Ren ve Mosel'de Gemi ile Seyahat - Amsterdam (1. Bölüm)

Yine büyüleyici bir seyahate daha başlıyoruz. Son dönemin taşınma telaşesinden sonra sanırım bana da çok iyi gelecek bu gezi. Avrupa’da sakin huzurlu dingin bir seyahat bizi bekliyor bu kez... Üstelik bu kez Avrupa’da çok popüler, biz de ise yeni yeni tanınmaya başlayan Ren ve MoselNehirleri üzerinde gemi seyahati keyfi yapacağız. Üstelik 10 günde 4 ülke göreceğiz. Bu turumuz esnasında büyük yerleşimlerin yanı sıra küçük yerleşimlere de uğrayacağız. Ben de uzun zamandır merak ettiğim bu seyahati böylelikle gerçekleştiriyorum. 
Daha önce çok sayıda cruise turu yaptım ama nehir gemisi ile 10 günde 4 ülke geçmeyi ilk defa yapacağım. Özellikle de Ren ve Mosel nehirlerini keşfetmek keyifli olacak.

Batı Avrupa’nın en önemli nehirlerinden olan Ren Nehri’nin uzunluğu 1320 kilometre. İsviçre Alplerinden doğuyor. Lichtenstein, Fransa, Almanya ve Hollanda’dan geçerek; Rotterdam’da Kuzey Denizi’ne dökülüyor. Sadece nehrin Almanya sınırları içerisindeki uzunluğu 867 kilometre. En büyük kolları ise Mosel, Main ve Neckar.
 
Bunlar arasında en romantik olanı Mosel. 560 kilometre uzunluğundaki nehir; Vosges Dağları’ndan doğar, Fransa ve Lüksemburg’dan geçer, Koblenz’de Ren Nehri’ne dökülür. 1965’e kadar burada ulaşım yapılmıyormuş. Ama 1965’te seviye havuzları inşa edildikten sonra burada ulaşım da başlamış. Toplam 9 seviye havuzu var Mosel üzerinde.  
 
Rotamız Amsterdam’dan başlıyor. Bir gece limana demirlenmiş gemide kalacak ve Amsterdam’ı keşfedeceğiz. İkinci gün gemi yola çıkacak, biz Zaanse Schans & Marken ve Volendam Turu yapacağız ve gemimiz Antwerp’e varacak. 3. gün sabah erkenden Brugge ve Gent turu yapacağız. Akşam saatlerinde Antwerp’te yürüyüş yapacağız. Bir sonraki gün, en sakin gün. Bu gün Hollanda’nın 10. büyük şehri Nijmegen’i dolaşacağız. Akşam saatlerinde yeniden yola çıkıp bir sonraki sabah Düsseldorf’a varacağız. Artık Almanya’dayız. Burada da Düsseldorf ve Köln turu yapacağız. Ertesi gün Mosel Nehri’nin Ren Nehri’ne döküldüğü “Alman Köşesi” olarak isimlendirilen Koblenz’i gezeceğiz. Öğleden sonra ise UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmiş olan Rüdesheim kasabasını gezeceğiz. Buradaki üzüm bağlarını dolaşacağız. Bir sonraki gün ise Mosel Nehri’nin en güzel kasabalarından olan Cochem’i ziyaret edecek ve ReichsburgKalesi’ni göreceğiz. Takip eden gün yine Mosel Nehri üzerindeki Bernkastel kasabasında yürüyüşümüz olacak. Bir sonraki gün; önce Remich şehir turu, ardından Lüksemburg şehir turu yapacağız ve tekrar Almanya’ya girerek Trier kentini dolaşacağız. Çok keyifli bir tur olacağı kesin!

