erzurum’da, etli ekmeğimi Konya’da, kumrumu İzmir’de, kebabımı Adana’da, köftemi ise memleketin birçok köşesinde yedim. Kars’ta “Ucube” diye akıllarda kalan sanat eserinin yıkılışına da tanık oldum, inanmazsınız ama Kastamonu Taşköprü’de Sarımsak Festivali sırasında Tarkan konserine de denk geldim. Asıl güzel yanı ise tüm bu deneyimleri tek kuruş harcamadan yaptım. İş seyahati için plan yaptığımda, en azından şehir merkezinde görebileceğim yerleri de planıma eklemeye başladım. İçimdeki gezmek, yeni yerler keşfetmek hislerim bu dönemde başladı ve gün geçtikçe, yeni yerler gördükçe, yeni planlar yaptıkça daha da artıyor. İş seyahati arasında gezmekle başlayan bu durum, inanıyorum ki bir gün iş için gezmek şeklinde olacak.

Ozan Çetinkaya: “Müze, tarihi eser, antik kent ya da bir anıt; ne olursa olsun göreceğim yer hakkında önceden bir araştırma yapar, fikir sahibi olurum”

Bir “gezgin” olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız?
İnsan benliğini kaç yaşından itibaren kazanır ya da ilk hatıralarımız ne kadar eskidir bilemiyorum ama benim hatırladığım en eski anılarım, henüz 4 yaşımda iken ailecek yaptığımız ve akraba ziyaretleri ile geçen Yugoslavya seyahati idi. Zannederim ki 1-2 sene sonra gittiğimiz, Side ve Side antik kentinin hatıraları da tüm tazeliğini koruyor. En eski 2 anım; biri yurtdışı, diğeri yurtiçi olmak üzere yaptığım seyahatler. Aslına bakarsanız 20’li yaşlarımın başından itibaren seyahatlerden zevk almaya başladım. Önceleri deniz kum güneş üçlüsü olmazsa olmazımdı; artık dağından taşından, antik kentinden şehir merkezine dek her yeri görmek isteyen biriyim. Müze, tarihi eser, antik kent ya da bir anıt; ne olursa olsun göreceğim yer hakkında önceden bir araştırma yapar, fikir sahibi olurum. Edindiğim teorik bilgileri pratikle birleştirir, en ince ayrıntısına dek dikkatle inceler ve hayaller kurarım. Yapılışı, yaşayışı, insanları, savaşları...

Seyahat rotanızı nasıl belirlersiniz?
Öncelikle eldeki maddi durum, imkânım olan süreyi göz önünde bulundururum. Bu şartlara en uygun rotayı seçerken, güzergâhımda bulunan kahverengi tabelaların çoklığuna dikkat ederim. Elimdeki süreyi göz önünde bulundurarak, ziyaret noktalarını önemine göre elerim. Eşimin öğretmen olmasından dolayı sömestr döneminde yaptığımız Kuzey Ege seyahatimiz de bu şekilde gerçekleşti.

Ozan Çetinkaya: “Müze, tarihi eser, antik kent ya da bir anıt; ne olursa olsun göreceğim yer hakkında önceden bir araştırma yapar, fikir sahibi olurum”

Floransa seyahatinizi anlatır mısınız? Floransa’da nerelerin mutlaka görülmesini tavsiye edersiniz?
Floransa’yı, Türk halkının büyük bir çoğunluğunun, Fatih Terim’in Fiorentina takımını çalıştırmasıyla tanıdığını iddia ediyorum. Bu durumdan yıllar sonra Da Vinci’s Demons dizisi ve Dan Brown’ın Cehennem kitabı, bize Floransa’nın tarihi hakkında bilgiler verdi, hepsi bu. İster az önce verdiğim örneklerdeki gibi tanıyın, isterseniz de siyasi tarihinden sanat tarihine dek geniş bir araştırma yapın, ama ne olursa olsun Floransa’yı kendi gözlerinizle görün. Arno Nehri’nin kenarından şehir merkezine doğru ilerlerken, sizi ilk olarak dışında heykelinin, içinde anıt mezarının bulunduğu, İlahi Komedya’nın büyük ustası Dante’yi anacağınız Basilica di Santa Croce karşılayacak. Ardından Michelangelo’nun replika David’i, Brandelli’nin Herkül ve Cassu’u, Ammanati’nin Nettuno heykelleri ile süslenmiş meşhur Piazza del Signori’de bol bol fotoğraf çekin. Palazzo Vecchio, Loggia dei Lanzi ve Galleria degli Uffizi’de, dünyanın en ünlü sanat eserlerini ziyaret edin. Nazi işgali sırasında bile yıkmaya kıyılamayan Ponte Vecchio’da takı dükkânlarını gezin, ardından Piazza Republica’da soluklanın. Çünkü yolun sonunda ağzınızı açık bırakacak bir güzellik sizi karşılayacak. Brunelleschi’nin ruhuna fatiha okutacak mühendislik harikası kubbesi ile yanı başındaki Uccello’nun sanat eseri niteliğindeki saat kulesi ile, hemen karşısındaki Cennet Kapıları’nı barındıran vaftizhanesi ve beyaz-yeşil mermerden yapılan dış duvarları ile Cattedrale di Santa Maria del Fiore, nam-ı diğer Duomo di Firenze şu fani dünyada görülmesi gereken 10 yapıdan biri diye düşünüyorum. Eminim ki onu ilk gördüğünüzde siz de benim gibi düşüneceksiniz. Floransa’da birçok müze ve sanat eserini görebileceğiniz gibi alışverişin de dibine vurabilirsiniz. Ama ne olursa olsun, günün sonunda Piazzale Michelangelo’ya çıkıp, Floransa’ya tepeden bakmanız lazım.

