Amsterdam denildiği zaman birçok insanın aklına cinsellik ve uyuşturucu konusundaki rahatlıklar gelse de Amsterdam kesinlikle bunlardan ibaret bir şehir değil. Yemyeşil, huzurlu, her sokakta sizi sürprizlerle karşılayan, peynirleri, inekleri, laleleri, bisikletleri, sosyal hakları ile ünlü, 1200'den fazla köprünün bulunması nedeniyle şehrin "Kuzey'in Venedik'i" olarak anılan şehir.
Kanal kanal dolaşmak... Dar sokaklarda kaybolmak...
Ayrıca Amsterdam'da Venedik'ten daha fazla kanal ve köprü bulunuyor. Sokakta Mokkum diyen insanlar duyarsanız şaşırmayın. Mokkum, Amsterdam’ın Amsterdamlılar tarafından kullanılan popüler ikinci adıdır. Amsterdam 1270 yılında AmstelNehri'nin kıyısında ve bugünkü Dam Meydanı olarak bilinen bölgede bir balıkçı kasabası olarak kuruluyor. Şehrin adı Amsterdam buradan geliyor. Buradaki kanallar bataklık olan bölgelerdeki suları denetim altına alınmak için kazılmış. Hollandalılar su baskınlarından korunmak için yüzyıllar boyunca çok mücadele etmişler. Hollandalıların bu çabasını ve sonundaki başarısını Hollanda atasözü "Tanrı insanları, Hollandalılar ise Hollanda'yı yarattı" sanırım en iyi açıklıyor.
Aklımda kalan bir diğer ilginç olay ise 2. Dünya Savaşı sonuna doğru çok soğuk bir kış yaşanmış, ağaçlar kalmamış yakacak için kesmekten o nedenle bütün ağaçlar savaştan sonra dikilmiş ve hepsi aynı boyda çünkü aynı yaştalar. O kadar çaresiz kalmışlar ki boşta kalan Yahudi evlerini yakacak için talan edip tahta her şeyi sökmüşler. Amerikan ordusu şehre girince o bölgeyi bombalandı sanmış. Deniz seviyesinin altında bulunan bu şehirde dil ile ilgili asla sorun yaşamazsınız. Çünkü Hollandalı çocuklar küçük yaştan itibaren sıkı bir ingilizce eğitimi alıyor. Amsterdam'da diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak kiliselerin çok çok az olması dikkatimi çekti. Şehrin tarihte ticaret şehri olması bu nedenle dünyanın her yerinde çeşitli insanların gelmesiyle şuanda Amsterdam'da 178 milletten insanın yaşadığı söyleniyor.
Amsterdam hep farklılığın, çeşitliliğin merkezi olmuş. Eee zamanla bu çeşitlilik ve farklılık da özgürlüğü getirmiş. Hollanda'da ilk gay ve lezbiyen evliliği ise 2001 yılında gerçekleşmiş.
Ayrıca herkes uzun boylu. Kadınlarda boy ortalamasının 170 cm erkeklerde ise 184 cm olduğu söyleniyor. Restoranlarda fare görürseniz şaşırmayın, Amsterdam'da her yerde fare görmeniz olası! Brasserie Baton'da kahvaltı yapın! İkinci el pazarlarına uğrayın!
Amsterdam'da her yerin, her şeyin turuncu olmasının sebebi ise William Orange (kraliyet ailesi)'dan gelmekteymiş.
Amsterdam'da Konaklama
Booking.com (Central Guest Room'da kaldık konumu ve ilgi açısından kesinlikle öneririm), hostelworld.com veya couchsurfing'den yerimizi ayarlıyoruz.