Nehir turuna Amsterdam’dan başlayacağımız için ilk durağımız da doğal olarak Amsterdam. İstanbul’dan tarifeli sefer ile saat 08.20’de Amsterdam’a uçuyoruz. Biraz rötarlı olarak kalkıyoruz ancak benim için pek fark etmedi. Uçağa bindiğim gibi uyudum. Sanırım saat 09.00 civarında havalandık. Yaklaşık 3 saatlik uçuş sonrasında ise Amsterdam Havaalanı’na iniş yaptık. Hollanda’nın en büyük havaalanı olan Amsterdam Schiphol Havaalanı, Avrupa’da 4. Sırada, dünyada ise 10. sırada yer alır. Aynı zamanda 44 milyon kişiyle dünyanın en kalabalık 3. hava limanıdır. Havaalanı deniz seviyesinden 5 metre aşağıda yer alıyor.
 
Havaalanından Amsterdam ana tren istasyonuna (Amsterdam Central) trenle yolculuk, yaklaşık 15-20 dakika sürüyor. Ancak biz tur ile gittiğimizden havaalanında bizi otobüs karşılıyor ve 10 gün süre ile konaklayacağımız Swiss Tiara Nehir Gemisi’nin demirlediği noktaya kadar ulaştırıyor. Yaklaşık 20 dakika süren seyahat sonrasında otobüslerden inip, nehir gemimize doğru ilerliyoruz.

“Hoşgeldin Kokteyli” eşliğinde geminin aktivite direktörü Çağatay Aksoy ve gemi direktörü Ozan Yaman bize kaptanı ve otel müdürünü takdim ediyor.

Her ikisi de gemi ile ilgili bilgilendirme yapıyorlar. Gemilerde ilk 24 saat içerisinde yapılması gereken acil durum tatbikatı da yapılıyor.

76 kabinlik gemide 40’a yakın personel çalışıyor. Çalışanlar arasında Türk olanlar da var. Bu nokta aslında çok önemli. Pek çok kişi yabancı dil kaygısı ile yurtdışına çıkmaktan çekiniyor. Ancak bu gemide kritik noktalarda Türkçe olarak iletişim de kurabiliyorsunuz. İşte size en güzel fırsatlardan biri...
 
Kaldığımız yer, hemen Amsterdam merkez istasyonunun karşısında ve Dam Meydanı’na 10-15 dakikalık yürüme mesafesinde.

Haliyle biz de bu yakınlık avantajını kullanacağız elbette, özellikle gece saatlerinde Amsterdam’da gezip gemiye yürüyerek dönmek mümkün : ) İşte bu benim için çok önemli. Amsterdam’a bundan 15-20 sene önce ilk geldiğimde havaalanına yakın bir yerde kalmıştık ve ulaşımda sıkıntı yaşamıştık. Şimdi şanslıyız ki merkeze yakınız.
 
Gemimiz bir sonraki gün öğle saatlerinde demir alacak. O nedenle Amsterdam’da 1,5 günümüz var. Yani vakit kaybetmeden Amsterdam’ı keşfe başlıyoruz.

Amsterdam, Hollanda’nın başkenti… Ancak ülke hükümetin ve meclisin bulunduğu Lahey’den yönetiliyor. Tabii bu durum Amsterdam’ın kültür, eğlence, sanat ve gece hayatı konusunda başkent olmasına engel değil.
 
Amsterdam ilk olarak 12. yüzyılda Amstel Nehri kıyısında bir balıkçı köyü olarak kurulmuş. Adını da bu nehirden alıyor. Nehir kenarına kurulan su bendine (barajlara) “DAM” adı veriliyor. Kurulduğundaki adı Amstelredamme, zaman içerisinde Amsterdam’a dönüşüyor. Amsterdam’ın dünyaca bilinen DAM Meydanı’nın adı da işte bu su bendine verilen isimden gelmektedir.

Amsterdam özellikle 17. yüzyıla tarihlenen yapılarıyla ünlüdür. Özellikle kentin eski bölümü iç içe geçmiş ay biçimindeki kanallardan meydana gelir. Dolayısıyla bu kanallarda tekne turu yapmak Amsterdam’da mutlaka yaşanılması gerekenler listesinde ilk sırada yer alır.

Bu tur esnasında bazı kanallar üzerinde yer alan tekne evleri de görebilirsiniz. Bu teknelerin çoğu eski olsa da bir kısmı da en başından ev olacak şekilde tasarlanmış olan teknelerdir. Hatta bu teknelerin bazıları ofis olarak da kiralanmaktadır.

