Amsterdam Gezisi

''Dünyayı Tanrı, Hollanda'yı Hollandalılar yarattı.”

12. yüzyılda bir balıkçı köyü olarak kurulmuş Hollanda. Gitgide gelişen bu ülke, kuruttukları barajlarıyla bolca toprak elde etmiş ve buraları yaşanır hale getirmiş. Schiphol Havaalanı'nın bulunduğu yer büyük bir gölün kurutulmasıyla ortaya çıkmış.

19 Mayıs tatilini boş geçmiyor ve aylar öncesinden uçak biletlerimizi alıp Amsterdam tatil planımızı yapıyoruz.

İstanbul’dan birçok havayolunun uçuşları mevcut, biletinizi erken almanız oldukça kârlı. Ulaşımla ilgili detaylı bilgi için Amsterdam'a nasıl gidilir içeriğini okuyabilirsiniz. Uçuşumuz yaklaşık 3,5 saat sürüyor. Valizlerimizi aldığımız gibi, Amsterdam Schiphol Havaalanı'ndan kent merkezine ulaşmak için havaalanının içerisinden trene biniyoruz. Tek yön tren ücreti ise 4,5 Euro.

Merkezdeki Central istasyonuna gitmek için Amsterdam Central yazana binmeniz gerekiyor. Güçlü, otelimizi her zamanki gibi ulaşımın en kolay olduğu bölgede seçmiş, çıktığımız tatillerde en çok dikkat ettiği şey otelin konumu : )

Trenden Central Station’da iniyoruz ve yaklaşık 8-10 dakikalık bir yürüyüşün ardından otelimize varıyoruz. Amsterdam geceleri oldukça hareketli geçiyor, bunu da belirtmek isterim. Uçak inişe geçtiğinde saat 22.00 civarıydı ve hava hala tam olarak kararmamıştı :) Bunu gördüğümde çok uzun günlerin bizi beklediğinin farkına vardık. Amsterdam gezilmesi kolay bir kent. Gezilecek görülecek yerlerin tamamına yakını, merkezinde Central Station olan yarım daire içerisinde yer alıyor. Kent nüfusunun % 90'ı, turistlerin hiç gitmediği, bu alanın dışında yaşıyor. Şehirde inanılmaz bir bisiklet trafiği var, yolda yürürken bisiklet yolundan yürümemeye dikkat edin; her yerdeler olmadık yerlerden olmadık şekilde karşınıza çıkabiliyorlar. Burada bisiklet hobi amaçlı değil, çok ciddi bir şekilde gerçek ulaşım aracı olarak kullanılıyor. Saatlerce yürüdükten sonra dönüşümüz zor olacak hadi merkeze doğru dönelim dediğimizde bile aslında dönüp dolaşıp merkeze çok yakın yerlere gelmiş olduğumuzu bile fark ettik. Amsterdam'ı gezmek için 3 gün fazlasıyla yetiyor.

Avrupa'daki şehirlerde meydan kültürü çok geniş ve geçerli. En küçük şehirlerde bile bizim en büyük diye gördüğümüz meydanlardan daha geniş meydanlar bulmanız mümkün. Dam Meydanı da Amsterdam için böyle bir meydan.

Red Light District

Bu bölgede şehrin genelevleri bulunuyor. Ancak bunlar bildiğiniz tarzın dışında, vitrinler halinde sergileniyor. Siz sokakta yürürken vitrindeki kadınlara bakıyorsunuz. Aynı zamanda Sex Show'ların da merkezi burası. Burada çok rahat bir şekilde eşinizle, dostunuzla gidebileceğiniz ve gerçekten ilginç bir deneyim yaşayacağınız Sex Show mekânı "Casa Rosso Theater". Buraya insanlar tamamen turistik amaçlarla gidiyor ancak gecenin 2.00'sinde bile sıra beklemeniz olası : ) Bu sokaklarda fotoğraf çekmek yasak bunu da belirteyim. Red Light Bölgesi, devletin fuhuşu kontrol altında tutmayı istemesi sonucunda oluşturulmuş bir bölge. Burada çalışanlar düzenli sağlık kontrollerinden geçip, vergi ödüyorlarmış. 

Vondelpark

Küçücük Amsterdam'da, İstanbul'da bulamayacağınız büyüklükte bir park Vondelpark. İçine girdiğinizde gerçekten şehirden tamamen sıyrılabiliyorsunuz. Hem yürüyüş, hem bisiklet için ideal. Parkı gezerken en çok bu kadar kalabalık bir alan nasıl bu kadar huzurlu bir yeşilliğe sahip olabilir ve bunu nasıl koruyabilir diye geçirdik aklımızdan. Türkiye'deki gibi koca mangallar, devasa boyuttaki dumanlar, çimenlerin üzerine serilen koca kilimler, etrafta uçuşan çöp poşetleri yoktu : ) Alabildiğince yeşil bir alan, ağaçlar, çiçekler ve yüzlerce bisiklet... Bisikletlerinin önüne yerleştirdikleri kasalarda taşıdıkları yiyecekler, içecekler ve ufacık köz halde satılan alüminyum görünümlü 30-40 cm'lik tek kullanımlık mangallar... O kadar kalabalık olmasına rağmen kafanızı dinleyebileceğiniz kadar da sessiz.