Amsterdam'danNe Alınır diye sorarsanız:
Peynir, eskiden kullanılan geleneksel çarık tipi Hollanda ayakkabıları, lale soğanı (Kasım gibi dikerseniz bahara laleleriniz olur). İkisi de denendi onaylandı. Peyniri Kaas-Brood'dan aldık. Tavsiye edilir! Onun dışında magnet, kupa, anahtarlık vs. tabi ki alabileceğiniz diğer şeyler :)
Haritalar - Gitmeden citymaps 2go ve tripadvisor programlarını telefonumuza indiriyor, önemli ve gezmek istediğimiz yerleri haritada işaretliyoruz. Böylece internet yokken de çevrimiçi kullanabiliyoruz. Gerçekten bu programlar sayesinde çok rahat gezebiliyorsunuz.- Gidince de şehir haritamızı alıyor rahatça geziyoruz veyaa tabii ki "Free Walking Tour"a katılıyoruz. http://www.newamsterdamtours.com/daily-tours/new-amsterdam.html bu siteden rezervasyonumuzu yaptırıyor her gün 11.15 veya 14.15'te başlayan ve 3 saat boyunca ilginç hikayelerle anlatılan bu turlara Dam Meydanı'ndan katılabiliyoruz. Ücretsiz olan bu turlar, tur sonunda rehbere verilen bahşişle ilerliyor.
Katılmanızı ŞİDDETLE tavsiye ettiğim bu turda Old Church, Red Light District, Jewish Quarter, Royal Palace, Jordaan District, Anne Frank House, Beginjhof Convent, Masterpieces of Dutch Art, Widest Bridge, Narrowest House ve Dutch East India Company'i gezme fırsatı buluyorsunuz.
1) Dam Meydanı: Amsterdam'ın kalbi!
Amsterdam'ın en meşhur meydanının bir tarafında kraliyet sarayı bir tarafında ise Madame Tussauds bulunuyor. Ayrıca bu büyük meydanda Grand Hotel, Ulusal Anıt (2. Dünya Savaşı kurbanları anısına yapılmış) ve Yeni Kilise bulunuyor. Burası Amsterdam'ın Taksim Meydanı. Alttaki fotoğraf ise İstiklal Caddesi. Neden bir yerlere gidince sürekli yaşadığım şehirden bir yerlerle özdeştiriyorum gerçekten bilmiyorum :) Bu meydan turistlerin toplanma yeri olmasının yanı sıra çeşitli büyük etkinliklere ve konserlere de ev sahipliği yapıyormuş.
Bu caddede birçok ünlü markanın mağazalarını görebilir, dilerseniz alışveriş yapabilirsiniz. Ayrıca Central Tren İstasyonu da buraya 700-800 metre uzaklıktadır.
2) Museumplein ve I amsterdam yazısı
Müzeler meydanında ünlü Van Gogh Müzesi, Rijksmuseum ve müthiş bir konser salonu olan Concertgebouw bulunuyor. Müze seven biriyseniz I'm amsterdam kartını bir araştırmalısınız. Toplu taşımada ve müzelere girişlerde müthiş kazanç sağlıyor.
Müzelerin önüne bu yazıyı koymuşlar ki insanlar oraya giderken müzeleri görsün, gelsin diye ama nerdeee! Herkes hoop yazıya =) Amsterdam'a gelip de burada fotoğraf çekinmeyeni sınır dışı ediyorlarmış :P Ayrıca I 'nın üstüne çıkmak emek istiyor, fotoğrafta da gördüğünüz üzere çocuklar atlamaya hazırlanıyor. Tamamen turistik olan bu yazıdan Amsterdam'da 3 tane bulunuyor. Biri Museumplein’de Rijkmuseum önünde, biri IJ adasında Eye girişinde, sonuncusu ise Amsterdam müzesi avlusunda bulunuyor.
3) Madame Tussauds
Dam Meydanı'nda bulunan bu müze, belki de hayatım boyunca en eğlendiğim müzeydi sanırım. Her heykelle fotoğraf çekinmek, fotoğraf çekinmek için halden hale giren insanları izlemek gerçekten keyifli. Heykellerin birçoğu da epey gerçekçiydi.Brad Pitt, Angelina Jolie, Madonna, Michael Jackson, Einstein, Mona Lisa, Obama, Beyonce, Jennifer Lopez, Jonny Deep, Julia Roberts gibi bir çok ünlünün balmumu heykeli bulunan bu müzede keyifli vakit geçirebilirsiniz. Kapıda sıra beklemek istemiyorsanız biletinizi önceden alın. Gişeden alırsanız 22 euro, online alırsanız 18.5 euro.