Bu tekne evlerin ortaya çıkışı ise bir hayli enteresan… Hollanda toprak sıkıntısı çeken bir ülke. Dolayısı ile bina inşa edecek alan da sınırlı. 60’lı, 70’li yıllarda konut sıkıntısı nedeni ile ortaya çıkmış olan bu tekne evler günümüzde bir yaşam tarzı olarak tercih ediliyor.

Tekne evlerin yanından geçerken yerel rehberimiz geçtiğimiz senelerde bir kanal teknesinin bu evlerden birine daha doğrusu bu evlerden birinin tuvalet kısmına çarptığını ve o esnada da tuvalette birinin olduğunu söylüyor. Ne tepki versem bilemedim...
 
Kanal turu sırasında Amsterdam’ı oldukça yakından tanımaya başlıyorsunuz. Mimari yapı zaten en dikkat çekici kısmı… Dik çatılar, dar cepheler…Tabii cephelerin dar olmasının en önemli nedeni; dış cephe vergilerinin zamanında çok yüksek olmasıymış. Bu nedenle cephesi dar, birbirine bitişik evler sıralanmış.

En küçük cepheli ev ise oldukça ilginç. Yeşil badanalı, beyaz çerçeveli bu evin cephesi o kadar dar ki insan içinde yaşayanları ayakta uyurken düşünmekten kendini alamıyor.

Tüm evlerin çatılarında büyük birer kanca var. Neden mi? Merdivenler o kadar dar ki üst kata eşyayı merdivenden çıkartmak imkânsız olduğundan, pencereden içeri sokmak için bu mekanizmayı geliştirmişler.
 
Zemin sulak olduğundan tarih süresince bu evlerin bir bölümü eğilmiş. Ancak dipten güçlendirme çalışmaları yapıldığı için herhangi bir yıkılma riski taşımıyorlarmış.

Kanal turu sırasında çok sayıda köprünün altında geçiyoruz. Bir kısmını ise uzaktan izliyoruz. Birçok Amsterdam kartpostalını süsleyen Sıska Köprü ise bu köprüler arasında en etkileyici olanlardan biri.

Kanal turumuzun sonlarına doğru merkez istasyonun bulunduğu kısma geliyoruz. Bu bölgenin tam diğer tarafında ise Kuzey Amsterdam dedikleri bölüm var. Buraya tekneler ücretsiz geçiyormuş. 2013 senesinde İstanbul’daki Boğaz sesleri kayda alınmış ve bu teknelerde yayınlanmış. Bu teknelere binenler kulaklıktan iki yaka arasında seyahat ederken Amsterdam manzarasına karşı İstanbul Boğazı sesini dinleyebiliyormuş.
 
Ayrıca burada bulunan modern mimari yapı ise çok fonksiyonlu bir kültür merkezi… Bazen konser salonu, bazen fuar alanı, bazen de tiyatroya ev sahipliği yapıyormuş.

Hollanda’nın tüm nüfusu 18 milyon kişi. Yüzölçümü ise 41 bin kilometrekare. Nüfus yoğunluğu bakımından dünyanın en kalabalık 2. ülkesi. Ancak bu yoğunluğu hissetmiyorsunuz. Çünkü rehberimizin de söylediği üzere Hollanda’da hiç milyonluk şehir yok. Kasabalar ve köylerde de yaşam standartları yüksek olduğundan Hollandalılar illa kent merkezinde oturacağım demiyor. Bu nedenle nüfus da dengeli dağılmış. Yerel bölgelerde yaşamanın bir avantajı da var. Eviniz metrekare olarak daha büyük olabiliyor. Çünkü özellikle Amsterdam merkezindeki evler yaklaşık 40-60 metrekare arasında değişiyor.
 
Hollanda’da yaşayan Türklerin sayısı ise yaklaşık 2 milyon kişi. Türkleri Faslılar takip ediyor. Hollanda’daki Türkler daha çok kendi işlerinin patronu olmuşlar.
 