Gezip gördüğünüz İtalya şehirlerinden hangisi sizi daha çok etkiledi?
İtalya’da başkent ile sıradan bir köyün ortak yönlerini; sahip çıkılan tarih, düzen ve temizlik diye tanımlayabiliriz. Mesela İtalya’nın neresine giderseniz gidin, sanki aynı marangozun elinden çıkmışçasına disiplinli bir standarda oturtulmuş camlardaki tahta kepenkleri görebilirsiniz. Dünyanın en çok turist çeken ülkelerinden biri olduğunu düşündüğünüzde, İtalya’nın nasıl bir disiplin ile yönetildiğini anlayabilirsiniz. Beni en çok etkileyen şehir hangisiydi? Bu sorunun cevabı kesinlike Roma. Roma’da tarihin her katmanını ziyaret edebilirsiniz. MS. 70 yılında hizmete giren Kolezyum ile Mussolini’nin iktidarda olduğu 1930-1940’lı yıllarda halka hitap ettiği Venedik Meydanı arası 300-400 metre. Ayrıca her biri sanat eseri olan çeşme ve yapılarını görmek, hikâyelerine ortak olmak güzel bir duygu. Vatikan gibi, dünyanın en büyük cemaatinin merkezinin de Roma sınırlarında olması, bu şehire manevi bir sorumluluk da yüklüyor.

Ozan Çetinkaya: “Müze, tarihi eser, antik kent ya da bir anıt; ne olursa olsun göreceğim yer hakkında önceden bir araştırma yapar, fikir sahibi olurum”

İtalya’ya gideceklere tavsiyeleriniz neler olur?
Eğer benim gibi tur şirketi ile gideceklerse, kesinlikle düzenlenen ekstra turları da dikkate alsınlar. Özellikle Siena, San Gimignano, Pompei, Pisa gibi ekstra turlar, güzergâhtaki bazı ana şehirlerden daha ilgi çekici. Kilosuna dikkat edenler için makarnanın, pizzanın ana vatanına gideceklerini tekrar hatırlatmakta fayda var. Ayrıca tipik bir Akdeniz ülkesi olduğundan dolayı, aniden bastıran yaz yağmurlarının canınızı sıkmaması için yağmurluk bulundurmak avantajınız olacaktır. San Gimignano’da güneşli başlayan gün yarım saat sonra sağnak yağmura dönünce, korunmak için dükkân ve sundurmaların altına saklananların, üzerimdeki yağmurluğa baktığı anı çok iyi anımsıyorum. Özellikle Avrupa’da su diye genellikle mineralli su tüketildiğini, natural suların ise çeşme suyundan farksız olduğunu hepimiz biliyoruz. İtalya’da Levissima, kesinlikle bizim damak tadımıza en yakın su markası, küçük ama önemli bir detay. Otelcilik anlayışı ve sunulan kahvaltı çok yetersiz. Kahvaltıda bol bol kruvasan yerim diyorsanız sorun yok.

Sıradaki seyahatiniz nereye olacak?
Önümüzdeki hafta biraz ziyaret, gerisi turistik olmak üzere, çoğunluğunun Berlin’de geçeceği bir Almanya seyahatim olacak. Almanların vermiş olduğu 1 yıllık Schengen vizesini heba etmek istemediğimden dolayı, özellikle haftasonu 2-3 günlük, 1-2 şehri kapsayan kısa turlar yapmak istiyorum. Başta Hollanda, Fransa, İspanya ve Orta Avrupa ülkelerini kapsayan Schengen Bölgesi turlarım olacak.

Ozan Çetinkaya: “Müze, tarihi eser, antik kent ya da bir anıt; ne olursa olsun göreceğim yer hakkında önceden bir araştırma yapar, fikir sahibi olurum”

Eğer imkânınız olsa 1 sene izin ve limitsiz maddi olanak verseler, nerelere giderdiniz?
Kariyerlerine ara verip dünya turuna çıkanları gördüğümde, onları takdir ve gıpta ile izliyorum. Edindiğim izlenimlerde, ortak görüşün bu seyahate çıkmaya karar vermenin, seyahati yapmaktan daha zor olduğu yönünde. Bir gün benim de hayalini kurduğum dünya turu için verdiğiniz olanak ve sağladığınız destek için teşekkür ederim : ) Tabi ki sınırsız olanaklara sahip olsam tüm dünyayı gezerdim ama öncelikli hayalime bakacak olursak, Orta ve Uzak Asya’dan ziyade Güney ve Orta Amerika hep daha çok ilgimi çekti. Yapılan araştırmalarda, dünyanın en mutlu insanları sıralamasında ilk basamaklarda Kuzey Avrupa ülkelerini görüyoruz. Ama bu araştırmayı dikkatlice okuduğumuzda, dünyanın en mutlu kıtasının Güney Amerika olduğunu görüyoruz. Bu kıtada tarih, estetik, doğa henüz müzelere sıkıştırılacak düzeyde yok olmamış. Görmek istediğim ilk ülke Uruguay. Güney Amerika’dan sonra, biraz da kan çekiyor olmalı ki her sokağına kadar gezmek istediğim bölge ise eski Yugoslavya’nın var olduğu Balkanlar.

Gezi deneyimlerinizi paylaştığınız blogunuzun adresi nedir?
Henüz yeni kurduğum ve geçmiş seyahatlerimi de yazmaya çalıştığım bir sitem var. Ayrıca Facebook ve Instagram hesaplarımdan da takip edebilirsiniz:
http://amatorgezgin.com/   
https://www.facebook.com/amatorgezginoffical
https://instagram.com/amatorgezgin/