Amsterdam Kanalları

Amsterdam Kanalları “Kuzeyin Venedik’i” olarak adlandırılıyor. Venedik'in yeri apayrıydı bunu belirtmeden geçmeyelim.

Kanallarda keyifli yürüyüşler yapabilirsiniz. Kanallarda yürürken dikkatinizi mutlaka çekecektir; bazı kanallarda suyun üzerine evler kondurulmuş, birçok yat yaşam alanı olarak kullanılıyor. Kanalları gündüz değil de gün batmaya başladıktan sonra gezmenizi tavsiye ederim. Çok güzel renklerle karşılaşabilirsiniz. Kentte birçok kanal turu ve birçok çeşidini yapan firma mevcut, fiyatları ise seçtiğiniz tura göre değişiyor.

Madame Tussauds - (Balmumu Müzesi)

En ünlüsü Londra'da olan balmumu müze zincirinin bir dalı da Amsterdam'da. Daha önce bir balmumu müzesine gitmediyseniz birkaç saatinizi burada geçirmenizi öneririm. Yeri, Dam Meydanı'nda. Heykeller o kadar gerçeği yansıtıyor ki şaşıracaksınız.

I Amsterdam Card (Turistik Gezi Kartı), eğer müzeleri gezmek istiyorsanız sizin için ekonomik olabilir. Bu kart ile 20 civarı müzeye ücretsiz girebiliyor, ücretsiz kanal turu yapıp, toplu taşıma araçlarını ücretsiz kullanabiliyorsunuz. Biz müze gezmeyi sevmediğimiz için sadece balmumu müzesine giriş ücretini ödeyip girdik. Ulaşım için ise GVB kart aldık, bunun günlük ya da daha fazla seçenekleri mevcut. Bu kart ile metro, tramvay ve tüm otobüslere binebiliyorsunuz. GVB kart için 1 günlük 13,5 Euro ödedik, gün sayısı arttıkça fiyat daha ekonomik oluyor.

Kentte CoffeeShop bolca var. Buralarda hafif uyuşturucuları kullanmak serbest. Coffee shoplarda alkollü içecek satılmıyor, içeride sigara içmek yasak : ) Esrar ve marijuananın serbest tüketildiği yerler bunlar. Bir de kekler var, bunlarla 1 saat içerisinde 3-4 bardak rakı içmişe dönebiliyorsunuz.

Zaanse Schans

Amsterdam’ın içinden daha çok beğendik dışındaki kasabaları, evleri... Adeta bir açık hava müzesi Zaanse Schans, burada Hollanda’nın meşhur yel değirmenlerinin onlarca örneğini görebilirsiniz. Ayrıca peynir fabrikasını ziyaret edip peynir alışverişinizi yapabilirsiniz. Biz bu bölgedeki evlerin bahçelerine ve doğallığına hayran kaldık. O kadar sakin ve doğal ki burada sürekli yaşayabilir miyiz diye düşünmeden edemedik.

Zaanse Schans kasabasına tren ile ulaşabileceğiniz gibi otobüs ile ulaşmanız da mümkün.

Volendam ise Amsterdam’a yaklaşık yarım saat mesafede yer alan huzur dolu, deniz kenarında bir kasaba. “Central Station” arkasından kalkan 110 numaralı otobüs ile ulaşabilirsiniz. Burayı görmek Hollanda’nın gerçek kırsal hayatını tanımak demek. Hollanda demek, Amsterdam demek değil. Otobüs yolculuğunuzun tamamında etrafta yemyeşil bir doğa ve üzerinde otlayan yüzlerce hayvan göreceksiniz. Çiftlik evleri ayrı bir güzellik sunuyor...

Volendam’a geldiğinizde Marken’e uğramayı unutmayın Marken eskiden bir adaymış, fakat doldurularak kara bağlantısı sağlanmış. Rengârenk çiçeklerle süslü pencereler, yemyeşil düzenli bahçeler ve tabii ki mükemmel evler... Topraklarının % 18′i deniz seviyesinin altında olan Hollanda’nın ismi de zaten Alçak Ülke (Hol-Land) anlamına geliyormuş. Marken’e Volendam'dan geçecekseniz, feribot ile geçebilir ya da otobüs ile gidebilirsiniz. Otobüs ile gitmek için 2 aktarma yapmanız gerekiyor.

Amsterdam'da ufak birkaç otobüs yolculuğundan sonra iş tabanlarınıza düşüyor açıkçası. Amsterdam'a giderken en rahat edeceğiniz ayakkabılarınızı yanınıza almanızı şiddetle öneriyoruz.

Amsterdam'a dair sevdiklerinize ve kendinize neler alabilirsiniz?

- Peyniri pazarlardan tadarak alabileceğiniz gibi, birçok süpermarketten de temin edebilirsiniz.

- Geleneksel ayakkabı! Aslen ahşap olarak tasarlanmış ve eskiden kullanılan geleneksel çarık tipi Hollanda ayakkabılarından alabilirsiniz.

- Lale soğanı! Amsterdam'ın bir diğer özelliği ise bilindiği üzere laleler...