Amsterdam, bir hoşgörü ve tolerans şehri olarak adını tüm dünyaya duyurmuş bir kent. Aynı zamanda dünyanın en özgür kenti olarak da nam salmış bir kent.

Her sene Amsterdam’ı 4,2 milyon yabancı turist ziyaret ediyor. Amsterdam’da yaklaşık 350-400 civarında otel var. Bunun yanı sıra ev kiralama ve hostel gibi çok sayıda konaklama seçeneği de mevcut. Toplamda 50.000 civarında yatak kapasitesi bulunmaktadır.

Bu oteller arasından birkaç öneride bulunacak olursam, Dünya Moda Merkezi'nin hemen karşısında yer alan ve toplu taşıma bağlantılarına kısa bir yürüme mesafesindeki WestCord Fashion Hotel'i tercih etmeniz uygun bir seçim olabilir. Bunun yanında Motel One Amsterdam ise RAI Kongre Merkezi'ne 400 metre, Heineken Experience'a ve Museumplein'a ise 2 km uzaklıkta yer alan şehir merkezinde ki uygun otellerden bir diğeri.

Amsterdam'da konaklamayı ucuza getirmek istiyorsanız Park Mansion Centre ve Stout & Co. Otelleri uygun fiyatlı ve kaliteli oteller arasında. Stout'a Nieuwmarkt hem de Rembrandtplein 1,5 km uzaklıkta, Park Mansion'a ise Rijksmuseum ve Van Gogh Müzesi 5 dakikalık yürüme mesafesinde yer alıyor. Bu önerdiğim otellerin yanında buradan booking.com'a girerek diğer Amsterdam otellerine de göz atabilirsiniz.
 
Şehirde birçok müze bulunmaktadır. Bunların en önemlileri; Rembrant vs Vermeer’in de eserlerine ev sahipliği yapan RJKS Museum (Hollanda Ulusal Müzesi), Amsterdam Tarih Müzesi ve içerisinde 200’den fazla resim ile 500 çizim eseri barındıran Van Gogh Müzesi’dir. Yine ziyaret edilecek bir diğer müze de Madame Tussauds Balmumu Müzesi’dir.
 
Bu müzelerin yanı sıra Amsterdam’da oldukça enteresan müzelere de rastlayacaksınız. Mesela Seks Müzesi ya da insanlığın zalimliğini gösteren İşkence Müzesi (Torture Museum - 5 Euro). Bir diğeri de Hash, Marihuana & Hemp Museum (Haşhaş, Kenevir, Marihuana Müzesi). Girişi yaklaşık 9 Euro. Ziyaret etmek ilginç olabilir.
 
Bir diğer ilginç müze ise Heineken Müzesi. Bira sevenler kaçırmamalı...
 
1862 senesinde kurulmuş olan dünyanın tek yüzen çiçek pazarı da Amsterdam’da yer alır. Dam Meydanı’na yakın konumdaki bu pazarı ziyaret edebilir farklı güzellikteki lale soğanlarından satın alabilirsiniz.
 
Kentte dolaşırken bisikletlerin fazlalığı dikkatinizi çekecektir. Kent merkezinde 800 bin kişi yaşamasına karşın 881 bin bisiklet olduğundan bahsediliyor.

Bu özelliği ile Amsterdam bisiklet dostu bir şehir. Bisiklet yolları, bisiklet alanları, bisiklet parklar ve de katlı bisiklet parkları kentin birer parçası. “Bisiklet kültürünün” geliştiği bu merkezde maalesef ki bisiklet hırsızlığı çok yaygındır.

Hatta öyle ki Amsterdamlılar kanalın 3 metre derinlikte olduğunu ama bir metresinin çamur, bir metresinin su, bir metresinin ise bisiklet olduğunu söylüyorlar. Çünkü bisikletler çalınıp kullanıldıktan sonra hırsızlar bisikletleri direkt kanala atıyorlarmış.
 