Ayrıntılı bilgi için: www.madametussauds.com/Amsterdam
4) Vondel Park
Küçücük Amsterdam'da kocaman ve harika bir park! Burada bisikletle gezebilir, çimlerde yatabilir, paten kayabilirsiniz. Aynı zamanda hem huzurlu hem bu kadar coşkulu bir park nasıl oluyor gerçekten bilmiyorum :)
İşi gücü sadece Vondelpark'ta zaman geçirmek olan insanlar var Amsterdam'da. Kimisi resim yapar, kimi bir şeyler okur, kimisi ise uçar. Amsterdam'ın en huzurlu yerlerinin başında bence. Eğer yürümekten, gezmekten yorulduysanız buraya gelin ve rahatlayın! Fotoğraflar çok huzurlu değil mi?
5) Begijnhof
14. yüzyıldan kalma bir avludur. Avluda bulunan 34 numaralı ev, “The Wooden House” Amsterdam’daki en eski evdir. 1528 yılında yapılmıştır. Avluya ve etrafındaki bahçelere giriş serbest ve ücretsizdir. Fakat orada yaşayanları rahatsız etmemeye dikkat edin. Zamanında rahibelerin kaldığı burada günümüzde bekar kadınlar yaşamaktadır. Avlu, 08.00-17.00 saatleri arasında açıktır.
6) Anne Frank'ın Evi
Anne Frank 1942 yılında Amsterdam’da yaşayan Yahudi bir ailenin 13 yaşında ki kızı. Nazi soykırımı döneminde 2 yıl boyunca, baba Otto Frank’ın ofisin çatı katına, gizlice yaptırdığı bir evde saklanmışlar. Ardından 1944 yılında bu gizli ev ortaya çıkıyor ve Anne Frank götürüldüğü toplama kampında 9 ay sonra vefat ediyor. Önünde uzun kuyruklar oluşan bu müzeyi kitabı okuduktan sonra gezerseniz çok daha anlamlı gelebilir.
.
7) Red Light
Amsterdam'ın açık ve hoşgörü kültürünün bir sembolü hale gelmiş olan bu bölgede şehrin genel evleri bulunuyor. Devletin fuhuşu kontrol altında tutmayı istemesi sonucunda oluşturulmuş bu bölgede çalışanlar düzenli sağlık kontrollerinden geçip, vergi ödemektedirler. Fotoğrafta çok net belli olmasa da (fotoğraf çekince sinirleniyorlar) bir cadde düşünün yüzlerce hayat kadını 2-3 metrekarelik ve üzerinde kırmızı ışığı yanan odalarda müşteri bekliyor gel gel işareti yapıyor. Diğer yandan da coffee shoplar yani içerisinde esrar ve marihuannanın serbest tüketildiği kafeler bulunuyor. Ancak yerli halk buraları kullanmıyor, burası tamamen turistik. Merakları dolayısıyla giden yüzlerce insan.
Sokaktan uyuşturucu almak da satmak kadar yasa dışıdır. Ayrıca çoğumuz sanıyoruz ki Amsterdam'da her çeşit uyuşturucu kullanmak serbest. Ancak değil. Hollanda yasaları hafif ve ağır uyuşturucu diye ayırıyor. Hafif uyuşturucuların (marihuana, haşhaş, uyku hapları ve bazı sakinleştiriciler) kullanımı belirli çerçeveler dahilinde serbesttir. Coffeeshoplar ise yasal olarak hafif uyuşturucuları alabileceğiniz ve içebileceğiniz mekanlardır. Bir kişi yasal olarak günde sadece 5 gram marihuana alabilirmiş.
Amsterdam'ın dünyanın en iyi bisiklet şehri seçilmesi kesinlikle boşa değil. Rehberimizin söylediğine göre şuanda yaklaşık 800.000 kişi yaşamasına rağmen şehirde 1 milyondan fazla bisiklet varmış. Şehirde insandan çok bisiklet var. Şaka gibi! Ayrıca belediye her gün yanlış yere park edilen bisikletleri topluyor. Yılda ise 25.000 bisiklet kanallara düşüyormuş. Bunların bir kısmı kurtuluyor, bir kısmı ise kanalda kayboluyor. Adamlar gördüğünüz üzere her şekil bisiklete biniyor.
İki kişi binenler, bir çocuğunu öne iki çocuğunu arkasına alanlar, bisikletle köpek gezdirenler, bavul taşıyanlar... Ayrıca takım elbiseyle binenler, bisiklet sürerken makyaj yapanlar, el ele tutuşup gidenler, arkada ayakta yolcu alanlar daha neler neler... Ancak aman dikkat Amsterdam'da bisiklet hırsızlığı çok fazlaymış yılda neredeyse 100.000!
Evet, yanlış görmediniz! 3 katlı bisiklet otoparkı.
Amsterdam'da ev sahipleri evlerinin genişliklerine göre vergi ödüyorlar. Ayrıca evlerin çoğu hafif eğik. Bunun nedeni ise eskiden buradaki çoğu ev ahşapmış ve eğer evleri eğimsiz yaparlarsa yağmur suyu evleri çürütüyormuş. Daha sonra bu olay bir gelenek haline gelmiş ve günümüzde de devam etmiş.
Fotoğrafta gördüğünüz sembollerin ise tabii ki bir nedeni var. Eskiden kimse okuma yazma bilmediği için her dükkan kapısına bir sembol asarmış. Yıkılan eski evlerin bu sembol taşlarını da yok olmasınlar diye söküp kilise duvarına yapıştırmışlar. Eskiden kanal kenarlarındaki evlerin çoğu ticarethane olarak kullanılıyormuş.
Malları üst katlara çıkarmak için bu çengellere makara bağlayarak çıkartıyorlarmış. Yine evlerin çok dar olması nedeniyle alttaki fotoğrafta olduğu gibi camları çıkarıp bu şekilde dışarıdan eşya taşıması yapıyorlar. Ayrıca evlerin tepesindeki kancalarda Hollanda bayrağı veya okul çantası görürseniz bu evde okulla ilgili iyi bir haberin olduğu anlamına geliyor. Mezun olmak, sınıfını geçmek gibi :)
Bu abiler bir yandan pedal çevirip bir yandan bira içiyorlar ve bağıra çağıra gidiyorlar. Geziniz boyunca bu tip insanları görmeniz olası, özellikle hafta sonuysa.
Bir ilginç bilgi daha; Amsterdam yasasına göre 1 yıl boyunca bir evde / dairede kimse ikamet etmediyse o evi işgal etme hakkınız var. Amsterdam çiçek pazarı (Bloemenmarkt) dünyanın tek yüzen çiçek pazarıymış. Çiçek pazarının en çok satılan ürünü Flemenk laleleri. Bin bir türlü lale çeşidi bulunan buradan sevdiklerinizle lale alabilirsiniz.
Amsterdam'a gidip de kanal turu yapmamak olmaz. Kanal turu boyunca değişik evler görmemizin yanı sıra bir de yüzen evleri görüyoruz.
Yaklaşık 2500 yüzen evin olduğu söyleniyor.Adamlar sığmamış, napsınlar bu yüzden de nehrin kenarlarına ev kurmuşlar. Suyu, elektriği her şeyi var kapı numarası dahil. Ayrıca buraları konaklamak için de kullanabilirsiniz ancak çok sinek olduğu söyleniyor. Amsterdam'ın en alçak noktası deniz seviyesinin 6.5 metre altında, hatta ve hatta havaalanı bile deniz seviyesinin 4 metre altında!
Şansımıza bir de Dünya Kupası maçını Hollandalı kardeşlerimizle izleme fırsatımız oldu. Her şey çok güzeldi taa ki gol olunca ya da heyecanlanınca ellerinde ne varsa (bira dahil) havaya fırlatmaları. Tamam yahu sevinin de birayı niye havaya fırlatıyorsunuz. Sonra yapış yapış oluyoruz. Amsterdam'da hava gerçekten çok dengesiz. Bu yüzden yağmura sürekli hazırlıklı olun. Ancak bu dengesizliğin de güzel bir yanı var, çok sık gökkuşağına rastlayabilirsiniz.
Düşük beklentiyle gittiğimden mi bilmiyorum ancak ben Amsterdam'ı çok beğendim. Çünkü Amsterdam'ın çok fazla gezilecek yeri yoktu. Kafamıza göre,rahatça sokaklarda gezinmek, kaybolmak ve sürprizlerle karşılaşmak gerçekten çok güzeldi. Toplu taşıma kullanmanın gerek olmadığı bu şehri yürüyerek ve bisikletle şehri sindire sindire, sokak sokak, kanal kanal gezin, HİSSEDİN!
İyi gezmeler...