Kız arkadaşım ile Havana’ya KLM ile gitmeye karar verdiğimizde aktarma ile vakit kaybedeceğimize yolculuk öncesi 1 gece, İstanbul’a dönüşte de 2 gece 3 gün Amsterdam’da kalmaya karar verdik. Şehir merkezinin karmaşasından biraz uzak olmak için havalimanına araç ile 20 dakikalık mesafedeki ve etrafı genelde meskenlerle çevrili Hilton Amsterdam’ı tercih ettik.
Ucuz ve daha merkezi konumda başkaca alternatifler olmasına karşın kendimiz açısından orada kalınca doğru karar verdiğimize karar kıldık. Kanal kenarında, kanal manzaralı harika bir bahçesi olan hotelden yürüyerek 15 dakikada Van Gogh Müzesi'ne varmak çok kolay. Hotel’den 3 dakikalık yürüyüş mesafesindeki tramvay istasyonundan kalkan 16 numaralı tramvay ile müzeler bölgesi, Albert Cuyp Market, çiçek pazarı ve Dam Sq’den geçerek Merkez İstasyona 20 dakikalık bir yolculuk ile ulaşıyorsunuz.
Tramvay ve otobüsleri 1 saatlik, 24 saatlik veya 48 saatlik kart alarak rahatlıkla kullanabilirsiniz. Bu kartları tramvaya bindiğinizde kondüktörden alabileceğiniz gibi bazı marketler, hediyelik eşya satıcıları ve hotel conciergelerinden de satın alabilirsiniz. Bu kartlar ilk kullandığınızda aktif oluyor ve süresi kendiliğinden sona eriyor, tramvaya bindiğinizde kartı okutuyorsunuz ve inerken de okutmanız gerekiyor aksi halde kart kendini blokluyor.
Amsterdam, özgürlükler şehri olarak kabul görse de tütün mamullerine (benim için puro) karşı bir yasak var. Coffeeshoplar dışında kapalı mekânlarda sigara içmek mümkün değil. Puro ve pipo sevenler için Rokin 96 adresindeki (Dam Sq. ile Merkez İstasyon arasındaki ana cadde) PGC Hajenius mutlaka uğramaları gereken bir yer. Satın aldığınız puronuzu, lounge kısmında keyifle tellendirebiliyorsunuz.
Herkesin bildiği üzere, coffeeshoplarda marihuana gibi doğal ve hafif uyuşturucu maddelerin satışı ve kullanımı serbest. Şehrin birçok yerine dağılmış olan coffeshopların en ünlüsü Buldog, fakat ilk girdiğimizde mekân hoşumuza gitmedi, nitekim daha sonra tanıştığımız bir Amsterdam’lı Buldog’u “hamburgeri çok severim ama Mc Donalds’ta yemem” diye tanımladı. Öneri üzerine Red Light District (“RLD”)’in paralelindeki bir coffeshopta saf sarmamızı içip, space cake aldık. Herkeste farklı etkisi olacaktır, bendeki etkisi mide bulantısı ve baş dönmesi olmadan keyifle sarhoş olmak gibiydi.
RLD’deki Moulin Rouge ve Casa Rosso’da birbirinin kopyası yetişkinlere yönelik şovlar sergilenmekte. İçkisiz giriş 40 €, içkili giriş ise 50 €, her ikisinde tiyatro oturma düzeni ile performansları seyrediyorsunuz, birçok kişi karısı ya da kız arkadaşı ile bu şovları seyrediyor. Kırmızı fenerli pencereler ise şehrin birçok yerine irili ufaklı dağılmış durumda ama en çok De Oude Kurk kilisesi ve etrafında yoğunlaşmışlar.
1 Cuma, 2 Cumartesi ve 1 Pazar günü geçirdiğimiz şehirde gündüzleri etrafı yayan dolaşarak, akşamları da RLD ve Dam Sq. çevresindeki farklı barlarda keyifli vakit geçirdik. Özellikle Merkez İstasyon yakınlarındaki Double Tree Hilton’nın çatı terası Sky Lounge’u tavsiye ederim. Yağmurlu bir Kasım akşam olmasına rağmen gece manzarası çok güzeldi. Güzel havada açık terası daha da güzel olmalı…
Şehre yayılmış küçük kahve dükkânları çok hoşumuza gitti, 3 farklı şubesini gördüğümüz çorbacıda ayaküstü bir şeyler atıştırmak için sağlıklı bir seçenek. Restoran olarak The Seafood Bar (Spui—Dam Sq yakınlarında, mağazaların olduğu işlek cadde üzerinde ve Van Gogh Müzesine yürüme mesafesinde VanBaerlestraat caddesinde) ve Dam Sq üzerindeki CAU Amsterdam’ı özellikle tavsiye ederim.
Houston’da bile Amsterdam’daki kadar çok steak house yok, neredeyse her adam başı yerde Meksika ya da Arjantin steak house’u var. RLD yakınlarında bir tanesine gittik, fazla bira etkisi nedeniyle hangisi olduğunu hatırlamıyorum ama yediğimiz steak son derece başarılıydı.
Van Gogh Müzesi’ndeki uzun kuyruk nedeniyle elektronik bilet alarak gittik ve en doğru kararı vermişiz. Adam başı 17 € ama o sırada beklememek için verdiğimiz paraya değdi. Van Gogh Müzesi'nin tam karşısındaki Elmas Müzesi tam bir şarlatanlık, oraya harcadığınız para ile çok daha faydalı ya da keyifli şeyler yapılabilirdi.
Bizim Amsterdam’da olduğumuz dönemde genelde saat 18 civarında hep yağmur yağdı, özellikle kışın gideceklerin yanlarında küçük bir şemsiye taşımasını tavsiye ederim. Yanımızda götürmediğimizden 2 küçük şemsiyeye 16 € ödedik ve bir tanesi aldıktan 10 dakika sonra paralandı.
Her Amsterdam’a giden gibi çiçek pazarını, Albert Cuyp Market ve Noordermarkt gezip alışveriş yaptık, hatta Herengracht’ta köprü üzerinde gündüz ve gece fotoğraf çektik… Peynir konusunda çok fazla seçenek var, biz çiçek pazarının yakınlarındaki Cheese Company’den yıllanmış gouda ve keçi peynir almayı tercih ettik.
Albert Cuyp Market, bitpazarından ziyade ve bazı istisnalar dışında genelde dükkânların kendi mallarını pazar formatında sattıkları bir yer. Pazar günleri kapalı, bir iki tane dükkân dışında pek ilgimizi çeken bir şeye rastlamadık.
IamAmsterdam’ın önü ve üstü her zaman olduğu gibi aşırı kalabalıktı. Amsterdam yürüyerek kolaylıkla gezilebilecek ve herkese hitap eden bir şeylerin olduğu güzel şehirlerden biri...