Kentte en önemli ve sık kullanılan ulaşım aracı bisiklet olsa da genel olarak toplu taşıma otobüs ve tramvaylarla sağlanıyor. Şehirde 4 metro hattı var. Beşincisi ise yıllardır yapım halinde. Şehrin doğal dokusunu bozmadan ve yapılara zarar vermemeye çalıştıklarından yapımı çok yavaş ilerlemekte…

1300 yılında Amsterdam’da sadece 1000 kişi, 1400 yılında ise 3000 kişi yaşıyormuş. Nüfus 1675 yılından sonra ise hızla artarak 206 bine ulaşmış. 1850’li yıllarda 225 bin olan nüfus toplu göçlerle artmış. Kente ilk toplu göç 20. yüzyılda Endonezya’dan oldu. Ardından 1960’lı yıllarda Türkiye, Fas, İspanya ve İtalya’dan işçiler buraya göç ettiler. Hollanda’nın bir sömürgesi olan Surinam 1975’te bağımsızlığını ilan ettikten sonra buradan da büyük bir göç dalgası geldi. Günümüzde Amsterdam merkez nüfusu 800 bin civarında. Ancak çevre yerleşimleri de işin içine katarsak nüfus 1,5 milyona yaklaşıyor.
 
Amsterdam’da iki üniversite var. Bunlardan biri 1632’de kurulan Amsterdam Üniversitesi, diğeri ise 1880’de kurulan Amsterdam Özgür Üniversitesi (Vrije Universiteit Amsterdam). Tabii bunların dışında çok sayıda yüksekokul yer alıyor.
 
“Kuzey’in Venedik’i” olarak ünlenmiş olan Amsterdam’da yaklaşık 1300 köprü var.

Bu köprüler ile kara parçaları birbirine bağlanmış. Bu kadar fazla kanallı bir kentte yine de geniş sayılabilecek çok sayıda meydan var. Bunlardan en önemlisi 17. yüzyıla tarihlenen City Hall’a (Stadhuis) ve Nieuwe Kerk dedikleri 1400 senelerinde inşa edilmiş olan Yeni Kilise’ye ve çok sayıda kafeye ev sahipliği yapan Dam Meydanı. Bu meydanda bir de İkinci Dünya Savaşı anıtı var.

Buradaki City Hall günümüzde Kraliyet sarayı, ancak kraliyet ailesi mensupları burada değil Lahey’de kalıyorlar. Yanındaki yeni kilise ise yine kraliyet ailesinin taç giyme törenlerinin gerçekleştirildiği yer.

Amsterdam’daki diğer bir meydan ise 1882’de yapılmış olan Waterlooplein. 1815 yılında yapılan Waterloo Savaşı’ndan sonra bu adı almış olan meydanda her gün bitpazarı kurulmaktadır. Hollandalılar ikinci el eşya ve kıyafet almaya çok meraklılar. Bu nedenle hem ikinci el eşyalarını satıyorlar hem de satın alıyorlar.
 
Amsterdam’da kurulan sokak pazarlarının en ünlüsü ise Albert Cuyp.
 
Amsterdam’da görülmesi gereken bir diğer meydan ise Muntplein. Aslında burası bir meydan değil, bir köprüdür. Singel Kanalı üzerindeki bu köprü Amsterdam’ın en geniş köprüsüdür. Şehirde her köprüye bir numara verilmiştir ve 1 numaralı köprü Muntplein’dir. 17.  yüzyılda inşa edilmiştir.
 
14. yüzyıldan kalma bir avlu olan Begijnhof mutlaka görülmesi gereken yerler arasındadır. Avluya giriş serbest ve ücretsizdir. Bu avludaki 34 numaralı ev “The Wooden House” Amsterdam’daki en eski evdir. Görülmeye değer diğer bir ev ise müzeye çevrilmiş olan Anne Frank’ın evidir.
 
Amsterdam merkezinde 8 tane yel değirmeni varmış ama ben ya dikkat etmedim ya da rastlayamadım.
 
1928 yılında yaz olimpiyatlarına ev sahipliği yapmış olan Amsterdam’ın en büyük futbol takımı Ajax. Bir de biz tam Hollanda’da bulunduğumuz sırada Hollanda’nın Dünya Kupası maçı vardı. O nedenle etraf bir hayli renkliydi.

Renkli demişken, adında tek renk içinde binlerce renk olan Red Light District yani Kırmızı Fener Sokağı’ndan bahsetmeden olmaz. Hollanda özgürlükler ülkesi ise, Amsterdam da bu özgürlüklerin sonuna kadar yaşandığı yer. Buraya neden Kırmızı Fener Sokağı deniyor?

Sokak boyunca sağlı sollu binalarda vitrinde seksi kıyafetleri içerisinde kadınlar şov yapıyor. Bu kadınlardan biri ile birlikte olmak isteyenler gidip ücretini ödüyor ve birlikte oluyor. Bu sırada meşgul olan kadının bulunduğu pencerenin perdeleri kapanıyor ve ışığı söndürülüyor. Ardından kadın yeni müşterisini beklemek için yeniden perdeyi açıyor ve şovuna devam ediyor. İşte bu birliktelik sırasında perdeler kapanıp ışık söndürüldüğü için buraya Kırmızı Fener Sokağı denmiş. Buradaki faaliyet için de şöyle bir söylem geliştirmişler: “Fenerleri Söndürmek”

Bu tek göz pencereli vitrinlerin 6 saatlik kirası 150 Euro civarındaymış. Yani burayı kiralayan kadının bu 6 saat içerisinde buranın kirasını çıkartacak kadar çalışması gerekiyor.
 
Bu sokakta daha yoğun olsa da şehrin genelinde çok sayıda Coffee Shop var. Aman buralara girip sabah kahvaltıda bir kahve yanına da iki kek yer, şehri keşfederim demeyin. Buradaki Coffee Shoplar bildiklerimizden değil. Bu işletmeler devlet tarafından izinli olarak uyuşturucu ve keyif verici maddelerin satıldığı ve tüketildiği yerler.

Gittiğinizde önünüzdeki menüden mantar, kek ya da çeşitli otlar seçebiliyorsunuz. Özellikle mantarın çok tüketildiğinde ciddi ölümle sonuçlanabilecek halüsinasyon etkisi de var. Bu nedenle özellikle hostellerin yüksek katları, demir parmaklıklar ile çevrelenmiş son yıllarda. Mantarı fazla kaçıranlar, artık ben uçabilirim diyerek kendilerini pencereden atmaya başlayınca, çareyi demir parmaklıklarda bulmuşlar.
 
Evet, Amsterdam pek çok yönü ile Avrupa’nın diğer kentlerinden farklı. Aynı tiyatro izler gibi gidip Sex Show’a bilet alıp değişik türde ve içerikte bir gösteri izleyebilirsiniz.

Farklı tarzda bir gece eğlencesi için Xtra Cold Ice Bar’a gidebilirsiniz. Burası buzdan yapılmış bir bar. Duvarlar, oturaklar ve hatta bardaklar buzdandır. Bunun içinde 40 ton buz kullanılmış. İçeride ısı -5 derece olduğundan bara girişte termal eldiven ve kıyafetler verilmekte. Değişik bir deneyim olacaktır.
 Gerek kültürel ve sanatsal aktiviteleri, gerek etkileyici kanalları ve mimarisi, gerekse sınır tanımayan eğlenceleriyle görülmeye değer bir kent. Siz de vakit kaybetmeden seyahat planlarınıza alın!

Şimdiden keyifli seyahatler...

*** “REN VE MOSEL NEHRİ - GEMİ İLE SEYAHAT” bir yazı dizisidir. Yazı dizisinin diğer bölümlerine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-zaanse-schanse-ve-marken-2bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-volendam-ve-schoonhoven-3-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-brugge-4bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-gent-5-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-antwerp-6-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-nijmegen-7-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-dusseldorf-8-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-koln-9-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-koblenz-10-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-romantik-ren-11-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-rudesheim-12-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-cochem-13-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-bernkastel-kues-14-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-remich-ve-schengen-15-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-luksemburg-16-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-trier-17-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-bruksel-18-bolum

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni